Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
Japonyaya Boykotaj! r ngilterede ve onun arkasından Ame- ı rikada mühim bir hareket var: Ja - ponyaya karşı bir boykotaj, iktisadi bir abluka vücuda getirilmesi. Bu fikrin ne- reden geldiği malümdur; Çin üzerine bü- yük bir harekete girişen Japonya, dün - yanın hak namına, kuvvet namına ken- disine karşı koyabileceği bütün mânia - 'lara ve mukavemetlere ehemmiyet ver - mediğini ilân edince gerek İngiltere ve gerek Amerıka Uzak Şarktaki vaziyetle- rinin tehlikeye girdiğini gördüler. Bu tehlikeye mukabil bir takım tedbirler a mak lâzımdır. Bu tedbirler ne olabilir? Siyaset? Kuvvete istinat etmediği zaman bunun ikı paralık kıyıneti olmadığını herkes bilir. Kuvvet? Japonya o kadar kuvvetlidir ki hattâ İngiltere ile Ame- rika bütün kuvvetlerini - birleştirseler, | dünyanın öbür taraflarındaki mevkile - rini büyük tehlikeye koymaktan başka bir netice alamazlar. Fakat, öbür taraf - tan da, Japonyanın bugünkü ve yarınki genişleme hareketleri o kadar büyük tehlikelerle doludur ki her iki memleke- tin buna karşı tedbirler düşünmemele - rine imkân yoktur. Bu tedbirlerin başında, Japonyaya kar- şı iktısadi bir abluka cephesi vücuda ge- tirmek, ona, eski tâbirile, bir baykotaj jilân etmek fikri bulunuyor. İngilterede umumi fikirler bu tedbire doğru kayıp gitmekte, ayni hareket, ayni kuvvetle, kendisini Amerikada da göstermektedir. Bu hareket, İngilterede sade muhale - fet fırkasında, yani amele muhitinde de- ğil, gerek muhafazakâr, gerek liberal bü- tün muhitlerde mevcuttur Meselâ, Ti - mes - Tayms gazetesi bile bu fikre ta - raftar oluyor ve Japonyaya boykotaj ilân edilmesi fikrinin İngilterede her gün biraz daha yer ve nüfuz kazandığını ya - |— zıyor. * Böyle bir siyaset için orta yerde ba - hane ve vesile de hazırdır: Japonya, yer yüzünde bir harp ve istilâ politikası gü- düyor. Çin gibi masum milletleri boğaz- hyor. Halbuki, başka memleketler, sulh ve sükün ve hak ve adalet davasının mü- dafiidirler. Japonyanın bu istilâtılığına karşı sulh ve sükün ve hak ve adalet â -| şıklarının elleri ve kolları bağlı durma - ları elbet caiz değildir. Bilhassa İngiliz sefirine karşı vuku bulan taarruzdan sonra Japonyanın almış olduğu tavır, İn- | gilizleri pek fena sinirlendirmiştir; artık anlaşılryor ki istilâcı Yaponya gemi azıya a'mış, hiç kimseyi dinlemiyor ve hiç bir şeye hürmet etmiyor. Şu halde, hiç ol- mazsa ona karşı iktısadi bir abluka, bir boykotaj tatbik edilmelidir. Biliriz ki, İngilterenin ve Amerikanın Japonya hakkında tatbik edecekleri siste- matik bir boykotaj, Japonyanın bütün dünyaya yayılmış olan iktısadi faaliyeti üzerinde mühim tesirler yapmaktan hali kalmaz. Bunun için, iki büyük memle - kette göze çerpan bu hateket, büsbütün boş esaslara istinat ediyor sayılamaz. Fa- kat, baykotaj veya iktısarli abluka deni- len şeylerin tesirlerinin mahdut olduğu da çok defa tecrübe edilmiştir. Bir kere Osmanlı imparatorluğu bu boykotajı A- vusturya - Macaristana karşı tatbik et - mişti; ikinci boykotajı da Milletler Ce- miye'i İtalyaya karşı tatbik etti. Avus - turya - Macaristan imparatorluğunun Os- manlı imparatorluğu ile geniş iktısadi müneasebetleri olmasınâa Trağmen, bizim boykctajın ne tesiri olduğunu biz bili - riz. İtalyaya karşı kırk dokuz milletin ka- bul ettiği boykotajın verdiği neticeyi de hen gördük! * İngiltere ile Amerikadaki bu hareket zaten yeni bir şey değildir. Nasıl Fran - sada sermaye, siyaszete karşı iktısadi bir Larp sçmış bulunuyorsa, İngiltere ve ©- nunla beraber Amerika ve bunların ar- kasından yürüyen sair sermayedar mem- | İeketlerin bir zamandanber! Almanya ve İtalya nasyenalizmine karşı iktısadi bir haro açmış oldukları malümdüur. Bunun için, buzün de Japonya hakkında tatbik edilmesi isterilen iktısadi abluka, Al - manya ite İtelya hakkında zaten tatbik edileselmekte olan bir harr usulüdür. İn- giltere efkârının bu gayöye doğru sür'at- le akır gldişi de burdan ileri geliyor. Bu- gün, garbın sermaye kuvveti Almanya ile İtalyayı çok sıkıştırmış gibidir. Bu kuvvetle Japonyay! da sıkıştırmak ka - bil midır? Belki kabildir. Fakat, acaba SÖON POSTA Resimli Makale: Bazı kimseler vardır ki bilerek yahut bilmiyerek yaptık- ları küçük bir iyiliği daima pertevsiz ile görmek itiyadında- dırlar, büyüterek mübalâğa ederek mütemadiyen anlatıp dururlar. Bu gibi adamlar bir taraftan raftan bozmakta olduklarının farkında değillerdir. € İyilik yap, fakat yaptığınla övünme! b G yaptıklarını öte ta- Ahlâkta kaide sağ elin verdiğini sol elin bilmemesidir. Ve başa kakılan iyilik te başa atılan taştan daha ağırdır. Çünkü kalbi yaralar, fazla olark iyiliği veya yardımı görenin haysi- yetini kırar, onu tanıdıklarınm yanında küçük düşürür. Söy- lenen iyiliğin yapılmasından yapılmaması müreccahtır. Rooseveltin En küçük oğlu da Nişanlandı Amerika Cumhurreisi Roosevelt ar- tık tam mânasile mes'ut ve vazifeleri - ni yapmış bir babadır. Zira en küçük oğlu Aspinwall'i de nihayet nişanla - mıştır. Genç Roosevlet'in nişanlısı Ann Lindsay Clark isminde Ççok güzel bir kızdır. Amerika gazeteleri genç çiftle- rin yaşları mecmuunun tam 40 oldu - ğunu kaydetmektedirler, dünyanın bu kadar sıkıştıtılmıya taham- mülü var mıdır ve acaba bu suretle sıkış- tırılacak olan bir Japonya. daha şiddetli siyası ve askeri hareketlere geçmez mi? sakin bir kafa ile düşünenlerin kendi kendilerine sordukları sualler bunlardır. Japonyayı da iktısaden sıkıştırmak de - mek, dünyanın iktısadi hareketlerinin a- yağıma yeni bir zincir takmak demektir. Acaba, böyle bir sıkıştırma dönüp do - laşıp. İngiltere ve Amerikanın da aley - hine dönmez mi? Bunun gibi, İngiltere ile Amerikadan bu tarzda sıkı bir hücu- ma uğrıyan Japonya, her iki memlekete karşı siyasf ve askeri mukabelelerde bu- lurursa o zaman bu iki memleket daha müşkül vaziyetler karşısında kalırlar. Büenüun için bu mükim mesele hakkında karar vermezden evvel, her iki memle- kette de mes'ul insanlar bir hayli düşü - neceklerdir. Japonya, İtaıyanın vaziye - tinde değildir; silâh itibarile. genişle - mek ihtiyacı ile hareket halinde bulunan milli kütle itibarile ve n'hayet, coğrafi, ve siyasi mevkii bakımından çok kuvvet- Hdir. Elinde bulunan kuvvetlerc serbest- İşte, İngilterede —ve Amerikada, daha | ( SOZ ARASIN * KERGÜN BİR. FİKRA Dilello Viyanada bir baloda Türkiyenin o zamanki sefiri olan zata bir kadın: — Sizde de düella âdeti var mıdır? Diye sormuş.. Sefir cevap vermiş: — Hayır bizde o adet yvoktur. — Acaba bu üâdetin olmayışının se- bebini de bilir misiniz? | — Tabüi bilirim. — Öyleyse söyleyiniz? — Bizim. memlekette her kadının bir tek Facası vardır da... * Yaka düğmesi, İğne ve hab Kacağın tarihi Yaka düğmesi, 15 inci asırda icad edil- miştir. 16 ıncı asırda İspanyol elbiseleri moda olunca, yaka düğmeleri daha ziya- de revaç buldu. 19 uncu asrın ikinci or- ('talarında elbiseler bugünkü şeklini alın- ca ve frenk gömlekleri meydana çıkm- ca, yaka düğmesi kullanmak bir ihtiyaç halini aldı. İğne elbise giyilmeğe başlanılalıdan- beri vardır. İlk toplu ve dikiş iğneleri de diken ve kılçıktan yapılırdı. Sonraları, boynuzdan, kemuikten, bakır, pirinçten, altın ve demirden yapıldı. Babilliler, Yu- nanlılar, Romalılar ve Keltler, döğülmüş telden Giğneler vücude — getirmişlerdi. 19 uncu asrın başlangıçlarına kadar iğ- neler hep el ile yapılırdı ve bittabi ba- halıya malolordu. Milâddan dört asır evvel, topraktan yapılma, kablar içinde yemek pişirilme- sini tarif eden bir kitab mevcuddür. Orta çağlara doğru, madenf mutfak âletleri icad edildi ve bunlar bilhassa manastir- larda ziyadesile revaç buldu. çe hareket &mri verebilir ve kendisinin Avrupada da kuvvetli dostları vardır. Burun için, İngiltere ile Amerikadaki ce- reyan ne kadar kuvvetli olursa olsun, biz bu fikrin tatbikat sahasına çıkabileceği - nı hiç zannetmiyoruz. Paris hayvanat Bahçesi Zenginleşiyor Son zamanlarda Paris hayvanat bah - çesi için dünyanın her yerinden yeniden bir çok hayvanlar getirtilmiş ve bahçe | zenginleştirilmiştir. Yukarıdaki resimde, hayvanlardan birini Parise kadar içinde getirildiği kafesten çıkarılırken görüyor- sunuz. Bir kadının inanılmaz canavarlıkları Bugünlerde Viyana cinayet mahke - mesinde, bir sürü cinayetler ile itham edilmekte bulunan Marta Marek is - minde bir kadının muhakemesi yapıl - maktâadır. Bugün 35 yaşında bulunan bu kadın hâlâ çok güzeldir. İlk kocası- nı Zehirlemekle, ikinci kocasiını 400,000 dolar sigortaya koyduğu, ayağını balta ile kestirmeğe mecbur ederek sigorta bedelini almakla ve önce bütün malla- rını kendi üzerine vasiyet ettirdiği iki kadıma zehir verip öldürmekle mütte- hemdir. Bunlardan —başka ayrıca bir çok dolandırıçcılık ve hırsızlıklarla da itham olunmaktadır. şoför razı olmamış: 1 B Bayramiçin Pınarbaşı köyünden tüccar Cemal kiraladığı iki kamyona zahire yüklemiş, kamyonun birisine de kendisi | binerek hareket etmiş. Arkadaki kamyon da hareket edeceği sırada bir ihtiyar kadın gelmiş, kamyona binmek istemiş: — Şurada, köy kenarındaki tarlada ineceğiz, demiş, fakat — Bu, yük kamyonu, insan taşımaz, demiş. Kadın yalvarmış, şoför bindirmemekte ısrar etmiş, niha- yet kamyonları kiralıyan Cemalin ağabeysi gelip şoföre: — Bu kadın Cemalin kayınvaldesidir, bindir kamyona. l Köy kenarında bırakırsın demiş, şoför de naçar bu ihtiyar kadımı kamyonun üzerine bindirip hareket etmiş, İSTER İNAN İSTER İNANMA! ihtiyar kadın tarlaya geldiklerini görmüş, elindeki sepetleri tarlaya atmış, kendisini de kamyondan sarkıtmış ve yola at- lamıştır. Şoför bir müddet sonra ihtiyar kadının kamyonda bulunmadığını farketmiş, geri dönmüş, yol boyunda kadının sırtüstü baygın yattığını ve başından kanlar aktığını gör- müş, kamyona koyup Bayramiçe götürmüştür. Bayramiçte kadın muayene edilmiş, beyin zarının patladığı anlaşılmış ve 3.saat sonra ölmüştür. Meğer 63 yaşındaki bu ihtiyar kadın şimdiye kadar oto- — Ne olursa olsun şu şeytan arabasıha ömrümde bir kere MA î Kısası ozün Tabelâ İmlâsı E Te ea akit vakit tazelediğimiz bu imlâ meselesi, biliyorum, kabak tadı verdi amma, ne yapalım ki biz de gör- dükçe dayanamıyoruz. Hele, bu kadal tenkit ve teşhire rağmen gene alâkadar- ların bildiklerini okumakta pervasızca de« vam etmeleri tahammülümüzü büsbütün selbediyor. Bu şehrin Beyoğlu tarafında, birisi me« rak edip te bir cevelân yaparak, dükkân tabelâlarında rastlıyacağı acayıp ibare ve imlâları toplıyacak olsa, kışın zevkle van kit geçirecek bir letaif mecellesi edin « miş olur. Meselâ, Tepebaşı civarında dün gözü« müze şöyle bir tabelâ ilişti: Çutaya süthanesi Bu Çutaya, bildiğimiz Kütahyanın Ar- navut şivesile telâffuz edilmiş şeklinden başka bir şey değildir. Pizrenli, yahut ki Leskovikli olan mal sahibine, anlaşılan, cahil tabelâcı sormuş: — Ne yazayım, usta? O da cevap vermiş: — Yaz, mori, Çutaya süthanesi!. * .Gene Beyvoğlunda, Rumelili bir bak « kal, adını şöyle imlâö ettirmiş: Âdem Sülemezoğlu! _ Diyeceksiniz ki tabelâcı, hattat, emir kuludur. Kendisine ne ve nasıl emredilire se aynen öyle yazmakla mükelleftir. Esasen bizim de öyle bir davamız yok? Tabelâcıya xabahat bulmuyoruz. Fakat acaba dükkân sahiplerini ikaz edecelr, onlara. her lehçeye, her siveye göre ta « belâ yazılamıyacağını öğretecek kimse yok mu? . Eğer, bu işi böylece kendi haline bı « Takacak olursak, bir kaç zaman sonra, dükkân cepheleri gülünç bir manzara ar« zedecek, zira Kastamonulu Recebin kene di adını İrcep, Hasköylü Salamonun ken- di zenaatini İsyici, Karadenizli Hayred « dinin dükkân firmasını Pakurcu Hayretwe tun diye ilân etmelerine hiç kimse mâni olamıyacaktır. ğ * Rahmetli meddah İsmetten vaktile bin kayyum hikâyesi dinledi idim: Arnavudun biti, bir akşam kahvede: — Çok şikür, bigün kayumu çestik.. Diye övünmüş. Tesadüf: O sabahtan- beri de camiin kayyumu ortalıkta görün- memiş imiş. Arnavudu hemen zaptiyele« re yakalatmışlar. Herif mükemmel da « yak yeyip, sorguya çekilince iş anlaşıl- mış. Onun kayyum diye telâffuz ettiği meğer koyun imiş! Şimdiki tabelâ imlâsı yüzünden henüz dayak yiyen olmamış ise de, hikâyenin Arnavudu tadar gülünç olanlar maalesef pek çok. Bunları azaltmağa çalışmak hem in « sani, hem de belki milli bir vazife değil K el Bursada odun, kömür buhranı Bursa (Hususi) — Eylül ayında Bur- saya pek az odun, kömür gelmiştir. 15 kuruşa alınan yaş odunlar 45 kuruşa sa tılmıştır. Bir at yükü kömüre 5 lira iste nilmiş, bilmeeburi alınmıştır. Bu kış, Bursanın odun ve kömürden çok sıkın- tı çekeceği anlaşılıyor. İel Kandıllı rasat istasyonunun kaydetti « ğine güre dZün hava açık ve oldukça se« rin geçmiştir. Gü- neşte hararet 50, gölgede en fazla ' sıcaklık 23, enaz- | da 17 olarak kay - dedilmiştir. Rüz - gâr yıldızdan sa - niyede & metre süt'atle esmiş, ru - tubet derecesi 58 elarak tesbit olun- müuştur. — A Şoför tarlanın nerede olduğunu bilmemektedir. Kadın da | olsun bineyim, diye ısrar etmiş imiş, Bu binişi de ilk ve son Güneş n 500 —— Üğler 1 U söylememiştir. Fakat kamyon şosede yoluna devam ederken | binişi olmuştur. î—iıdi t 15418 — Akşam : *: ;î e “in ğ — kank | & ı ———0 )