18 Şubat 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

18 Şubat 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BSON POSTA 4 Son Posta, nın zabıta romanı: 5 Üstkattaki cinayet * ıqo"'"hmn silen süpüren bir hiz - "%m'mll vardı. Gelip, beş gün .eqm dı. Güya, başka yoldaşları, Tş. bir hayalete rastlamışlar » Klkater Süyduğum o mahud çığlık ha - Genç yişdbişti. Wh:?’ tklına bir şey gelmiş gibi 5n e İakin ASle, dedi. Madem ki sen bu evin Tz ygıldluna manmıyorsun. O halde B gayalD el birlikte bize gidelim. N“, letim kalmıştı. Onu alacağım. T__:hu Bitmeğe korkuyorum. etleri k içtiklerinin parasını verdi. Pa- Ürlüge * Koltuğuna sıkıştırarak Tilly He Mdar, K Sester meydanından geçti, o- Bi c._,”g'—“" en karanlık muhitine 'w.“_ d sokağından kırarak Rum Pikian , VATdı. Saat 6 idi. Fakat burada Tz olmuştu. ç Tusin Tiliy, merdivenden Talı mahud evin kapısında | sivil bir memur dürüyor- S katın; S Sis Polis müfettişi Toplissin ar- tdüeç e Green.. Sofadaki elektrik ’“k: r, inşallah.. İ ’ü:::“"— Sofa daha hâlâ karanlık.. Ve 5Ze fenerimle yol gösteririm.. İN eç y Kapıyı iterek açtı. Delikanlı Tei K katım kiracısıyım, diye g_,:':ğ ıîerg; süzüldüler ve bi- Bitdiler, . odalı apartıman - xp.'k“"l Özür diler gibi mırıldandı: hı Çok karışık burası değil mi?.. Gkik, ç *Cele çıktık. Otur Tamsie, beş Nıq__ , elbiselerimi paket yapar İt hiç — Ve öbür odaya geçti. Tam- İeatın, Sara yaktı. Gözlerile odanın her Aştırdı. Konsolun üzerinde bu- Nı..—h'n'" baktı. Sonra odanın ar- doğru Yürüdü. Karşısma isabet İaşnk Scereden Geniyerek bakıyordu Kl, _’dı.,.:wı kurd gibi kıvranan, kı- İerine p bir gölge görür gibi oldu. Göz- hg;'“h Bir daha baktı. Yanlış koca ©© Parmakları çengel gibi da titr bir eli andırıyordu. Et - 'ek bir ışık bâlesi çevrele - Se £ Işığın ikinci katta oturan Marleyin hayaleti olduğu- Barib, küçücük adamın dai- Bini farketti. Şimdi elm belirmişti. Ağır ağır öne h'::m eğiliyor, bükülüyor . ve Tamsle'nin çocukluğunda 53:“:“, türlü türlü şekiller resim- &e lb:'::'mlmyı müstahak!..> 'İ'.*.&n k mırıldanan Tamsie; ta - llu.n diye vurulduğunu, ve yuka- *"'bıu..""' keskin bir kahkahanın N: APaçık duydu. Sonra yük - apığan “idden müdhiş bir evi dedi. '!ız,.,_n""“r-en genç kadına: hdmd'“ mı Tilly?, diye sordu. n l"lııriıııı'ıuıfcı »mı;*" Paketini koltuğuna si - Kükge ğ * isıkları söndürdü ve ka- İhk ggi Yükarı sahanlıktan >hafif 'Yordu. Fakat merdiven zi- !,i(if FTf f g e ,_:':'_ kibrit olacak Tilly. Ku- d&.;nw görelim.. Mer- 'P de, bu evde kakırdü - : Piyetim yok hani... " dedi, in. Bazamaklar geniştir. Ültükün bin 006 gîç.' devab veşen genç Merdivenlerden İn- » ihtiyata baş vurdüu. verdi. Bir elile de .'ğ"h' attı. Tam son ba - arkasında bir tıkırdı t"""lll"dın.ı.nı ile karışık, m bir çığlık halini a- Ve olduğu yerde ka- !ıı%"l altin, d.nhül'tcık gibi oldu. Yürak ç Paket yere düştü, Bih;ğ€en MWL Bu gürültü ile ı.h,. ikanlı, korkusundan atıldı. Menteşelerinden ;::"l kadar açtı, arka- Yerinde yeller esi- F f F f J4 ? ' İ H lf o ; T A ? Şimdi duvarda elin şekli tamamile Karşı caddede nöbet bekliyen sivil po- lise seslendi. — Hişt bana bak.. Buraya gelir misi - niz?, Lütfen fenerinizi bu tarafa sıkar mısınız?.; Polis, hemen evit önüne seğirt- ti. Ve delikanlının uçuk yüzüne hayretle bakarak sordu: — Ne var?.. # 'Tamsle - güçlükle yutkunarak cevab verdi. — Canım, gene o mayı duydum. İçeride 1 Polis, fenerini yaktı, ve taşlığa girdi. Merdivenlerin dibinde ve tam “ğ."îd_. olduğu yerde kıvrılmış, büzülmüş birisi- ni gördüler. Bu, Tilly idi. Tamsie cgılc!l ve kızı kucakladı. Kapıya kadâr getirdi. Polis hemen yapıştırdı. — Arkadaşınız bayı'mış galiba, Tamsie, hayır, dedi, korkudan sinir » Jenmiş., Her ne hal ise, şu arabayı çevi - riniz lütfen. Bir bardak su ve yahud baş- ka bir içki bulsanız çok i i olur, Ağzıma içecek bir şey değmezse ben de bayıla » mahud homurdan - de bir kız kaldı. cağım.. * O gece polis müfettişi Topliss, Tam « 'sieye telefon etti. Yarım saat sonra Re- gent sokağında (Üzüm bağı) gazinosun- da buluşmıya sözleştiler. 'Topliss rande - vuya geç.geldi. Koltuğunun altında kü - çücük bir bavul Yardı. Tamsie: — Ne o yolculuk mu?: diye sordu. Topliss başının sert bir hareketile ha- yır dermiş gibi: — Delil bul.. dedi, — Bavulun içinde mi, kimin aleyhine? — Hayatımda ilk defa olarak rastladı- ünyanın en mükemmel sahtekârı Ham GG diyen Topliss olan bir adamın ıley:t.lınc.. içini i ilâve etti: ıun_ı î:ıı, veboıunı. bütün bu delilleri toplamak, bir araya getirmek lclfı tam yedi sene uğraştım, tartsam beş kilo ge- lir, Hep, mektub, fotoğraf, sahte evrak falan.. Ama hepsi yandı. — Neden? — rr:nier. olacak, herifçi oğlu, mahke » S he beraet etti.. mtl'î'ngı—îeiabı!muıinl bilir bir drlikıfı— hbdır. Vakti, zamanı g!lmeyinng !îıl n'iıl- miyeceğini pek iyi bilir. Onun için bef « ledi, Zira müfettiş çağırıp ona derdlerini döksün diye telefan etmemişti. Bu dave- tin altında muhakkak ki bir iş vardı. Ba- kalım Topliss torbadakilerini ne zaman açacaktı. Müfettiş yamrı yumru yüzü ve pancar gibi ezik burnu, üı_.» )ılç.do yakış « mayan bir kibarlıkla viskisini içti. Sonra: — Tamsie yavrum, dinle.. dedi, Bül - duğun şu kız yök müf. Hüviyetini öğ - rendik. İsmi Sadie Jones., bar kızlarından - biri. C' in etmiştim zaten, ;ıh î:ı" llu':le © kadar büyültülecek gi- bi değil.. Bu kabil kızların dıimı uğrıya- cakları akibet.. Senede büöyle üç dört vak'aya rastlarız. Bildiğin gibi, bara bir müşteri düşer. Ve tabiatile bu kızlardan birine abayı yakar. Sızdırmak lâzım.. Ne yapsınlar, hem eğlenecekler, hem geçi - necekler, ham de geçindirecekler.. Malüm olan usul tatbik olunur. Hususi daı-.ıqı çıkılır. Orada ne olursa olur. Bazan iş zora biner.. Al sana bir cinayet, boğula- yak öldürülmüş bir cesed.. Bu tesadüfi canileri bulmak âdeta onlar öldürdükleri kızla bab olmuşlardır. Mazileri betirmiş ti. Ağır ağır öne, arkaya doğru bükülüyordu. bir bilgimiz yoktur. Anlatabildim mi Tamsie? — Bunu anlamasına anladım ama, ce- sedin Athenaeum klübünün merdiven - lerinde bulunmasına ne dersin Üstad?.. — Her halde âmin demem Tamsie., Bu gayet mühim bir hâdisedir, kabul ede - rim. Fakat kızın aslını düşünürsek, o ka- dar ehçmmiyet verilmeye değmez, Bu- nunla beraber işi yabana atmış değiliz. Aylarca da sürse, caninin izini bulacağız ve adalete teslim edeceğiz. Onun için telâş etme. Ben, kendi şahsıma da eskisi kadar umursamıyorum hani.. Tamsie, oturduğu yerde, hürmetli bir boyun kırdı ve alaycı bir sesle: — Lütüf dolu beyanatınıza teşekkür . ler üstad.. Fakat çözülmeğe muhtaç bir düğüm daha kaldı. O gün, mahud evde birlikte işittiğimiz, bu akşam da bir kızı ölüme sürüklemesine ramak kalmış olan şu körolası, 1âtif, gönül açıcı sesciğe ne buyurulur?» dedi. —— Arkası var — Kadınları memnun Edecek bir icad Bayanlar sevinsinler, Artık yağmurlu havada: «Çorablarıma çamur sıçradı, o canım ipekler harab oldu> diye üzülmi- yecekler. Londra kadınları yeni icad e- dilen ve ince yağmurlukları andıran ku- maştan (bileklik) ler kullanınıya başla- Savfa 7 Dünyanın en büyük operatörünün harikulâ'e macaraları: 18 Şöhret yolunda! Üniversite rektörünün yanın Jan çıktıktan sonra posta- neye koştum ve hocama şu telgrafı çektim: “Zafer, Nakleden: İbrahim Hoyi Başucumda en maruf projesörler toplanmışlardı O kadar heyecanla bağlandığı bu sev- gisinin böyle bir facia ile bittiğini gö - ren müstakbel operatör, Pariste yaşıya - mıyacağını anlamış, Floransaya gidip o- rada tahsllini bilirmeğe kâarar vermiş - tir. Gene garsonluk, resim atölyelerinde modellik ederek geçinmeğe çalışmıştır. 'Tabiatla mücadele ede ede yorgun düş - müştür. Nihayet günün birinde merdi - venlerden aşağıya yuvarlanmış, bayıl - mıştır. Bayılmadan evvel de son düşün- cesi şu olmuştur: — Hayatımın en büyük faclası —bu.. Doktor, operatör olamadan evvel ölece - ğim... Tıbbiyenin dördüncü sınıfında bulu - nan Sava, gözlerini bir Floransada, bir İtalyan hastanesinin koğuşunda açmış - tır, İlk önceleri hiç bir şey hatırlama - mış, sonra yavaş yavaş hafızası eanlan « mış ve nerede olduğunu hatırlamıştır. Hastalığını da bilmektedir. Müzmin bir |? kanlı mide ülseridir. Çok zayıf düştüğü için ameliyat yapılamıyacağına da emin- dir. Dehşetli susuzdur. Fakat içerse teh- like artacaktır. Hastane doktoru vaziye- tin ağırlığını görerek, Floransanın meşhur dokloru profesör Frugoniye haber ver - miştir. Profesör Frugoni, Savanın hocası Bruci ile birlikte hastanın başı ucuna gelmiştir. Sava bundan, halinin pek fena olduğunu, nerede ise öbür dünyayı boylı- yacağını anlamıştır. Buna rağmen itida- lini kaybetmiyerek, yarı baygın bir hal- de başucunda toplanan doktorların kon- soltasyonunu dinlemektedir. Doktor Fru- göoni, konuşamıyacak kadar ağır olan Sa- vadan hastalığın başlangıcını, ârâzını, ve sebeblerini anlamak İstemiş, ve bunan parasızlık, açlık, gece gündüz çalışma - dan ileri geldiğini tesbit etmiştir. Ame - Niyata lüzum göstermiştir. Fakat, hasta- nın vücudü bütün mukavemet hâssaları- ni kaybetmiştir. Bıçak altında yüzde 95 can vermesi ihtimali vardır. Önun için ameliyattan vaz geçilerek, klinik tedavisi ile Savayı kurtarmıya karar verilmiştir. Filvyaki bu takdirde müstakbel oporatö- rün, artık başka işlerle uğraşıp para ka- zanması imkânını ortadan kaldırmış “se de doktorlar, bir canı kurtarmak bakı - mından, bu cibetin feda edilmesini daha faydah ve münasib bulmuşlardır. Sava, hastaneye girişinden tam bir ay sonra iyileşmeğe yüz tutmuştur. Perhizi bile bozmuştur. Hattâ, Frugoninin ders - lerine, ve teerübelerine girebilmektedir. Ama, taburcu edilmemiştir. Profesör de ona daha ihtimamla muamele etmekte - dir. Müstakbel operatör, kendisini kâfi derecede kuvvetli bulmakta, profesöre «hocam, ben artık iyileştim. Artık çalı- şabilir miyim?..» diye sorduğu zaman da profesör, bir bahane ile buna cevab ver- memektedir.. Maceranın devamını müstakbel opera- törün kendi ağzından dinliyelim: Bu hal beni çok üzüyordu. Kendimi yalnız ders saatlerinde unutuyordum. Diğer zamanlarda ise, Yarabbi halim ni- âe olacak diye düşünüyor, düşünüyor - lüm, Aradan iki hafta daha geçti. Bir gün, profosör Frugoni ile Bruci bizim koğuşa gelerek beni çağırdılar. Kimsenin gör - miyeceği bir köşeye çektiler, Hocam Bru- ci gayet arkadaşça bir tavırla: 15; Amico mis (dostum) diye söze baş- Hakkında iyite tahkikatta bulunduk, ve senin tahsilini bitirmek uğrunda ne - lere katlandığını hayretle öğrendik. Bu gayretini takdir ederiz. Yalnız şurasını da bilmen lâzım ki, zaten nihâyet yarı doktor sayılırsın, bundan sönra, sana dışarıda çalışmak hiç yaramaz. Hocam yüzümdeki işmizazları görmüş olmalı -ki acele acele devam etti. — Fakat esef etme. Hocan Frugoni ile hen, senin için hususi bir müsaade al - dık, maarif nezaretine gittik. Roma Üüni- versitesinde bedava okumak için imti « hana girmeni temin ettik. Buradan Roma üniversitesine gidecek ilk ecnebi sen ©- lacaksın. Bütün İtalyan üniversitelerin. den 400 kişi bu imtihana girecek. Haydi oğlum, git hazırlan. Daha bir ayın var, Biz senin muvaffak olacağına inanıyoruz. Allah zihin açıklığı versin.. dedi. Talihimin bu cilvesinden şaşırmış kal- ıştım. Hocam benim susuşumu — başka manaya çekmiş olmah ki: — Para hususunda düşünme Sava, biz sana yardım ederiz.. diye arkamı okşadı. Nihayet ellerine sarılarak teşekkür et « tim, minnetlerimi coşturdum. Para cihe- tinden sıkıntım olmadığını, oldukça bi « riktirdiğimi söyledim. Ve hocamın tav- giyesile, Floransanın gürültülerinden u- zak bir yerde Borgo Pinti sarayının ta - van aralarında bir oda kiraladım. Bura- da imtihanlara hazırlanacaktım. Muvaf « fak olacağıma kat'i bir imanım vardı. Şimdiye kadar kör giden talihim böyle döndükten sonra muhakkak surette ka « zanacağım diyordum. Sıhhatimi kaybet- miyeyim diye iyi yiyor, vaktinde uyuyor, her türlü çapkınlıklardan kendimi çeki « yordum. Romaya hareketimden bir gün ev « vel profesörlerime gittim, tekrar teşek « kür ettim. Profesör Bruci, Romadaki im- Uhan heyetine bir tavsiye mektubu ver. di. Fakat bu mektub bende müdhiş bir arsıntı yaptı. Ve o gece uyuyamadım. Ya, diye düşündüm. Bu mektub aksi te- sir yaparsa, beni imtihan edeceklerde. Profesörlerin beni kayırmak istedikleri- ni veyahud da zerrece kıymetim olmadı- ği zehabi uyanırsa ben ne yaparım.. En fenast hocamın: — Bunu veriyorum ama, oradaki mes- lekdaşlarım ile hiç de — bağdaşamayız.. Sözü uzun müddet beynimi tokmakladı durdü. Şafak sökerken uyumuşum. İki saat sonra da, eski düşmanım olan ma - hud sancımı hafif hafif duyarak tekrar uyandım. Hafif bir kahvaltıdan sonra Romaya yollandım. Bu ebedi şehre bir ilkbahar sa bahında vardım. Gözleri kamaştıran gü- neşi görüp ve bu eski san'at ve an'ane mu- hitinin havasını koklar koklamaz: — İmtihanda muvaffak olacağım!, Ka. naati bir kat daha kökleşti içimde.. O gün akşama kadar şehri dolaştım. Er - tesi gün de imtihanlar başladı. İmtihan- lar üç ders üzerine idi. Patoloji, tıb ve operatörlük... İşin içinde her hangi bir kayırmıya meydan vermemek için de, kur'a usulü konmuştu... Sıram gelince imtihana girdim ve patolojiye aid ölan 1 numarayı çektim. İtiraf edeyim ki çıkan sualler, zorlu guallerdi. Öyle her babayi- ğitin kolayca altından çıkabileceği ta » kımdan değildi. Buna rağmen ben Sofiada boğaz guüddelerinin patolojisi, diz mafsal- (Devamı 10 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: