11 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

11 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Denizlerin Makyaveli 4. Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Şanghay'a geldiğimiz zaman Çinin çocuk İmparatoru bana bir altın halka hediye etti. Bu halhayı ben uğur muskası olarak parmağımda daima taşıdım Yakut gerdanlık Tercllme eden: İsmet Hulüsi 1911 yılında bir gece süvarisi bulun- d"ĞUm yapura küçük bir erkek çocuk Betirerek bana teslim ettiler. Ben ço- SUğu «Şanghay» a götürecektim. Orada Hocuğu benden teslim alacaklardı. Bu çocuk kimdi biliyor musunuz? İN ihtilâlinin taç v tından mah- Tüm birakmış olduğu Çin imparatoru. O seferimde yolcularımdan hiç birisi ATalarında ne kadar kıymettar bir yol- Cü bulunduğunu 1 öğrenemediler. Cira kendisini dikkat ve ihtimamla ka- a muhafaza ediyordum. Mparator takriben sekiz yaşlarında Sok zeki, çok cevval bir yavrucuktu ve Yalnız Mandaren çincesi konuşuyordu. &ni çincenin çok kibar dilini. Ben ise dili bilmedi İ delâletile kendi *Şanghay>» a geldiğimiz zaman ço - di imparator bana bir altın halka he- n:)'e verdi u halkayı ben bir uğur Uskası gibi daima küçük parmağımda Sidim, elân taşırım. 'n'“"— iki senede bir defa bir harb ge- ;n'j""lCe staj görüyordum ve bu staj Üddetini tabil «Çing Tav» daki harb Semllerinde geçiriyordum. Ş:.:WÜ“’- senesinde Kayser, Aksayi rktaki faaliyetim dolayısile bana de Mir salib ni vermişti. "dîîm'? iri yarı ve azametli bir vü- ik “n göğsünde parlıyan bu nişan ona ü “îdaha azamet ve şatafat verir de- ı; Mi? Bende de böyle oldu. Lükin a- İ Met deyince sakın kibir ve guruür ha- "::n gelmesin.. Yır, ha, Ve tğl h hayır!, Ben daima o ne mıbî:?ı Genizci olarak kalmıştım. 1910 ç, ferli bir denizci harı İit beçi veba salgınında kötü dem- _v.hğ“"“lş olduğumuzu hatırlıyorum. hükü veba şimali Çinde ve Mançüride Uğradığ sürmekle beraber seferlerimde Rî_m «Dalni», «Tien-Tsin», «Tsing m“;__llmnnlarmda tek tük vak'alar da Üyordu. Hele «Dalni» ile «Çekoo» Çi Uîhk salgın halinde idi. *çin & Pükümeti bu âfetin önünü almak dolür er Siçan kuyruğu getirene yarım Çini Mükâfat vüde d eli, 0 Yal- Var küvvetile sıçan avlamıya baş- Ve biraz sonra öğrendik ki felâket- ,,mv“ kendine bir menfaat hissesi 'u;üıîy“ alışmış Çinliler bu nakdi ğ :fğn bol bol hak edebilmek için hlhky“ fare yetiştirmeğe başlamışlar, Bi fare çiftlikleri kurmuşlar. € Çinlilere tenbel derler!.. Vö üke HARB ve «EMDEN» KORSAN KRUVAZÖRÜ ı du 914 Yilı mayısında süvarisi bulun” T vış;ı'Slaaıspkretar Kraetke» vapu- li Ni> İimanında bulunuyordu. r #ey yolunda görünüyor, her ta- Sükümet göze çarpıyordu. çimn“_Yuhle Aksayişark'a gelmiş olup larına Ve Japonyanın muhtelif liman- luk, gidecek olan yolcuları alıyor- Mine u'ğı b Nihâyet <K m'î!:yı““ «Kraetke» Çin denizindeki K *€Tİ için yola Çıktı. ida, güyer b mda oturan misa- ri hopluyordu. | Tereddütsüz cevap verdim: — Şayedmüsaade ederseniz Emden'de Amiral Müllerle... Neş'e umumileşiyor, her kafadan bir ses çıkıyor, herkes ya bir macera anl tıyor yahud da günün havadisleri göz- den geçiriliyor lâkin her sözün sonu, her bahsin arkası bir şarkı ile düğümle- niyordu. Aksayişark sularının en iri yarı, en şman hele en neş'eli kaptanı olmak kolay mı ya!, Zaten ben eskidenberi yolcularımın neş'esini temin etmekle onlara en bü- yük hüsnü kabulü göstermiş oldıığum_ı* inanırım. Her selerinde ben bu kaideye riayet eder, kahkahalı i arıma behemehal ım, Lâk 1 seferim- de gene kahkahalar ayuka çıkmakla be- | raber her nedense derinden derine bir | durgunluk göze çarpıyordu. Kamaramda eski bir dostla, y Felemenkli Piskoposla karşı karşı âtıyorduk. Uzun müddet Çinde misyo-| norlik ederek saç ve sakal ağartmış v' lan iri yarı ve müheykel arkadaşım ak! sakalımnı sıvazlıyarak: — Evet kaptan Lauterbah, diyordu, evet muhakkak ki yakında bir harb bü- tün dünyayı allak bullak edecek.. — Ne söylüyorsunuz mukaddes pe- der? Doğrusu sulh ve salâh adamının ağzına böyle katil kehanetler yakışmı- yor... bir yetsiz görünüyordu ki böyle bir iddia- da bulunan bir kimsenin akıl müvaze- nesinden haklı olarak şüphe edilebilir- di. Lâkin ihtiyar dostum benim şakala- yımı hüzünlü bir tebessümle karşılamış ve: — Azizim, Sibiryadan geliyorum, ce- vabını vermişti. Bütün yol müddetince asker dolu trenlerden, top ve mühim- mat dolu nakleden marşandiz katarla- rından başka bir şey görmedim. Ve bütün bu sevkiyat garba, yani Avrupa- ya doğru yapılıyordu. Bu yolc hep böyle a: ilere yol vermek için beklemelerle geçti., Demek ki garb tarafında Rusya' büyük tahş!dat yapı- yor, Ve labii bu tahşidat ancak Alman hududunda yapılabilir. Demek ki gizli- lâf |den gizliye harb hazırlıkları var dos-| tum... Ak sakallı dostumun samimiyetinden şüphe etmeğe hakkım yoktu, Lâkin ne| de olsa bir harbin patlak vermesi bana mümkün görünmüyordu. Çünkü görü- nürde hiç bir sebeb böyle korkunç bir ihtimale müsaid değildi, Vakıâ hepimiz biliyorduk ki, Avru- pada vaziyet gün geçtikçe daha gergin- leşiyor ve er geç harb zuhurunu hepi- Hakikaten 1914 mayısında bir harbimiz bekliyorduk. ihtimali bana o kadar uzak, o kadar (Arkası var) Tek, Fakat kat'i çare Tecrübe' ALMA edenlerden s;ırunuz ! Baş, diş, adale ağrılarile üşütmekten mütevellid bü- tün ıstırablara karşı yegâne müessir tedbir bir kaşe. |Bilirler. Hem o burada benim elimd RTİR. Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz İcabında günde 3 kaşe alınabilir uğum | 8 | — Nefis, enfes!.. Ben bu kadar güzel y akutları bir arada şimdiye kadar görmüş değilim! Avukat Harling, karşısındaki — ihtiyar Musevinin Londranın en zengin kuyum- cusu olabileceğine bir türlü akıl erdire- miyordu. Ona tavsiye ederlerken: — Leondrada ondan daba emin, daha becerikli kuyumcu bulamazsın! Demişlerdi. Tavsiye ettikleri kuyumcu demek bu idi: — Ne dersin Mister Stin.. İhntiyar kuyumcu elinin tutluğu ger danlığı bir kere daha gözlerine yaklaş- tırdı: — Nefis, enfes. Ben bu kadar güzel yakutları bir arada şimdiye kadar gör- üş değilim. — Olabilir. Bu gerdanlik tam altmış sene küçük bir kasaba bankasının kasa- sında saklı kalmış. — Acayib.. — Evet, biraz acayib, gene gerdanlı- ib bir hikâyesi vardır. n kıymetli taşların olduğu gi- — Bu yaküt gerdanlığı Sir Con, isimli bir adam evlendiği zaman karısına he- diye etmek için almıştı. Düğün günü, karısı bir arabayla kiliseye gelirken ara- ba devrilmiş. Kadın da ölmüştü. Sir Cet îhcmen © gün bu gerdanlığı bankaya tes- |lim etti, Kendi de bir köye çekildi Daha geçende öldü. Gerdanlık, Sir Con'un ye- gâne varisi yeğenine kaldı. Sir Con'dan kalan miras ta yalnız budur. Para edip etmiyeceği de bilinmez. Bilinir, para edecektir. Aşağı, yukarı? Şu dakikada isterseniz ben size bu gerdanlığa mukabil ni beş bin ster- Jinglik bir çek veririm. Bu çeki kabul ederseniz, benim kazancım da su içinde yirmi beş bin sterlindir. Çünkü en az Ji bin sterline satacağımı Ümlid ederim. Onun için bu çeki kabul etmenizi de si- zin hesabınıza kârlı bulmam. — Elli bin lira eder diyorsunuz. — Bence evet! — Şimdi ne yapılacak? — Gerdanlığı alırım, doğru Londraya mağazama giderim. Orada bir iki ğün içinde satarım. Avukat, kuyumcuya baktı: — Dün gece bir vak'a oldu. gerdan): evime gölürmüş, hususi kasama muştum. Bir hırsız evime girmek istedi. İhtiyarın yüzü birdenbir: değişmişti. — Hırsız mı? Evet amma, gerdanlığın bende ol- duğunu nereden bilecek, bu bir - tesa- düftür. — Ben tesadüf zannetmiyorum. Böyle şeylerin ne olduklarımı nerelere — gittik- n lerini adım adım takib edenler vardır. | * Sizde olduğunu nereder mi bilecekler? ar bil'rler ki, şimd Gerdanlığı —mahfazasını koydu ve mahfazayı paltosunun cebine yerleşt Siz rahat rahat uyuyabilirsiniz M ter Harling, gerdanlıkla beraber bi mes'uli de üzerime alıyorum. Şimdi- lik Allaha ısmarladık. İhtiyar kuyumcu avukat Harlingin ya- çıktı. Bir kadın göz nda meşin bir manto vardı. | Uzun boylu idi. Ve dalgın dalgın dolaşı- yoör gibi görünüyordu. Kuyumcu bir arabaya hindı._ Garda |maz da kasama kilitliyeceğim indi, Biletini Londradan gelirken —ale mıştı. Garda bir kahve içti. Tren geldi. Trene bindi. Kompartimanda yalnız de« ğildi. Karşısında boynunda eşarpı bit adam oturuyordu Kuyumcu onunla alâ- kadar olmadı. O, hep gerdanlığı düşü- nüyordu. Herhalde satacaklı ve elli bin« den fazlaya satması muhtemeldi. Bilhas- sa bu mevsim Londrada zengin Ameri« Şılılaruı. racaların çoğaldık'ları mevsime . Tren birdenbire durdu. İhtiyar —ku- yumcu yerinden kalktı. Pencereyi açtı. Kondoktör elinde fener hattın üzerinde idi: — Ne oldu? — Sinyal açık kalmış. Onun için düre du. Kuyumcu başını içeri çekiyordu. Ağ- zına Bir elin kapandığını hissetli ve kendini vagonun döşemeleri üzerinde buldu Ara üstünü! Meşin mantolu kadın da yanı başına gelmişti. Usta bir el ceblerini bir anda boşalttı. Çantasında ne var ne yoksa ye- re döküldü. — Söyle bunak, yakut gerdanlık nes rede? İ Göğsüne tabancanın naralusu dayan- mıştı: — Neden bahsediyarsunuz anlamıyo-' ruüm ki.. ; Meşin mantolu kadının elleri tekrar ' ceblere girdi. İhtiyarın paltosunur iç cebinden gerdanlık mahfazası çıkmıştı. İhtiyar kuyumcu mahfazaya baktı: — Ah kalbim, bir şeyler oluyorum. Boylu boyunca yere uzandı: — Öldü.. — Kaçalım! Mahfara ellerinde kampartımandan dışarı fırladılar ve tren birkaç saniye sonra hareket etti. İhtiyar kuyumcu yavaş yavaş kendine bilmişti. Yerden topladı. ine koydu. * Lonüâradâki evine geldiği zaman gece olmuştu. Uşağı karşıladı: N iniz, çok merak etlim. Po- telefon etti. Bu sırada telefon tekrar çalındı: İhtiyar telefonu açtı: — Siz misiniz Misşter Harling.. Ne, ne? Gerdanlığın mahfazasını boş olarak iren hattına yakın bir yerde mt bulmuşlar.. Buünun ehemmiyeti yok, edebsizler bana, bunak; diyo hakaret te ettiter.. Gerdan- lik mı? Ha bir dakika telefonda bekle- eşyasını inerken port bağ eski kasketin! inı kaldırdı. k, burada, şimdi avucumun r, Yelefonu kapar — kapa- bu yan- ajdan alıp başindan dan kor tasyona giderken, gerdanlığı —mahla an çıkarmış, kasketirnin astarı aras erleştirmiştim. Port bağaja atılmış i tin saklı oldu- Yarınki nushamızda : Bir damla su Yazan: Selâhattin Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: