4 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ceksin! T TU TU Ve ys. . © NU & P - 4 aha * »— 'e Z FM M e <et ur van Sayfa 7 Tarihten sayfalar Bir keşişin hayatı... x x * :“ll' janm düğün hazırlıkları yapılıyordu az Jan birdenbire karşısına çıktı. «Sen. oe AT A AD mül. derin başka taraflara götürüyor. Vcadele edecek ve İsanın hizmetkârları arasına — , Bu sırada eşkiya “'“:'i pa- katılacaksın!» dedi. Yazan: Turan Can 186 da Kudüs civarında bir erkek Ço- Suk doğdu. Adını Jan koydular. ou Şocuk büyüdü. On yaşını geçti. Öir pî"ada © civarda gene Jan adında Bu agıı” büyük bir şöhret kazanmıştı. ortaıı—am Uzun zaman eşkiyalık etmiş; Miş î kaSlP_ kavurmuş; her fenalığı yap- le 'ıne Nra pişman olarak papazlık mes- Birmişti. inl: Meslekte de eşkiyalıkta olduğu Bİ- tüvaffak olmuş, kemale ermiş; tanın- İ j Bir pün tu | ___lr Sün küçük Janla karşılaştı: Gel bakalım, küçük adaşım. Seni be : p. ©biye edeceğim. .Tıîrl:îiıresme Ve tabmllar Çilışir hus:ğu k Jan bilhassa istikbali keşfetmek Çikıy Unda şöhret sahibiydi. Ne söylerse Yordu. Şu T gün küçük Janı karşısına aldı ve Sözleri söyledi: Bi: Çocuğum, senin yarının parlaktır. Bizaîluş gelecek Suriyeden çıkacaksın. dan $ illerinde büyük adam ve kuman- lcke;lacaksm- Zaferler kazanacak, mem- ü ©? fethedeceksin. Fakat gene bir bir ;e en çok mes'ud olduğunu sandığın Sekil, Manda her şeyi bırakarak inzivaya €ceksin; kırk yıl İsaya hizmet ede- îoîquk kendi kendine soruyordu: lacak taba doğru mu söylüyor. Böyle ©- Miyım? söy;;i'döndüğü zaman bunları baba.sına Onun L Annesi de yanı başında idi v& di, Zlerini ikisi de büyük bir dikkat- de inlediler. Sonra kat'i bir sesle ona iler ki: m;ı ş g—ıum' Jan bir azizdir. O her Za- kar O8ru söyler. Söyledikleri de hep ç- , ha inanmalısın! OCuk in amıyordü. bü urunla beraber yüreğinde, yarının Ve &a Maceralarına karşı bir ürkeklik Y azısıvmç duyuyordu. Madem ki alnının €Endi -bl-ıyd”; boynunu bükerek kadeıne 2 iI'!sm.ı teslim etmekten başka Ne Yö- irdi, & Üçük Jan büyüdü ve bir delikanlı 0l- g ada annesi gözlerini hayata yum- ' ahna €peyce mal ve para kaldı_. S ası başka bir kadınla evlenince aâr- hsln: Tiyede duramadı. Yıllardanberi ka- Ülka.; " erleşmiş olan iman onu Bizans €sine sürüklüyor a. b v?anm sattı; paralarını cebine koy- Gan; Ca çıktı. | eğ;rî“ği köyler ve şehirlerin hiç birini k“m Miyordu. Bunun için hiçbir yerde dıy'm—; hep gidiyordu. ema; İyaya geldiği zaman oranın parlak Tada -ı- ke'_îdi vatanını andırıyordu_. Bu- hni> , “telik berrak ve masmavi bir de- © vardı. Her tarafta hayat ve zen- Rîn | ü .. Eîrjhk Bülümsüyordu. Limana — geml:cr Bo ç Sıkıyor; canlılığı artırıyordu. O da a;î:âmğo heves etti. Fakat ticaret tü- İyi aân zivade korsanlık tarafına ehem- Ta Et..verdi- O kıyılara vakit vakit saldı- Vaffa;şman gemilerile çarpıştı. Hep mu- C oldu ve büyük bir şöhret kazandı. anşkıya]'ktan papazlığa geçen ihtiyar h dedikleri hep doğru çıkıyordu. e İr Gün Bizans imparatoru Mişel lö t p Y'aya geldi. Denizci Janı takdim et- <& İmparator memnun oldu ve onu bir 'ye müthiş S | mükâfat olmak üzere vali yaptı. : Jan her işde muvaffakiyet güsterı_yor. du. Halk ta, hükümet te onu beğeniyor- du. O sırada General Tomas bütün Ana- doluya hâkim olmağa başlıyordu, (faizci diye meşhur olan bu adamdan eral ğîşk ta.) imparator da şikâyetçiydi. Suri- yeli Jan bir ordu ile onun üstüne yürüdü bir mağlübiyete uğrattı. Artık o (büyük kahraman) olmuştu. Küdret, servet, rahat, hepsi vardı. Bü- yük Janın dediklerinin ilk kısımları olup bitmiş gibi görünüyordu. Demek ki ikin- ci kısmı da aynen çıkacaktı. O halde ne zaman?... Jan farkında olmaksızın kendi kendi- sini o telkinlere hazırlamıştı. Hattâ o ta- rafa sürükleniyordu. Çünkü Bofrasına hemen hergün birçok papazları topluyor; onlarla dini mevzular üzerinde konuşu- yordu. Bu onun hayatının en büyük zevkiydi. Gitgide kehndisi de papazlık yapmağa başladı: Perhiz yapıyordu. Vaktinin ço- ğunu ibadetle geçiriyordu. İncili yüzler- ce defa tekrar tekrar okudu ve adetâ ez- berledi. Artık halktan da kaçıyordu. Çünkü on- ların kendisine gösterdikleri büyük hür- metten tiksiniyordu: — Bu bir zehirdir. Bana garur verecek. Gurur ise şeytana lâyıktır. Diyordu. Eski cesur, dinç, İş ve harb adamı- pın yerinde sakin bir zavallı vardı. Buna rağmen gururunu tamamile yen- diğine inanamıyordu. Önu büsbütün yok etmeliyim, diyordu. Nasıl yapmalıydı? Düşünürken Sen Pol'ün bir sözünü ha- tırladı: «Gurur ateşile yanmaktan evlenmek Aaha iyidir.» Kararinı verdi: — Evlenmeliyim. ” Ona kim kızını vermezdi. Memleketin en tanınmış, en yüksek ve zengin adam- larından birinin güzel kızile söz kesildi. Hazırlıklar başladı. _ Bir saray döşendi. Güvey ve gelin için muhteşem elbiseler, çamaşırlar" yapıldı. Büyük bir ziyafet ve günlerce sürecek ©- jan şenlikler için de herşey tamamlandı. Bu sırada haber verdiler: -N — Suriyeden gelen bir papaz sizi gör- mek istiyor. x Yüreği hopladı: — Getirin! Getirdiler. : Bu, eşkiyalıktan papazlığa geçmiş ©- tan Jandı. Kucaklaştılar. a Büyük Jan Bizans valisine şunları söy- ledi: — Söyle gördün. Bu diklerimin hakikat olduğunu ndan sonraki kısım için iti- raz edeceğini sanmam. Haber vereyim ki; sen evlenmiyeceksıı_ı. Artık kaderin seni başka yollara çekıy?r._Allah sana evlenmeyi kısmet etmemiştir. .Onş _.ka'şı gelinemez. İnzivaya, kanaaf:e. ibadele ve nefsinle mücadele etmek üzere İsanın hizmetkârları arasına katılmak zamanı gelmiştir. Zavallı zulmuştu. u Bu sözleri ona sanki söylüyordu. Janin sinirleri fena halde bo- Allahın kendisi yolunu “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım ! Artık tımarhaneye girmenin .. w e öogrenmi tim ! — 138 — Belki aklına her şey geliyordu. Fakat her halde böyle bir sual beklemiyordu. Gözleri faltaşı gibi açıldı: Anlamadım.. — Anlamıyacak hir şey yok. Tımar- haneye - girmek için ne yapmalı diye soruyorum, aç Tı_rnarhanede münhal bir memu- riyet mi var? Bunun için bir istida ha- zırlayıp...... — Yok canım, öyle değil.. — Peki öyle ise ne demek istiyorsun? — Deli diye tımarhaneye girmek için ne yapmalı? — Çıldırmalı! - — Onu ben de biliyorum. Sormak istediğim o değil, Meselâ ben deli ol- sam, tımarhaneye gitmek istesem ne yapayım? Sm— Trene biner, Bakırköyüne gider- —- Oıyle değil canım, meselâ bizim eıîde bir deli var. Bunu tımarhaneye göndermek istiyoruz. Kanünen ne yap- mamız lâzımgelir? — Karakola müracaat edersiniz. O- rada bir müşahede zaptı doldururlar.. bu zaptı iki şahid imzalar.. hasta da tımarhaneye sevkedilir. — Şahid olmadan, polis bir kimseyi doğrudan doğruya tımarhaneye gönde- remez mi? — Gönderir. — Nasıl? — Basbayağı.. umum? bır yerde cin- net alâimi gösterir.. ötekine berikine saldırırsa polis o kimseyi yakalar, tıb. bı adliye sevkeder. — Sonra? — Orada müşahede altına alın r. E- ğer deli ise tımarhaneye, deli değilse geldiği merkeze iade edilir. — Merkez ne yapar? — Saldırdığı esnada bir cürüm işle- mişse mahkemeye verir. Yoksa ikamete rapten tahliye eder. Peki ama sen bu- nu bana ne diye soruyorsun? — Hiç!.. — Söyle Allahaşkına yahu! Neye ba- na bunu soruyorsun? — Tımarhaneye girmek istiyorum. — Neden? — Hiç! — Hiç için tımarhaneye girilir mi? Bir şey yaptın da yakanı hapisten mi kurtarmak istiyorsun? — Yooo.. — Öyle ise tımarhanede işin ne? — Görmek istiyorum da.. — Şimdi bunları bıirak. Eroin mi çek- tin? Birini mi yaraladın? — Hayır, hayır.. — Kardeşim açıkca söyle. elinden böyle bir kaza çıktıysa düşünelim. — Yok canım, benim düşüncem bam- başka.. ben kimsesi olmayan hakiki bir deli gibi kanuni bütün kanallardan ge- çerek timarhaneye girmek istiyorum. — Peki tımarhaneye girip de ne ya- pacaksın? , — Göreceğim. — Yalnızca görmek için mi tımar - haneye giriyorsun? — Ö_vle ya... — Sana bir şey söylersem darılmaz- sın ya? — Yono.. — Sen galiba aklını peynir ekmekle yedin. Hiç insan, sadece görmek için laâaveren var? Nuri ayağa kalktı. Bir müddet su - Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) ratıma şüpheli şüpheli baktı. Sonra: — Eh artık bana müsaade! diye ay- rıldı.. Tımarhaneye nasıl girileceğini Öğ- renmiştim ya: — Haydi güle, güle! cevabını verdim. Şimdi deli rolü yaparak etrafımdaki- lere hakikaten zıvanadan çıktığım ka- naatini vermekten başka yapacak iş kalmamıştı. Bunun için, o günden iti- baren her hareketim ölçülü, hesaplı olmalı idi. Artık her tanıdığa derd yanıyor - dum: — Hiç uyku uyuyamıyorum.. her şeye sinirleniyorum.. ötekinin berikinin boğazına sarılmak istiyorum.. Bu sözlerime kimi gülüyor, kimi al- dırmıyor, kimi traş diye elini suratına götürüyor, fakat inanmak istemiyorlar- dı. Böylece dolaşırken bir akşam, arka- daşım ziraat bankası İstanbul şubesi memurlarından Fikriye rastladım. Hoş beşten sonra derdimi anlatmağa baş - ladım: — Fikri hastayım.. — Nen var? — Vallahi bilmiyorum, Içimde müt- hiş bir sıkıntı var. Sebebsiz yere ağlı- mün önüne hayaller geliyor, meselâ evden çıkarken kendi kendime yolda tanıdık birisine Traslamadan sokağa sapmıyacağım, Saparsam — işim Trasgit- miyecek diye söylüyorum. Ve işin u- hafı tanıdık birisine raslayıncaya ka - dar sokağa sapmıyorum. Bazan böyle- ce Şişliye, hattâ Mecidiye köyüne ka- dar yürüdüğüm oluyor. — Başka? — Ne bileyim ben? İskambil kâğit- larını elime alıyor eğer bu pasyans açı- hlırsa işim rasgidecek, açılmazsa — ters gidecek diye açmağa başlıyorum. Eh, kâğıt bu.. bazan açılmıyacağı tutuyor. O vakit sabaha kadar veya akşama ka- dar kâğıtlarla oynayıp duruyorum | Sonra geceleri mütemadiyen kafam iş- liyor, kendimi Hitler, Musolini farze- diyorum, ve acaba bunların yerine geç- sem ne yaparım diye düşüne düşüne sabaha kadar uyuyamıyorum. Bazan da üstümü başımı parçalamak istiyo- rum, — Anlaşılan biraz hastasın.. fazla hararetin tesirleni.. kendini doktora göster. — Gösterdim.. — Ne dediler? — Güldüler.. — Aldırma, kendini yorma! Gel se- ninle bu akşam bir âlem yapalım.. kâfir felekten bir gâm alalım. Bak ba- «... Bazan da Mmü başımı parçalamak tetiyorum...» İça... yor, sebebsiz yere gülüyorum. Gözü-| Eski polis komiseri maksadımın gazetecilik yapmak olduğuna inanmıyor, “Bu işde dalavere var!,, diyordu kalım düşünceden müşünceden esel kalır mı? Fikrinin koluna girdim. Beyoğlunes doğru yollandık. Birahanelerden biri:- ne girdik, Şöyle hafif tertip kafalar bir tütsüledik. Kâfir rakı, şişede durduğu gibi dur maz. Fikri: — Faruk, dedi. Şu zıkkım yalnız içil miyor. Gel seninle bennatı havvadat iki kişi bulalım. Hesabı gördük, sokağa çıktık. Tak- sime doğru yürüyoruz. Ağacamiini geçtik. Cadde kalabalık- Fikrinin ama da çok tanıdığı varmış Üstü başı düzgün veya bozuk, genç ih- tiyar bir çok kişi ile selâmlaşıyoruz. — Merhaba Fikri afabey! — Merhaba Duman! Merhaba İsma- il! Merhaba Lâzari! Soruyorum: — Kim bunlar? — Deliler, diye cevap veriyor, Galiba Fikri merhametli oldu, diye düşünüyorum. O, kafamdan geçenleri anlamış gibi: — Anlamadın mı Faruk? Ben seni açıkgöz zannederdim. Deliliğin ne oldu- ğunu anlıyamadın mı? — Yoooo...k — Polis tabirile söyliyeyim. Muhab- bet dellâlları, — Ne erkekten muhabbet dellâlı ©- lur mu? — Olur zahir. Şimdi görürsün. Bak, işte birisi daha geliyor... Uzun simalı, sarı saçlı, uzun boylu, gri elbiseli. 35-40 yaşlarında biri karşımıza geçti. — O Fikri ağabey; dedi. Merhaba.. — Merhaba Hafız. Bu akşam şöyle bir eğlenmek istiyoruz. Elinin altında bir şeyler var mı? — Var. — Uzakta mı? — Hayır.. Bir otomobile atladık,bir çok sokak- lara saptık, yokuşlar çıklık, inişler in- dik. Ve vardığımız bir apartımanın be- şinci katını boyladık.. Yarım saat sonra bir masanın başın- olan kafaları büsbütün tütsülemeğe başlamıştık, Rakı mı içiyorum, meze mi yiyorum, yanımda kim var? farkında bile deği- lim. Kafam gene işlemeğe başlıyor. Kendi kendime konuşuyorum: — Şurada da bir delilik numarası yapsam. Âyıp olmaz mı? — Neye ayıp olacakmış? Eğer ayıbı falan düşünecek olursan tımarhaney& falan giremezsin... (Arkası var) —a ledi. Sonra çıktı ve herkesle; — Allaha ısmarladık! Diyerek kucaklaştı. Bir papaz çağırdı, sahib olduğu büyük hezineye götürdü: — Bunları al, Kudüsteki fakirlere da- Bıt! Bitkin bir halde odasına çekildi, Ağ- Dedi. Fakat papaz dedi ki: — Bir dilim ekmek ve bir desti şarab- dan başka hiçbir şey alamam. Jan hizmetçisi Teodor'a rica etti: — O halde bunları sen al ve fakirlere ver. Hizmetçi onun arzusunu yerine getir- di. Sonra efendisile birlikte saraydan kaçtılar. Janın adı Antuvan, hizmetçinin- ki Sabas oldu. İkisi de başlarını tıraş etmişler; sırtla- rına birer çuval giymişler; çıplak ayak- larla tozlu ve çakıllı yollara dalmışlardı. Bu haber duyu!duğu zaman gelin evin- de kıyamet koptü. Bayılmalar, çığlıklar birbirini kovaladı. Kaçak valinin ardına düştüler. Sonra ne mi oldu? Bunu bir başka yazımda anlatacağım. HLi GÜ - at 4 da iki bayanla beraber zaten dumanlı . Balin d & G gaa Bd — lüğe / 6 e ÜZl ü nti tü 3

Bu sayıdan diğer sayfalar: