12 Nisan 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Nisan 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hocaya: 3 2 — Fırında bir kaz kızartınışlar, götü rüyarlar. Demişler. Hoca: — Bana ne! Demiğ. Hoca, demişler, kazı senin evine gö- Bana diyorlar ki: AlI, karısı Ayşeyle kavga etmiş, ay- Diyorlar. Size nel Diyorum. Diyorum. — Senin karının başında gördük! Diyorlar. türüyorlar. rıliyorlarmış, Bana diyorlar ki: — Size ne? | | — Sana ne! Demiş. Diyorum. Öyle ama Ali senin akraban olur. Şapkanın şekli Aziziye fese benziyor. Bara nel Hoca, bu sefer: Bana ne! — Xebi bir kadın şapkası modası çıktı. Diyorum . Bana diyorlar ki: — Kazançlarımız az, geçinemiyoruz. — Bana nel Diyorum . — Senin de kazanç az! Diyorlar. — Size ne! Diyorum. Bana diyorlar ki; — Hasan Bey rakıyı fazlalaştırdı. — Bana ne! Diyorum. — Öyle ama, diyorlar, sizin apartıma- nın alt katında oturur. Apartım ce yarısından sonra geliyor, gi tırdı ediyormuş. — Size net Diyorum. Bana diyorlar ki: — Tramvay dururken, taksiye binme- ye aklımız ermez. Çok para gider, — Bana ne! Diyorum. — Seni de takside gördük te... Diyorlar. — Size ne! Diyorum. Velhasıl günün her saatinde hiç bir'- mize aid olmıyan şeylerden bahsediyo lar. — Bana nel Diyorum. Bu hiç birimize ald olmıyan şeylerle benim aramda bir yakınlık, bir münase- bet buluyorlar; — Size ne! Diyorum ve: — Bana ne, size ne! den başka kelime kul yorum. Çünkü; daha başka türlü söz söyliyene, manalı lâkırdı edene o kadar az rastlıyo- rum ki... İsmet Hultsi | Bunları biliyor mu idiniz?” | Kanadalı beşizlerin annesi gene doğurdu Bundan bir kaç sene evvel Kana- dah bir kadın, bir batında beş çocuk birden Oo dünyaya getirdi ve bu hâdi- se, hakikaten bü- yük bir hâdise ol- du. Bu çocuklarla © kadar alâkadar olan çıktı ki, daha şim- diden, hayatları, emniyet altına alınmış sayılabilir. Bu çocukların anası, şimdi on üçüncü çocuğunu doğurmuştur. Bu, bir erkektir, Çocuk dünyaya geldikten sonra doktorlar, eski tecrübeyi düşünerek ar- kası gelebilir diye bir hayli beklemişler- dir. 3 Nişan yüzüğü ve nişan parmağı Nişan yüzükleri umumiyetle kü Aşkın en doğru Telâkkisi! Bay Ali Ertürk: Duğlas Feyrbanka, aşkın insanları Herlettiğine kanimiş.. İsveçli bir profa - sör, aşkı, dilediği insana telkin etmenin yolunu bulmuş. Bir Fransıs ruhiyat mü - tehassısı Aşıklara bam nasihatler veri « yormuş Siz bunları muhtelif yerlerde oku - uşsusuz, şimdi de benden soruyorsu - pa — Kuzum teyzeciğim? doğru mudur? diyorsunuz. Çocuğum, Senin bu sualine, ben ne: — Evet! Ne de: — Hayır! cevabını verebilirim. Çünkü aşk insanı hem ilerletir, bom geriletir, bem yükseltir, alçaltır. Ask, hem telkin edilebilir, hem edilemez. Âş- ka nasihat, bazan yarar, bazan'da zarar verir. Bunların tam izahı ise, sütunlara de - A, cildlere bile sığmaz. Meşbur Arab şâtri Ömerülmalik, sade Aşkı tarife çabalayan 5000 sayfalık bir e- #er yazmış. Ve bu eserinin r'hayeline de yu cümleyi Hâve etmiş: «- Bem bü eseri, aşkı tarif etmek değil, aşkın tarif edilemiyeteğini an mak için yazdım!» © Bundan da, bunun gibi daha bir çok — misailerden de anlaşılabilir ki, aşk, ma - “nevi İnsan bünyesinin keşfedilememiş sır Bu nazariyeler İnsan etine düşkün korkunç yılanlar Belçika O hükü- meti (tarafından orta ve cenubi A- hattı üstüvaya — yakın mıntakals- rında tedkikat y pan Wavren adlı bir mütehassıs, burala daki ırmaklarda, insan etine düşkün nmi- azzam yılanlar görmüştür. Beherinin ka- lınlığı bir insan kalçasından daha geniş olan bu soğukkanlı hayvanların uzunlu- ğu yedi ile dokuz metre arasında değişi- yor ve bir insana rasladıkları zaman. eti tatlı, en hoş bir avla karşılaşmış gibi ü- zerine atılıyorlarmış. merikanın parmağın yanındaki parmağı takılır. Çünkü bu parmağın bir ismi de kalb par- Onu keşfetiiklerini sananlar, olmaktan kurtulumıyorlar. Herkes başka türlü seviyor, ve her sev- gi, İçine dolduğu kalbin o hususiyetlerine göre, şekli, mâna alıyor. Aşk nazariyeleri se, dünyada mevcud İnsanların sâyısın- dan bile fazladır. Çünkü aşkın mahiyetini, herkes kendi dilediği şekilde tahlil ediyor, o ve aşkın mânası, her dimağın hususi (telâkkisine göre.şekil alıyor, Hülâsa, aşk, bugünkü halde, kanser gibi, mahiyeti anlaşiamamış bir hasta - haktır. Bu hastalığa tutulanlardan kurtulan- lar da var, ölenler de, Fakat nam! başladığı, nasıl ilerlediği gülünç Mevsimlik mantolar © Bu iki manto her yaştaki kadınlara uyar. Kuplu ve sentürsüz olanı insanı imece uzun Oo gösterir. Diğeri narin ve genç vücüdlere daha iyi gider. Soldaki yünlü kreptendir.. Orijinal iki cebi, kendi kumaşından sentürü, bol kolları var. Sağda: Kollarına, arkasına kenarları girisi birer irer parça konulmuş. 75 gram yün kâfi- dir. Rengini elbise- nize uydurursunuz: Kroşe ile örüilersin tir. Düz yeri zincir çekilip bir ilmik aşırına, yn) ev- velki sıranın zincirlerinin meydana ge tirdiği ufacık deliklere batılarak örü- für; Kabarık benekler için iki evvelki sı- rada ayni ilmiğe üç kere batıbr. Bu üç ilmik «atmalı sık iğnez gibi örülür. Ya- ni kroşeye bir iplik atılır. Ve ilmik iki kerede çekilir. Çünkü bir defada çekil- se örgü büzülür. Bu kabarıklardan tepeye on tane pılmıştır. Kenar, kalotun tersi Tür. Geriye çevrilimee doğru y gelir. Her kadın bilmelidir Büyük bir koltuk veya her hangi a- ğır bir mobilyenin ayaklarına yuvar- lak başlı çivi geçirilmemiş, yerinden çekemiyorsunuz. Ne yapmalısınız bili- yor mi parça patates kabuğu koyunuz. Kolây- ca kayar, istediğiniz yere sürükleye Tirsiniz. meçhuldür. Mikrobu var midir? Sirayet eder mi, etmez mi? Evvelâ mideyi mi, di- mağı mu, yoksa kalbi mi tahrib eder? Bütün bu suallere cevab bulmak im - kün yoktur. Yalmız, bu hakikatlere, bir tane daha Hüve edebiliriz: Fen, yakın bir istikbalde, kanserin de mahiyetini kavrayabilir. Fakat aşk, mânası hiç bir zaman an- Jaşılamıyacak, hattâ zaman geçtikçe meç balleri çoğalacak olan bir muammadır. Şu halde, bizim için yapılacak yegine hareket, bu hastalığa tutulmaktan müm» kün mertebe kaçınmaktır. Şimdi de bana: Nası? diyeceksiniz. Fakat ben, bu sualinize de, kat'i bir cevab bulümüyacağım: Çünkü Jnsinları görünmez kazalardan koruyabilecek olan tedbirler, katl deği, ihtiyatidir! SENİ Meyva een büyül unuz? Ayaklarının altıma birer! bir düşmanı: Diyaspis Bilhassa Bursa EE ve havalisindeki şeftali ve dut ağaçlarına musallat olan bu haşere ile başa çıkabilmek için her şeyden evvel ağaç bakımına aid tedbirleri almak ve kıştan çok önce bahçeleri gözden geçirmek Yazan 1 ki Şeftali ve Dut ağaçlarına dadan - mış olan (Diyaspis) böcüsü, gittikçe daha ciddi bir endişe vermeye başla - mıştır. Akılları bu işe yetenler, kesin tedbirlerle hastalığın hakkından gelin- mesi temennisindedirler. «— İki üç se- nedenberi yapılmakta olan mücadele - böcüyü daha çok yayılmaktan alı - koyamayışı, bu işde bir eksiklik oldu - ğunu gösteriyor.» diyorlar, İstenilen neticeyi vermiyen bir mü- cadelede, mutlaka karşı gelinmesi icab eden başka sebebler olmalıdır. Yoksa bir takım geri kafalıların bu arada düş- tükleri yanlış düşünceyi hoş göreme - yiz. Bunların o münasebetsiz kanaati - ne göre «Diyaspis'in zararını önlemek için, ağaçları ilâçlamak filân para et - mezmiş! Eğer öyle olsaymış, ağaçlarmı ilâçlıyanların Diyaspisten kurtulması lâzımımış. Halbuki onlar da berikiler de hastalıktan ayni derecede şikâyelçidir. Boşuna emek harcamaktansa, işi hakka emanet etmek daha doğruymuş! Veren Mevlâ, almasın: da bilirmiş?! İşi bu şekilde oluruna bırakanların |* âkibeti meydandadır: Derdi veren Mev lâ eni, sonik onu gene almaktadır ama, tarafta fennin icablarımı yerine getir - meğe savaşanlarsa, bahçelerini yaşat - tıkları gibi, sürüp gelen zarardan da en ucuza kurtulmaktadırlar, Tamamen kurtulamayışları sebebi - ne gelince: Bu, fenni tedbirlerin tesir - sizl liğinden veya mücadelenin fayda - manların kendi eksikleri kiedir. Bursa çevresini gezmiş, bu yo:daki çalışmaları yabancı memleket- lerde de yakından görmüş, tarımman bir dostum; bu bahiste dıyor ki: «— Di- yaspis mücadelesinde devletin.yaptığı ve yapacağı, yangını söndürmekten iba rettir, Yangına karşı su dolu kovalar bulundurmak, komşudan gelecek yan - ganı önleyici duvarlar yapmak, bahçe - nin topunu birden sigortaya koymak tarımmanın vazifesidir. Bizde çok İz - na yerleşmiş bir götenek vardır: Her ha bir mücadele lüzumu karşısın - ıları ber işi devletten bekler. A - dar memurlar gelmeli, devle; ke - sesinden işci tutmalı, bahçesinde gere - ken işleri yapmalı, sonra da gelip (Tekmil!') haberini vermelidir! -Buna hiç imkân var mı? Devlet nihayet mai- zeme hususunda yardım etmek, bilkas- sa işin icab ettirdiği bilgiyi (o vermek, öylüye önayak olmak durumundadır. kendi bahçesine bizzat mukay - yed olmazsa işin hakkından gelinmez.» «-- Bilirsin ki, Diyaspis böcüsü ile savaşırken daha kıştan çok önce bah - çeyi gözden geçirerek, Diyaspise yatak olan bütün şeyleri yok etmek gerek - İtir. Hendeğin ötesindek: iki söğüt ağa- İc, şu kenardaki böğürtlenler Diyaspis- bulaşık bir halde dururken, üç adım asıl meyva ağaçlarını nasıl ko mümkün olur? Bu böğürtlenleri ip yakmak, o söğüt ve benzeri bahçelerindeki ağaçlarla birlikte. Öle|' lâzımdır Tarımman Öğrendiğime göre Bursa çevresinde-! Diyaspia haşeresınen mausallat olduğl şeftali ağaçlarından birinden bir meti bahçe sahibinden başka kim y bilir?» «— Ziraat işleri Vakitle ,mevsimle birlik olmak Hele beraberlik, büsbütün eh & li bir cihett , İlüçlam; p temizlenmiş » bahçenin öte tarafında, geçe kâl ihmale uğramış bir tek ağaç yalnız K şu 5 e p EN yare içi tabiata b S nda bizzat tarımmanların üktür.» — Tarımmanların, ipek böce için bazan uzaklardan getirdikleri dalları Diyaspisli de olabilir. Bunls yapraklarını aldıktan sonra dali pervasızca bahçeye atanlar görülü! di “adi den çamura bu çe ne kadar ilâçlanıp, temizlense bir 1 raftan gene haşere ile bulaşacaktır. dan sakınmak lâzımdır.» «— Diyaspis böcüsü çok kolaylık ürer. Bursa çevresinde yılda dört ne“ sil verdiği ve tek bir böcünün her d&“ fasında 200 yavru yapabildiği görül“ nüştür. Bu kadar müsaid bir iklim b” lan Diyaspisi kırmak şereyi öldürecek mücadele tedbi değil, ağaç bakımını da o nisbette kaf” ramak, harekete getirmek lâzım diyo” rum.» j «— Böyle, böcülerin sardığı mınt#”| kalarda ağaçları m önce bir, kişi sonra da bir olmak üzere iki defa yüz de 15 karbolineum erniği ile ilâçla! pek faydalıdır. Ama bazılarının yap N tığı gibi bu ilâçlamayı sadece göv: hasretmek kâfi gelmez. Hastalıklı ol$f her yeri, dalları da ilâçlamak gecekti” Diyeceksin ki yüksek dallara nasıl € “ rişmeli? İşte mesele de burada ya. hassa Şeftali ağaçlarında meyva vere” kısımlar bir daha meyvaya yatm için ağaç gittikçe yükselmek istidö * dındadır. Böylece Diyaspisin tam su b emeceği ve onun seve seve üşüşÜ ceği kısımlar dalma yüksekte kalır. İ* lâçlamada da bu yerleri temizlemek gelir. Böyle olunca da mücadelenin ff dasızlığı kendiliğinden sigortalanmış © lur>» (Devamı 75 inci sayfağl;

Bu sayıdan diğer sayfalar: