23 Nisan 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

23 Nisan 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tren tekerlekleri arasında Hindistanı dolaşan çocuk Bombay 22 (Hususf) — Şarki Hindis- tanda Malançi'den Siliguri'ye muvasalat €den trenin tekerlekleri kontrol edildiği firada, vagonlardan birinin altına giz « luunı. olan bir küçük çocuk meydana çı- karılmıştır. Dört yüz elli kilametrelik bir yolu, va- Bonun altında gizlenmek suretile katet - Miş olan bu çocuk, istasyon memurları farafından sorguya çekilmiş, bu yolculu- Bu yapmak için parası bulunmadığından yı vagonların altına saklanmış oldu- hınıı söylemiştir. İngilterede ilk tahsil öğretmenleri mutlak erkek olacak! Londra 22 (Husust) — Dün Coventry”- de toplanmış olan millt muallimler bir - İiği konferansında, ilk mekteb talebesi - hin tahsil ve terbiyesini alâkadar eden bazı mühim kararlar verilmiştir. Bu cümleden olarak, sayısı bir milyo - Bu aşan mühtelit ilk mekteblerde kadın ti tarafından idare ve terbi; *dilen erkek çocukların, bundan *rkek öğretmenlerin talim ve terbiyesine tevdi edilmesi hrırlıqlınlmışlır. Çorluda bir müsamere Çorlu (Hususi) — Orta ökul son sınıf 'besi veda müsamerelerini orduevin - de vermişlerdir. Xuınu öğretmeni Mustafa Sunarın çal- dığı kemana refakat ederek mekteb ka- TO heyetinin okuduğu «Çoban> şarkısı Pek beğenilmiştir. Talebenin büyük bir muvaffakiyetle Temsil ettiği «Akın» piyesi de çok alkış - danmıştır. Adapazarındaki fakir çocuklar Adapazarı (Hususi) — Buradaki fakir Çocuklar için bir eşya piyangosu tertib #dilmiştir. Şirley iki ci yeni £ (Baştarafı 1 inci sayfada) Gir bilmez. Halbuki: Dünyanın hemen tarafına yayılan filmlerini görüp te *ha bayılmıyan yoktur. Şimdiye kadar tam iki milyon kişi onu Rörmeye gitmiştir. Günde iki bin tane Tektub alır. İki bin mektub ... Yani Greta Garbonun iki misli. Bunları hep Shırley :'!lmu mi? Dikkat ettiniz mi filmle- e eğlenceli, fakat ne kadar da temiz, düygülarla doludur. Çin-Çinle çünkü ikisinde de yüreği en iyi| gözleri en tatlı bakışlarla do- Simdiden müjde vereyim küçük Shir- yeniden iki film çeviriyor. Bu iki de birbirinden güzel ola- yor. En büyük bir sahne vâ- filmlere bakarak Shirleyhı ıhıri- Fey. Tevekkeli bu çocuğu 149 gü- ÇAAT Ahlâksız.- bir çocuğun işlediği cinayet Londra 22 (Hususi) — Birmingham'dan bildiriliyor: Hall Green mahallesinde nok ta vazifesini yapan polis Drinkwater, sa- baha karşı bir silâhçı dükkânmın ke « penklerinin açılmış olduğunu görmüştür. İçeride olup biteni anlamak üzere dük- kânın kapısına kadar gelmiş olan polis Drinkwater, burada 15 yaşlarında bir ço- cukla karşılaşmış ve ne yapmakta ol - duğunu sormuştur. Dükkândan iki tabanca ve bir de ka- ma çalmış olan çocuk, polise kapının Ö- nünden uzaklaşmasını ihtar etmiştir. Bu ihtara tabiatile kulak asmıyan em- niyet memuru, cür'etkâr hırsız) yakala- mak istemiştir. Fakat tam bu sırada hır- sız çocuk elinde taşımakta olduğu taban- canın tetiğine dokununca, çıkan kurşun polisi öldürmüştür. Silâh sesini duyunca vak'a yerine ko - şan diğer polisler, hırsız ve katil çocuğu kyakalıyarak adliyeye teslim etmişlerdir. Bu ahlâksız çocuk şimdi göreceği cezayı beklemektedir. İstanbuldan Edirneye giden gençler Edirne 22 (A.A.) — 23 nisan bayra - mını geçirmek üzere bu sabah Edirneye gelen Edirne lisesi mezunlarından 150 ü- dan karşılanmıştır. Misafir gençler doğ- ruca Atatürk anıdının önüne giderek çe- | lenk koymuşlar, umumi müfettişliği, lâyeti, Halk Partisini ziyaret etmişler - dir, Şehirde bir gezinli yapan gcmlu saat 17,30 da General Kâzım Dirikin Halkevinde şereflerine verdiği ziyafette bulunmuşlardır. Ayırıca İstanbuldan otobüslerle gelen ve Havsada karşılanan 45 kişilik sporcu kafilesile Edirne gençliği arasında bu ge- ce, yarın ve öbür gün Edirnede büyük etleri olacak'ır. film çevırıyor zel ve zeki çocuk arasından seçmemişler. Sinemalarda onu seyre koşanların 240 milyon kişi olduğu iddia ediliyor, Shirleyin saçları kül Trengi sarıdır. Bukleleri kendindendir, annesi - onları yalnız tarayıp bir parça da düzellir. Ya- nakları, parlak pembedir. Yazık ki fılm- lerde bu güzelliği belli olmuyor. Gözleri kestane rengidir ve ışıl ışıl pırildar, Çok sıhhatli bir çocuktur, Üç yaşındanberi hiç hastalık geçirmemiştir. Hemen boş vakti olmaz. Bir yandan fransızca, bir yandan da çince öğrenmek- tedir. Fakat annesi sıkılmamasına — çok çalışır. Shirley çinceden pek hoşlandığı- nı söylüyor. Shirley kendi yaşındaki çocuklardan daha ileri düşünür. Resme çok meraklı- İdır. Daima neş'elidir.. Kolay kolay kız- maz. Bu iki huyu başlı başına birer ha- zinedir. Babast vaktile bir banka memuruydu. Fakat şimdi bütün vaktini ve dikkatini küçük kızına vermiştir. Shirley gerçek- ten onun ve annesinin şefkatlerine değen bir çocuktur. Daha ilk fransızca yazı yaz- maya başladığı gün sevinçle annesine koşmuş, elinde berkesten gizlediği bir kâğıdı ;nıtenınşuı Bu kâğıdda fransız. «Sizi uvvıyoruın. anneciğim.» Bıcıkuzm maskaralıkları : İniversiteli genç, Edirne gençliği tarafın - | Erlhden sayfalar : Oğuz destanı... Oğuzun bulunduğu ülkede büyük bir orman vardı. Bu ormanda büyük bir İcanavar yaşıyor, atları ve insanları parçalayıp yiyordu. Oğuz onu öldürdü ve bütün Türk ülkesinde meşhur oldu. Yazarn : Kadircan Katflı Büyük milletlerin büyük milli kahra- manları vardır, (Atatürk) kadar değilse de Türk milletine iyilikleri geçen kahra- manların birincisi Oğuz Handır, Dedele- rimiz bu kahraman adamın hayatını yaz- mışlardır. Çok meraklıdır: * Bundan beş bin sene kadar evvel orta Asyadaki Türk ülkelerinden birinde O- ğuz adında bir çocuk doğdu. Yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı, gözü, saçı ve kaş- ları kara idi. Çok yakışıklıydı. Annesinin memesinden ilk sötü emdi, sonra bir da- ha emmedi. Kırk günde büyüdü. Dölaşı- yor, oynuyordu. Oğuzun ayakları boğaya, gövdesi kur- da, göğsü ayıya benziyordu. At sürüsü güderdi, atlara biner, izinsiz avlanırdı. Günlerden gecelerden sonra yiğit bir delikanlı oldu, Onun bulunduğu ülkede büyük bir orman vardı; içinden dereler, ırmaklar akıyordu. Hayvanlar ve kuşlar pek çoktu. O sırada bu ormanda büyük bir canavar yaşıyur, atları parçalayıp yi- yor, insanları yutuyordu. Herkes bu ca- navardan korkuyordu, kimsenin rahatı kalmamıştı. Oğuz canavarı öldürdü. Artık Türk Üülkesinin en meşhur, en sevilen delikanlısı olmuştu. Bir gün 'Tanrıya kulluğunu gösterirken — gökten mavi bir ışık düştü. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz ona doğru gitti. Bir de baktı ki ışığın ortasında tek başına bir kız oturuyor. Bu bir dünya güzeliydi. Oguz onu sevdi ve aldı. Günler gecelerden sonra Oğuzun bu kızdan üç oğlu doğdu. Onlara «Gün, Ay, Yıldız> diye adını koydu Oğuz başka bir gün gene ava gitmişti. Uzakta bir gölün ortaşında bir ağaç ve bir kız gördü. Kız çok güzeldi, görenler bayılırdı. Oğuz onu çok beğendi, sevrli ve aldı. Günler gecelerden sonra ondan da üç oğlu oldu ve «Gök, Dağ, Deniz> adla- rımı koydu. Oğuzu herkes seviyor ve sözünü tutu- yordu. Halka büyük bir ziyafet verdi. Bol bol yedirip içirdi. Milletine daha çok şan vermek, zengin etmek için ayrı ayrı yaşıyan beyleri birleştirdi: — Ben artık sizin hakanınızım. Benim buyruklarımı yapacaksaınız! Dedi. Sonra kamşu krallara adamlar gönderdi: — Benim dediklerimi yaparsanız gize armağanlar verir. dost olurum. Yapmuz- sanız düşman olunım Dedi. Türk ülkesinin doğusunda <«Altın Ka- an>, batısında «Urum Kaan» vardı. Altın Kaan, Oğuza gümüşler, altınlar, zümrüd- ler gönderdi. Pâkat Urün Kâaan kendi- sini büyük görüyordu. Oğuzu dinlemedi. Bunun üzerine, Oğuz ordusunu topladı, sancağını dalgalandırdı ve atına bindi. Kırk gün gittiler. Bozdağ eteklerine gel- diler. Bir sabah gökten bir ışık düştü. Bu ışığın ortasından boz tüylü, boz -yeleli bir erkek kurd göründü. Oğuza: — Sana yol göstereceğim. Arkamdan gel! Dedi. Gittiler. Kura <İdil Moran» ke- narında durdu. Oğuzun ordusu düşman- la karşılaştı. Nehrin suyu kızıl oldu. (U- Tum Kaan) hazinesini ve ordusunu bıra- kıp kaçtı. Onun Urus Bey adında bir kar- deşi vardı, Dağ tepesinde zorlu bir şehir- de oturuyordu. Oğuzla çarpışmaktan çe- kindi. Oğuz ona: — Sen bana çok altın verdin. Şehri iyi - Bayram guııı'inde sakladın. Bundan sonra da sakla! dedi. Onun adı Saklap oldu. Oğuz ordusile gene İdil nehrini geçti. Öte yanda büyük bir hakan vardı. Fakat nehir çok geniş ve derindi. Orduda Uluğ adında bir adam birçok ağaçlar kestirdi, sal yaptı. Oğuzun ordusu onlara binerek karşıya geçti. Oğuz bunu beğendi. Salla- rı yapan adama: — Sen de burada benim gibi bir hakan ol. Sana Kıpçak denilsin! Dedi. Yoluna devam etti. Bu sırada boz kurd gene göründü. O- ğuza yol göstereceğini söyledi. Yürü- düler. Yolda büyük bir ev gördüler. Da- mı altından, pencereleri gümüş ve de - mirdendi. Fakat kapısının anahtarı yok- tu. Oğuz akıllı bir adama: — Kal, aç! Dedi. Adam orada kaldı ve artık (Ka- laç) diye anıldı. Bir gün boz kurd gene durdu. Bura- sı zengin bir yerdi. Kral Oğuza boyun eğmedi. Savaş oldu. Oğuz yendi. Birçok mal ve hayvan sürüleri aldı. Fakat bu malları götüremiyecekti, çünkü yük hay- vanı azdı. Akıllı bir adam bir kağni yap- tı, malları doldurdu. Hemen başkaları da birçok kağnı yaptılar, malları yüklediler. Oğuz çok beğendi. O adama (Kanıklı — Kağnili) adını koydu. Boz kurd gene önde gidiyordu, Birçok savaşlardan sonra zengin ülkeleri aldılar. Oğuz Han kara derili insanların kralını da yendi. Oradan atına binerek yurduna döndü. Oğuz Hanın yanında Uluğ Türk adın- da beyaz sakallı, beyaz saçlı, çok akıllı bir ihtiyar vardı. Bu adam bir gün rüya- sında altın bir yay ve üç tane gümüş ok gördü: Altın yay doğudan batıya doğru uzanıyar, Üç ok ta gece tarafına uçuyor- du. O sabah bunları Oğuza anlattı ve bir öğüd verdi. Oğuz Han onun sözünü din- ledi. Altı oğlunu çağırdı: — Ben artık ihtiyarladım. Yurdumu size vereceğim. Dedi. Gün, Ay ve Yıldız ismindeki bü- yükleri avlanmak üzere doğuya gönder- di, Gök, Dağ, Deniz adındaki küçükler de batıya gittiler. Oğulları bu arzuyu ye- rine getirdiler. Birçok avlarla birlikte döndüler. Fakat Gün, Ay ve Yıldız bu |avlardan başka bir de altın yay bulmuş- lardı. Oğuz bu yayı üçe ayırdı: — Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun. Yay gibi oku göğe atımz! dedi. Üç küçük kardeş te avlardan başka bir gümüş ok getirmişlerdi. Oğuz oku üçe ayırdı: — Ey küçük kardeşler, ok sizin olsun. Sabahtan Sabaha el c 23 Nisan Bugün 23 nisan; senin bayramındır. Türk tarihinin bir merhalesi değil, bit başlangıcı olan bugün. 23 nisan Cumhuriyet neslini temsil ee den yalnız siz gençler için değil, ayni za« manda bütün memleket için de mutlu bit gün ve bir semboldür. Çünkü 23 nisan milli Türk hâkimiyetinin yıldönümüdür, 1920 senesinin yirmi üç nisanında, yani bundan tamam on sekiz yıl evvel Türkla ye Büyük Millet Meclisi, seyri hâlâ bit miyen ve bitmemesi lâzım gelen inkılâb ile beraber milli hâkimiyeti de eline aldı ve bugünkü Cumhuriyetin tunç 1:emelini kurdu. Onun içindir ki 23 nisan, bütün yurdda gencin, orta yaşlının, ihtiyat kadının, çocuklarla beraber hcxoc..nla kutluladığı milli bir bayramdır. Bugünün çocukları işte böyle bir rejim içinde doğdular ve serpildiler. Yaşama« ları ve büyümeleri için muhtaç oldukları hayat usaresini böyle bir azim kaynağın. dan aldılar. Ğ Milit hâkimiyet, milli Türk yurdunuz- — temelidir. Türk çocuğu ise bu yurdun u- zak ufuklarında birbirinden parlak vâüde ler sezen, kendinden emin, istikbale dik bakan bekçisi ve ümididir. Bunlar, birbile Tinden ayırd olunamıyan mümteziç birer wvarlıktır. Bu mutlu yıldönümü münase- — betile duyduğumuz heyecan ve sevinç &- rasında dudaklarımız onların ebedmüde det varlıklarına dua okumakla kalma- malı, mevcudiyetimizin bütün kabiliyeti — ile onları yaşatmak ve ileri götürmek az- mimizi cihanın alâkalı huzuruna ve en kuvvetli imizle haykırmalıyız: Yaşas — sın milli iyet, yaşasın bu hâkimla yetin istikbali olan Türk çocuğu, Selim Ragıp Emeç —e eee serereseneeeeserAerErArAARALAE rernanAN Yay oku atar. Siz de ok gibisiniz. Dedi. Sonra yurdun büyüklerini topladı. Ku« rultay kurdu. Obasının sağına kırk kü- laç sırık dikti, tepesine altından bir tae — vuk ve tavuğun ayağına beyaz bir ko- yun bağlattı. Sol taraftaki kırk kulaç sı- rığın ucuna da bir gümüş tayuk ve tayu- ğun ayağına kara bir koyun bağlattı. Sağ tarâafta (Bozok) lar, sol tarafta (Üçok) lar oturuyordu. Böylece kırk gün kırk gece yiyip içtiler, eğlendiler. Bundan sonra :l)_ğuı Han yurdunu oğullarına bölüştüre ü: —Ey oğullarım, çok yaşadım, çok sa- vaştım, çok atlara bindim, çok ok attım, * — Düşmanları ağlattım, dostları guüldür. düm, gök Tanrıya her şeyimi verdim, s$le ze de yurdumu bırakıyorum, Dedi. Rahat döşeğinde, Türklere büyük ve zengin bir yurd, şanlı bir farih bırakarak öldü, Oğluma nasihatler Her şeyden evvel şuna iman et ki oğlum dünyaya hâkim olan Şey, sestir. Seslerin sihrine kapılmıyan yoktur. Hepimizin yüreğini hoplatan — sestir, Fakat oğlum bütün bu türlü türlü seslerin şahı para şıkırtısıdiır. Şu halde yaşadıkça parasız kalmamağa çalışmak, zaruridir. Babanın ha « —— zırca yiyip keyfetmek için sana emlâk, akar senedi değil, boş çamaşır sepeti — bırakmıyacağına şimdiden sened vereyim. Onun için paranın tılsımlı sesini bulmak vazifesi zatığlinize teveccüh ediyor. Ben yalnız bu vazifede muvafs fak olmak için biraz tecrübe yolu gösterebilirim. Ana, baba baskısından kurtulduğun gün bir baltaya sap olmak mecburiye- tinde kalacaksın! Bu baltayı intihab etmek meselesi güç bir şeydir. Balta diye sap olduğun şey bir de bakarsın, ufacık bir marangoz çekici çıkar. Halbukâ — kazanmak için vurduğu yerden haber getiren bir varyoz lâzımdır, ü Her şeyden evvel söyliyeyim, şair olma! Şairliğin ne yavan olduğunu bil « mezsin. Maamafih bunu bizzat şairler bile itiraf eder, «her güzel şey şirdir» derler, Pek doğru ya; vezni, kafiyesi düzgün mükemmel bir manzumeyi biş tarafa, parıl parıl yanan bir aded kırmızı altını da bir tarafa koy! Rındıl' güzelse o, şiirdir! Bu misalden sonra artık şairliğe özenmezsin sanırım, Maa haza eğer sen! çalışmıya mecbur etmiyecek bir para bırakacağımı ümid eı.- seydim sana bu teklifi etmezdim. Çünkü şairlik Insanı maddi hayatırı çirkin« liklerinden biraz olsun kurtarır. * Belki de babanın yazı yazmakla geçirdiği ömre acırsın da şöyle yakası yıl!ı. cüzdanı dolu bir tüccar olursun! Buna diyeceğim yok evlâd. Yalnız tica- Tet için sermaye ister diyorlar. Babanın sana bırakatağı sermaye ise kediyâ yükletsen tüylerini incitmez. Bilmem ki Amerika milyonerleri gibi bir deste iğne satmakla işe başlıyacak kadar kalbinde kuvvet var mı? Velhasıl oğlum, dünyaya yaşamak için geldinse kimseye parasız görünme! Cebinin boşaldığını gören dostların burunlarına sokulsan seni göremezler. — Mesleğinin pisliğine iğrenenler elin oynadıkça kalbinin asaletine imrenirler, Mesleğinin şaşaasına aldananlarsa cebinin boşluğuna bakıp tiksinirler. Bu ine sanların kanunu esasisidir oğlum; kıl kadar inhiraf edemeyiz! Bürhan Cahidt

Bu sayıdan diğer sayfalar: