4 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ş Ni ÇT Halay 6 Sayik e v e T P — EDEBİYAT —| Edebi anket sağnağı Bugün yapılan edebi anketler ya sadece dedikodudur' yahud evvelce söylenenleri Anketeciler bu yolda ne Yazan: Halid Az çok eserlerile tanınmış herhangi e- debiyatçımıza sorarsanız sorunuz, mu- hakkak ki bir yıl içinde sekiz on edebi ankete cevab yetiştirmeğe çağırılmışiar- dır. Kimi bu davetten dudaklarında bir tebessümle bahsederler, kimi daha siz lâkırdısını ederken adetâ ürpermeler ge- çirirler. Neticede şunu anlarsınız ki ne berikiler, ne ötekiler sık sık çekildikleri bu imtihandan memnun değillerdir. Benim anladığım edebi anket, diğer bütün anketler gibi, memlekette alâka uyandıran bir hâdise veya cereyanın do- ğurduğu tecessüslere bir cevabdır. Bu- rada edebiyat mevzuubahs olduğuna gö- re davanın da ona göre ortaya sürülmesi ve cevabların ona göre toplanmasi lâzım gelmektedir. Bilhassa ayni meslekte t2z- ferrüd etmiş sayılan şahsiyetlerin böyle edebi aktüaliteler üzerine fikirleri sorul- makla, çok kere fantaziye kaçılsa bile, müsbet bazı fikirler elde edilmekten de geri kalınmaz. Halbuki bizde bu, yüzüe doksan böyle olmuyor. Herhangi bir ga- zete veya mecmua muharriri yormadan ve hergün veya her hafta mevzu arama zahmetine katlarımadan bir kere için bazı sualler sıralıyor ve bu sual listesini arkadaşça ve dostça elinize su- nuyor. Reddetmek nezaketsizliktir. Bunu an- ketçi de pekâlâ hesablamıştır. Demek ki suallerini cevabsız bırakmıyacaksınızdır. Öyle ama ayni suallere bir ay veya üç ay evvel de cevab — vermişsinizdir. Şimdi ne yapacaksınız? Bazıları bu çık- mazın içinden bir iki espiri ile, yahut müphem, yani her ne tarafa çekerseniz o tarafa gidebilen bulutlu bir lisanla çı- karlar. Böyleleri hem nalına, hem mıhı- na vuran jürilerdir. Ne kimseyi gücendi- rirler, ne kimsenin methine girişirler, İşte bu tarzda cevab verenlerin fikirleri de çok defa anketçinin hoşuna gitmez. Çünkü o, bilhassa gürültü yapmak, mü- nakaşalar uyandırmak gayretile bu ışe girişmiştir. Anketçilik şerefi de en faz'a bu cepheden görülecektir! Bunun içindir ki, eğer ankete cevablarınızı bir mektuba cevab olarak yazıp ta yollamamışsanız haliniz harabdır. Hattâ bazan yazılı ve imzalı cevaplarınız da size yâr ola- maz. - Çünkü anketçi, anketine he- yecan vermek iddiasile — muhakkak ki cevablarınızın hiç olmazsa bir yer n- de sizin ifadenizi ve fikirlerinizi değişti- recektir. Artık o zaman ayıklayın pirin- cin taşını... Ayıp kelimesiyle bile bunu ifade edemezsiniz. Maamafih, bu dokunduğum nokta, biz- deki edebi anketçiliğin yarı kamik, yarı trajik bir tarafıdır. Üstünde hem dura- kafasını | yüz kere tekrardan ibarettir" diye hâlâ ısrar ediyorlar ? Fahri Ozansoy bilir, hem de cevablarınız pek fazla de- ğişikliğe uğramamışsa «<Ne diyeyim? Al- fah uslandırsın!» der geçersiniz. Ancak bazan öyle tahriflere kurban olursunuz ki kaleminizi ok yapıp anketçinin üstüne saldırsanız, yahut bir anda çıldırsanız yeridir., Şimdi böyle tahriflere uğramıyan ve cevablarınızı büyük bir sadakat ve fazi- letle not eden anketçinin vaziyetine ba- kalım. Yukarıda yazdığım gibi, beylik bir takım sualleri bir kâğıda dizmiş, kar- şınıza dikilmiştir. Yahut bir mektubla bu sualleri size yazarak cevab vermenizi Tİ- ca etmektedir. Bu vaziyet dahilinde de rolünüz pek kolay değildir. Zira sualler eşağı yukarı şunlardır ve bu sualleri yıl- ilardanberi hemen hemen ezberlemişsi- | nizdir: 1 — Millt edebiyat nasıl olmalıdır? 2 —Şiirimiz terakkide midir, tedenni- de midir? 3 — Roman ve hikâyede ne gibi va- sıflar ararsınız? 4 — En çok hangi şairimizi, romancı- mizıi seversiniz? | 5 — Türk tiyatrosunda klâsikleriemi oynıyalım, yoksa modern eserleri mi? Ne bileyim, bunlar, daha böyle sayısı nihayet ona varan sorgulardır. ve siz - büyük ninelerimizin takvirhi ile - birin- ci cemrede, ikinci cemrede, üçüncü cem- | rede hep bBu nakarata ağız uydurmağa çalışırsınız. Eh, artık bu kadar monoton fikir musikisi de dinliyecek kulaklar için netice de ıztırab değil de nedir? Edebi hâdiseleri ve hakiki bir alâka uyandıran eserleri pertavsızla sezilen bir san'at mu- hitinde (san'atkârı akim bırakan sebebler neler olursa olsun) zoraki tetkik ve mü- şahede sahaları araştırmak nasıl gülünç ve faydasızsa bu sönük kandilin karşı- isında aydınlanmak ve hulyaya, tefekkü- re çağırılmak ta o kadar manasızdır. Za- ten ayni realite karşısında üç ayda, hatltâ bir yılda düşünceleriniz değişmemiştir ki yeniden fikirler imal edesiniz! İşte bunun içindir ki, edebi anket usulü artık bir zemin ve zaman meselesi addedilmek ve bu meyanda hakiki ihtiyaçların ve bilhassa edebi neşriyatın arkasını kova- lamak zamanı gelmiştir sanırım. Ama anket yapanlar bu hakikati ne zaman kavrıyacaklar mı diyeceksiniz? Ne za- man topladıkları bütün cevablardan bir kül ortaya çıkarabilecek bir fikir men- ziline ulaşırlarsa... Çünkü terkipsiz san'at olmadığı gibi, terkib kabiliyetini en baş- ta görmiyen tenkid de yoktur. Anketçiye gelince, bazan münekkidin de fevkinde olmalıdır. Değil mi ki münekkidi de söy- (Devamı 1İl inci sayfada) i GÖNÜL İŞLERİ 3 Halli güç görünen Bir mesele Beyoğlundan postaya atılmış, H. C. İm- talı bir mektup bana bir roman olabile- cek kadar acı.. ve hayali göründü. Hülü- &a edeyim, sahibi diyor ki: — Ön sene evvel İzmir lisesinde tale- beyken bir genç kızla tanışmıştım, önce | arkadaşlık hududunu geçmiyen duygu - larımız zamanla sevgiye döndü, bu alâ- kayı sezen allelerimiz bizi yekdiğerimiz- den ayırdılar ve onu bir başkasile arzusu hilâfına evlendirdiler. Henüz hayatımı ka- tanmıyordum, aradan zaman geçti, ben lise tahsilimi bitirdim, Ayrupaya gıttim, oradan geldim, burada bir büro açtım ve bu müddet zarfında hep o eski sevdamla meşgul oldum, gözümde hep o kız vardı. Geçenlerde bir gün onu büromda gör- miyeyim mi ? Esasen yaşlı ve huysuz bir adam olan kocası ölmüş, onu yapayalnız ve muhtaç bırâkmış, fazla olarak zamanla geçebile- cek fena bir hastalığı da miras halinde terkederek.. Bana şunu söyledi: — O zaman benim için tahsilini de bı- rakacağını biliyordum, bunu da istemi. yordum, Seni köorumak için senden ay - rıldım. z * Bu bedbaht kadım şimdi yanımda, ve ben, bir çoklarının işlerini yapan ber kendi işim için sizden akıl danışiyorum: alıkoyabilir miyim? görünür, fakat hakikatte öyle değildir. mek hahasına da olsa şunu söyliyeceğim: olabilir, vaktile seni kurtarmak İçin aş- kını feda etmiş olması iddlasi gibi, bugün el'an seni sevmekte olduğu iddiasını da gerçek olarak kabul edebiliriz. Fakat âaş- kının hududu kendisinin de tahmin ettiği kadar geniş, derin, hattâ tetkike taham- inül eder bir samimiyette halde olsaydi maddi ve manevi sefaletini sana göstermekten çekinecek, eski aşkı- nin hatırası İle iİktifa ederek kimsenin arayıp bulamıyacağı bir köşede hugünün düşkünlüğünü gömecekti. sız rotgen mütehassısının âkıbetini ha- ftırladım, fen tecrübelerini yaparken ko- lu kangren olmuştu, âkıbetini bile bile o uzvunu feda etti, fakat hastalık koluna sirayet etmişti, onu da attı ve ni- hayet hayata gözlerini yumdu. yacak, fakat duya duya hastalanan uzvu —— a " — Bu kadını hayat arkadaşım olarak | * Cevabı müşkül bulunacak bir sual gibi Bir defa bir çoklarına haksız görün - — Bu kadının gözleri hakikatin kendisi değildir. Aksi — * Şimdi ne yapmalı? Bu dakikada geçenlerde ölen bir Fran- ikinci Aşkın da kanserleri vardı, acısını du - feda edeceksin, başka çare göremiyorum. TEYZE | MARKEMELERDE | Mevkuf suçluları Gezdiren jandarmalar Mahküm oldular Ömer, Remzi,, Hüseyin isminde üç mevkufu otomobille gezdirerek, eğlen- dirmek suretile vazifelerini sulistimal- den suçlu adliye jandarma komutanı Ali onbaşı ile, jandarma Ahmedin mu- hakemeleri dün neticelenmiştir. Asliye | inci ceza mahkemesi işlenen suçu sabit görmüş ve her iki suçlunun da 3 er ay müddetle hapislerine, o ka- dar müddet de vazifei memuriyetten mahrumiyetlerine karar vermiştir, Hırsız berber hapis yatacak Beyazıdda — Üniversite bahçesinde yapılan bir cürmü meşhud evvelki ak- şam geç vakit adliyeye intikal etmiş ve dün Sultanahmed 2 nci sulh ceza mah- kemesinde duruşması yapılmıştır. Nikola isminde bir adam evvelki gün ikindi vakti Üniversite bahçesine giderek, bir ağacın altına uzanmıştır. Nikola fazla yorgun bir halde olduğun- dan, aradan bir müddet geçince derin bir uykuya dalmıştır. Bahçede bulunan berber Ahmed isminde biri ise, bundan biV'istifade yanına yaklaşarak, Nikola- nın ceblerini karıştırmıya başlamıştır. Ahmed uyuyan adamın cebinden bir para cüzdanı çıkarmış ve Bitpazarı İs- tikametinde kaçmağa başlamıştır. Fa- kat, bütün bu olup biteni gizlendiği bir yerden seyreden maliye memurların- dan Zeki, suçlunun peşinden koşmağa başlamış, işin sarpa sardığını anlıyan berber cüzdanı elinden atmakla bera- ber, yakayı ele vermiştir. Sultanahmed 2 nci sulh cezada yapılan duruşmada, suçlu: — Evet, bu cüzdanı aldım.. doğrudur. Aldım ama, ne yapayım ki, içinden para filân çıkmadı, demiştir. Hâdiseyi, ancak suçlu yakalandıktan sonra uyanarak öğrenebilen davacı ise, cüzdanda 6 lira bulunduğunu iddia et- miştir. Yapılan duruşma sonunda Ahmed | ay hapse mahküm olunarak, derhal tevkif edilmiştir. Aksaraydaki yangının sebebi Evvelki geca Aksarayda bir yangın | çıktığını, üç katlı iki evin üst ikişer ka- tının yandığı halde söndürüldüğünü, yangın sebebinin tahkik edilmekte ol- duğunu yazmıştık. Yapılan tahkikatta, yangının, Münevverin © numaralı e- vinde, ikinci katta kiracı Yugoslavyalı Süleymanın akşamdan yaktığı ateşten sıçrıyan bir kıvılcımın tahta aralığına gitmesi ve tedricen tahtaları yakmasın- dan çıktığı anlaşılmıştır. Süleyman dün adliyeye verilmiş, birinci sorgu hâki- mi tarafından sorgusu yapıldıktan son- ra serbest bırakılmıştır. Beş katil suçlusu beraat ettiler Şilenin Kervansaray köyünde Şevki oğlu Aliyi öldürdükleri iddiasile Ağır cezaya sevkedilen Necati, Davut Meh- met, Hasan, Eyüb ağlu Ali ve hâdiseyi teşvik suçundan muhakeme olunan Molla İbrahimtin muhakemeleri. dün neticelenmiştir. Yapılan duruşma so- nunda, şahidlerin mütenakız ve müte- bayin ifadeleri ve eldeki gayri sarih de- lilerle suç sabit olmamıştır. Suçluların beraatine karar verilerek, kendileri tah liye edilmişlerdir. Sekiz yaşında bir çocuk ihtira beratı aldı Sekiz yaşında Jurden Birman ismin- de bir Alman çocuğu geçen hafta Ber- linde ihtira beratı almıştır. Berlinin nafia nezareti keşif ve icad dairesine yeni şekilde bir portmanto nümunesi tevdi edilmiş ve bunun için icad şaha. detnamesi istenmişti. Bu işle meşgul olan memurlar önce bu Nnümunenin pratik ve yeni bir keşif telâkki edile- miyeceğini sanmışlar ise de çağırılan mütehassıs marangozlar, nümunenin hem pratik hem de şimdiye kadar hiç kimse tarafından bu kadar muntazam bir portmanto imal edilmediğini söyle- meleri üzerine mücidini çağırıp ihtira hayretle mucidin sekiz yaşında bir ço- cuk olduğunu görmüşlerdir. Çocuğun ana ve babası, kendisinin beş yaşından- beri muhtelif icadlarda bulunduğunu beratı vermek istediklerinde büyük bir | Arabacılar ce heyecanlı bir celse Si Z . ' miyetindi Dün arabacılar cemiyetine gittim. Ce- miyetin içtima salonunda öyle hararetli, öyle gürültülü, öyle ehemmiyetli bir mü- nakaşa vardı ki, içeriye girdiğimin, hat- tâ içeriye girerken, kapı kenarındaki ka- ca sandalyeyi devirdiğimin kimse far - kına varmadı. İçlerinden birisi, yeşil çu- halı biçare masayı gümbür gümbür yum- ruklayıp, karşısındakilere çıkışıyordu: — Hükümetin emri bu... Ya bu emir yerine getirilmeli, ya bu diyardan gidil- meli... Konuştuklarına kulak kabartınca va - ziyeti kavradım: Meğer dün, polis müdüriyeti, Arabacı- lar cemiyeti erkânını toplayıp, şu direk- tifi vermiş: — Size pazartesiye kadar mühlet... E- ğer o güne kadar dediklerimiz yapılmaz- sa, arabacılar ancak geceleri çalıştırıla - caklar... Gene konuşulanlara kulak verip, direktifin mahiyetini de öğrendim: Eskiden, eşya nakliyatı yük arabalarile yapılıyor- muş. Fakat asfalt yapılalıberi, oralara, yük arabası değil, tren, hattâ vapur bile işslemez olmuş. Çünkü kaymak gibi as - faltta gelin gibi süzülen kamyonlar, a- rabalara, trenlere, vapurlara iş bırak - mıyorlarmış. Ve şimdi, eskiden oralara gidip gelen arabalar, hep İstanbul şehri dahilinde çalışıyorlarmış. Bu yüzden şehirdeki arabalar çoğalmış. bu Gene eskiden olduğu gibi yük - lerin bir kısmını, hamallar ta - şıyorlarmış. — Hamallık — kalkalıdan - beri, onların yükleri de arabalara yüklenmiş. Şehirdeki arabalar, bir mık - tar da bu yüzden çoğalmış! Benzinin ucuzlayışından sonra, şehir icinde otobüs ve otomobil miktarı da arttığından nakil vasıtaları için cadde - lerde yürümek, ip, hattâ iplik üzerinde cambazlık etmekten zor olmuş. Şimdi polis müdüriyeti, arabacılara: — Siz, diyormuş, yolun kenarından gi- deceksiniz. Öne geçmiye çabalayıp, yol- leri tıkamıyacaksınız. Bu emrin derhal tatbik edilmesi lü - zumundan bahseden o ateşli âza: — Elbette! diyor. Zaten şehirde iki bu- çuk yol var... Onu da biz tıkarsak, elâ - lem nereden' geçecek? Fakat bir diğer âza, hafiften itiraza ni- yetleniyor: — Doğru... Fakat yeni seyrüsefer tali- matnamesi, bir çok yerlerde, arabaların geçebilecekleri yolları azalttı. Şimdi ge- ne bir çok yerlerde, arabaların gidiş yol- ları başka, geliş yolları başka. Bu yüz - Gden, atları dolu dizgin sürmek şartile, bir araba, faraza Eminönünden Zindanka - pıya üç saatte gidip gelebiliyor. Halbuki, hamallar kalkınca, onların işini de biz görüyoruz. Şirketler: — Araba... diye yakamıza sarılıyorlar. Biz araba yetiştiremeyince, telefona ya- nışıp şikâyete kalkışıyorlar. Şikâyete mu- hatap olan da, gene bize çıkışıyor: — Haydi, diyor, filân şirket üç gündür araba bekliyormuş. Oraya derhal on ara- ba yollayın... Biz de bittabi, işlerini çabuk görme « leri için arabacılara talimatı dayıyoruz. Arabacı da, talimatı almca, kabak, da- ha doğrusu kamçı biçare beygirin başm- da patlıyor: Deh... «Deh!» amma... Şimdi de zabıta: — Stop! diyor!.. Bu ârada biz de hangi tarafa kul ola- da söylemiştir. " [cağımızı şaşırdık! yumruklayarak haykırıyordu: “Zaten şehirde iki bu yol var. Onu da biz tıkarsak elâ'em nereden geçece Bir araba durak yerinin manzarası Silivriye, Çatalcaya kadar, | 'oturup göbek şişireceğine iş 69 O sirada, cemiyetin odacısı, © kahvelerini getiriyor. Fakat, Alyali nının bitip tükenmiyen merdivt&f henüz inip çıkmış bulunan biçare Mehmede nefes almak fırsatı kall — Haydi... diyorlar... Şu Eminönünde filâncaya ver! Mehmed, kanter içinde, bu yeni fenin altından kalkmıya seğirtirk& ? celâllı hatib, söze girişiyor: Ti — Ben bahane dinlemem... Evvelâ öy kümetin emri... Polis müdürü bize: 4, münevver adamlarsınız!» demediî K Münevverce bir düşünsene şuü işi emir yerine getirilmezse, sizi gett lıştırtırım!» diyor. Bunu yaparsa, ? lacak haliniz? Sorarım size? Ne Gece yarısı, hangi dükkânı, hangi teriyi bulup ta yükünü taşıya ardiış* Saât on dokuzdan sonra, sokakl w ' adamları değil, sade hovardalar kâmmtğ lar da yük arabasına binmez! Sore p size, Oo zaman ne yapacaksınız? ı#“',;" Hem, yapılacak iş o kadar zor * l Arabalar ayakta sürülmiyecek. çot sürerken sigara içilmiyecek. Bir_df' j lun sağından, ve ağır makam El Od FM Hepsi bu kadar... Bu münakaşa devam ederken, h nündeki puslayı götürmekten we | Mehmed, bir başka angaryaya Wk nuyor. Ve biraz daha uzıyan bU SM manın muzafferiyeti, o celâllı B a kalıyor: > M — Şimdi, diyor, yarın (bugün) purd * yük iskelelerinin idare memurları İİV da toplanacaklar. Buraya gelmiîîn pet den atılacak!.. Tamimler yazılsık'” —— | hal gönderilsin! Bir itiraz yükseliyor: — Buü işi öbür güne bırakalım! T Teklif sahibi, gürlüyor: - Sebeb yer — Odacı Mehmed, bütün tam glT tiştiremez! Birisi telefonu gösterly:rlfî — Bunu buraya süs diye mi k03” N Telefonla çağırılsınlar! — Çok masraf olur!.. Teklif sahibi hiddetleniyor: — Tabif... Şimdi cemiyetin P*î’&y! edecek zamanı değil... Mehmed M | d tişemiyormuş. Aslan gibi adam- M;f eei d O sırada, odacı Mehmed, WF düğüm üçüncü, ve görmediğim * gi lir kaçıncı seferinden dönüyor- N l den bahsolunan biçarenin cıllî-ı*'”n pantalon tutmuyor. Ona: <Aslan? ne «canı yok!» denilse yakışır: — p — Haydi, diyorlar... Şimdi ”'n' yer bin vereceği tamimleri yel'lerınc M?7 tir! : Bdi Mehmedin, sade canı değil, dı]kjt İ j Ağzını açmadan, bir baş harf rlq Bu emri de #«başüstüne!» ediy di A diyor! yer Onu takiben ben de çıkıyaf“a e Şünüyorum: AYA — Telefon ücretini bile israf * eli a vallı cemiyetin, koca İstanbul ı-el’“ seyrüseferini tanzim işinde ha ç.’.e çe çirebildiği yegâne kuvvet o bİSS — cı!.. İçlerinde tramvay parası bilele' - yan yırtık ceplerinde tamimler KANLI venleri, dizleri titriyerek İDİY'E y gnlf tün yük iskelelerini, yani b“tü;a_d 4 dolaşmıya gidiyor. Gayri ihtiy” | Haydi Mehmed... Bütün ? mukadderatı, senin derman! dizlerine, ve patlamıî ta yor: Tabanına kuvvet! Hi A OA OA d G A Ş L

Bu sayıdan diğer sayfalar: