Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
Ceksin! T TU TU Ve ys. . © NU & P - 4 aha * »— 'e Z FM M e <et ur van Sayfa 7 Tarihten sayfalar Bir keşişin hayatı... x x * :“ll' janm düğün hazırlıkları yapılıyordu az Jan birdenbire karşısına çıktı. «Sen. oe AT A AD mül. derin başka taraflara götürüyor. Vcadele edecek ve İsanın hizmetkârları arasına — , Bu sırada eşkiya “'“:'i pa- katılacaksın!» dedi. Yazan: Turan Can 186 da Kudüs civarında bir erkek Ço- Suk doğdu. Adını Jan koydular. ou Şocuk büyüdü. On yaşını geçti. Öir pî"ada © civarda gene Jan adında Bu agıı” büyük bir şöhret kazanmıştı. ortaıı—am Uzun zaman eşkiyalık etmiş; Miş î kaSlP_ kavurmuş; her fenalığı yap- le 'ıne Nra pişman olarak papazlık mes- Birmişti. inl: Meslekte de eşkiyalıkta olduğu Bİ- tüvaffak olmuş, kemale ermiş; tanın- İ j Bir pün tu | ___lr Sün küçük Janla karşılaştı: Gel bakalım, küçük adaşım. Seni be : p. ©biye edeceğim. .Tıîrl:îiıresme Ve tabmllar Çilışir hus:ğu k Jan bilhassa istikbali keşfetmek Çikıy Unda şöhret sahibiydi. Ne söylerse Yordu. Şu T gün küçük Janı karşısına aldı ve Sözleri söyledi: Bi: Çocuğum, senin yarının parlaktır. Bizaîluş gelecek Suriyeden çıkacaksın. dan $ illerinde büyük adam ve kuman- lcke;lacaksm- Zaferler kazanacak, mem- ü ©? fethedeceksin. Fakat gene bir bir ;e en çok mes'ud olduğunu sandığın Sekil, Manda her şeyi bırakarak inzivaya €ceksin; kırk yıl İsaya hizmet ede- îoîquk kendi kendine soruyordu: lacak taba doğru mu söylüyor. Böyle ©- Miyım? söy;;i'döndüğü zaman bunları baba.sına Onun L Annesi de yanı başında idi v& di, Zlerini ikisi de büyük bir dikkat- de inlediler. Sonra kat'i bir sesle ona iler ki: m;ı ş g—ıum' Jan bir azizdir. O her Za- kar O8ru söyler. Söyledikleri de hep ç- , ha inanmalısın! OCuk in amıyordü. bü urunla beraber yüreğinde, yarının Ve &a Maceralarına karşı bir ürkeklik Y azısıvmç duyuyordu. Madem ki alnının €Endi -bl-ıyd”; boynunu bükerek kadeıne 2 iI'!sm.ı teslim etmekten başka Ne Yö- irdi, & Üçük Jan büyüdü ve bir delikanlı 0l- g ada annesi gözlerini hayata yum- ' ahna €peyce mal ve para kaldı_. S ası başka bir kadınla evlenince aâr- hsln: Tiyede duramadı. Yıllardanberi ka- Ülka.; " erleşmiş olan iman onu Bizans €sine sürüklüyor a. b v?anm sattı; paralarını cebine koy- Gan; Ca çıktı. | eğ;rî“ği köyler ve şehirlerin hiç birini k“m Miyordu. Bunun için hiçbir yerde dıy'm—; hep gidiyordu. ema; İyaya geldiği zaman oranın parlak Tada -ı- ke'_îdi vatanını andırıyordu_. Bu- hni> , “telik berrak ve masmavi bir de- © vardı. Her tarafta hayat ve zen- Rîn | ü .. Eîrjhk Bülümsüyordu. Limana — geml:cr Bo ç Sıkıyor; canlılığı artırıyordu. O da a;î:âmğo heves etti. Fakat ticaret tü- İyi aân zivade korsanlık tarafına ehem- Ta Et..verdi- O kıyılara vakit vakit saldı- Vaffa;şman gemilerile çarpıştı. Hep mu- C oldu ve büyük bir şöhret kazandı. anşkıya]'ktan papazlığa geçen ihtiyar h dedikleri hep doğru çıkıyordu. e İr Gün Bizans imparatoru Mişel lö t p Y'aya geldi. Denizci Janı takdim et- <& İmparator memnun oldu ve onu bir 'ye müthiş S | mükâfat olmak üzere vali yaptı. : Jan her işde muvaffakiyet güsterı_yor. du. Halk ta, hükümet te onu beğeniyor- du. O sırada General Tomas bütün Ana- doluya hâkim olmağa başlıyordu, (faizci diye meşhur olan bu adamdan eral ğîşk ta.) imparator da şikâyetçiydi. Suri- yeli Jan bir ordu ile onun üstüne yürüdü bir mağlübiyete uğrattı. Artık o (büyük kahraman) olmuştu. Küdret, servet, rahat, hepsi vardı. Bü- yük Janın dediklerinin ilk kısımları olup bitmiş gibi görünüyordu. Demek ki ikin- ci kısmı da aynen çıkacaktı. O halde ne zaman?... Jan farkında olmaksızın kendi kendi- sini o telkinlere hazırlamıştı. Hattâ o ta- rafa sürükleniyordu. Çünkü Bofrasına hemen hergün birçok papazları topluyor; onlarla dini mevzular üzerinde konuşu- yordu. Bu onun hayatının en büyük zevkiydi. Gitgide kehndisi de papazlık yapmağa başladı: Perhiz yapıyordu. Vaktinin ço- ğunu ibadetle geçiriyordu. İncili yüzler- ce defa tekrar tekrar okudu ve adetâ ez- berledi. Artık halktan da kaçıyordu. Çünkü on- ların kendisine gösterdikleri büyük hür- metten tiksiniyordu: — Bu bir zehirdir. Bana garur verecek. Gurur ise şeytana lâyıktır. Diyordu. Eski cesur, dinç, İş ve harb adamı- pın yerinde sakin bir zavallı vardı. Buna rağmen gururunu tamamile yen- diğine inanamıyordu. Önu büsbütün yok etmeliyim, diyordu. Nasıl yapmalıydı? Düşünürken Sen Pol'ün bir sözünü ha- tırladı: «Gurur ateşile yanmaktan evlenmek Aaha iyidir.» Kararinı verdi: — Evlenmeliyim. ” Ona kim kızını vermezdi. Memleketin en tanınmış, en yüksek ve zengin adam- larından birinin güzel kızile söz kesildi. Hazırlıklar başladı. _ Bir saray döşendi. Güvey ve gelin için muhteşem elbiseler, çamaşırlar" yapıldı. Büyük bir ziyafet ve günlerce sürecek ©- jan şenlikler için de herşey tamamlandı. Bu sırada haber verdiler: -N — Suriyeden gelen bir papaz sizi gör- mek istiyor. x Yüreği hopladı: — Getirin! Getirdiler. : Bu, eşkiyalıktan papazlığa geçmiş ©- tan Jandı. Kucaklaştılar. a Büyük Jan Bizans valisine şunları söy- ledi: — Söyle gördün. Bu diklerimin hakikat olduğunu ndan sonraki kısım için iti- raz edeceğini sanmam. Haber vereyim ki; sen evlenmiyeceksıı_ı. Artık kaderin seni başka yollara çekıy?r._Allah sana evlenmeyi kısmet etmemiştir. .Onş _.ka'şı gelinemez. İnzivaya, kanaaf:e. ibadele ve nefsinle mücadele etmek üzere İsanın hizmetkârları arasına katılmak zamanı gelmiştir. Zavallı zulmuştu. u Bu sözleri ona sanki söylüyordu. Janin sinirleri fena halde bo- Allahın kendisi yolunu “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım ! Artık tımarhaneye girmenin .. w e öogrenmi tim ! — 138 — Belki aklına her şey geliyordu. Fakat her halde böyle bir sual beklemiyordu. Gözleri faltaşı gibi açıldı: Anlamadım.. — Anlamıyacak hir şey yok. Tımar- haneye - girmek için ne yapmalı diye soruyorum, aç Tı_rnarhanede münhal bir memu- riyet mi var? Bunun için bir istida ha- zırlayıp...... — Yok canım, öyle değil.. — Peki öyle ise ne demek istiyorsun? — Deli diye tımarhaneye girmek için ne yapmalı? — Çıldırmalı! - — Onu ben de biliyorum. Sormak istediğim o değil, Meselâ ben deli ol- sam, tımarhaneye gitmek istesem ne yapayım? Sm— Trene biner, Bakırköyüne gider- —- Oıyle değil canım, meselâ bizim eıîde bir deli var. Bunu tımarhaneye göndermek istiyoruz. Kanünen ne yap- mamız lâzımgelir? — Karakola müracaat edersiniz. O- rada bir müşahede zaptı doldururlar.. bu zaptı iki şahid imzalar.. hasta da tımarhaneye sevkedilir. — Şahid olmadan, polis bir kimseyi doğrudan doğruya tımarhaneye gönde- remez mi? — Gönderir. — Nasıl? — Basbayağı.. umum? bır yerde cin- net alâimi gösterir.. ötekine berikine saldırırsa polis o kimseyi yakalar, tıb. bı adliye sevkeder. — Sonra? — Orada müşahede altına alın r. E- ğer deli ise tımarhaneye, deli değilse geldiği merkeze iade edilir. — Merkez ne yapar? — Saldırdığı esnada bir cürüm işle- mişse mahkemeye verir. Yoksa ikamete rapten tahliye eder. Peki ama sen bu- nu bana ne diye soruyorsun? — Hiç!.. — Söyle Allahaşkına yahu! Neye ba- na bunu soruyorsun? — Tımarhaneye girmek istiyorum. — Neden? — Hiç! — Hiç için tımarhaneye girilir mi? Bir şey yaptın da yakanı hapisten mi kurtarmak istiyorsun? — Yooo.. — Öyle ise tımarhanede işin ne? — Görmek istiyorum da.. — Şimdi bunları bıirak. Eroin mi çek- tin? Birini mi yaraladın? — Hayır, hayır.. — Kardeşim açıkca söyle. elinden böyle bir kaza çıktıysa düşünelim. — Yok canım, benim düşüncem bam- başka.. ben kimsesi olmayan hakiki bir deli gibi kanuni bütün kanallardan ge- çerek timarhaneye girmek istiyorum. — Peki tımarhaneye girip de ne ya- pacaksın? , — Göreceğim. — Yalnızca görmek için mi tımar - haneye giriyorsun? — Ö_vle ya... — Sana bir şey söylersem darılmaz- sın ya? — Yono.. — Sen galiba aklını peynir ekmekle yedin. Hiç insan, sadece görmek için laâaveren var? Nuri ayağa kalktı. Bir müddet su - Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) ratıma şüpheli şüpheli baktı. Sonra: — Eh artık bana müsaade! diye ay- rıldı.. Tımarhaneye nasıl girileceğini Öğ- renmiştim ya: — Haydi güle, güle! cevabını verdim. Şimdi deli rolü yaparak etrafımdaki- lere hakikaten zıvanadan çıktığım ka- naatini vermekten başka yapacak iş kalmamıştı. Bunun için, o günden iti- baren her hareketim ölçülü, hesaplı olmalı idi. Artık her tanıdığa derd yanıyor - dum: — Hiç uyku uyuyamıyorum.. her şeye sinirleniyorum.. ötekinin berikinin boğazına sarılmak istiyorum.. Bu sözlerime kimi gülüyor, kimi al- dırmıyor, kimi traş diye elini suratına götürüyor, fakat inanmak istemiyorlar- dı. Böylece dolaşırken bir akşam, arka- daşım ziraat bankası İstanbul şubesi memurlarından Fikriye rastladım. Hoş beşten sonra derdimi anlatmağa baş - ladım: — Fikri hastayım.. — Nen var? — Vallahi bilmiyorum, Içimde müt- hiş bir sıkıntı var. Sebebsiz yere ağlı- mün önüne hayaller geliyor, meselâ evden çıkarken kendi kendime yolda tanıdık birisine Traslamadan sokağa sapmıyacağım, Saparsam — işim Trasgit- miyecek diye söylüyorum. Ve işin u- hafı tanıdık birisine raslayıncaya ka - dar sokağa sapmıyorum. Bazan böyle- ce Şişliye, hattâ Mecidiye köyüne ka- dar yürüdüğüm oluyor. — Başka? — Ne bileyim ben? İskambil kâğit- larını elime alıyor eğer bu pasyans açı- hlırsa işim rasgidecek, açılmazsa — ters gidecek diye açmağa başlıyorum. Eh, kâğıt bu.. bazan açılmıyacağı tutuyor. O vakit sabaha kadar veya akşama ka- dar kâğıtlarla oynayıp duruyorum | Sonra geceleri mütemadiyen kafam iş- liyor, kendimi Hitler, Musolini farze- diyorum, ve acaba bunların yerine geç- sem ne yaparım diye düşüne düşüne sabaha kadar uyuyamıyorum. Bazan da üstümü başımı parçalamak istiyo- rum, — Anlaşılan biraz hastasın.. fazla hararetin tesirleni.. kendini doktora göster. — Gösterdim.. — Ne dediler? — Güldüler.. — Aldırma, kendini yorma! Gel se- ninle bu akşam bir âlem yapalım.. kâfir felekten bir gâm alalım. Bak ba- «... Bazan da Mmü başımı parçalamak tetiyorum...» İça... yor, sebebsiz yere gülüyorum. Gözü-| Eski polis komiseri maksadımın gazetecilik yapmak olduğuna inanmıyor, “Bu işde dalavere var!,, diyordu kalım düşünceden müşünceden esel kalır mı? Fikrinin koluna girdim. Beyoğlunes doğru yollandık. Birahanelerden biri:- ne girdik, Şöyle hafif tertip kafalar bir tütsüledik. Kâfir rakı, şişede durduğu gibi dur maz. Fikri: — Faruk, dedi. Şu zıkkım yalnız içil miyor. Gel seninle bennatı havvadat iki kişi bulalım. Hesabı gördük, sokağa çıktık. Tak- sime doğru yürüyoruz. Ağacamiini geçtik. Cadde kalabalık- Fikrinin ama da çok tanıdığı varmış Üstü başı düzgün veya bozuk, genç ih- tiyar bir çok kişi ile selâmlaşıyoruz. — Merhaba Fikri afabey! — Merhaba Duman! Merhaba İsma- il! Merhaba Lâzari! Soruyorum: — Kim bunlar? — Deliler, diye cevap veriyor, Galiba Fikri merhametli oldu, diye düşünüyorum. O, kafamdan geçenleri anlamış gibi: — Anlamadın mı Faruk? Ben seni açıkgöz zannederdim. Deliliğin ne oldu- ğunu anlıyamadın mı? — Yoooo...k — Polis tabirile söyliyeyim. Muhab- bet dellâlları, — Ne erkekten muhabbet dellâlı ©- lur mu? — Olur zahir. Şimdi görürsün. Bak, işte birisi daha geliyor... Uzun simalı, sarı saçlı, uzun boylu, gri elbiseli. 35-40 yaşlarında biri karşımıza geçti. — O Fikri ağabey; dedi. Merhaba.. — Merhaba Hafız. Bu akşam şöyle bir eğlenmek istiyoruz. Elinin altında bir şeyler var mı? — Var. — Uzakta mı? — Hayır.. Bir otomobile atladık,bir çok sokak- lara saptık, yokuşlar çıklık, inişler in- dik. Ve vardığımız bir apartımanın be- şinci katını boyladık.. Yarım saat sonra bir masanın başın- olan kafaları büsbütün tütsülemeğe başlamıştık, Rakı mı içiyorum, meze mi yiyorum, yanımda kim var? farkında bile deği- lim. Kafam gene işlemeğe başlıyor. Kendi kendime konuşuyorum: — Şurada da bir delilik numarası yapsam. Âyıp olmaz mı? — Neye ayıp olacakmış? Eğer ayıbı falan düşünecek olursan tımarhaney& falan giremezsin... (Arkası var) —a ledi. Sonra çıktı ve herkesle; — Allaha ısmarladık! Diyerek kucaklaştı. Bir papaz çağırdı, sahib olduğu büyük hezineye götürdü: — Bunları al, Kudüsteki fakirlere da- Bıt! Bitkin bir halde odasına çekildi, Ağ- Dedi. Fakat papaz dedi ki: — Bir dilim ekmek ve bir desti şarab- dan başka hiçbir şey alamam. Jan hizmetçisi Teodor'a rica etti: — O halde bunları sen al ve fakirlere ver. Hizmetçi onun arzusunu yerine getir- di. Sonra efendisile birlikte saraydan kaçtılar. Janın adı Antuvan, hizmetçinin- ki Sabas oldu. İkisi de başlarını tıraş etmişler; sırtla- rına birer çuval giymişler; çıplak ayak- larla tozlu ve çakıllı yollara dalmışlardı. Bu haber duyu!duğu zaman gelin evin- de kıyamet koptü. Bayılmalar, çığlıklar birbirini kovaladı. Kaçak valinin ardına düştüler. Sonra ne mi oldu? Bunu bir başka yazımda anlatacağım. HLi GÜ - at 4 da iki bayanla beraber zaten dumanlı . Balin d & G gaa Bd — lüğe / 6 e ÜZl ü nti tü 3