October 22, 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

October 22, 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nevyork borsasındaki panik Panik bilhassa Paris ve Londra borsalarında tesirini göstermiştir, İstanbul borsasında tesir yapmamıştır Ni K borsası büyük bir panik geçir » Miştir. Bu paniğin bilhassa Paris ve Lon « Gra borsalarında fazla tesir yaptığı görül - müştür. Bu panik İstanbul borsasında bir tesir yapmamıştır. Borsa panikleri ve Nev- york ındaki panik hakkında bir bor « gacımız ile görüştük. Dedi ki: e— Borsa paniklerinin bir çok sebebleri olabilir: Meselâ siyasi vaziyetler üzerine her- kes elindeki tahvilâtı - borsaya arzeder, bu vaziyette tarafı mütekabil bulunmadığı için sukut başlar: Harb hali, berhangi büyük Bermayeli bir şirketin bozulması vesair se » bebler borsalarda panik yaparlar. Amerikadaki sukutun ve Nevyork borsa- sındaki paniğin sebeblerine gelince: Piya - mıza şu şekilde aksetmiştir: 1 — Ruzvelt'in son nutkile Avrupa siya - setine karışmak İstemiş olması. 2 — Ruzvelt'in New Deal (Nudil) diste - mi sanaylinin teşkilâtlandırılması, — istihsal lağanın önüne geçilmesi için hazırladığı an kabul edilmesi üzerine pamuk rekol- tesinin ihtiyaçtan fazla olması ve flatın çok düşmesi üzerine elinde fazla miktarda stok pamuğu bulunan sınal fabrikaların büyük zararlara gireceğini hisseden bu fabrikalar eshamını hâmll kimaelerin, ayni zamanda ellerindeki hizseleri borsaya arzetmeleri ü - zerine panik başlamıştır. Ruzvelt istihsali tahdid işini kanunu e - süsiye sokmak için bir teklif hazırlamıştır. 1933 senesindenberi Nevyork borsasında buna benzer büyük bir panik olmamıştır. Nevyork borsasında baş gösteren bu pa- nik İstanbul borsasına tesir etmemiştir. Ünitürk yükseliyor Frankta bir istikrar görülmektedir. Pa - inda frank 146 da açılmıştır. Prank Ünitürkde de yükselme var & borsa kapanış telgrafı birin- altürk için 134 frank gelmiştir. orsamızda 18,60 da açılan Ünitürk 14 ll- ra alıcı fiatile kapanmıştır. Tayyare gümrük teşkilâtı genişletiliyor Mustafa Nuri, dün iderek are İstasyonundaki gümrük * âünt tetkik etmiştir. — İleride Bükreş ile İstanbul arasmda muntazam se- ferlere bi ümrük Başmüdi Koyun hırsızlığı yüzünden kavga Kızılcahamam (Hususi) — Çamlıdere nahiyesinin Kasura köyünden Şevki ile kardeşi Tahsin ve Yusuf ve diğer rü - fekası Geredenin Şayi köyüne geçerek Şayililerin yirmi kadar davarlarını çal - BON POSTA Tutumlu bir genç Adana okuyu | cularımızdan — Sa- mij soruyor: — Zengin ve muvaffak — olacak tutacağı İşte, muvaffak aııı:u.ı: “van Hayatı seven neş'eli bir tip T. Fikret isimli pkuyucumuz- lıkla Hayatını seven bir tip İzmirde Salih de fotoğrafının tahli- Hini istiyerek soru- maşlardır. Buna mukabil Şayililer de bir | yor. gece Kasuralıların altı davarlarını alıp | götürürlerken birbirlerinin izlerini takip eden her iki taraf Kasura ile Şayi ara - sında karşılaşarak yekdiğerile müsademe etmişlerdir. Vak'a jandarmaca haber &- hınır alınmaz çıkarılan kuvvet cümlesini yakalamıştır. Vuku bulan araştırmada çalıman davarlardan yapılan on kilo ka- dar kavurma ile üç kilo yağ Şevkinin e - vinden çıkarılmış ve müsademe mah. linde sakladığı memnu eslihadan mav - zer de jandarmalar tarafından gömüldüğü fafileri cumhuriyet müddeiumu - miliğine teslim edilmişlerdir. lynıdzn çıkarılmış ve müsadere edilerek Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrıla- rınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat! Taklitlerinden sakınınız. — Muvaffak ola- cak mıyım? İnce yapilı v hassastır. Çetin iş- lere, —mücadeleye gelemez. Hayatını fazla sever. Daha I cesur ve metin olması lâzımdır. Son Potı Fotoğraf tahlili kuponu DİKKAT İ| Fotograf tahlili için bu kuponlardan $ adodinin gönderilmesi şarttır. Bir kurşun hırsızı mahküm oldu Beyoğlunda Küçük Hendek soka - Binda, kapıyı kırmak suretile Nar a - partımanının çamaşırhanesine giren ve bir kurşun boruyu keserken yakalanan Buad adliyeye verilmişti. Suçlu, Asliye 4 üncü cezada yapı - lan duruşması sonunda 3 ây müddetle İhapse mahküm edilmiştir. öprüde Boğaziçi götürürken kendi kendine p bu suali tektarlıyordu. Vapur iskelede hazırdı. Mahrmure, Adnanın elini öpmek ister Bibi eğildi. Fakat o, derhal, elini kaldı- rıp kızın hafifçe başını okşadı ve yalı- dakilere selâmlarını yollarken gelip tekrar kendisini görmesini söylemeği de unutmadı, — H — Adnan iskelede yalnız kalınca, her zamanki gibi bütün varlığında derin bir boşluk hissetti. Ayağına bir sancı saplandı. Mel'un romatizma.. diye söy- lendi. Sonra Karaköye doğru yürüme- lar fırlatıyordu. İşte hiç değildi. Tramvaylar, r zamanda başka bir rastladığı — şahısların birer mankeni, otomatik birer kuklası idi ki © geçerken kurmuşlar, yolunun üstüne bırakmışlardı. Zaten hayat hep böyle kuklalarla dolu geniş ve binbir dekor- lu bir sahne ve kendisi bu sahnenin o- yuncularından biri değil mi idi? Hele üstelik ak saçlarile Don Juan rolüne çıkan bu kukla kim bilir ötekilerden daha ne kadar çok gülünçtü! Birden başı döner gibi oldu ve mi- desinde bir bulantı ile elinden son si- garayı fırlattı. Sanki yanında birisine söyleniyormuş gibi: Açlıktan! diye mırıldandı. Sahi sabahtanberi hiçbir şey yeme- mişti. Biraz sıhhatini düşünmeli idi. Galatada rastgele bir lokantaya gir- di ve sıcak bir çorba ile tatsız bir et ve kokusuz bir çilek kompostosu yedi. Yemekler mi kötü idi, yoksa ona öy- le mi geliyordu? Loakantadan çıkarken duvardaki sa- ate baktı. Henüz dördü çeyrek geçiyor- du. Şimdi ne yapacaktı? Daha akşama vakit vardı. Yazıhaneye gilse büsbütün - |Sıkılacaktı. Zaten bugün kimseye söz- ilü de değildi. Nerimana ise ancak do- kuzdan sonra gidebilirdi. O zamana ka- dar bu sıkıntılı saatleri nasıl öldüre- cekti? Tünele binip yukarıya çıkarken bir sinemaya gitmeği düşündü ve vagonu terkederken, camda, bir krem ilânının mayolu kadın resmine gözleri ilişince Floryayı hatırladı. Artık her şey, her renk, her resim, battâ her ses, her ke- lime eskisinden daha kuvvetli bir vu- bir levhayı aydınlatıyordu. Florya! Üç yıl evvel Nerimanı işte ilk defa orada tanımıştı. Bu akşam gene ona gidecekti. Fakat niçin iki aydır kendisini arayıp sormu- yordu? Hattâ bir aralık, âapartımanında onu aradığı günler pek açık bir yalan- la hizmetciye evde yok dedirtmişti. De- mek ki aralarındaki münasebeti kesmek istemişti? Ya şimdi.. neden tekrar ona geliyordu? Artık onu sevmese bile, bu akşam yalnız bu muammayı anlamak için gi- decekti. Gidecekti, fakat bu gidiş, bu- günkü beklemediği ziyaretten sonra, Mahmureye karşı bir nevi ihanet sayıl- maz mı idi? O çocuk ne derin bir iti- madla onun kollarına kadar sokulmuş- | tu. Öyle yâ öteki, muhakkak ince bir hesabla ve ihtimal sadece bir ihtiras bakıyesile tekrar kendisini arıyan bir kadındı. Mahmure ise?.. Bu düşünce ve mukayeseden, ancak, bir sinemanın kapısındaki ilânları gö- rünce sıyrılır gibi oldu Sinemada yerlilerle Avrupalıların mücadelesini tasvir eden bir Afrika filmi gösteriliyordu. Ormanlar — tutuşuyor, — nehir - ler taşıyardu. Yıkılan bir tahta köprü- nün sulara kapılıp sürüklenişi Adnana zuhla zihninde mazisinden bir köşeyi, | g; Resimli fıkra müsabakamız Boti Postanın kış mevsimi programı Jnumaralı fıkranın V. 8.) diye bildirecel bit ederken sadece günün vak'ası, mâ- bu fıkralar ve resimleri de gazeteden K İkalesi, hikâyesi, romanı kâfi değü, biraz sip listeye bağlıyarak bize gönderece la eğlence lâzım, diye düşündük, bu dü- siniz. ünce ile bir müsabaka tertib ettik, bu| üsabakanın esası şudur: Müsabakanın esası Bu suretle siz okuyucularımız hem zel bir fıkra okumuş, hem güzel bir sim görmüş, hem de bir müsabakan: İverdiği heyecanın zevkini tatmış olacak: —H Meşhur Bekri Mustafanın 40 tane fık-| sınız. asını seçtik. Her fıkra için bir Fıkralara 1 den 40 a kadar, fik- Fıkra Su ile arası iyi değil. 21 Bekri Muastafa, bir gün ahbablarile, birlikte kayığa binmiş, dolaşır yordu. Hafif bir meltem kayığı sallamağa başlayınca, Bekri telâşla haykırdı: — Aman, beni karaya çıkarın! — Bu telâşın ne yahu.. Tehlike Filân yok! dedilerse de, Bekri w rar etti: — Aman, beni karaya çıkarın! — Yahu, dediler.. Biz can değil miyiz.. Kayık batarsa, hepimiz için tehlike var.. Bekri, başını salladı: — Hayır! Siz bana benzemezsiniz. Benim su ile aram iyi değildir: yeni bir hayal uyanışile Filibedeki ço- cukluk hayatından dehşetli bir günü hatırlattı ve filmin on dakikalık istira- hat fasılasında Jocaların arkasında si tnı içerken, bu çok uzak bir mâzi- de yaşadığı o belâlı günün zihninde kalmış bütün dağınık, kopuk parçaları- htadan mükâplarını yanyana diz- mekle bir resim vücuda getiren çocuk- lar gibi birbirine ekliyebildi: Ne korkunç bir 'hatıra! Adnân o za- man henüz on yaşında ya var, ya yok- tu. Eylül ortalarında bir gün, sabah şa- fakla beraber yola çıkmışlar, on iki sa- atlik yoldaki Hisar kaplıcalarından Fi- libeye dönüyorlardı. Arabada yanında yalnız dadısile ahiretlikleri Gülsüm vardı. Adnanın anasile babasına gelin- ce, üç gün evvel Filibeye dönmüşler, Cumaönü meydanı arkasına düşen ma- hallelerindeki konaklarında akşama onları bekliyorlardı, Adnan artiık © yolculuğu şimdi gibi hatırlıyordu. Sonbaharda $ararmış kır- lar ve tepeler arkasından geçen tozlu yol bitip tükenmek bilmiyordu. Yolda bazan bir saman arabasına, yahud, sırt- larında oraklarla tarlalardan dönen u- zun saç ve sakallı, komitacı kılıklı Bul- Bar köylülerine rastlıyorlardı. Öğle üs- tü, solgun bir güneş altında, aşağısı taştan ve üstü beyaz badanalı kerpiçten eski bir hanın sallanan uzun tahta par- maklıklı taraçasında süid içmişler, pey- nir, yumurta yemişler ve karşıdaki bir ağacın dibinde gayda çalıp yanık Tuna türküleri çağıran köy delikanlılarını dinlemişlerdi. Adnan, vaktile Bulgar —e — ee e eee — — ee e ” ağızlarından işittiği bu türküleri, kalbö sıla hasreti dolduran bu iniltili, içli bâ* vaları, çok sonra, Balkan harbinde, B” bıâli yokuşundan aşağı, kırik arabalâfir parçalanmış yorgan ve şilteleri, © keçileri ve yağmur altında yalınay: koşup ağlaşan çocuklarile İstanbula #” kın eden sefil Türk muhacirlerini 8 düğü gün tekrar işitir gibi olmuştt Yalnız şunu hissetmişti ki bu defa nanın ve bütün Rumelinin öz evlâdli” rıydı bu inliyenler... Maamafih Adnanın bir lâhza hll': bir geçide sapan düşünceleri tekrâf güne, Hisardan Filibeye dönüş günütt çevriliyordu. Handan sonra gene V; koyulmuşlar ve dümdüz — uzayan Kurbet ovasına düşmüşlerdi. O gurbt tin bir Türk kalbine çöken acılığını A* nan ancak şimdi anlıyordu. Uzun yol, ıssız ova ve uzak, G'P”. tepeler... Saatlerdir bu manzara $ rüp gidiyordu. Yol dikleştikce faytonun gindekiler sarsılıyorlar ve her af devrilecek gibi oluyor, hafif çığlık koparıyorlardı. ğ Artık bu bitmez yoldan 've arabafii tozlu, bozuk yoldaki takırtısından ?' mış usanmışlardı. Havada da S"f git göğsü sıkıştıran, nefesi tıkayan bİF e kıntı vardı ve akşama doğru ufukt kalın, siyah bulutlar belirmişti. ; Adnan korkarak bu bulutlara bâ iyor, dadısı «Yağmura tutulmadan bir beye varsuk!» diye telâşlanıyor, 8#Y cı da bu fikre iştirâk ediyormuş © habire beygirleri kamçılıyordu. (Arkası VW

Bu sayıdan diğer sayfalar: