6 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

6 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e ğ ııı-uıı' “Son Posta,, nın HikâyeSi : Seumaao'mdıaaaatıııımaanmtıınıımamaanını FATMANIN SIİRRİ KULURAAIAAA n Yazanr: Muazzez Tahsin Berkand (NEEEMlİ Hiç aklımdan çıkmaz... Bir kış günü| idi; yağışlı, mağmum, soğuk bir kış gü | — nü.. Mektebden yeni gelmiş, annemin hazırladığı sıcak çayı içerken ona o gü- ne aid binbir hikâye anlatıyordum. Kapı Annem ötedenberi sokâğa az çıkan ve “âz misafir kabul eden bir kadın olduğu Açin sabahleyin kasab, bakkal ve gazete- | ci, akşamları da sütçüden başka kapımı- a çalan pek bulunmazdı. Bunun için so- :'hk kapısının böyle vakitsiz - çalınması “bizim evde bir hâdise sayılabilirdi. Bir elimde tereyağlı ekmeği tutarak — kapıyı açtığım vakit karşımda babamı —gördüm. Annem de, ben de — bilâihtiyar bir çığlık kopararak: — Neye geldin baba? — Hasta mısın bey? © Babam gülümsüyordu. — Sana bir evlâdlık getirdim Şöhret... O zaman Fatmayı gördüm: Başı eski — bir yün şalla örtülmüş, ayağındaki yırtık ayakkabıları çamur içinde, sırtında par- tal bir hırka... — Annom evvelâ kızdı: — Bu soğuk aylarda şu yumurcağı ben /— ne yapayım? Baksana kızın beti benzi u- — çuk... Kim bilir hasta mıdır nedir? — O sırada bir 'çift göz anneme ve bana — doğru kalktı: — Üşüyorum teyze... İşte bu bakış Fatmayı bana sevdirmeğe kâfi gelmişti. Anneme yalvardım: — — Kalsmn anne.. Bak ne güzel yüzü var kizın, Ve Fatma kaldı. — Annem, öfkesine mağlüb olmadığı saat- Terde çok iyi kalbli bir kadındır. Nitekim, ilk huysuzluk dakikası geçtikten sonra Fatmayı hemen yıkadı, temizledi, benim eski egntarimi keserek ona fistan dikti ve kendi üöz evlâdı imiş gibi bu zayıf köylü kızına besleyici yemekler yedirdi. Bir hafta geçmeden Fatma ile aramız- — da sıkı bir bağ örülmüştü... Ben onun için bir Allah gibi idim. Ne yapsam beğeniyor, ne söylesem dinliyor, gözlerimin içinde, ayaklarımın dibinde yaşıyordu. Sabah mektebe giderken ayakkabılarımı bağlı - yor, çantamı elime veriyor, ben kapıdan / çıktıktan sonra pencereye koşarak tâ so- kak başına kadar gözlerile beni takib edi- Ordu. Akşam moektebden dönüşte Fat - mayı kapıda buluyordum. Beni bekler, gantamı elimden alır, terliklerimi geti - |rir, çayımı hazıçlar, sonra da masayada- ranarak, hiç ses çıkarmadan, benim del çalışmamı seyrederdi. - K * -— Seneler geçti... Fatmanın bana karşı o- Jan sevgisi hiç değişmedi... Küçük dirsek- |Jlerini masaya dayayıp, benim yazı yaz- Bamı hbayran hayran seyreden küçük köylü kızı, bu sefer de ayna karşısında — yüzümü boyarken, saçlarımı tararken ba- a ayni sevgi dolu gözlerle bakıyor, her eketimi derin bir dikkatle takib edi - «Son Postas nin yedebi romanı: 2 INAR AL l Ka d a gi Dünkü kısmın hülâsası — | Roman kahramanı anlatıyor: — #Kendimi tabiata — bıraktım — artık. Doktarların bana tavsiyeleri — de bu idi, - Şimdi iki gündenberi çiftlikteyim. Bu ba- — ba ocağını iyi ki elden — çıkarmamışım, Çiftlik binasının önündeki çınarlar al - tında geceki uykusuzluğumu — giderdim. — Tablatın koynunda sükün içinde uyu - Odum. Çiftliğin bulunduğu tepeden — geniş — ve yemyeşil bir ovg ve uzaklarda tekrar — bağlıyan sıra sıra dağlar görünüyor. U « yandığım zaman düşündüm: Kim derdi / Ki Beyoğlunun meşhüur çapkını günün bi- — ründe çiftliğe çekilecek, viski yerine ay - — yzan içecek, çınar altlarında uyku kesti - — recek? a Biraz sonra kâhya Hasanla beraber at gezintisi yapmağa karar verdik. Kâhya: ' aDeğirmene kadar uzanırız!» dedi. Daha — evrel bana, Filiboz çiftliği sahibinin. de be ni görmeğe geleceğini söylemişti. Çırtür | — de işte bu İstikamette idi.» (Roman devam ediyor) y ÇNN v - Çiftliğin bulunduğu tepenin yanın- 4 ği iniyoruz. Yamacın eteğinde lenler, kurşuni salkımsöğüdler utdan kıvrıla kıvrıla akıp gidiyor. | ğalat, biz yaklaştıkca dereye atıleyor-| yor. Önde, haremlerini paşinde sürük» | yaraya şifa 'l, b& yor, mektebden dönüş nasıl kapıda beni bekliyorduysa, sinemadan avdetimi de gene öyle sadakatle bekliyordu. Yalnız bir gün... Refikle ilk defa so - kağa çıktığımız günün akşamı kapıyı ka- palı buldum. Parmağımı zile basarken: — Acaba Fatma hasta mı? diye bilâ - ihtiyar üzüldüm. Hayır, hasta değildi: ka- piınin arkasında duruyordu. — Niçin beni beklemedin Fatma? Yüzü al al oldu.. Elile Refiği gösterdi. Gülüştük; fakat ondan sonra o gene es- ki itiyadına avdet etti. Gelin öldüğum gün Fatma gene ya - nımda idi. Beyaz elbisemi giyerken ve duvağımı takarken bana gene ayni müş- fik ve hayran gözlerle bakıyordu. — Semni de bir gün böyle gelin edeceğiz Fatma. — Olmaz ki küçük hanım. — Niçin? — Köylüler beyaz esvab giymez ki.. Ben evlendikten sonra Fatmada tuhaf bir değişiklik olmuştu. Vakitli vakitsiz ortadan kaybolüyor, odasına kapanıyor - du. Ondaki bu tebeddül annemin bile gö- zünden kaçmamıştı. — Bu kıza bir şeyler oldu.. Gözleri da - hp dalıp kalıyor, günde bir kaç defa oda- sına girip kapanıyor, kapıyı arkadan sür- melemese açıp bakacağım ama.. — Sakın ha anne; boş yere kızcağızı ü- zersin. ” - Hakkın var; işle ben de bu sebehden sabrediyorum. Fakat bu kimsesiz kızın bir acemilik yapmasından korkuyorum. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse ben de cidden merak etmeğe başlamıştım. A- caba Fatmanın bir gönül derdi mi vardı? Bu şüphe ile, eve gelen kasab, bakkal, sütçü vessir esnalı tedkik etmeğe başla - dum, Hayır, kızımızla onlar arasında bir gizli münasebet olmasına imkân yoktu. Bir gün de o odasında iken sokağa çıka - rak onun penceresinin altından geçip et- rafa baktım. Fatma pencerede yoktu, et- rafta da nazarı dikkati celbedecek bir kimse görünmüyordu. Bu esrarengiz hallerine rağmen Fat -| İzmitin ziraat kongresins göndereceği rapor ! İzmit (Hususi) — Ankarada toplana -| cak olan büyük ziraat kongresi için ha - | zırlanan raporda Kocaeli meyvacılığına | geniş bir yer verilmiş, meyvacılığın eski | vaziyeti, inkişaf çareleri ihracat ve am- balâj meseleleri üzerinde uzun uzadıya durulmuştur. Verimi şimdiye kadar alınan mahsul- lerin çok fevkinde olan cumhuriyet buğ- day tohumlarının vasıfları da ehemmi - yetle kaydolunmuş, kara sapandan kur - tulmak için hamle yapan köylünün kal - kınmaları esasları da derpiş edilmiştir. Köy çalışmaları, zürraa verilen ehem- miyet ve zürram bugünkü vaziyetleri de vazıh olarak anlatılmıştır. 'ıryv'ı e TiRE C T İA A Ovanın ortasına doğru en dar yerinde tahta köprü var. Hasan dayı bu köprüye doğru elini uzaltı: — Devri yıl burada bir gelin araba- s* dereye düştü. Bereket sular çekilmiş- ti. Can yanmadı. Rahmetli bu köprüyü yaptırdığı zaman iki kurban kesmiştik. Onun sevabına çok şükür kazasız geçi- yoruz. Yoksa iki ayağı sakat, Lâkırdı olsun diye sordum: — Yaptıran olmuyor mu? — Ne gezer. Jandarmaya, tahsildara, nahiye müdürüne hep söyledik. Köprü çiftlik arazisinden geçiyor. Siz yaptırın, dediler. Hasan dayının bu bahsi neden açtı- ğını şimdi kavradım, — Çok masraf gider mi? — Ne gidecek, otuz kırk kâğıdın için- de, — Bir şey değil, Hasan dayı, yaptı- ralım. — Eksik olma. Babanın hayratını şenlendirmiş olursun. yor, Çalı, çırpı arasına sığınmış kurba- ma her zamanki gibi kanlı canlı, neş'eli ve keyifli idi. Gene evin bütün işlerile meşgul oluyor, gene her sabah Refik git tikten sonra benim odama gelip ayakla - rımın dibine çöküyor ve her hareketimi sadık bir köpek gözile takib ediyordu. Kaç defa dilimin ucuna kadar gelen bir suali ona sormak iİstedim, fakat onu gücendi- ririm, incitirim korkusile gene buna ce - saret edemedim. Fakat Fatmanın bu sırrı gün geçtikçe beni sarıyordu. Nihayet bir gün kat't bir karar verdim. O mutfakta iken odasına girerek kapının iç tarafında duran ve kullanılmıyan anah. tarı çıkardım. Biraz sonra o, gene bir ba- hane ile odasına girip kapıyı arkadan sürmeledi. Ayaklarımın ucuna basarak yaklaştım ve gözümü anahtar deliğine koydum, Fat- ma bir iki dakika mütereddid, dalgın bir vaziyette odanın ortasında durduktan sonra gözümden kayboldu. Halecan ve merakla bekliyordum... İki dakika geçmeden içeriden bir gıcırtı gel- di. Kendi kendime: — Sandığını açıyör dedim ve uyuşan ayaklarımı dinlendirmek için kapının ö- nüne diz çökerek, gözümü anahtar deli- ğine yapıştırıp bekledim. Bir iki saniye sonra Fatma göründü. Arkasında beyaz bir esvab; elinde bir pa- ket vardı. Kâğıdı büyük bir itina ile aça- rak içinden, beyaz bir şey çıkardı. Kal - bim birdenbire kuvvetle çarpmağa baş - ladı: Bu kumaşın, benim gelin duvağımın tülünden arta kalan parça olduğunu ta - mmışum. Fatma, pencerenin kenarına iliştiril - miş bir el aynasımın karşısına geçerek bu tülü başına takmağa çalışıyor, fakat beceriksiz ellerile buna muvaffak ola - miyor, bozuyurklı:kru yapıyor, gene bo- zuyordu. Bu oyun ne kadar zaman sürdü bilmi - yorum... Nihayet kendinden memnun ol- muş olacak ki uzun tülünü yerlerde sü - Tüyerek odanın içinde beş aşağı, beş yu- karı dolaşmağa başladı... Şarkışlada yeni bir mekteb yaptırılıyor Şarkışla (Hususi) — Yeni yapılacak o- lan ilk mekteb binasının temelatma tö - reni lera edilmiş ve inşaata başlanmıştır. Bina ve bahçesinin Işgal edeceği tarla, sa- hibi Ahmed tarafından mektebe hediye edilmiştir. Arifiye eğitmen kursu İzmit (Hususi) — Köy kalkınmasında dayanılacak en kuvvetli temel clan eğit- menleri yetişlirmek Üzere Arifiyede açı- Tan eğitmenler kursuna yeniden 75 talebe kaydolunmuş ve tedrisata başlanmıştır. Vilâyet dahilinde yeniden 98 ilk mek - teb binası inşa edilecek ve bu mekteblere buradan :pezun olan eğitmenler tayin &- dilecektir. lar. Göllerde yetişen bir nevi büyük su sinekleri uzun mavi kanadlarını açarak suyun yüzünde uçuşuyorlar. Ovaya inince rüzgâr kesildi. Burada birbirine karışan yabani çiçek kokula- Tı daha kuvvetli. Tabiatin bu ham ko- kuları o kadar gıcıklayıcı ki! Karşı dağların üzerine inen günoeşe doğru yol alıyoruz, Bütün çocukluk hatıralarım uyanı- yor. Bu yeşil, tam yeşil değil, filizi.. ta- biat bana yabancı olmadığını anlatıyor. Köylünün tarla arkadaşı leylekler al- çaktan süzülüp yuvalarına dönüyorlar, Köylü arasında leyleğin adı Hacıbaba- dır. O her bahar köye misafir gelir ve kasım olunca ortadan kaybolur. Nere- ye gider, nerden gelir, köylüler onu düşünmezler, Bu muhacir kuşlar onlar için esrar taşıyan yacı mukaddes birer mahlüktur, Gökderenin değirmene kıvrılan dö- nemecine kadar gittik. Artık sular ka- rardı. Ovaya ince, kurşun! bir sis çök- tü. Hasan dayı değirmene kadar gitme- mizi istiyordu. Yorulduğumu söyledim. Ayni patikadan dönüyoruz. Çiftlik sürüleri ovanın ortasındaki toprak yol- dan ağır ağır dönüyorlar. Alçak bir toz bulutu yükseliyor. Derenin öbür kıyısından inekler ge- saeemrceti AD n | ı Istanbul Belediyesi İlânla: Senelik muhammen İlk temi- kirası natı Emirgânda Muvakkithane sokağında 58 metre murab - bat yol fazlası Rumelikavağında Kavak caddesinde 4 No. dükkün Rumelikavağında Kavak caddesinde 3 No. dükkân Anadoluhisarında Setüstü sokağında Muhaşşinan mektebi, EL, Üsküdarda Hayreddin Çavuş mahallesin de Hayreddin çavuş mektebi. Beyközda Şahinkaya caddesinde 2 No lı dükkân, Büyükderede Büyükdere caddesinde 219 No, lı dükkân karşısında 225 metre murabbat arsa. Büyükderede Büyükdere caddesinde 209 No, kahve kar- şısında 104 metre murabbal arsa. Büyükderede Büyükdere caddesinde 205 No, karşısında 85 metre murabbal arsa. Büyükderede Büyükdere caddesinde tuği a karşısında yol fazlası, dükkân fabrikası 5,25 Büyükderede Maltızçarşısında 90 No. h kahve karşı - sında 67 metre murabbat arsa, 0,98 Boyacıköyünde Hekimata sokağında 4,76 metre murab- bar yol fazlası, 15 ÖL Yukarıda somti, senelik muhammen kiraları yazılı olan mahaller 939 — senesi mayıs sonuna kadar ayrı ayrı kiraya verilmek Üzere açık arttırmaya konulmuş- tur. Şartnameleri lovazım müdürlüğünde görülebilir. İstekliler hizalarında göste- rilen ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 23/5/938 Pazartesi günü saat 14 de Daimi Encümende bulunmalıdırlar, Başağrısımı ? Eğlenti âleminden sonara gelen b.'î ağgrısı, mide — bozukluğu * Torzun " lerin vücudunuzda çoğaklığına işarettir. Bu tehli- keli “Toxin” leri ENO*“MEYVA TUZU” içerek del ediniz, ENO leziz ve kuvvet vericidir. ENO kanınızı temizler, vücud. daki ichirleri atar, ağrısı ve kabızin önüne geçer ENO size sıhhatınızı ve *kuvvetinizi iade eder. etini oynuyor 'azartesi BKadiköy Süreyyada, Salı Pangaltı Kurtuluş köy Miltiyadi sinemalarında İlk defa Kadınlardan Bıktım yeni operet 3 perde leyen derebeyi gibi kalım yapılı a. ğir ağır yürüyor. — Hasan dayı, iyi köpekler yetişti mi? — Ne demezsin bey, hele iki Karabu- runumuz var, attan adam indirirler. Geçen kış yedi kurd yaraladılar. Gör- mek istersen davarlara doğru sürelim. Gittiğimiz rahat patikayı bırakmak istemedim: — Acelesi yok.. başka zaman! — Yemekten evvel köşke getireyim.. — O da olur. Çiftliğe döndüğümüz zaman ortalık adamakıll kararmıştı. Hasan dayının karısı, Sıdıka nine, artık başka işleri bıraktı, yalnız bana bakıyor.. çınarlara ve ovaya doğru u- zanan mermer döşeli taraçada masn hazırlamış. Bir zaman İstanbulda yanı- mızda kaldığı için az çok bir şeyler öğ- renmiş. Beni şehirli usuli ağırlamak için aklında kalan her şeyi yapıyor. Bereket rahatlarını seven babam ve amcam buraya işe yarıyacak birçok eş- ya taşımışlar. Açılır kapanır bez san- dalyelerden radyoam İfmbasına kadar havayı Gdeta içer, emer gibi içime kiyorum: Bu hava, bu veren merhaem gibi. Sinir- () (2408) OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİHİ ; 1863 Bermayesi: 10,000,000 İngilla Urast Türkiyenin başlıca — şehirlerfle Paris, Marsilya, Nis, Landra ve Mançester'de, Mısir, Kıbris, İrak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, — Pomanva, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muamale'eri yapar AU MMıhiqumni* daze bi kuvvatla kolkabilmek için büne kâsan olan sölün bir uytuye bir törlü kamuşameyarun. lşte burada VALIDOL imdodımıza yetli Önu bir kare tecrübe ediniz. Torarma ve vnirleri takin edici olan bu ö erkmealıği barp urmtulmaz bir devdder. VALIDOU: damla, tabiler ve kap rimin yumuşadığını hissediyorum, Hasan dayı aşağıdan sesleniyor: — Bey, Karaburunları getirdim. Balkondan uzanıp baktım. Alaca ka- — ranlıkla iki iri gölge kımıldadı. Gö- « züm alışınca daha iyi seçtim. Hakikat korkunç şeyler. Bir yabancı kokusu al- mış gibi homurdandılar. Köpeğe çok merakım vardı. Fakat şehinde büyük fedakârlıklarla elime geçen dejenert kurd köpekleri hiçbir zaman bu heve- simi besliyemediler, Ben azılı ve yırtır. cı köpek severdim. Almanyadan getirt- tiğim kurd köpekleri bile şöyle zorlu bir Kasab kedisine diş geçiremediler. Köpek işte bunlar gibi olmalı. — Yaman şeyler Hasan dayı, dedim. Şimdi götür de sürüde, gündüz gözile — de görürüm, ğ Akşam yemeğimi derin bir sessizlik içinde yedim. Sıdıka nineye daha geldiğim gün te- —| limat vermiştim. Öğle yemekleri banâ — mutlak bir tavuk veyahud et hazırlıya” cak. Akşamları ayran, tereyağı, bal v€ yemiş verecek.. bunlar da o kadar kil e Doktorumun ısrarı da olmasaydı b — raya gelirken birkaç kitab getirecek” Ne kadar yorgun olsam gene yaz — girince yirmi otuz sayfa okuma- — tim, tağa ü dan uyuyamazdım. (Arkası var) — —

Bu sayıdan diğer sayfalar: