Edebi anket sağnağı Bugün yapılan edebi anketler ya sadece dedikodudur” yahud evvelce söylenenleri yüz kere tekrardan ibarettir" Anketeciler ku yolda ne diye hâlâ ısrar ediyorlar? Yazan: Halid Fahri Ozansoy Az çok eserlerile tanınmış herhangi €- | bilir, hem de cevablarınız pek fazla de- debiyatçımıza sorarsanız sorunuz, Mmu-| dişikliğe uğramamışsa «Ne diyeyim? Al- hakkak ki bir yıl içinde sekiz on edebi |'ah uslandırsın!; der geçersiniz. Ancak ankete cevab yetiştirmeğe çağırılmışiar- bazan öyle tahriflere kurban olursunuz dır. Kimi bu davetten dudaklarında bir ki kaleminizi ok yapıp anketçirin üstüne tebessümle bahsederler, kimi daha siz| saldırsanız, yahut bir anda çıldırsanız lâkırdısını ederken adetâ ürpermeler ge- | yeridir. çirirler, Neticede şunu anlarsınız ki ne| Şimdi böyle tahriflere uğramıyan ve MAHKEMELERDE —————— Mevkuf suçluları Gezdiren jandarmalar Mahküm oldular Ömer, Remzi,, Hüseyin isminde üç mevkufu otomobille gezdirerek, eğlen- dirmek suretile vazifelerini suiistimal- den suçlu adliye jandarma komutanı Ali onbaşı ile, jandarma Ahmedin mu- hakemeleri dün neticelenmiştir. Asliye | inci ceza mahkemesi işlenen suçu sabit görmüş ve her iki suçlunun da 3 er ay müddetle hapislerine, o ka- dar müddet de vazifei memuriyetten mahrumiyetlerine karar vermiştir. Hırsız berber hapis yatacak Beyazıdda ( Üniversite bahçesinde berikiler, ne ötekiler sık sık çekildikleri /cevablarınızı büyük bir sadakat ve fazi- | yapılan bir cürmü meşhud evvelki ak- bu imtihandan memnun değillerdir. Benim anladığım edebi anket, diğer bütün anketler gibi, memlekette alâka İ | bir takım saalleri bir kâğıda dizmiş, kar- letle not eden anketçinin vaziyetine ba-İşam geç vakit adliyeye intikal etmiş ve kalım, Yukarıda yazdığım gibi, beylik|dün Sultanahmed 2 nci sulh ceza mah- uyandıran bir hâdise veya cereyanın do-| şınıza dikilmiştir. Yabut bir mektubla bu gurduğu tecessüslere bir cevabdır. Ru-|sualleri size yazarak cevab vermenizi Tİ-| gün ikindi vakti Üniversite bahçesine rada edebiyat mevzuubahs olduğuna gö-|ca etmektedir. Bu vaziyet dahilinde de re davanın da ona göre ortaya sürülmesi |rolünüz pek kolay değildir. Zira sualler ve cevabların ona göre toplanması lâzım | eşağı yukarı şunlardır ve bu sualleri yıl- gelmektedir. Bilhassa ayni meslekte te-|lardanberi hemen hemen ezberlemiş$i- ferrüd etmiş sayılan şahsiyetlerin böyle edebi aktüaliteler üzerine fikirleri sorul- makla, çok kere fantaziye kaçılsa bile, müsbet bazı fikirler elde edilmekten de geri kalınmaz. Halbuki bizde bu, yüzde doksan böyle olmuyor. Herhangi bir gı- zele veya mecmua muharriri kafasını yormadan ve hergün veya her hafta mevzu arama zahmetine katlanmadan bir kere için bazı sualler sıralıyor ve bu sual listesini arkadaşça ve dostça elinize su- Buyor. Reddetmek nezaketsizliktir. Bunu 3n- ketçi de pekâlâ hesablamıştır. Demek ki suallerini cevabsız bırakmıyacaksınızdır. Öyle ama ayni süallere bir ay veya üç ay evvel de cevab vermişsinizdir. Şimdi ne yapacaksınız? Bazıları bu çik- mazın içinden bir iki espiri ile, yahut müphem, yani her ne tarafa çekerseniz o tarafa gidebilen bulutlu bir lisanla çı- karlar. Böyleleri hem nal: hem mıh na vuran jürilerdir, Ne kimseyi gücendi- rirler, ne kimsenin methine (girişirler. İşte bu tarzda cevab verenlerin fikirleri de çok defa anketçinin hoşuna gitmez Çünkü o, bilhassa gürültü yapmak, mü- nakaşalar uyandırmak gayretile bu işe girişmiştir. Anketçilik şerefi de en fız'a bu cepheden görülecektir! Bunun içindir ki, eğer ankete cevablarınızı bir mektuba cevab olarak yazıp ta yollamamışsanız haliniz harabdır. Hattâ bazan yazılı ve imzalı cevaplarınız da size yör ola- maz... Çünkü anketçi, anketine he- yecan vermek iddiasile muhakkak ki cevablarınızn hiç olmazsa bir yern- de sizin ifadenizi ve fikirlerinizi değişti- recektir. Artık o zaman ayıklayın piriz. cin taşını... Ayıp kelimesiyle bile bunu Made edemezsiniz. Maamafih, bu dokunduğum nokta, biz- deki edebi anketçiliğin yan komik, yarı trajik bir tarafıdır. Üstünde hem dura- “GÖNÜL İŞLERİ! kendi İşim için sizden aku danışıyorum! Halli güç görünen Bir mesele Beyoğlundan poslaya atılmış, H. C, Jm- tahı bir mektup bana bir roman olabile- cek kadar acı. ve hayali göründü. Hülâ- sa edeyim, sahibi diyor ki: » On sene evvei İzmir lisesinde tale- deyken bir genç kızla tanışmaştım, önce» arkadaşlık hududunu geçmiyen duygu - larımız zamanla sevgiye döndü, bu alâ- kayı sezen ailelerimiz bizi yekdiğerimiz- den ayırdılar ve onu bir başkasile arzusu hilâfına evlendirdiler. Henüz hayatımı ka- #anmıyordum, aradan zaman geçti, ben ine tahsilimi bitirdim, Avrupaya gittim, oradan geldim, burada bir büro açtım ve bu müddet zarfında hep o eski serdamla meşrul oldum, gözümde hep o kız vard. Geçenlerde bir gün onu büromda gör- miyeyim mi ? Esasen yaşlı ve huysuz bir adam olan bırakmış, fasla olarak zamanla geçebile- cek fena bir hastalığı da miras halinde terkederek. Bana şunu söyledi: — O zaman benim için tahsilini de bi- Takacağını biliyordum, bunu da istemi. yordum. Seni korumak için senden üy - rıldım. * Bu bedbaht kadın şimdi! yanımda, ve ben, bir çoklarının işlerini yapan be? Görünür, fakat hakikatte öyle değildir. nizdir; 1 — Mili edebiyat nasıl olmalıdır? 2 — Şiirimiz terakkide midir, tedenni- de midir? 3 — Roman ve hikâyede ne gibi va- 5iflar ararsınız? 4 — En çok hangi şâirimizi, romancı- imızı seversiniz? 5 — Türk tiyatrosunda klâsiklerismi oynıyalım, yoksa modern eserleri mi? Ne bileyim, bunlar, daha böyle sayısı nihâyet ona varan sorgulardır ve $İZ - büyük ninelerimizin takvimi ie - birin- | ci cemrede, ikinci cemrede, üçüncü cem- rede bep bü nakarata ağız uydurmağa çalışırsınız. Eh, artık bu kadar monoton fikir musikisi de dinliyecek kulaklar için netice de ıztırab değil de nedir? Edebi hâdiseleri ve hakiki bir alâka uyandıran kemesinde duruşması yapılmıştır. Nikola isminde bir adam evvelki giderek, bir ağacın altına uzanmıştır. Nikola fazla yorgun bir halde olduğun- dan, aradan bir müddet geçince derin bir uykuya dalmıştır. Bahçede bulunan berber Ahmed isminde biri ise, bundan biistifade yanına yaklaşarak, Nikola- nın ceblerini karıştırmıya başlamıştır. Ahmed uyuyan adamın cebinden bir Para cüzdanı çıkarmış ve Bitpazarı İs- tikametinde kaçmağa başlamıştır. Fa- kat, bütün bu olup biteni gizlendiği bir yerden seyreden maliye memurların-| dan Zeki, suçlunun peşinden koşmağa | başlamış, işin sarpa sardığını anlıyan| berber cüzdanı elinden atmakla bera- ber, yakayı ele vermiştir. Sultanahmed 2 nci sulh cezada yapılan duruşmada, suçlu; — Evet, bu cüzdanı aldım.. doğrudur. Aldım ama, ne yapayım ki, içinden para filân çıkmadı, demiştir. İ eserleri pertavsızla sezilen bir san'at mu- hitinde (san'atkârı akim bırakan sebebler | neler olursa olsun) zoraki tetkik ve mü- şahede sahaları araştırmak nasıl gülünç ve faydasızsa bu sönük kandilin Kurşı- | sında aydınlanmak ve hulyaya, tefekkü-| re çağırılmak ta o kadar manasızdır, Z9-| ten ayni realite karşısında üç ayda, hattâ| bir yılda düşünceleriniz değişmemiştir ki yeniden fikirler imal edesiniz! İşte bunun içindir ki, edebi anket usulü artik bir zemin ve zaman meselesi addedilmek | ve bu meyanda hakiki ihtiyaçların ve bilhassa edebi neşriyatın arkasını kova- lamak zamanı gelmiştir sanırım. Ama anket yapanlar bu hakikati ne zaman kavrıyacaklar mı diyeceksiniz? Ne za- man topladıkları bütün cevablardan bir kül ortaya çıkarabilecek bir fikir men- ziline ulaşırlarsa... Çünkü terkipsiz san'at olmadığı gibi, terkib kabiliyetini en baş- ta görmiyen tenkid de yoktur. Anketçiye gelince, bazan münekkidin de fevkinde olmalıdır. Değil mi ki münekkidi de söy- (Devamı Tl inci sayfada) meş — Bu kadın hayat arkadaşım olarak Cevabı müşkül bulunacak bir sun! gibi Bir defa bir çoklarına hakuz görün - mek bahasına da olsa şunu söyllyeceğim: - Bu kadının sözleti hakikatin kendisi olabilir, vaktile seni kurtarmak İçin aş- kını feda etmiş olması dölasi gibi, bugün «ran seni sevmekte olduğu iddlasinı da gerçek olarak kabul edebiliriz. Fakat aş- #mın hududu kendisinin de tahmin «ettiği kadar geniş, derin, hattâ tetkike taham- inti eder bir samimiyetin değildir. Aksi halde olsaydı maddi ve manevi sefaletini sana göstermekten çekinecek, eski aşkı- mn batırası ile iktifa ederek kimsenin arayıp bulamıyacağı bir köşede bugünün düşkünlüğünü gömecekti. * Şimdi ne yapmalı? Bu dakikada geçenlerde ölen bir Fran- sz rolgen mütehasasının âkıbetini ha- tırladım, fen tecrübelerini yaparken ko- lu kangren olmuştu, Akıbetini bile bile © uzvunu feda ett, fükat hastalik ikinci koluna sirayet etmişti, onu da attı ve ni- hayet hayata gözlerini yumdu. Aşkın da kanserleri vardı, acısını du - yacak, fakat duya duya hastalanan uzvu feda edeceksin, başka çare göremiyorum. TEYZE Süleymanın akşamdan yaktığı ateşten Hâdiseyi, ancak suçlu yakalandıktan sonra uyanarak öğrenebilen davacı ise, cüzdanda 6 lira bulunduğunu iddia et- miştir. Yapılan duruşma sonunda Ahmed | ay hapse mahküm olunarak, derhal tevkif edilmiştir. Aksaraydaki yangının sebebi Evvelki gece Aksarayda bir yangın çıktığını, üç katlı iki evin üst ikişer ka- tının yandığı halde söndürüldüğünü, yangın sebebinin tahkik edilmekte oi- duğunu yazmıştık. Yapılan tahkikatta, yangının, Münevverin © numaralı e- vinde, ikinci katta kiracı Yugoslavyalı sışrıyan bir kıvılcımın tahta aralığına gitmesi ve tedricen tahtaları yakmasın- dan çıktığı anlaşılmıştır. Süleyman dün adliyeye verilmiş, birinci sorgu hâki. mi tarafından sorgusu yapıldıktan son- ra serbest bırakılmıştır. Beş katil suçlusu beraat ettiler Şilenin Kervansaray köyünde Şevki oğlu Aliyi öldürdükleri iddiasile Ağır cezaya sevkedilen Necati, Davut Meh- met, Hasan, Eyüb oğlu Ali ve bâdiseyi teşvik suçundan muhakeme olunan Molla İbrahimin muhakemeleri dün meticelenmiştir. Yapılan duruşma s0- nunda, şahidlerin mütenekız ve mütö- bayin ifadeleri ve eldeki gayri sarih de- Lillerle suç sabit olmamıştır. Suçluların beraatine karar verilerek, kendileri tah liye edilmişlerdir. Sekiz yaşında bir çocuk ihtira beratı aldı Sekiz yaşında Jurden Birman ismin- de bir Alman çocuğu geçen hafta Ber- linde ihtira beratı almıştır. Berlinin nafia nezareti keşif ve icad dairesine yeni şekilde bir portmanto nümünesi tevdi edilmiş ve bunun için icad şaha. detnamesi istenmişti. Bu işle meşgul olan memurlar önce bu mümünenin pratik ve yeni bir keşif telâkki edile- miyeceğini sanmışlar isede çağırılan mütehassıs marangozlar, nümünenin hem pratik hem de şimdiye kadar hiç kimse tarafından bu kadar munlâzam bir portmanto imal edilmediğini söyle- meleri üzerine mücidini çağırıp ihtira | beratı vermek istediklerinde büyük bir hayretle mucidin sekiz yaşında bir ço- cuk olduğunu görmüşlerdir. Çocuğun ana ve babası, kendisinin beş yaşından. beri muhtelif icadlarda bulunduğunu da söylemiştir. Arabacılar cemiyetinde heyecanlı bir celse Ateşli hatip, yeşil çuhalı biçare masayı gümbür yumruklayarak haykırıyordu: “Zaten şehirde iki yol var. Onu da biz tıkarsak elâ'em nereden g Bir araba durak yerinin manzarası Dün sarabacılar cemiyetine gittim. Ce-| O sırada, cemiyetin odacısi, miyetin içtima salonunda öyle hararetli, | kahvelerini getiriyor. Fakat, Al; öyle gürültülü, öyle ehemmiyetli bir mü-İnının bitip tükenmiyen merd nakaşa vardı ki, içeriye girdiğimin, hat-| henüz İnip çıkmış bulunan biçare tâ içeriye girerken, kapı kenarındaki ko-| Mehmede nefes almak fırsatı ks ca sandalyeyi devirdiğimin kimse far -| — Haydi... diyorlar... Şu z kma varmadı. İçlerinden birisi, yeşil çu-| Eminönünde filâncaya ver! pr halı biçare masayı gümbür gümbür yum-| Mehmed, kanter içinde, bu yeni di ruklayıp, karşısındakilere çıkışıyordu: o |fenin altından kalkmıya il zi — Hükümetin emri bu... Ya bu emir|celâlh hatib, söze girişiyor: yerine getirilmeli, ya bu diyardan gidil.| — Ben bahane dinlemem... gvveli ! meli, kümetin emri... Polis müdürü bize münevver adamlarsınız!» di Münevverce bir düşünsene şu işi? #' emir yerine getirilmezse, sizi gec gi ıştırtırım!; diyor. Bunu yapars& Jscak haliniz? Sorarım size? Ne Gece yarısı, hangi dükkânı, hangi teriyi bulup ta yükünü taşıya mt on eken sonra, ari adamları değü, sade hovardalar hal lar da yük arabasına binmez! size, o zaman ne yapacaksınız? Hem, yapılacak iş o kadar 20 gi Arabalar uyakta şürülmiyecek. Sig sürerken sigara içilmiyecek. Bir de l hum sağından, ve ağır makam : Hepsi bu kadar... Bu münakaşa devam si nündeki puslayı götürmekten Kl Mehmed, bir başka angaryayâ sevk | nuyor. Ve biraz daha uzıyan bu ydi manın muzafferiyeti, o celik Pİ kalıyor: — Şimdi, diyor, yarın (bugün) yur yük iskelelerinin idare memurla"! da toplanacaklar, Buraya ge! den atılacak!.. Tamimler yazi hal gönderilsin! Bir itiraz yükseliyor: — Bu işi öbür güne bırakalım! ç Teklif sahibi, gürlüyor: - Sebeb” ye” — Odacı Mehmed, bütün YE eriş #iremez! Birisi telefonu gö vel — Bunu buraya süs diye mi j Telefonla çağırılsınlar! — Çok masraf olür!.. Teklif sahibi hiddetleniyor” — Tabi... Şimdi cemiyetin edeğek zamanı değil... Mehm Konuştuklarına kulak kabartınca va ziyeti kavradım: Meğer dün, polis müdüriyeti, Arabacı- lar cemiyeti erkânını toplayıp, şu direk- tifi vermiş: — Size pazartesiye kadar mühlet... E- ğer o güne kadar dediklerimiz yapılmaz- sa, arabacılar ancak geceleri çalıştırıla - caklar... Gene konuşulanlara kulak verip, Girektifin mahiyetini de öğrendim: Eskiden, Silivriye, Çatalcaya kadar, eşya nakliyatı yük arabalarile yapılıyor- muş. Fakat asfalt yapılalıberi, orala; yük arabası değil, tren, hattâ vapur bile işlemez olmuş. Çünkü kaymak gibi as - faltta gelin gibi süzülen kamyonlar, a- rabalara, trenlere, vapurlara iş bırak - muyorlarmış. Ve şimdi, eskiden oralara gidip gelen arabalar, hep İstanbul şehri dahilinde çalışıyorlarmış. Bu yüzden şehirdeki arabalar çoğalmış. Gene eskiden olduğu gibi yük - lerin bir kısmını, hamallar ta. şıyorlarmış. o İamallık O(Okalkalıdan - beri, onların yükleri de arabalara yüklenmiş. Şehirdeki arabalar, bir mik - tar da bu yüzden çoğalmış! Benzinin ucuzlayışmdan sonra, şehir icinde otobüs ve otomobil miktarı da arttığından nakil vasıtaları için cadde - lerde yürümek, ip, hattâ iplik üzerinde cambazlık etmekten 29r olmuş. Şimdi polis müdüriyeti, arahacılara: — Siz, diyormuş, yolun kenarından gi- deceksiniz. Öne geçmiye çabalayıp, yol- leri ukamıyacaksınız. Bu emrin derhal tatbik edilmesi lü - zumundan bahseğen o ateşli âza: — Elbette! diyor. Zaten şehirde iki bu- çuk yol var... Onu da biz tıkarsak, elâ - lem nereden geçecek? Fakat bir diğer âza, hafiften itiraza ni- yetleniyor: — Doğru... Fakat yeni seyrüsefer tali- malnamesi, bir çok yerlerde, arabaların geçebilecekleri yolları azalttı. Şimdi ge- ne bir çok yerlerde, arabaların gidiş yol- Jarı başka, geliş yolları başka, Bu yüz - den, atları dolu dizgin sürmek şartile, bir araba, faraza Kminönünden Zindanka - pıya üç saatte gidip gelebiliyor. Halbuki, bamallar kalkınca, onların işini de biz görüyoruz. Şirketler: — Araba... diye yakamıza sarılıyorlar. Biz araba yetiştiremeyince, telefona ya- yaşıp şikâyete kalkışıyorlar. Şikâyete mu- batap olan da, gene bize çıkışıyor: — Haydi, diyor, filân şirket üç gündür araba bekliyormuş. Oraya derhal on ara- ba yollayın... Biz de bittabi, işlerini çabuk görme - leri için arabacılara talimatı dayıyoruz. Arabacı da, talimatı almea, kabak, da- ba doğrusu kamçı biçare beygirin başın- bu ani. Sİ tişemiyorniuş. Aslan gibi adam 0.” oturup göbek şişireceğine İş Sa O sırada, odacı Mehmed, b* g8 düğüm üçüncü, ve görmedi lir kaçıncı seferinden dönüyor” — pantalon tutmuyor. Ona: «Aslar? di ne «canı yok!» denilse yakışı"* bih vereceği tamimleri yerleriDiiiğ tir! a g Ağzını açmadan, bir baş bs Bu emri de «büşüstünel> edi Onu takiben ben de çıkıyoru” Şönüyorum: vallı cemiyetin, koca İstanbul 4 geyrüseferini tanzim işinde rt cat, İçlerinde tramvay parası bile venleri, dizleri titriyerek in tün yük iskelelerini, yani bü den bahsolunan biçarenin — Haydi, diyorlar... Şimdi #898 Mehmedin, sade canı değil, yi diyor! — Telefon feretini bile 158 girebildiği yegâne kuvvet 9 yan yırtık ceplerinde tayimleri sün dolaşmıya gidiyor. Gayri niye da patlıyor: Deh... Haydi Mehmed... Bütün * <Deh'» amma... Şimdi de zabıfa: mukadderatı, senin derman” — Stop! diyor!, dizlerine, ve patlamış fa! Bu arada biz de hangi tarafa kul ola-| yor: Tubanına kuvvdi! cağımızı şaşırdık! Naci