eşiktaş klüününyüzme havuzu dün açıldı Dün yeni yüzme havuzunda müıabıka_lar ya_pıldı._Valî Muhittin Üstündağ müteşebbisleri tebrik etti Yeni yüzme havuzunda müsabakalar yapılırken Senelerdenberi memleket futbolünde büyük bir varlık halinde çalışan Beşik - taş spor klübü dün küşat resmini yap - ftığı yeni yüzme havuzile su sporlarına karşı da geniş bir faaliyete daha atılmış| olmaktadır. Beşiktaş jimnastik klübü namile spor tarihimizde mühim bir varlık olan Be - şiktaşın esasen deniz kenarında bulunan stadı ve klübile bu işe şimdiye kadar başlamamış veya başlıyamamış- olması bile bizi üzer, dururdu. Bu münasebetle ortaya çıkan havu - zun açılışını İstanbul valisi ve spor mın- takası reisi Muhiddin Üstündağ tatlı bir kaç kelime ile yapıverdi. Muhiddin Ps- tündağ: «Su spörları belli başlı bir spor hare- ketidir. Bu ihtiyacı düşünerek bu ha - vuzu ortaya getirenleri takdir ve tebrik ederim» dedi. Bugünkü şeklile Paristeki spor sarayina benzettiğim Şeref stadı - nın yüzme havuzu tulumbalar vasıtasile denizden aldığı suyu, hemen oraya iade edecek, icabında ortaya konacak porta- tif bir ring ile hemen güreş mahalli ha- lini alacaktır. Üç, beş bin kişiyi bir çevre halinde toplıyacak olan bu mahal bugünkü ihti- yacı hem karşılıyacak, hem de canlı bir takım spor hareketlerine sahne olacak e- saslı bir yer olmuştur. ' Yüzme müsabakalarının neticeleri Dün yapılan müsabakalarda alınan ne- ticeler: ; 100 metre sırtüstü: Fuat Beykoz 1.24.6, İsmail, İskender. 400 metre serbest: Halil Galatasaray 5.20.4, Mahmut, Vedat. 100 metre serbest kadınlar: Semahat Galatasaray 1.30.6, bir kişi iştirak etti. 100 metre kurbağalama: Selim Gala - tasaray 1.36.3, Vedat, Kemal. 100 metre büyükler: Halil Galatasa - ray 1.3.2, Mahmut, Vedat Beykoz. 100 metre küçükler: Vedat (Galatasa- ray) 1.13.8, Kâzım, Artin (Beykoz). 100 metre bayrak: Kemal, Serkis, İb- rahim, Artin (Beykoz). Galatasaray ta- kımı ikinci 5.11.2. 200 bayrak: Vehap, Mahmut, Rauî, Halil (Galatasaray) 10.38.4, Beykoz ikin- ciİ. Kelebek yüzme: İsmail Beykoz 37, Rauf Müsabakaların diğer kısımları bugün Ömer Besim Bugünkü serbest Güreşler Bugün, saat 15 de, Taksim stadyo - munda, Hindistan ve Türkiye ve Yu - nanistan şampiyonlarının, Mülâyim peh- livanın ve ismini henüz duyduğumuz De- Hormanlı Kel Süleyman pehlivanların iştirak edecekleri serbest güreş müsa - bakaları vardır. Hindistan şampiyonu - nun, hafif rahatsızlığını tamamen atla- tıp atlatmadığı henüz meçhüuldür. Fakat kendisi, dün çıkan gazetelerimizden bi- risine, rahatsızlığının bu müşabakalar - daki kazanmak şansını tehlikeye koya - cak mahiyette olmadığını söylemiştir. Fakat Mülâyim, ve Tekirdağlı arasın- daki ihtilâf ta halledilebilmiş değildir. Çünkü Tekirdağlı Hüseyin, şampiyon ol- duğu için, Mülâyimin Hindli ile kendi- sinden evvel güreşmiye mecbur bulun - duğunu iddia etmektedir. Halbuki Mülâyim pehlivan, ecnebi gü- reşçilere karşı mütemadiyen kendisinin öne sürüldüğünden müştekidir ve: | — Bu sefer de Tekirdağlı evvelâ gü - reşsin! demektedir. Bu ihtilâfın ne şe- kilde halledileceğini bugün sahada gö - receğiz, Yunanlı pehlivanların, bilhassa Yuna- nistan şampiyonunun çoök tehlikeli birer rakip olduklarını evvelki gün çıkan ya - zımızda izah etmiştik. 4 Deliormanlı Kel Süleyman pehlivana gelince, evvelki akşam matbaamıza ge - len bu güreşçi, yüz on kilo sikletindedir. Ve bir metro doksan altı santim boyu vardır, Pazusunun kuvveti, ve tekniğinin üs- tünlüğü de boyu ve ağırlığile mütenasip- se, bugün şaşırtıcı sürprizlerle karşılaş- mamız Müuhtemeldir. Çünkü söylenildiğine göre, Deliorman- h Süleyman pehlivan, bundan 8 ay ev - vel, Mülâyim pehlivanı 39 dakikada mağ- lüp etmiş bir pehlivandır. | Ve bugün, Mülâyim pehlivanı yendiği zamankinden çok daha üstün bir form- da bulunmaktadır. p : Binaenaleyh, bugünkü zorlu müsaba- kalardan muzaffer çıkacak — pehlivanı SON POSTA Güzel ve eğlenceli bir röportaj İstanbul Me AKŞAMCI MEYHANELER ANLATIYOR YAZAN —— Naci Sadullah SETİSİ yhaneleri Yi (| & ESKİ D Seyrek saçları kıralmış dostum: — Düşün, diyor, düşün o eski meyha- neleri bir defa... İçeri girer girmez, orada, evinde bile bulamadığın bir samimiyet havası içine alınırsın. Meyhaneci sana şimdiki mey- haneciler gibi: — İşler kesad bayım! Bu vergiler bizi tayyareden yuvarlanmış denk gibi peri- şan etti! Demez. Sana soluk aldırmadan Kasım- paşa sirkatinden, Kumkapı cinayetinden, Çin - Japon patırtısından, İspanya gü- rültüsünden, para sıkıntısından 1lâf açmaz. Onun yüzü, çivili — kaldi- rımlarda, —ceza —vermeden — gününü gün etmiş bir İstanbullu yüzü gibi güler. Muğber bir zevce gibi değil, müşfik bir ana gibi sorar: — Nerelerde idiniz bayım? Gözlerimiz yollarda kaldı... Beş dakika, yarım saat, bir saat ne ise ama, bir buçuk saat geci- kince meraka düştük doğrusu!.. Meyhaneci, bu sözlerinde samimidir. Her meyhanenin gedikli müşterileri ma- iüm, muayyendir. Çünkü eski akşamcı- lar için, meyhane değiştirmek, ev, dost, kadın değiştirmek gibi bir şeydi. Meyha- neye, şişeleri iskambil kâğıdı gibi devi- tıp gam dağıtmak için girilirdi. Çünkü meyhane, dünyanın bütün derdlerine, 1z- tırablarına, tasalarına maddi, manevi ka- pılarını sımsıkı kapamış bir âlemdi. Herkes, kendi meşrebine, kendi mez- hebine uygun bir meyhaneye dadandığı için, müşteriler birbirlerini sade yadır- gamamakla kalmazlar, ararlar, sorarlar- dı. Meyhanelerde teessüs eden kadeh ar- kadaşlığı, mekteb arkadaşlığı, silâh ar- kadaşlığı, meslek arkadaşlığı gibi bir şeydi. Müşteriler birbirlerini o kadar iyi tanırlar, birbirlerile o kadar yakından alâkadar olurlardı. Hele meyhaneci, Mmüşterilerinin her türlü manevi marazını ve zâfını teşhis etmiş alaydan yetişme bir psikolog ha- linde idi. Hangi müşteri hangi saatte ge- lir, hangi müşteri hangi mezeleri sever, hangi müşteri ne rakısı içer, hangi müş- teri kaç tane rakı içer? O bütün bunları bilirdi. O zamanın müşterileri, muayyen mey- hanelere değil, hattâ, dadandıkları mey- hanelerin muayyen Masalarına alışık- tılar. Muhatabım, karşılarındakileri, mevzu- larının cazibesine kandırmak istiyen kim- selerin edasile, âayni tavsiyeyi tekrarlı- or! : — Düşün bir kere... Böyle bir meyha- şimdiden tahmin etmek imkânsızdır! neye giriyorsun! Patron güler yüzlüdür. (Galatasaray), Ömer (Galatasaray). e— Bacaksızın maceraları: İyilik ve mukabelesi * '.l“_l v (D Ula Sakar rip nara atmak için değil, iki üç tane a-| itayım: Adamcağızın birisi, bütün isteğine rağ-| Garson güler yüzlüdür. Oturduğun masanın örtüsünde, yağ le- keleri yerine ütü çizgileri vardır. İçtiğin şişenin bedeli 100 kuruş değil, 100 pa- radır, Oturanlar, birbirlerine şimdiki gazino müşterileri gibi düşman düşman bakmı- yorlar, hattâ bilâkis, birbirlerini neş'e- lendirmeyi adefâ bir vazife sayıyorlar. Eski akşamcı, bebekleri gülümsiyen gözlerini, duvarın boş bir köşesine diki- yor. Belli ki, gözlerine © kalm duvarı deldiren muhayyelesi onu hastretle andı- Bi yıllara kadar sürükliyor: — Sandıkburnunda bir Tatar Yanko vardı. Onun gibi dört tane meyhaneci, onun meyhanesi gibi dört tane meyhane türesin, Fahreddin Kerim akşamcı o0l- mazsa içtiğim rakılar gözüme otursun! Fakat ne gezer? Balıkpazarındaki 'To- doriyi, Domuz sokağındaki Alekoyu, Ga- latadaki Sarı Koçoyu nereden bulalım? Rakı içmek, ve rakı içirmek bir ilim, bir san'atti o zaman... Bu saydığım adamlar; buğgün sağ olup ta bir meyhanecilik üniversitesi açsay- dılar, bugünkü gazinocular yirmi sene sınıfta kalırlardı!.. : Muhatabım, taşkın bir hasretle içini çekerek gülümsüyor: — Eski meyhaneci hakkında tam bir fikir edinmen için sana bir hikâye anla- men, karısile bir türlü kavga edemez- miş, Tam karşılarındaki evde oturan bir karı koca da sabah akşam, saç saça, baş başa dövüşür dururlarmış. Onların kav- gaları, berikinin ağzımı sulandırırmış. Nihayet bir gün dayanamamış, karşi evin erkeğini sokakta çevirmiş: — Bayım, demiş, nasıl oluyor da sen her akşam kavga edebiliyorsun? Şunun çaresini bana da öğretsene? Beriki, pişkin pişkin gülmüş: — Onun kolayı var... Bu akşam, Balık- pazarına uğra, bir okka balık alıp, eve Müşteri güler| Eski meyhane Baktın ki hatun balığı tavada kızart- mış, Derhal kederle: — Bu ne rezalet... Ben balığın plâkisi- ni istiyordum. Baktın ki hatun balığı tavada kızart- mamış ta plâki yapmış, gene hırla: — Kırk yılda bir canım kızarmış balık çekmişti. O da kısmet olmadı! Kavga meraklısı, bu nasihati derhal yerine getirmiş ve o gece, kavga etmek fırsatını yaratmış olmanın keyfile evine dönmüş. Tam kapıyı çaldığı sırada, kü- çük çocuğu, hazırlanmış bulunan terte- miz yemek sofrasını kirletmiş. Zevcesi, derhal, sofra örtüsünün bir köşesini, bu marifetin üstüne örtmüş ve kapıyı aç- mış. Bayımız, kemali azametle sofraya ötü- rup sormuş: — Bayan... Balığı ne yaptın? — Kızarttım kocacığım! Beriki, kendisine kavganın çaresini anlatan komşusuna dua ederek parlamış: — Öyle olmıyacaktı... Ben plâkisini is- fiyordum. Zevcesi gülümsemiş: — O da var efendim! Belki plâki ister- siniz diye, yarısını da öyle yaptım! Bu cevab, kavga etmek arzusunu gene doyuramıyan adamcağızı çileden çıkar- mMış: — Yahu, demiş, ben bu evde kavga e- demiyecek miyim? Zevcinin kavga etmek ihtiyacını sezen zevce, gene gülümsemiş, ve “sofra örtü- sünün az evvel örttüğü köşesini kaldırıp küçüğün müstekreh marifetini — göster- — Kim demiş efendim?.. Onun da ça- resi var!.. * .. * © H Ben kahkahamı tamamlayınca, eski meyhanenin kıymetini iyice anlıyabil- mem için yeni meyhaneyi de kendisinden dinlememi tavsiye eden muhatabım gü- lümsüyor: — İşte eski meyhaneci, bu hikâyedeki zevceye benzerdi. Ne kadar yırtınsan, ne kadar çabalasan, ona çıkışmak için fır- yolla. Sonra da evine biraz geç git. sat bulamazdın!.. — Naci Sadullah Kemerburgaz göçmenleri Haâlâ Bulgarca Konuşuyorlar Kemerburgaz gençlerinden biri yazı- yor: — Kemerburgaz on senedenberi — bir göçmen yeri oldu. Vatandaşlarımıza bağ- rımız açık ve topraklarımız — serbesttir. Onları anayurdlarına kavuşturduğumuz için sevinç duyuyoruz. Bu sevincin ayni şekilde onlarda da yer bulduğu muhak - kaktır. Fakat Bulgaristandan gelmiş o - lan bu ırkdaşlarımız orada — Bulgarcaya alışmış olan dillerini on senedenberi hâlâ muhafaza etmektedirler. Türkçe konu - şan göçmen pek azdır. Biz ilk geldikleri zaman bunların Türkçeyi kısa bir zaman- da öğrenmelerini bekliyorduk. Fakat se - neler geçtikçe ümidimiz tükendi. Ve bu- ğunu görüyoruz. Biz, milli harsı hör ta - ııgün. on sene sonra vaziyetin ayni oldu - afta yaymağa, İnkişaf ettirmeğe çalı - Etyemez susuz kaldı Etyemezde Sultançeşmede oturan o « kuyucylarımızdan Cemal Dinçay, bize gönderdiği bir mektupta —mahallesindeki susuzluktan bahsediyor: — Çeşmeler budandıktan sonra mühalle- bir çöle döndü, evlerimizde — sıhhatimizi korumak için bir damla su bulamaz ol « dük. Bizim semtimizde dört çeşme kapa- tıldı. Sebep ne? Tifödan korunmak değil mi? Yani mikrobuh, evlere girmesine ma- ni olmak. Halbuki bu dört çeşmeye mu * kabil semtimizde bir tek terkoös açılmadi ve susuzluk- ta baş gösterince hasıl olan pislikten evlerimiz mikrop yuvasına dön - meğe başladı. Belediyemizden - rica edi - yoruz, semtimiz susuz bırakılmasın. İle- ride vuküua gelecek umum! bir hastalığın önüne geçilsin.»