17 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

17 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa N POSTA Makineleşen Türkiyenin küçük, fakat güzel bir örneği Ankarada açılan Kız Enstitüleri ve San'at okulları sergisinde görülenler Şu sırada Ankarada üç sergi var. Üçü de gezllip görülmeğe gerçekten değer şeylerdir. Fakat bunlardan birinin şim- diye kadar benzeri görülmedi. Ayrıca yeni Türkiyenin en büyük ihtiyaçların- dan biri olan sanayi işlerine asid olduğu için de ehemmiyeti artıyor. Zira makine- leşmek, motörleşmek istiyoruz; bu uğur- da kuvvetli ve hesablı adımlarla, tered- düdsüz ilerliyoruz. Bir çokları diyorlar ki: — Yalnız fabrika kurmak maksada yetmez, İşletmek ve iyi randıman alabil- mek için elemanlar lâüzım. Bunları nere- de bulacağız? Yabancıların sözleri daha dar çerçeve içinde kalıyor: — Türkler fabrika işletemezler, Tek- nik zekğ birdenbire olmaz. Asırların ter- biyesine muhlaçtır. Askerlik noktasın- dan kazandıkları istiklâli ekonomi ve sa- nayi sahasında kaybedeceklerdir. Ankarada açılan kız. enstitüleri ve san'at okulları sergisi işte bu korkunç Şübhe ile hodbinliğin suratına inen ya- man bir şamardır. Atatürk «Her şeyi kendimiz yapaca- ihızi> demişti. Sergiyi yapan genç Türk işcileri, eserlerinin Üstüne yazmışlar; «Kendimiz yaptık.» * «Sergi evi>» Ankaranın sıra sıra genç ve yeşil akasyalarla süslü geniş ve asfalt bulvarlarından birine bakar. Birkaç ba- samak merdivenden sonra içeri girildiği zaman kendinizi büyük bir holde bulur- sunuz. Tam karşıda makineleşmeyi sem- bolize eden irili ufaklı çarklar ağır ağır dönüyor. Onların önünde «Atatürk» ün tunçtan ve muvaffakiyetli bir büstü gö- rülüyor. Altında Büyük Önderin, Türk milletini, hepsi de başka bir zafere yürü- ten büyük sözlerinden biri yazılı: «Her şeyi kendimiz yapacağız. Sergiyi gezdiren teknisyen anlattı: — Burası Onur pavyonudur, Büst İs- tanbul san'at okulunda dökülmüştür. Al- “tındaki abanoz ağacından taban ve ma- deni platform Ankara san'at okulunun eseridir. Büstle dişliler arasındaki boşluğa bir Türkiye haritası yapılmış. Şurasında bu- rasında muntazam aralıklarla renk renk we minimini ampüller yanıyor. Bunların her rengi bir çeşid san'at ve ticaret oku- lunu gösteriyor. Hepsinin sayısı (49) dur. Burada (14,759) talebe bulunduğunu öğ- renince faaliyet derecesinin yüksekliği daha iyi anlaşılıyor. Dekorasyon çok güzel. Duvar kapla- malarında, döşemelerde, ışık tertibatın- daki muvaffakiyet mükemmeldir. Solda- ki pavyonun kapısında büyük bir tablo var: Ortada Kültür Bakanlığı ağacını ve iki tarafında bir genç kızla bir deli- kanlıyı gösteriyor. Dallarda — muhtelif san'at ve ticaret okullarının isimleri ya- zılı. Böylelikle mesleki tedrisatı temsil ediyor. O kadar muvaffakiyetle işlen- imiş ki insana hakikf ve mükemmel bir tablo hissini veriyor. İçerdeki her gey gi- bi bunlar da Türk kafasından ve Türk elinden çıkmış. Dekoratör ve ressam Mazhar Nazım Resmoru tebrik ve takdir etmemek mümkün değildir. Bir numaralı pavyonda modern mo- |bilyanın her çeşidi var. Çalışma ve yatak odası takımları, klinik eşyası, salan ta- kımları hep kendi dekorları içinde teş- hir ediliyor. Bunlardaki renk, san'at ve işleyiş inceliği yüksek konfor karşısın- da hayranlık ve imreniş duyuluyor. Vak- tile (0,50>0.50) boyundaki plânşetler bile Avrnpadan geliyordu. Genç kızların birer kelebek kanadı gi- bi renk renk işledikleri çamaşırlar, bluz- lar, örtüler karşısında ister istemez u- zun zaman duruluyor. Seyreden genç kız ve kadınların yüzlerinde, onlardan bi- D T Di n DAT V | K Sergide Atatürk büstü rini giyerlerse saadeti giymiş olacakla- rını anlatan hisler aksediyor. Üç numaralı pavyon Ankara Ticaret lisesi talebesi tarafından idare edilen «Sergi salış bürosu» dur. Gördüğümüz mohilyalardan çoğunun Üstünde «satıl- maştir» yazılı birer etiket görmüştük. Ayni eşyadan ayni örnekte siparişler de alınıyor. Büroda çalışan gençler bu işleri yap- makla beraber her türlü banka ve tica- ret muamelesi de yapılıyormuş. Serginin alt katına giden merdiven- leri indiğimiz zaman demindenberi sesi- ni uzaktan duyduğumuz Jokomotifle kar- pılaştık. Bunu Edirne san'at okulu tale- Bergiden bir köşet: Daklkada 6000 devir yapan. yerli malı makkab Bergiyi yapan genç Türk işçilerinden birkaçı besi yapmış. Mükemmel bir surette ça- lışıyor. Pistonlar ve tekerlekler baş dön- dürücü bir hızla hareket ediyor. En çok kalabalığın toplandığı yer burası. Şu farkla ki yüzde doksanı çocuklarla genç- lerdir. Lokomotifin bir husüsiyeti de Is- tim için kömür yerine petrol kullanılma- sıdır. Mikroskoplar, teodolit âleti, eczacı te- razileri, saatçi tornası, traş makinesi, her çeşid fizik tecrübe âletleri vo boy boy kilidler var. Pavyon boyunca duran birer — talebe her kısım hakkında ziyaretçilere izahat veriyor: — Kilidlerimiz çok rağbet gördü. Şim- dilik Ankaranın bütün ihtiyacını karşı- lamak üzere siparişler aldık. Biraz ileride başka bir genç te şunları anlatıyor: — Bu bir makkab makinesidir. Çelik veya bronz levhaları delmiye yarar. E- lektrikle işler. Üç kasnak üzerinde çalı- şarak dakikada 1500-6000 devir yapar. Dölik çapı, pirinçte 3$-10 milimetre, çe- likte 3-5 milimetredir. Delik derinliği 55 milimetreye kadar çıkar. Mekteb mode- lidir, Devir adedi Avrupa malı olan em- salinden çoktur. Sergi sonuna kadar se- kiz tane yapacağız. — Kaça maloluyor?. — Çok ucuz, yalnız altmış lira.., — Elektrik motörü de burada mı ya- pilmiştir? — Evet, en küçük vidasına kadar her şey yerlidir. — Makkablar?. — Yalnız onlar yerli değil. Geçenlez- de bir ecnebi geldi. Makkabın burada ya- pılamıyacağını söyledi. Hemen o gün yaptık ve ertesi gün gördüğü zaman hiç bir şey söylemeden çıkıp gitti. Bakınız, hiç farkı var m? Dikkatle gözden geçirdik, yoktu. Mikrometre denilen bir âlet göster- diler: — Milimetrenin yüzde birini ölçer, — Yüzde birini mi — Evet... Binde birini ölçen de var... Bu cevabı pek tabil olarak söylüyor- du. Tesviye edilmiş bir çelik üzerinde gezdirdi ve Ibre gözle veya elle anlaşıl- ması mümkün olmuyan en küçük pürüz- leri bile epeyce geniş münhaniler çize- rek haber verdi. — Şu nedir? — Ekmek kesme makinesi. Bir gün böyle bir makineyi mektebe tamir için göndermişler. Çocuklar hemen bir şema- sını Çizerek bir iki saat içinde yapıver- mişler. Bu pavyonda tesviyeciler. dökmeciler, kaynakçılar, duvarcılar ve daha bunun gibi birçok çeşid san'at kısımları faaliyet halinde bulunuyor. Etrafta tam bir fab- rika hayatı, fabrika uğultusu var. Meselâ tesviyecilikte veya dökmecilik- te bir işin nasıl çıkarıldığını safha safha en kısa bir zamanda takib edilebiliyor. Sergide yalnız yapılmış olanları yay- makla kalınmamış. (Devamı 12 inci sayfada) Tarihten sayfalar: Sezar ve Haziran 17 — en büyük üzüntüsü... » * * miş, orada yaşamıştı. Kadınları ke Tarihte hem edebiyatçı, hem de iyi devlet şefi olanlar pek azdır, Sezar da bunlardan biridir. Sezar Romada Patriçi denilen zadegân sınıfından bir ailenin çocuğu olarak dün- yaya geldi. Pek genç yaşta siyasete ka - rıştı. Romayı idare etmekte olan Sillâ'nm muhalifi oldu. İdam edileceğinden bah - sedilince Sezar Romadan kaçtı. Anado - luya gitti. Korsanların ellerine düştü. Hürriyetini kazanabilmesi için 20 talan para istediler, Sezar mağrur bir adamdı Onlara çıkıştı: — Budalalar, siz benim kim olduğumu bilmiyorsunuz! Size elli talan vörece - ğim. Dedi. Onlara şarkılar söyledi, ştirler okudu. Bunlardan bir şey anlamadıkla - rını görünce kızdı ve: — Eğer buradan kurtulursam hepinizi astıracağım, Diyerek kendisine güldürdü. Fakat bu Rülüşleri pahalıya maloldu, çünkü Se - zar çok geçmeden tehdidini yerine ge - tirdi, Sezar, vücudünün ve yüzünün güzelli- ğine çok dikkat eder, pek temiz ve za - manına göre şık giyinirdi. Eğlenceyi pek severdi. Bu uğurda borca girmekten çe- kinmez; aldığını geri vermek hatırına bile gelmezdi. Barcun çokluğunu, iti - barın da çokluğuna şahid tutardı. Sezar gençliğinde (Bitinyi « Bursa ci- varı) kralının sarayında bulundu. Ora- da sâkilik etti. Romaya döndüğü zaman gece gündüz sarhöş ve her türlü zevk içinde çılgınca yaşadı. Boğazına kadar borca girdi. O kadar ki bir zaman sorra İspanya vali - liğine tayin olunduğu zaman, alacaklılar mahkemeye baş vurdular, onu bırakma- dılar, Sezar o kadar uğraşmasına rağmen yakasını kurtaramadı. En sonra dostla - rından Krasüs 850 talan için .kefil oldu da vazifesine gidebildi, * Resmi işlerde ve hattâ halka karşı söy- lediği nutuklarda ağır başlı olmıya lü - zum görmezdi. Çok zaman cn hususl iİş- lerden bahsettiği duyulur ve bu gibi şey- lere susamış olan halkı eğlendirerek ken- disini sevdirmiş olurdu. Meselâ halası Jülya öldüğü zaman Ro- manın en büyük meydanında bir nutuk söylemiş, ölüyü methetmişti. Bundan baş- ka cenaze merasiminde kadının kocasının bheykellerini de taşıtmıştı. Böyle bir ha- |reket Romada biç görülmemişti ve ya - saktı. Sezar, başka defa kendi karısı hakkında da bir methiye söylemişti, Kadınlara karşı düşkünlüğü taşkınlık derecesine varıyordu. Gençliğinde orta Emalı kadınların oturdukları sokakta bir eve yerleşmiş, orada yaşamıştı. Kadınları kendi siyasetine karıştırmazdı. Fakat ica- bında siyasette kazanmak için onları kul- lanmasını bilirdi. * Sezar kendisini askerlere sevdirmesi- ni pek güzel bilirdi. Orduda körü körüne itaat istemeyi düşünmez, askerin harb heveslerinin artması için çalığırdı. On - ları zengin yerlere götürür, fazla para verir, yağmalara mümkün olduğu kadar göz yumar, bir çoklarile arkadaş gibi ko- nuşur, şakalaşır, hattâ isimlerile çağırır- dı. Sulh zamanlarında onların eğlence - lerihe karışmaz, hattâ yardım ederdi. Süs. lü şeyler koku vesair eşya almalarına karışmazdı. Bunu hoş görmiyen birine: — Ne zararı var, muharcbeyi güzel yap- sınlar da, varsınlar koku da sürünsünler! demişti. Süslü ve zengin bir hayat yaşamayı hiç bir zaman ihmal etmez ve bol bol ziya - fetler vererek pek açık saçık konuşmalar yapardı. * Sezar okumayı çok severdi. En çak ede- biyattan hoşlanırdı. Kozmoğrafya ile biyolojiden de zevk alırdı. Güzel yazı yazardı. Bu yazılar arasın- da yunanca bir gramer olduğu gibi gür- ler de görüldü. Onun bugüne kadar kal: mış ve bundan sonrü da ayakta kalacak Gençliğinde orta malı kadınların oturdukları sokakta bir eve yerleş: ndi siyasetine karıştırmazdı. F icabında siyasette kazanmak için onları kullanmasını bilirdi. Yazan: Kadircan Kaflı eşerleri vardır, Fakat bir mektubu vi;; dır ki, belki kendi cinsinin en Kkıstllğ arasında olduğu halde, en meşhurlaril dandır. Üç kelimeden ibarettir. «VE vidi, viç, Yani <geldim, gördüm, YE? dim.> Sezar bir aralık Anadoluda Poni h'x: Farnas üzerine yürümüştü. Zelâ YAĞL | ninde zafer kazandı. Bu zafer O '_'d çabuk vo kısa bir zamanda olmuştu İi V nu çabuk ve kısa bir şekilde Senatoy1 diren bu üç kelimeli mektub, edebiyt san'atı noktasından bir şaheserdir. *& ö Bütün büyük adamlar gibi onun kendisine büyük bir güvenci vardı. kalarından üstün olduğuna ınanl’î: gerçekten bu üstünlüğe malik Iscltl;dd halde kazanırlar. Fakat başkaların” | üstün oldukları halde bu üstünlüğü İ:, reket ve sözlerinde ıksımre:ılyeflı muvaffak olmaları muhakkak değildir Sezar birinci olmak iddiasını güdüf” du. Bir gün ufak bir şehirden geçerk:;. — Romada ikinci olmaktansa birinci olmak daha iyidir! $ Demişti. Afrikada harb yapmak üzere w“" çıktığı zaman ayağı sürçtü, O zamanl ? lümsiyerek dişlerini sıktı, '_y'umnl"". salladı ve haykırdı: 1 — Atrika, elimdesin! ç Bir sefer kıyaletini değiştirdi ve KÜ bir kaşık içinde, düşman gemileri arasi dan, Adiryatik denizini geçmiye mK": oldu. Fırtına çiktı. Kayıkçı körktü geri dönmek istedi, Sezar ona çıkışt!? — Bir şeyden korkma! Sen Sezarı VE nun talihini taşıyorsun! Bir rivayete göre İskenderin ha:"“a okurken, bir rivayete göre de Su:'»y# geç dâ ayni Makedonya krali heykeli karşısında ağlamış: — Son benden'çok daba genç 'oldülü halde koca bir imparatorluk kürm Ben henüz hiç bir şey olamadım. Diye söylenmişti. : çeril Sezar, baştan başa zevk, zaler ve zinciri halindeki hayatının sonunda (B? ma) nın birincisi oldu. Kendisi elliyi M kin olduğu halde benüz yirmisinde îı;’ yan Kleopatra gibi bir kadın tarafint” çılgınca sevildi. Bütün arzularını ::'*' mış, hırslarmı doyurmuş, — üzüntü savmıştı. - İlâh derecesine yükseltilmlili Fakat bunlara rağmen bir tek ve bül derdine çare bulamamıştı. Buna hel den çok üzülüyordu. , Acaba bu üzüntünün sebebi ne olsbİ Hir? Eğer bilmiyorsanız hiç bir zaman b“”: mazsınız. Çünkü bize göre Sezarın » hakkuk eden arzuları yanında pek hemmiyetsiz, hattâ ileri sürülmesi £ |lünç bir şeydir. Fakat ne yapalım Ki Xa büyük adamların bile böyle ufak tc!!k’ çok zaman kendilerinden başkalarınt rarı olmıyan Üzüntüleri vardır. â Artık söylüyelim. Büyük Sennnla büyük derdi şudur: Saçlarmın dökülü” olması, Zavallı Sezar!.. , , Kadircan Kaf Fabrika ve matbaalarıf kazanç vergileri at Ankara 16 (Hususi) — Fabrika ve çtf baâların 1937 mali yılı asgart kazanç gisi nisbetlerinin 1938 mali yılınd'“ aynen tatbiki Vekiller Heyetince K# edilmiştir. Egede mahsul vaziyeti 4 İzmir ; —(Hususi) — Havaların nııı:'j mesi ve buna inzimam eden poyrasın Öi tütün mahsulünün inkişafına mânl Olüy başlamıştır. Bu mahsul kısmen zarat Fp mesine mukabil pamuk, buğday, upıy;"; züm mahsulleri tirikişaf etmiştir. Pol çakf devamından müteessir olan tütün mil v ları Akhisar, Kırkağaç, Manisa ve Bırtd dir, Zeytin mahsulü çok bol ve nınıtif-wı Bu sene pamuk rekcitasi geçen mn:wg çok fevkinde olacağı için dahili fabhrikA” y ihtiyacı temin edildikten sonra "'”'“ıdl sım ihrac edileceklir. Pamuk dahili fi beynelmilel pamuk piyasası seviyesint Y | laşmıştır. |

Bu sayıdan diğer sayfalar: