3 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

3 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kadınları yakından alâkadar edecek bir anket Tam manasile şık olmak içir bir kadın gü in kaç saatini giyinmeğe hasretmeli? - İyi giyinmek istiyen kadına altı ayda ne kadar para lâ- zım? - İstanbul terzilerinden yerli mallarla şık giyinmek kabil mi? - Bu #enenin modası güzel mi? Bayan İhab Hulüsi ile mülâkat Anketi yapan Bayan İhab Hulüsi mü kemmel bir sporcudur Şişlide Halâskârgazi caddesinde yük- sek binanın ilk katında büyük bir zevkle döşenmiş geniş bir daire. Salonda gül kurusu ve bej renkli koltuklar var, Şö- minenin üstüne konulmuş tatlı mavi renkteki atlas örtünün gümüş işlemcleri ne kadar güzel, Duvarda siyah örlüler içinde beyaz saçlı çok güzel bir kadın Poörtresi. Beni odaya alan beyaz önlüklü genç Ve terbiyeli hizmetçi kız geniş sofadan ayak sesleri duyulmadan süzülüyor. Bir an yalnız kalıyorum. Sonra gene ayak sesleri işitiyorum. Açık kapının ö nünde genç bir kadın silueti beliriyor. Bej rengi ipek çorabları gergin, beyaz iskarpinleri sade olan genç kadının üs- tünde düz beyaz ipekliden çiçekli düğ- melerle süslü gayet düz bir elbise var. Ortadan ayrılmış ve arkaya doğru taran- mış saçları, kulaklarının üstünden ren bütün ensesinin üstünde bir rüla hâ- Tinde toplanmış. Güzelliği daha fazla İngiliz mecmuala- rını süsliyen, modern kadın güzelliğini batırlatan genç kadın gülümsüyor: — Safa geldiniz diye elimi sıkıyor. Son- Ta ilâve ediyor: — İhab içerde atölyede çalışıyor. İs- terseniz onun yanına gidelim.. — Daha iyi olur diyorum ve yerim- den kalkıyorum. Tanınmış ressamın eşi- ni takib ediyorum. Şimdi ressam İhab Hulüsinin atölye- sindeyiz. Maruf san'atkârımız masasının başında çalışıyor. Bayan İhab Hulüsinin bana ikram ettiği sigarayı yakarken he- men ilk suslimi soruyorum: — İstanbulun en zarif kadını kim Genç kadım gülüyor: — diy Bu çok müşkül bir vab vereyim? Bir ba: k bütün diğer g k etmiş oluruz de- dir? or. ya Biy T ğil mi İhab? ki, Kocası tedi: — Canım elbette İstanbullu bayanlar içinde bir tanesini ötekllere tercih eder- sin. Samimi olarak düşün ve söyle! — Hayır.. Hayır söyliyemem diyor. E- legantlar o kadar çok ki, şimdi düşün- dükçe içlerinden hangisini en elegant diye seçebileceğimi şaşırıyorum. — © halde size ikinci sualimi sorayım diyorum. Bu senenin modası hoşunuza Eidiyor mu? — Bu senenin modası mı? Bu sene çı- kacak yeni modadan henüz haberim yok. Bu senenin modası nedir, şimdilik bilmi- Yorum. Ben kendi hesabıma modayı a- dım.' adım takib etmem. Hoşuma giden feyleri diktiririm. Yalnız bu sene etek- lerin Kısal lerinden & BiseleT güzel oluyor. Maamafih gece el ]_M“ır"d? de eteklerin kısalâcağı söy- Yor, Ben, gece elbiselerinin kısa e- söylemeli, bilmiyorum kendisine cesaret vermek is- dığını biliyorum. Şehir elbise- por tarzındaki esvablarda kısa | Bayan İhap rulüsi tekle güzel olabileceklerini hiç te zan- netmiyorum, İşte yeni moda hakkında söyliyebileceğim şey yalnız bu kadar, — Peki diyorum, o halde üçüncü sua- limize geçelim. Yalnız İstanbul terzile- rinde giyinerek ve yalmız yerli malı ku- maşlar kullanarak son modaya uyguh giyinmek ve tam manasile zarif olmak mümkün müdür? — Muhakkak ki mümkündür. Bizim terzilerimiz çok iyidir. Yerli kumaşları- mızın içinde de harikulâde güzelleri var- dır. Esaşen aldığımız şeylerin ekserisi yerli malı değil mi? D Güzel giyinmek için bir kadın en fazla tuvaletinin hangi tarafına itina et- melidir, — Bir kadin, iyi giyinmiş addedilebil- mek için giyinişinin heyeti umumiyesine ul_xcmmı; t vermelidir. Giy n biri güzel olupdiğeri olmazsd, irine uymaz, birbirini tutmazsa yinmiş öiabilir mi ver güzelliği — ve Şimdiki natlı kadın! Di yi giyin- sinler, o Mi saçlarile ne giyse smazlar ' V Tam Mmanasile zarif olmak İçin bir adın gününün kaç saatini yi n Tit Rak ç ni giyinmesine k'— Bu sual bana © kadar aykırı geliyor bı n;_îpı;:b î.-e_rcyinı bilmiyorum. Çünkü u, bittabi giyinişin şekline göre değişir. — Siz kendiniz giyinmek- için günde kaç saüt feda edersiniz? — Yarım saat bana kâfidir. Fakat ben boyarım ve giyinirim, Fakat iki Si bayıram ve inirim. Fakat iki saati bi rçok bayanlar vardır, — Rastladığınız zarif bir kâdının evvel neresine bakarsınız? — Rasgeldiğim bir bayanın en evvel ne, sonra da göze batmıyacak bir tarzda mı giyinmiştir, ona dikkat e- derim. Ben sadelik ararım. Öy- le cafcaflı şeylerden hiç hoşlanmam. — İstanbul terzilerinden şikâyetleriniz İçar mıdır? Varsa nelerdir? — İstanbulun büyük terzilerile benim (Devamı 11 inci sayfada) en sözlere nazaran, SON-POSTA B 7 Yıldız Sarayında Bir haremağasının hatıraları Yazan: Ziya Şakir Ne yapacağımı şaşırmıştım, süküt etsem büyük bir cinayetin vukuuna sebep olacaktım, etmesem belki de kellem gidecekti Dünkü kısmın hülâsası Çismim — Beşir'dir, Mısırdan İstanbul'sa - rayına satıldım. Veli - Jaht Murad — Biendinin yanıtda hizmete baş - ladım. Bu sırada Bul- tan Aziz hal'edildi ve intihar etti. — Vellaht Murad Efendi Padişah oldu. Bir gün Navek - misal isminde bir ca - riyeden müthiş bir sır öğrendim.) Meselenin ehem- miyetini — anladım. |Navekmisal'i bir kö şeye çektim: — Kuzum, yoldaşı. bildiğini an lat. Bi bir felâ - ketin önüne - geçe - riz. Diye, onu güçlük le ikna e:îv'.m.g ş Kızı dinlerken o- nun korkmasına hak veriyordum. Ve ben de korkumdan titriyordum. Navekmisal'den öğrendiğim — şeyin hülâsası, şu idi: Bu kız, V; da gecelik bohçası odasına bitişik kü işitmişti. kapı 1 hazırlarken, yatak ük odada bir fısıltı Merak ederek kapının aralığından dinlemişti. Konuşanlar, valide sultan ile (Nakşifend kalfa) Fısıltı £ ef bir saraylı idi konuşulan dimizin kurena- sıtasile şehzadelere t verilecek.. bu ziyafette şeh- zadeler zehirlenecekti. Valide sultan birkaç kere söz arasında: — Bunların vücudü kalkmadıkca, as- lanım saltanat süremiyecek; deli diye, tahttân indirilecek. Belki de, Sultan Aziz gibi öldürülecek. Evlâdım feda o- lacağına, onlar feda olsun, Demişti. Anladım ki, Mesele cidden mühimdi. Korkusundan tiril tiril titriyen Navek-| |misale: — Bakın kimseye bir şey çıtlatma. Mahvolursun. Diye sıkı sıkı tenbih ettim, Odasına gönderdim. Ben de, dört kapı yolda- ımla beraber yattığımız odaya çekil- dim. Yatağıma girdim. Fakat o gece sa- baha kadar gözlerimi yumamadım. Şimdi, ne yapabilirdim? Süküt et- gem, büyük bir cinayetin vukuuna se- bebiyet. verecektim. > Süküt şetmesem, kime ne söyliyebilecektim? Bu cinaye- ti tertib eden, doğrüdan “doğruya vali- de sultandı. Halbuki valide sultan ki- ' me şikâyet edilebilirdi? — Hâşâ., bu Arab da, bu kız da ya- “perma- | | toplanı n söylüyor. Deyiverse; ben de, Navekmisal de mahvolup giderdik. düşünceler bir noktada rdü. Usullacık gidip, veliahd Abdülhamid efendiye meseleyi çıtlat- Dıak, Fakat buna nasıl cesaret edebi- lirdim? Ya, meseleyi ortaya döker de, benim ismimi de ortaya atıverirse? Va- lide sultan, tabii söylediklerini inkâr e- decekti, Gene bizim başımıza çorab ö- rülecekti. O geceyi tamamile uykusuz geçir- dim. Ve, hiçbir şeye de karar vereme- dim. Ertesi gün garib bir tesadüf, imdadı- ma yetişti. Öğle vaktine doğru, valide dairesinde nöbetci iken, harem kapı- sından bir haber geldi: — Şeyhislâm efendi, zâti şâhânenin âfiyetlerini sormıya gelmişler. Bu ve- sileden istifade ederek valide sult hazretlerine de tazimatlarını — arzedi- yorlar. Bütün ide sultanın yatak odnşm-l' ismindeki eski ş |ver, Hâkez. |geldi — Çabuk., şeyhislâm efendiyi alın, buraya getirin. Diye, emir verdi. Koştuk. Şeyhislâm Hayrullah efen- . Valide sultanın husu- sİ salonuna getirdik. lide sultan, bir şala bürünerek, islâmı huzuruna kabul etti. Otur- Evvelâ, efendimizin hastalığından bahis açıldı. Valide Sultan: — Maşallah.. tebarekâllah. aslanım, bir haftadanberi artık tamamile âfi- yette. Yiyorlar, içiyorlar; hattâ, kalfa- larla şakalaşıyorlar, Fakat biz, nazar değer diye, harice bir şey söyletmiyo- ruz. Beş on gün daha geçmesini bekli- yoruz. Fakat şehirde, aslanım için söylenen sözleri işitiyorum. Doğrusu, gdilhun oluyorum. Diye, şikâyete başladı. Bu şikâyı /(Vükelâ) ya da teşmil etti: — Ne garibdir ki; onlar da aslanıma âdeta deli nazarile bakıyorlar. Dedi. Şeyhislâm efendi, valide sulta- nın bu sözlerinden ürkerek: — Hâüâşü: sultanım.. böyle bir şey, kimsenin aklından geçmez. Diye, teselliler verdi. Valide sultan, bunları dinledikten sonra, söze şöylece devam etti: Aklıma bir şey geliyor. Bilmem, siz ne dersiniz? Malüm ya.. aslanım, bi- raderlerine pek düşkündür. Meselâ.. veliahd, Abdülhamid efendiyi çok se- Reşad efendiyi, Kemaled- din efendiyi, Nureddin efendiyi de, iki- Di; i de birde sual eder ler ke mı köşklerden b lerine bir ziyafet versek, Hem, cv ine davet etsi ı oraya göndersek mesele şehirde duyulur v yet kesbettiğine herkeste kanaat hasıl olur, Bilmem, siz ne buyurursu- nuz? Bu sözleri işittiğim anda vücudüm buz kesilmiş.. tiri) tiril titremişti. De- mek ki, Navekmisal'in — işittiği sözler, artık ger bir bakikat şekline girmek ü- zereydi. Şeyhislâm efendi, derhal valide sul- tana cevab verdi: — Buyurduklarınız, aymı keramet ve abettir sultanım. Hattâ, ferman bu- yurursanız, vükelâdan bazı zevat da, eti iyelerinde bulunsunlar, Valide sultan, büyük bir sükünetle mukabele etti — Evet, hoş ol aslanımın ba: bu hal, ürkünmeden di abalıktan hoşlanmıyor- Hattâ odalarına, iki üç kalf: n ya.. a lar Valide sultan, bu habere karşı, bir teşekkürle iktifa etmedi: fazla girmesini istemiyorlar, Onun için kendilerini biraderlerile başbaşa bırak- mak daha iyi olur. *|büyük facianı mın biraz gözü gönlü açılır, hem de bu| ,, Korkusundan titriyen kıza «sakın kimse ye bir şey çıtlatma, mahvolursun!» değim, Şeyhislâm efendi, buna da cevab ver — Çok münasib, sultanım, Nasıl fer. man buyurulursa, öyle olsun. Dedi ve biraz daha konuştuktan son ra, çıkıp gitti. Fakat şeyhislâm Hayruk Jah efendinin bu ziyareti, £ mübhim bir fikir ilham etmişti. Ertesi gün, öğle vaktine kadar nöbes İte girmiyecektim. Sabahleyin erken: iden, başağadan izin alarak doğruca Ku rüçeşmede oturan şeyhislâm efendinin yalısına gittim. Oradaki görerek: — Aman Bilâl. Beni, gizlice efendi hazretlerile görüştür. Diye rica ettim. Şeyhislâm efendinin huzuruna çıktığım zaman: — Efendi hazretleri! Size mühim bir sır söyliyeceğim. Hâşâ, size yemin tek, lif etmek haddim değil, Fakat; can ’cümlcden aziz. Eğer, beni ele vermiye- ceğinize, Kur'anı Kerim üzerine yemin ederseniz, söylerim. Dedim. Hayrullah efendi, yemin et- tikten sonra da, meseleyi olduğu gibi naklettim, İnsani ve vicdani bir vazife ifa etti- ğim için memnun bir şekilde saraya döndüm, Şeyhislâmın; ne yapıp yapa- rak, bu cinayetin önüne geçeceğine e- İmin olduğum için, artık müsterihtim. Maamafih gene, sabırsızlıkla neticeyi bekledim. Netice ne oldu? diyeceksiniz. Hülâşa olarak, onü da arzedeyim. Sonradan öğrendiğime göre, lâm da evvelâ benim gibi şaşırm:ş mühim meseleyj dallandı arkadaşım! şeyhis- Bu rmâdan, bu Memduh bey) i sına davet etmiş. Fazla tafsilât vermek- ten çekinerek sadece: — Kuzum beyim. Siz, vaktile Sul- tan Mecide mabeyn kâtibliği ettiniz. Bilirim, onun şehzadelerini de seversi- niz, Ben; efendiler hazeratının bir teh- KHkeye maruz bulunduklarını- hissedi- yorum. Galiba, valide sultan kendileri- ne bir ziyafet tertib ettirecek. har ,bu ziyafete iştirak etmesinler, Birer | göstererek gitmesinler. Makam |ve meyküm itibarile bunu ben kendi- B iyemem. Mahremsne bir şe- kilde siz icabına bakın, (Arkası var) Kefalet vermiyen komisyoncular iş yapamıyacaklar Gümrükler Kdaresi gümrük komisyoncu- larının kanun mücibince gümrüklerde iş ta- kib edebilmek için vermek — mecburiyetinde bulundukları 1000 Hralık yıllık kefalet yok- lamalarını vaktinde yaptırmıyanların. mu - vakkaten işten menedilmelerine karar ver - miştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: