2 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 18

2 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Sayfa SON POSTA Son Posta'nın siyasi tefrikası : 43 Yazan : Arif Cemil TalâtPaşanın biruh cesedi, kendisini çok seven iki arkadaşı tarafından gözyaşları içinde kaldırıldı, cenaze arabasına kondu. Herkes hâlâ onun öldügıînef'(u_mamıyordu Şimdiy kısımların Te mahalline birçok Türkler de geliyor- lâsası D lardı. Talât paşa umumt harbten son- ra yanında İtlihat ve Terakkiye men-| Vak'a esnasında orada bulunan ve sup bazı adamlarla birlikle Berlinde|çahidlik etmek için alıkonulan başlıca şimşek sür'atile yayıldığından vak'a bulunmakta 1di. Tayliryan isminde Dİr (hi Alman halk tarafından kendisine Ermeni de Cenevre Ermeni komitesi la- rafından Talât paşayı varmağa me - mur edilmiş ve Berline gelmiş, paşayı | & sorulan suallere bilgiçlik taslıyan bir. dam tavrile izahat veriyordu. Elinde- takib etmeğe başlamıştı. Nihayet bir|ki bastonla yere işaretler çizerek di- gün, Tajât paşa yolda yalnız yürür -| vordu ki: ken arkasından yaklaştı ve tabanca - sını kafasına sıkarak kendisini şehid etiL) Bu sözleri söyliyen, doktor Jek is - minde bir Almandı. Bu zat, umumi harp esnasında kurduğu A!man - Türk Biz küçük teknemizde sahile doğru giderken vapurdakiler Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum bize çılgın gözü ile bakıyor, hayretle el sallıyorlardı «Sohenberge in bu limanda bir| fuz ettin. Bizi birisi işitmiş olsaydı ha- Bu sözlerim tesirini yapmış, vefakâr ahbabı. varmış ve biz bu dos-|limiz ne olurdu? Tekneye gelince sana|yoldaşımın ciğerine işlemişti. Canınıs çok sıkıldığını yüzü anlıyordum. tun bize elinden geleni yapaca- ğından emin bulunuyorduk. «Mendao» da ticaretle meşgul bulunan bu dostun ismi Bay eRemphis» idi, Bu zat bizi çok samimiyetle ve dostlukla karşıladı, bi- zi yedirdi, içirdi. Lâkin kendisinden beklediğimiz yardımı kendisine izah et-İşey yok. Denizden çıkarılıp karada ka-|hayet dayanamadı ve — Katil herif tam arkasından vurdu. ' (iğimiz zaman buna imkân ve ihtimal|lan bir kayık daima su eder. Bu tekne sağlamdır diyorum, bana inan!.. yüzünden Ve yoldaşımı temin için teknenin i-| Ve hissedifordum ki korkuyor; lâkim çinde bütün kuyvetimle tepindim. Ne|korkusuna rağmen arkadaşını fedaya çare ki bizim arkadaş denizci değildi. | gönlü bir türlü razı olamıyordu. — Bu tekne yedi ay karada kalmış| «Sohenberg» cidden ve kelimenin da ondan su ediyor. Merak edilecek bir| bütün manasile erkek bir adamdı, Ni« ğuk bir sesle: — Pekâlâ! dedi, size inanıyorum. Maktul ancak bir defa bağırdı, ondan| olmadığını söyledi. Bunu yalntz Bay| bir saatcik suda kalmış olsa suyu kesi-| Çünkü iyi bir denizcisiniz. Tehlikeyi sonra yüzü koyun yere yuvarlanarak| «Remphis» değil, dünyada hiçbir kim-|lir,.. hareketsiz kaldı. Ani bir surette öldü. |ge yapamazdı; bizi eFilipin» e götüre-| Felemenk vapurunun kaptanı da o a- Katil rovolverini atfıktan sonra şu is- tikamette kaçmağa başladı. Fakat po- cek bir kayık bulamazdı. Niçin mi diye soruyorsunuz!?.. göze aldırıyor ve geliyorum!.. Yoldaşımın bu hareketi pek höşuma ralık yanıma gelmiş ve benimle alay| gitti. Birlikte pek çak sefalet ve mah« cemiyetini idare ettiği için Türk me- bafilince tanılıyordu. Doktor Bahacd- din Şakir ona dedi ki: — Acıklı da lâf mı, dokter! Talât Pa- şa bizim için her şey demekti. Onu küy- bettikten sonra cesedi ile beraber bü - tün ümitlerimizi de gömmek lâzım ge- liyor. Fakat, bizi tesel'i eden bir cihet |lisler gelip kendisini yakaladılar. Bu aralık Dr. Bahaettin Şakir tara- fından istenen, vak'a mahalline gelen cenaze otomobilinin durması üzerine herkes sustu, Araba gelince cenaze, merhum paşa- nın arkadaşları tarafından ihtimamla var: Şurada yatan ölü bir besabın tes- kıldı_rıl_ırık arabaya yerleştirildi. Da- viye edildiğine işaret eder, Bu hesap - ha bir iki saat evvel bir arkadaşına te- tan bizim kârlı çıktığımıza şüphe yok- ' lefon ederek basılması bitmek üzere 0- tur. Talât Paşa her zaman hiszesine dü-İlan hatıratına sid müsveddeleri bera- gen borcu ödemeğe hazıraı, hesap puz-| berinde getirmeyi unutmamasını len- Jasın' her gün bekliyordu. Ödemek bu-'bih eden ve öğle yemeğine misafirleri gün mukaddermiş. Tabi katil bir Er-İolduğu için evinden çıkarken yemek 18- meni değil mi? marlıyan Talât paşanın şühedatına hiç Doktor Jek Bahaeddin Şakiri dinle-|bir kimse inanmak istemiyordu. Hal- dikten sonra sualine: buki onun biruh vücudünü, kendisini — Evet, genç bir Ermen:. Berbat bir|çok seven iki arkadaşı şimdi ağlıya ağ- halde yakalandı. Halk kendisini âdetallıya Alman adliyesinin morg dairesi- Tinç ediyormuş! cevabını verdi, ne naklediyorlardı. — Fakat, siz nasil olüyor da burada| Cenaze morga nakledildikten sonra bulunuyorsunuz? vak'a mahallinde bulunanlar gruplar — Benim burada bulunmam bir te-|halinde dağıldılar. Artık herkes cina- sadüf eseri değildir. Zabıta bir Türk vu yeti kendi düşüncelerine göre tefsir e- rulduğunu haber alınca bunun müh.m diyordu. Bu tefsirlere bakılacak olursa bir şahsiyet olmasna ih!'mal vererekiişin içinde yalnız Ermeniler yoktu, On- Ziralederek teknenin suyunu kesmenin «Mendao» da böyle bir seyahate çıkıla-|mümkün olamıyacağını iddia edip du-) bilecek bir tekne Mevcud değildi. ruyordu. Binaenaleyh biz de isler istemez Fe-| Holandalı kaptan iri kafasını bir a- lemenk vapuruna döndük ve «Taruna» |şağı bir yukarı sallıyarak: adalarının yolunu tuttuk. Vapur yirmi| —. Bu delikli kepçe ile hayatınızı. dört saatlik bir seyahatten sonra «Ta-|tehlikeye atmayınız çocuklar, diyordu. runa» adalarındaki en mühim ' yerli|Bu ceviz kabuğu ile bir adadan diğe- şehri olan bir kasabanın açığında fun-|rine nasıl geçeceksiniz? Şayed sözümü da demir etti. Ben gene bir kayık bul-| dinlemeyip de bu cecel beşiğine binecek |mak ümidile kasabaya çıktım. Burnumİolursanız vasiyetnamelerinizi şimdiden hemen hariciye nezaretini haberdar et-,ı_.;m arkasında İngilizler ve Fransız- miş. Hariciye de hâdiseyi telefonla ba-! ra bildirdi. Gidip ölüyü görmemi em- retti. Ben de bir ötom.cbile atiryarak buraya geldim. Doktor Bahaeddin Şakir dedi ki: — Peki amma, ceset neden böyle ye- re serili yatıyor? Kaldırmak kimsenin hatırına gelmiyor mu? Yoksa müddei- umumilikten izin filân mı bekleniyor? Doktor Jek bu suallere ne cevap ve- receğini evvelâ. tayin edemedi. Bir müddet düşündü ve nihayet polisler - den birisine meseleyi sormağa karar verdi. Polisle konuştuktan sonra gelip Bahaeddin Şakire dedi ki: — Müddeiumumilikten izin beklen- Mmesi mevzuubahs değil, cenazenin mor ga kaldırılması lâzım geliyor. Halbuki morg idaresine telefon edildiği halde henüz bir araba gönderip cenazeyi al- dırmamış. Galiba morg idaresinin bü- tün otomobilleri meşgulmüş. Birisi ser- best kalırsa gelip Talât Paşanın nâşını kaldıracakmış. Doktor Bahaeddin Şakir aldığı bu ce- vaptan dolayı derin bir hayret içinde kaldı: — Demek ki, dedi, Harbin son da - kikasına kadar Almen iltifakına büyük bir ımanla sadık kalan müttefik - bir devlelin başvekilinin ölüsüne bu kadar kürmet ediliyor! Nâş saatlerce sokak ortasında bırakılıyor Jek cevap verdi: — Morgğ idaresinin baş otomobili ol- madığı için biraz gecikti. Fakat ister- seni? ücreti tarafınızdan verilmek üze- Te derhal bir cenaze otamobili tedarik ettirebiliriz. Doktor Jek'in bu son cevabı Bahaet- tin Şakiri büsbütün hayrete düşürdü. * Otomobil vardı, fakat para ile tedarik olunabiliyordu! Bu ne demekti? Oto- mobil yok veyahud para ile tedarik o- lunabilir diye bir ölünün saatlerce s0- kak ortasında bırakıldığı nerede görül- müştü? Hem de Talât paşa gibi bir a- damın ölüsü! " Daktor Bahâettin Şakir ile Doktor Jek konuşurlarken seyir için gelen halk. da gittikçe birikiyordu. Talât paşanın çhiı_ıdlldw haberi Türkler ınımhl lar da bulunuyorlardı. Meselâ birisi di- yordu ki: — Talât paşaya yapılan bu suikasd, Ermenilerin ilk sulkasd teşebbüsleri değildir. Daha biz umumi harbe işti- rak etmemiştik. 1914 senesi teşriniev- velinde İngilterenin İstanbul sefiri o- lan Sir Louis Malet birgün dahiliye na- zırı Talât paşayı ziyaretle Türkiyenin umumi harbde alacağı vaziyet hakkın- da izahat istedi. Talât paşa İngiliz sefi- rine: «Biz Rusların olduğu tarafta bu- lunamayız!» dedi. İngiliz sefiri sonra- dan neşrettiği hatıratında bundan bah- setmektedir. Bu mülâkattan zanncdersem bir gün| sonra İstanbulda Talât paşaya karşı yapılmak istenilen bir suikasd meyda- na çıkarıldı. Üç Ermeni cürmü meşhud halinde yakalandı. Bu suikasdciler is- tlevabları esnasında çok mühim şeyler itiraf ettiler, Lord Kiçner'den ve hattâ Venizelos'dan talimat aldıklarını söy- lediler. Bu üç Ermeninin İstanbül di- vanıharbindeki muhakemelerine aid o- lan fezlike ihtimal ki bugün divanıharb evrakı arasında durmaktadır. (Arkası var) S rNöbech Eczaneler Bu gece nöbdetçi olan eczaneler şan- lardır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref), Alemdarda: sad). Beyazıtta: (Asadori. Sama! (Rudvan). Eminönünde: (Hüseyin Hüs - nü). Eyüpte: (Hikmet Atlamazı. Fener- de: (VitalD. Şehremininde: (Hamdi). : ( Hakkı). Karagüm- pebaşında: (Kinyalli, Karaköyde: (HÜ - seyin Hüsnü), İstikiâi caddesinde: (L1 - menciyan). Pangaltıda: Beşiktaşta: (Nurgileciyan). (Ahmediye). Sarıyerde: (Osman), Kadıköyünde: (Moda), Over - kez), Büyükadada: (Halk>. Heytelinda- da; (Halk). mini bir koyda kumsalın üzerine çe- kilmiş bir tekne gördüm. Bu tekne tak- Tiben (15) kadem boyunda bir şeyd: ve kalafata muhtaç bir halde olmasına t Bir yerli bana teknenin yedi aydan- beri karada bulunduğunu, armozları- nın bu yüzden açılmış olduğunu ve su- ya atılacak olursa yirmi dört saat zar- fında şişerek sefere salih bir hale ge- leceğini söyledi. — Bu tekne nerede kullanılırdı? Diye sordum ve: — Balıkçı kayığı idi. Cevabını aldım. Biraz tahkik edince lekı'ıey[ ucuzca elde etmenin mümkün olacağını anla- dım. Yerliye, bu işi teknenin sahibi ile hallederse kendisini memnun edeceği- mi söyledim. Aynı zamanda bu yerli bana beş tane de kürekçi tedarik ede- cekti. Biraz sonra denizler kymsalı yala- miya başladı ve bizim tekne tıpkı de- lik bir sepet gibi beş dakika içinde su ile doluverdi. Halbuki onurn derdine çare suda batırmak olduğundan buna ehemmiyet bile vermiyordum. Yerli- e: — Teknede yelken var mı? diye sor- dum. — Evet var! Herife tekneye atlamasını işaret et- tim. Ben de atladım ve yelkeni açarak kayun medhaline doğru yol verdim. Baktım minimini gemim adamakıllı dümen dinliyor; su ile dolu ve binaen- aleyh çok ağır olmasına rağimen manev- ra kabiliyeti var. Teknenin denizciliğine bu suretle kanaat hasıl ettikten sonra limanda ya- tan Felemenk vapuruna bir dümen kır- dım. Vapurun hareket saati yaklaşmış olduğundan «Sohenberge in beni dört gözle beklemekte olduğunu tahmin edi- yordum. Filvaki biraz yaklaşınca yol- daşımı gördüm. Tahminim vechile sa- bırsızlıkla beni gözlüyormuş, Felemenk vapuruna yanaştım, So- henberg vapurun bordasından iğilerek tekneye bir göz altı ve hayretinden gözleri faltaşı gibi açıldı. Ben arkadaşımın bu hayret ve taar-i İcübünü görmemezlikten gelerek ingi- Jizce dedim ki: — Bakınız ne güzcl, ne cici bir tekne elde ettim. Bizi «Filipin» e götürecek bundan mükemmel bir tekne buluna- maz doğrusu... Arkadaşım bu teklif karşısında o ka- dar şaşırdı ve kendinden geçti ki rolü- nü unutarak: — Ne diyorsun Lauterbah? diye ba- |'gırdı. Bu tekne değil gevgir gibi bir İşey! Böyle her tarafından su eden bir 'kayıkla insan eFilipin» adalarına deği! |bir saatlik bir tenezzühe bile çıka- maz!... — Azizim kendine gel! İsmimi telâf- rağmen hernedense biçimi hoşuma git-| havada ötede, beride dolaşırken mini| yapıp bana teslim ediniz... Ben Holandalınm mütalealarına me- telik bile vermiyordum ama zavallı «Sohenberg» renkten tenge giriyor ve İne karar vereceğini bir türlü kestire- miyordu. Nihayet içinde binlerce mil aşmak i- çin intihab ettiğim tekneye son bir na- zar attıktan sonra başını salladı ve: — Hayır, hayır!. Ben bu tekneye binmek cesaretini gösteremiyeceğim. Korkuüyorum... Bu hal biraz canımı sıktı. Sabırsızla- | nıyordum, Şimdi vapurun kaptanı ve bitleri hareket için işleri başına git- miş olduklarından biz «Soöhenberg» le başbaşa kalmıştık. Ancak o Felemenk vapurunda idi, Ben ise küçük teknem- rumiyete katlanmış olduğumuz iki ah- bab çavuş sıfatile birbirimizden ayrıl- mak zaten doğru olmiyacaktı. Lâkin «Sohenberg» in korkusuna rağmen ba- na itimad etmesi de gösteriyordu ki yoldaşım cidden cesur bir adamdı. Za- ten bu adamın seciye ve cesaretini ölç- mek için bundan daha âlâ bir fırsat zu- hur edemezdi. «Singapur» daki üsera kampından firar etmiş olan yoldaşlar arasında so- nuna kadar yanımda kalmakta ısrar et- miş tek bir kimse varsa o da «Sohen- berge idi. Diğerleri, her hangi bir sebeb dolayı- sile, geride kalmışlar, benimle hirlikte ileri atılmaktan çekinmişlerdi. Binaen- aleyh «Sohenberg» | hakikaten ve can- dan sevmekliğim çok görülmemelidir. (Arkası var) OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ 'TESİS TARİNİ : 1863 Bermayesi; 10,000,000 İngiliz ilrası |de sular üzerinde sallanıp duruyordum. Ben cevab vermek için ağzımı açmak üzere idim ki vapurun düdüğü bir de- fa öttü. Bu düdük sesi vapurun biraz sonra hareket edoeceğini bildiriyordu. — Bak arkadaş, dedim, birlikte pek çok maceralar geçirdik. Şimdi son da- kikada manasız bir korku yüzünden benden ayrıliyorsun. Ne yapalım? Ka- za ve kader bizim Almanvaya birlikte dönmemize müsaade etmiyecekmiş. İş- te ben gidiyorum ve bu tekneden seni, kadim ve fedakâr bir yoldaşı son defa olmak üzere selâmlıyacağım... SATİŞ İLÂNI İstanbul Beşinci İcra Memurluğundan: Fatma Süreyya ve Ahmet Şükrü tarafından Vakıf Paralar idaresinden 20877 ikraz numarasile borç alınan paraya mukabil birinci derecede ipotek gösterilmiş olup borcun ödenmemesinden dolayı satılmasına karar verilen Ve tamamına ehlivukuf tarafından 297 lira kıymet takdir edilmiş olan Bakırköyünde Kartal- tepe mahallesinde kayden yüksek tarla, mahallen Kabristan sokağın- Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Pomanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri yapar. da 19 mükerrer numara ile mürakkam şarkan meb'us Şükrü E- Kendi arsası, garben Tahsin Yesari Bey arsası, cenuben Çukurbos- ltan sokağı ile mahdud ve belediyece tanzim — edilmiş —olan — ifraz haritasına göre 2 ifraz numarasını taşıyan hududu işaretle tesbit edilme- miş 198 metre murabbamdaki hali arsanın tamamı açık arttırmaya konmüş ©- dup 10/11/937 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 14 den 16 ya kadar Yeni Postahane binasindaki dairemizde açık arttırma ile satılacaktır. Arttırma be- deli muhammen kıymetin 96 75 ini bulduğu takdirde gayrimenkul en çok art- uranın üzerine ihale edilecek, aski takdirde en son arttıranın taahhüdü baki kalmak Üzere arttırma on beş gün müddetle temdid edilerek 25/11/937 tarihi- ne rastlıyan Perşembe günü saat 14 den 16 ya kadar yine dairemizde ikinci açık arttırması yapılacak ve bu ikinci arttırmada gayrimenkul en çok arttıranın ü- zerine ihale edilecektir. Satış peşindir. Taliblerin arttırmaya girmezden evvel muhammen kıymetin €4 7,5 u nisbetinden pey akçesi vermeleri veya milli bir bankanın teminat mek- tubunu ibtaz etmeleri lâzımdır. Birikmiş vergilerle belediyeye ait tenviriye, tanzifiye ve dellâliye resimleri ve Vakıf icaresi satış bedelinden tenzil edilir, 20 senelik taviz bedeli müşteriye gittir. 2004 numaralı icra ve iflâs kanununun 126 ımcı maddesinin 4 üncü fıkrasınca, bu gayrimenkul üzerinde ipotekli alacaklılar ile diğer alâkadaranın ve irtifak hakkı sahiblerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masrafa dair olan iddlaları- nı, bu Hlânın neşri tarihinden itibaren 20 gün içinde evrakı müsbitelerile bil. dirmeleri icab eder, Aksi halde hakları tapu sicilile sabit olmadıkça satış bede- Hinin paylaşmasından hariç kalacakları ve daha fazla malümat almak istiyenle. Tin 10/10/937 tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için açık bulundurulacak olan arttırma şartnamesile 934/6472 No. lı dosyasına müracaatları ilân olu- |orur. — (66B4) , ADi ça

Bu sayıdan diğer sayfalar: