5 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

5 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Birinciteşrin ” | ” Doktorlar için kursları açmalı mı? N (Baş tarafı 1 inci sayfada) rakki ve inkişaf hamlelerinden haber- dar olamadıkları osöylendikten sonrâ bazı misaller de zikrediliyordu. Makale, muharriri, bundan sonra İngilterede yeni neşredilen bir kanun- la doktorları bir araya toplıyarak bil- gilerini tazeliyecek ve muayyen 7A - manlarda kendilerine yeni şeyler öğ- yetecek bir teşkilât vücuda getirildi - Binden bahsediyor ve diyordu ki; «Böyle bir teşkilâta bizim memle - ket in ne kadar ihtiyacı vardır! O - tuz veya kırk sene evvelki ilimle bu - günkü ilim arasındaki mesafenin ge - çe, bizim memleketle - ğı, neşriyatsızlığı ve ecnebi bizim paramıza nisbetle isün âdeta Türkiye et muallimler için gibi dokto için de kurslar a- mıştır. Dün, bu hususta mütalcalarına siz doktorlarımızdan bir kaçı bize şımları sö; Z General Kadri Raşid diyor ki: — Böyle kurslar, dünyanm bir çok memleketlerinde dır. Bunlardan ba arı Rusyada olduğu gibi mecburi, Fransadaki gibi ihtiyaridir. buri olsun, ihtiyari - olsun, gör tesinde böy r açmışlık. Bu kurs, çok da rağbet görmüştü. Fakat her nedense fazla devam edemedi. Şimdi, b de böyle kurslar açı - lâcak olursa, doktorları his, gerek tedavi w tı edinerek azami derece- d olacakları kanaatindeyim. , bu kurslara dev. necburi ak olursa, hat Vekâleti, hiç a taşradaki doktorların buraya lip gitme masraflarını taah - dir, Esas itibarilö, doktorla- ssa, Fransada olduğu gibi bi- ık yaz kursu görmeleri çok fay- dal; olacaktır. Hele, Avrupada ol Eİbi, bu kurslarda maruf (şahsiyetleri ders verecek olursa, gene oralarda öl- duğu gibi, ecnebi doktorların da, hiç olmazsa Balkan memleketleri doktor - larının kurslara iştirak edeceklerini de ümid ederim» Operatör M. Kemal diyor ki: «— Hekimlerin olgunlaşması İçin hiç şüphesiz fennin, tıbbın terekkile - rİNİ, adım adım takib etmek mecburi” yeti vardır. Bu, mesleğini | seven, bir müessesede çalışan her hekim İçin, her vakit takib ve tatbik edilegelen bir prensipli. Vesaiti ei ie €ssesede çalışmıyan Ve bu Ni çi bazı sebeplerden de- içti lâyı takib etmek fırsatım bulamıyaz keki in tekâmül kursları açme e inde bir biç şüphesiz, en doğru ve Y* iştir, Nitekim, bir zamanlar, 'Etibba Mu- badenet Cemiyeti (ismini taşıyan bir teşekkül böyle kurslar açmış ve arzu © den hekimleri davet etmişti. Fakat bu usulün memleketimizde yaşattırılamaması sebepleri de vaziye- ti ından takib edenler için meçhul değildir. Bu sebeplerin başında hekim azlığı gelir. Çünkü kursa geen yi min yerine konacak hekim bulmak bi meseledir, Maamafih bu usul, ordu nı düşündükçe, insan, İngi -! “İtıbbi cemiyetlerdir, SON POSTA (Baştarafı 1 inci sayfada) ve New York Timesin tavsiye ettiği ki - taplar muhakkak surette okuyucu, küt - lesinin kılı kırk yaran beğenme kabili - yetini bir kat daha körükler. Ve töbiler, hâklı olarak piyasaya aylarca evvel rek- lâmını yaparak sürdükleri eserlerinin yüksek satışlarını göğüslerini gere gere bildirirler, gin olmadığını söylediler. Fakat o kıy» metli kumandan, Türk hekimlerinin teşhisini teyid eden bir felâketle ara - mızdan ayrıldı. Bu misal taaddüt etti- rilebilir. Biçare Türk hekimleri bu gibi tahtie ove bu gibi (o kadimâşi- naslıklara maruz kala kala bereket ver sin muafiyet kazandılar. Ne yapalım? Türk hekimi bazı vatandaşlara hoş gö- rünemiyor. Mümkün olsa da bari ken- dilerine birer şirinlik muskası takıl - sa» * «Marifet, iltifata tabidir» sözünü ha - tırlıyorum. Demek oluyor ki, okuyucu - nun kapış kapış alıp okuduğu, sonrada kütüphanesine yerleştirdiği her hangi bir kitab muharririnin değeri var ki, tâ- biler, onu tutuyor; eserini yüksek flat - larla alıyor ve halka yaşayış şartlarının bütçesini sarsmıyacak, fiatlarla ulaştı - riyorlar. Ve muharrir, romancı, bikâ - yeci de emeğinin mukabilini bolca alı - yor. Şatolar yaptırıyor, kâşanelerde © - turuyor, dektilolar, hususi kâtipler kul- Fahreddin Kerim diyor ki: «— Doktorluk öyle bir meslektir ki, mütemadiyen okumayı ve öğrenmeyi Izam eder, Mektebten çıktıktan son abım kapayan bir doktor pratik hayatında muvaffak olamaz. Binaen - aleyh daima yenilikleri takibe (mec -|lanıyor, senenin muayyen aylarında haf- burdur. Bunun için iki çare vardır: Bİ-| talarca süren, ve görüş kuvvetini bir Xat ri #bbi mecmuların takibi, diğeri de|daha arttıran seyahatlere çıkıyor. Bir ke- lime ile cemiyette maddi üzüntüler kay- Ayrica doktorlar için devamı mec -| &usundan uzak, yaratacağı yeni eserle - buri olan bir kurs ihdası dünyanın hiç/Tİnİn nüvesini rahatça kuran bir insan ©- bir yerinde yoktur. Ve böyle mecburi |larak yaşıyor. Size bunlardan bir kaç mi- bir kursun kabiliyeti tatbikiyesi de bu-| s2! vereyim: lunamaz, #* Bir doktor hakkında hastası ve ken-| AveTikalı Sinclafr Lewis, bir gazete disinin etrafındaki o meslekdaşları ve| PUDAbİri iken, roman yazmıya kalkışan bilhassa konsültasyonlar, kat'i hükmü) V* bu yüzden arkadaşlarının iştihzasına verecek vasıtalardır. al bir muharrirdir. — ei Avrupada doktorlar ii ji açlı realist roman (stadı, bugün a lar açılır, fakat bu Yi sam keyi düncü romanını kendisini iştiyakla ta - burt değildir. Hekimler, kendi arzula-| 8? eden Anglo-Sakson okuyucu kütle- rile devam ederler. Bizde, esasen, ser -| "© sundu. Her romanında Amerikanın di kafası, kendi sâyile geçinen hekim kütleleri mevcuttur ve bunlar, sık sik, kursları, mecmuaları, cemiyetleri ta - kib ederler. Bizde ise, mevcut hekim kütlesinin yüzde doksan beşi resmidir. | Burların da meslek! kudret ve alâka - ları mafevk sihhi teşkilâtça tabiatile kontrol edilir. * Yalnız, Sıhhat Vekâleti, Ankarada açmış olduğu yüksek sıhhat mektebin- de kendi sıhhi elamanlarım “ sıra ile kursa sevketmektedir. Ayrıca, tıb fakültesinde, bir kaç se- ne evvel hekimler için (o serbest tatil kurslari açılmıştı; bunlar tekrarlana - bilir, agri bundan 10 - 15 sene evvel E- ti uhadenet Cemiyeti de le kurslar açmıştı. ci — Şimdi, hekimlerimizin ellerine, her ay, tibbi mecmualar (geliyor. Bizim memleketteki kadar tıbbi mecmuala - rın .cömerd olduğu memleket yoktur. Anadolu ve İstanbuldaki bütün arka - daşlarımıza, gerek ihtısasa, gerek u - mumi iababete sid muhtelif mecmua - ler meccanen denebilecek kadar kü - çük bir fiatla gönderiliyor. Bunları 0- kumıyan ve yeniliklere sağırlık göste- ren hekimler varsa, bunlar, kendilik - lerinden anlaşılır. & Memleketimizde, ihtisasa ve umumi! tababete ald mec - imuaların sayısı otuza yakındır. Mev - İcut hekimlerimizin sayısı beş bini ge- İ çemiyeceğine göre de hekimlerimizin okumadıklarını kabul edemem. Teşhis hatasına gelince: Bu, taba - bette, her memlekette olabilir. Mem - leketimizdeki ilmi tekâmülün tıb sa - maş Cumhuriyet devrinde vazıh bir şekilde aktığına kaniim. Çünkü A- (nadoluda mühim vilâyet merkezlerin - İdeki mesleki toplantılar ve oradaki ar- İkadaşlarımızın neşriyat ve tebliğleri, bizim için sevinç verecek mahiyette - dir. Fakat, her şeye rağmen, memlieke - Resimli fıkra wüsabakanın esası şudur: Müsabakanın esası yen, üslübunu değiştirmiyen, realiteleri keskin bir görüş, ve o nisbette insani bir sezişle önümüze seren Sinclair Lewis, gâ- zetelere ve mecmualara makaleler yaz - dıkça kelime başına bir dolar alır, * Sosyalistlerin peygamberi diye tanı - Jan ve kırk sene evvel Dublinden Lon - draya, beş parasız gelen piyes muhar - riri, Bernard Shaw, bugün koca İngilte- re imparatorluğunun en önde gelen, bir edebiyat dâhisidir. Ve yazısı ile en çok para kazanan bahtiyarlardan biridir. Se- nenin ekser vaktini plâjlarda geçiren, bu yüzü çilli 81 lik ihtiyar edebiyat kurdu, 1926 da kazandığı ve oldukça mühim bir meblâğ tulan Nobel edebiyat mükâfa - tını, İsveç kültürünü yayma cemiyetine teberrü edecek kadar paraya istiğna ile bakmasını da bilen bir adamdır. Hafızam beni aldatmıyorsa, şöyle bir hikâyesini hatırlıyorum: Bernard Shaw, bir gazeteşile anlaşa - rak, her gün 200 kelimelik bir fıkra yaza” cakmış. Bir günher nasılsa, fıkrası 2 ke- lime fazla, yani 202 kelime olmuş. Yazı işleri müdürü, zeki, ayni zamanda nük- teci olan üstada telefon ederek: «— Makalenizde 2 kelime fazla, Bun - ları çıkaralım. Meselâ, iki yerde «ve » and» kelimesi var. Bunları atabiliriz, de- ğil mi?» demiş. Shaw, yazısının en ufak virgülüne, noktasma bile dokunduramı - yacağını ısrarla söylemiş, müdür ağır basmak tarafını güdünce, üstad, gayet alaylı bir sesle: «— Peki, diye cevap vermiş, kabul &- diyorum. Makalenin sonundaki Bernard Shaw imzamı kaldırırsınız» Tabiatile ? ) içtimal bir köşesini a nişterliyen, bu- | müdürde şafak atmış. best doktor çok azdır. Avrupada, hiç) 5“İDA om e memur oyan ve ak ker gpu de lg dip em maal Be müsabakamız Son Postsnın kış mevsimi programını|numaralı fıkranın V. S.) diye bildirecek, tesbit ederken sadece günün vak'ası, ma-İbu fıkralar ve resimleri de gazeteden ki kalesi, hikâyesi, romanı kâfi değil, birazisip bisteye bağlıyarak bize gönderecek- İda eğlence lâzım, diye düşündük, bu dü- İşünce ile bir müsabaka tertib ettik, bu Bu suretle siz okuyucularımız hem gi zel bir fıkra okumuş, hem güzel bir Sayfa 11. tekâmül (Garb romancısı gittikçe çok kazanıyor konferanslarından kazandığı paraların yekünunu elbette ki bilemeyiz. Yalnız, Piyeslerinin temsil hakkının, İngiliz pis yesçileri arasında rekor teşkil ettiğini ot kuduğumu söyliyebilirim. * T Her yazısı, bütün dünyada bir hareket doğruran, türkçeye de çevrilmiş ola (dünya tarihinin ana hatları) müellifi H. G, Welles de, en çok para kazanan w diplerden biridir. Pi * Vâkâ aklmıza, «bunlar kalburüstü, müstesna muharrirlerdir» diye bir sorgu gelebilir. Fakat emin olun ki mecmua « lara, 120 dolara hikâye yazan İrvin G Cobb gibi hikâyeciler pek çoktur. Amer kada her hangi tanınmış bir mecmua biş hikâyeye en aşağı 40 dolar verir, Altı yes di sene evvel İstanbuldan The Americag mecmuasına ingilizce bir hikâye gönde « ren bir Türk vatandaşın, posta ile 25 dos lar aldığını pek iyi biliyorum. Alelâde bigi salıcı iken, piyes yazan ve altı senedi beş eseri intişar eden ve oynanan Mia Dodds'un, bu eserlerinden 60 bin lira kak zandığını söylersem, bana inanınız, | > il Sathi bir düşünüşle, toprak ayni top« rak, sema ayni sema; fakat yaşayış tarpı ları değişik olan bu ülkelerin adamları, bizden farklı mıdırlar ki, kalemlerinin mahsullerini böyle bereketli bereketli topluyorlar, diyecek olursak kendimi şöyle bir teselli ile avutuyorum: Yabancı ülkelerin muharrirleri, çocuk» Yuklarındanberi, kültürlü, kitap sevgisi, nedir bilen, okuma zevki incelmiş bis muhitte yetişmişlerdir. Onlar için, su hava, ışık ne kadar lâzımsa, kitab da 4 kadar lâzımdır. Sonra onlar, hayatlarını bir makine intizamı içinde muhtelif saf» halara ayırmışlardır. Muayyen zamanlaB. da okurlar, gezerler, gezdikleri yerde müşahadelerini tesbit eder; sonra bun« İarı kendi düşünüş ve kavrayış kabiliyet. leri ile yoğurarak, eserlerinin malzeme « sini hazırlar, yazarlar. Bu iyi hazırlan « mış ve yazı!mış eserleri onları ya kitapçı camekânlarında solduracak, ve yahut taş en binlerce sattıracak âmansız münek « kidlerin önüne serdiler ve açık alınla çıktılar mı, başka başka iklimlerde yor» gunluklarını gidermeğe hak kazanırlar. Bizde öyle mi? Türlü türlü kay. Bular içinde yazılan ve bu yüz den bazı kitap bezirgânlarınm doyma) bilmiyen tâma ihtiraslarını büsbütün arttıran eserlerin, sözde meşhur muhar- rirleri, elbette ki şöhretlerile uygun ve hakları olan parayı alamazlar. Son hükmü siz veriniz, aziz okuyucu lar. İbrahim Hoyi Bir' bisikletçimiz Fransa turuna hazırlanıyor Bunun için memleket dahi- linde 3000 kilometrelik bir tur yapıyor Genç ve sporcu şairlerimizden Kâm « ran Bozkır, uzun zamandanberi terket » tiği bisiklet sporuna yeniden başlamış, ve Fransa turuna iştirak etmek üzere an - trenman mahiyetinde olan 3000 kilomet- relik bir iükavemet koşusuna çıkmış - tır. Eylülün 6 sında Ankaradan yola çı « kan bisikletçi, Bâlâ, Kırşehir, Kayseri, Niğde, Tarsus, Adana, Karaman, Konya, Akşehir, Afyon, Kütahya, Bursa ve Mu- danyadan geçerek cumartesi günü İstan- bula gelmiştir. Burada hiç istirahat etmiyerek Çorlü- i >! g -İtimizde de, Avrupada olduğu gibi ser- hey'eti sıhhivesinde muntazaman tat-|timizde de, / bik, ve takib edilegelmekledir. İbest tekâmül kurslarının senede iki Gülhanede staj ve ordu etibbasının defâ ei ye a imar muntazama! am etmek -İfaydalı olur. Yalnız, kurslara 5 ae iti yarile iştirak edecek arkadaşlara na - tedir. e : almız i talarında azami suhuletin gös- bu vesileyle şunu tekrar et- kil vasıt Me isterim ki, her hekim, hattâ çok|terilmesi de şarttır.» Elinde şarap bi <i adamları çevirdiler: icen ve tecrübesi zenginleşmiş ron evi Pakat biz heki -| Joe Zouis boksu min tecrübesi arttıkça, olgunlaştıkçal Terkediyor hiç şüphesiz aldanma mitbeti AzAbr| | gag enesinin haziranmda Max Sehme- Şunu da ilâve edeyim ki, memleke- ing ile çarpışacak olan zenci boksör Joe timizde konmuş bir teşhisin ke gep İ Tonla, gazatalize; veziği bağanatla: doğru bulunmaması kaydı. ihtiye — Bu maçtan sonra, yensem de, ye - kabul edilmelidir. Çünkü, biz hekim “| in de e terkedeceğim. Bir Mi. ler ve hazı felâket görmüş hastalar, bü Ev çekilip keyfime bakacak kadar pa- misaliere çak tesadüf ederi. ||| | | tam var. Fazla didinmeği lüzumsuz bulu- Merhum general Şükrü Nafliye pe > m.» demiştir. “ İM imkileki lık binliği yoklıyarak: Bekri dayanamadı: Bu cevap, kadının adamlarının diler. Fıkra: 4 Şarıl şarıl şarap. — Gel, dediler, karakola gideceğiz.. * Bekri, ses çıkarmadı, yürüdü. Yolda, kadının adamları bir ara- — Bu zıkkımı içeceğine şerbet içsen olmaz mı? diye sorunca, — Bu dünyada, şer işlemeği Allah bana nasip etmesin! Sarıl şarıl şarap darurken, şer ile başlıyan şerbeti içememi ya da gidip gelen Kâmran Bozkır, tekrar Bursaya geçerek Bozöyük, Eskişehir, Sivrihisar, Polatlı yolu ile Ankaraya dönecek ve bu süretle 3000 kilometrelik sert ve seri mukavemet turunu tamam - lamış olacaktır. Uğradığı yerlerde bölge başkanlıkları tarafından misafir edilen genç bisiklet çi Ankaradan ayrılırken hiç bir yedek malzeme almamış, yolların bozukluğuna rağmen bu uzun seyahati zarfında yal - nız bir defs lâstiği patlamıştır. Tur, gün- de vasati 150 kilometre katedilerek on gün istirahatle tam bir ayda bitmiş ola- caktır. Memleket içinde yapmakta olduğu tu- ru bitirmek üzere olan genç sporcuya Fransa turu için de ayni muvaffakiyeti dileriz. geçiyordu. İstanbul kadısının hoşuna gitmişti. Bekriyi salıver-

Bu sayıdan diğer sayfalar: