10 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

10 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa 7 <e zemem A L —— MESELELER | Eski diplomatlara göre bugünkü dünya vaziyeti hbenderi müdürü Ziya Harici reti umuru şe 'fluyeğ:;;.m fikirleri ve hatıraları umurnü Eski — Hariciye — Nezareti Çekbenderi müdürü Bay Ziya Bay- dar, sağ olan hariciye memurlatının en kıdemlilerinden biri. Yarım asırlik İŞ Hayatı içinde, talih Tüzgürı onu nerelere atmamış. Hatıralarından bahsederken, tümlelerin arasında, gâh Tebriz, gâh Ber- lin, gâh Cenevre, gâh Amsterdam'ın bahsi Beçiyor. Bay Ziya Baydar, tatlı dilile hatıraları- Di anlatırken, suallerimi sıralayıverince, en susuverdi! — Aman azizim, dedi, diplomasi nere- Ge, hon nerede? Nüçiz şahsımdan ülmemek şartile, size, bugün tarihe mal tlan pek çok hâdiseleri anlatayım. Fakst Ziya Paşanın beyti meşhurdur: «Nol sanımı bil bir işe ya başlama evvel, *«Ya başladığın kârı peztray hitam et İşte, ben de haddini bilen bir insan tnevkünde kalmak isterim. Onun İçla Daki'likten ileri geçmemekliğime müsaa- de ediniz. Kendisini ikna etmek hayli müşkül ol- Gdü. Nihayet anlatmıya başladı: — Bu kadar ısrara karşı «<Peki> raei- Mekten başka çare yok. Şu halde suaHni- zin vaahıî vîrey'ı)rın: Umrnumi harbden tonra bütün hariciyeler hercü merce uğ- Yadı. Bazı istisnaları nazarı dikkale M,' Mazsak, bu umumen böyledir. Halbuki diplomasi, bence, şahsa münhasırdır. Bir Sefir yalmız raporunu yazmakla, ziyafe'- lerde idarei ekdah etmekle kalmamalı- dır. Onda, her şeyden evvel temsil kabili- | Şai Yyeti aranır. Bu kabiliyeti haiz olmak i- Çin ise, mesleki tecrübelerden Beçmiş. mevkiini hazmetmiş bulunmak uqndu. İyi ve muktedir diplomat demek, âlim in- san demek değildir. Diplomata bilgi ve görgü ile beraber «Satış» da Jâzımdır! Her memlekette, her devirde şahsiyet sahibi siyasiler vardır. Fakat yukarıda da söylediğim vechile, harb sonu dünyasın- da tebarüz eden umumi kargaşalık, harı- el rde de kendini göstermemiş değil- dir Siyaset sındaki keşmekeşin önü- nü almak i şahsiyet sahibi, kıymetli Giplomatları başına getirilmesi lâzım- dir. O zaman, politika gemisindeki asla- nın parçalanmadığını görürüz. Sonra bir başka mesele daha vardır. Meselâ bugün, Türki ariciyesini temsil mevkiünde o- lan haysiyetini müdrik bir memur, her yerde muvaffak olur. Halbuki Abdü'ha- Mid I zamanında ve daha sonraları, bu Vâaziyette mi idik? Sırası gelmişken bir amdan bahsedeyim: Cenevre baş- osu idim. Bir gün müsteşrik pro- fesör Monte'nin <Türklük ve İslâmiyet» hakkında konferans vereceğini duşdum. Konsülâto kâtiblerinden Bay Ce.x_'ndl (şimdiki Lâhey sefiri) gitmesini söyle- dim, Bay Cevad, avdet ettiği zaman kon- feransın mahiyetini ve niçin verildiğini Üğrendim. Herif, bir buçuk saat Eevezeliğini şu neticeye bağlamış: (yani biz Türkler) kendini Timdan başını kaldı j y fakillen idareye Jâyık» olmıyan bü mil- * Börsün! Fakat, her devletin hariciyesinde bu T şif: in mümkün | Çülmüşler! mizükteri bulmak, bugün İŞ Ödür, bilmiyorum... N — Evet, harb sonu dünyasında görü- len «hercü merc» den bahsediyordunuz. | (çu bu hercü mere, insanlığı harbe Mİ| ( latayı acaba Gölürecek, sulha mı? laka i Ti kik, Üplomatları bu kadar açık bir ha- İ;l ati İdrâk etmesinler! Yalnız, tarih Olu, akli fakı, SO bu sahada müsbet veya menfi, W Kat'i bir cevab vermek bence İ lüzim olduğunu söylemek, ma ümu locex;zd”" Bugün için, bizce söylenebi | gı Cek €n kuvvetli söz şu olabilir: Diplo> Tasi Sulhu B Çmeğ edelim ki © çalışıyor, Temenni Tinde ' inhiraf etmesin! Bu yürüyüş f tatiy tahkimi için, beynelmilel diplo - Bim; üoru“lü.vân)uı:. ne süretle tan - — “züm geldiğine kanısiniz? | Bay Ziya Baydar — Meselâ Milletler Cemiyeti bu h. susta bir rol oynıyamaz mı? Onun tesis maksadı olarak Neri sürülen açık diplo- MâSı. -- unul? Açık diplomasi mi? Evvolâ, bu noktai nazarın reel bir manâ ve ma- hiyet alıp alamıyacağını tedkik etmek lâzım. Ortaya proje atmak kolaydır, fa- kat onu kuvveden fiile çıkırmnkv ınrduvr. Milletler Cemiyetinin nılüne.gglmce. SİZ figâranları yıldız yapmak istiyorsunuz 5”;!;:“ artık politik iddiaların tahlil ve tenkidini bir yana bırakalım da bon, s.ı. ze eğlenceli birkaç hatıramı ınlauı_vı_m. I — 1901 de Tebriz başkonsolosu idim. O zaman İran Şahi olan Muzatfereddin hın, İstanbulu ziyaret etmesi kararlaş- turıldı. Biz de Tiflise, Şahı k.u'iılıınlğî gittik. Mahalli Rus hükümelı'dz siyasi nezaketin icab ettirdiği morasimi — vap- maktan geri kalmadı. Bu meyanda, Mi zaffereddin Şahın şerefine bir se müsa mere tertib olunmuştu. Tiyatro hıncahınç doluydu. Şah, locasına kurulmuş, ben de resmi üniformamı giyerek ön sırada şah- ta mevki sıma tahsis edilen koltuk tım. Yanımda da Tif di, Oyun başladı. Fakat Rus vali musvini de buram buram ter döküyordu. ÂAz son- ra, onun bu haline şaşmakta iken, adam- cağıza hak verdim. Piyes, «İsmail» piyesi idi. Bu eser, Türklerle Rusların arasında cereyan ade,n bir harbi gösteriyordu. Vâ- kıâ sahnede hiçbir muharebe vaziyeti; milli hislerimizi rencide edecek hiçbir hâdise görülmemekle beraber, piyesin mevzuuna esas teşkil eden yak'a, Türk- lerin mağlübiyetine dairdi. Rus vali mu- avini, bana itizar etti. İsmail piyesinin oynanacağından haberi olmadığını, bu temsile kimin sebebiyet verdiğini tahkik ettirip onu cezalandıracağını söyledi. Ben de her hangi bir meselenin ihdasına mâ- ni olmak için, muhatabımı teskin edecek süren | ga beğenirsiniz? Piyesi, Bu| süküneti içinde şak! Şak! —alkışlamasın müs -| mı? dareye lâyık değildir.> demiş' | g1 Monte cenabları, şimdi mezö- | heyrede idim. ırsin dâ «Kendini müs- | , man hükümet Sulhun hal için de, Âti için de müt- bir telgraf n kabilinden... Zannetmem ki, DUgÜ-| o yis kapısı dehşet n hi de- F, uşağımı çağırdım. Ükik, hatlâ şöylece gözden geçirecek | G cayı çıktığını Sak, her zaman, her yerde mantığır, | padının hüngür ü telimin rol almadığını göreceğiz. O-| yordu. Uğak, devamla: kurtarmağa, harbin önüne| Vp yaziye öğümüz yürüyüş istikameti, SaYE-| — çı, bir işi gö inl in- a €h 4 ametinin gayesli ahatte olma İnhiraf etmemesi için, yanı sulh siyâ-| Fojunan bazı kadar soğukkanlılık gösterdim. Faka* bu rusca bilmiyen ve vaziyetin farkı- zaffereddin Şah ne yap- tiyatronun derin sırada, na varmıyan Mu: — Umumi harbden evvel, gene Ce- Aldığım haberleri munta- merkezine bildiriyor- iyetin karışık ve dum. Bu meyanda v:ııı)ç barbin bir «Kestian dö jur» olduğunu re ile yazdım. Bana kimse inanmamış, imle falcılığımı iddia edecek değ:ı:d;nmi;hırbin bir «Kestion dö jur» kanaatine sevkeden vak'ayı sıze ım: Bir ahbaba gece ziyareti yı- caktık. Tam gitmek üzere iken mühim aldım. Onun cevabını yazmıak odama girdim. Birden tli bir gürültü ile ka- iyesizli; kızmıştım. Savu- A Reliuıı hizmetcinin göyledi. Fakat bu sırada hüngür ağladığı duyulu- için tekrar çalışma — Mobilizasyon ceneral ilân edilmiş M- | Nişanlısı varmış, onun için ağlıyor, de- ki İsviçre fakir bir hükü - tte yakın bir tehlike olma- yan ceneralin ilânı gibi mas- ze almaz. Her ne ise, ziya- üşündüm sa mobilizas: Fakat neş'em kaçmışlı. Se- ları döolayısile bu 1nplm'.lu1ı_ devlet ricalimize de fikrimi öyledim. Hepsi birden: Ha (Devami 14 ncü sayfada) fete gittim. “|mütercim tarafından çevril Kitabcılar halkı okutma davasında çalışıyorlar mı? Hep qyni_cevaî “ Biz, bize düşen vazifeyi yaptık ve yapıyoruz ,, Dünkü sayımızda bizde okuma kalkın- | ması hususunda kitabcının vazifesini ya- pıp yapmadığı, memleketin muhtac oldu- Gu eserleri mi, yoksa yalnız kazanç endişe- sile işine gelen kitabları mı bastığı Hak- kında kitabcılar arasında — başladığımız ankete kitabeı Semih Lütü, İbrahim Hil- mi, Abmed Hallâ, Ramzi ve Kanaat kü- tübhanesi sahibi İlyas Bayar cevab ver- mişlerdi. Bugün de, konuştuğumuz diğer tâbile- rin cevablarını neşrediyoruz: İkbal kütübhanesi sahibi Hüseyin Kitabeının cenabı «— Türk kitaboları vazifelerini yapmak- ta devam etmişlerdir. Son zamanlarda re- Kkabet yüzünden, kendi neşriyatlarını bırak- mış, vazifelerini unutmağa — başlamışlardır. Meselâ bir kitabci tercüme kitablar neşrine başlıyor. Bunun biraz tutunduğunu gören diğer tâhliler hemen kendi neşriyatlarımı bi- rakarak ayni seriyi çıkarıyor. Bu yüzden ki- tabaıların bütün neşriyatı ayni tip eserlere | münhasır kalıyor. Halbuki diğer tarafta | mleket için lüzumlu daha başka kitablar | çıkarmak mümkündür. Rağbet karşısında meslek, gaye unutulu- yor. Rağbet gayrimeşru bir rekabeti meyda- na getiriyor. Birden zarar ediyoruz. Zarar eden yalnız bizler olsak mesele gene halzi e- hemmiyet değil. Asıl fenalığı memleket kül- törü görmektedir. Bunun birçok nümunele- | Tine bilhassa bu sene içinde pek ziyade te- | sadüf etmiş bulunuyoruz. Meselâ Şehir Ti- trosu drama türjü Şükrü Erden Romea - ülyeti tercüme etli. Kendi hesabına bastır- dı. Gösterildiği zaman filmin rağbetini ha- iyi tercüme edildiği için de zarar- yapan bu kitabı kaç tane tak- beğenirsiniz? Tüm «ltı tane evet tam altı tane başka başka n Romeo-Jülyet Şaşmayın Bakınız, Şükrü Erden çevirmemiş l- saydı, tercüme ettirip bastırmağı kimae akıl #tmiyocekti. Kitab çıkar çıkmas herkes işini gücünü bıraktı. Ayni piyesi bercüme ettirip piyasaya döktü. Böyle mi olmalı?. Romeo Jülyet yerine gene ayni derecede kıymetli bir eser çıkarıp memlekete kazandırmalı, Bir aslın altı tane kopyasına ne lüzmum var?. Son zamanlarda hepimiz kitabların satılamadı- ğandan şikâyet ediyoruz. Halbuki halkın iste- diği kitabları nazarı ttihara alarak doğru dürüst bir neşriyat yaparsak hem halk kitab alır, hem memleket öser kazanır, hem de biz zarar etmeyir. Ben bir kitab tercüme etti- Fiyorum. Haber alır almaz diğer azkudaşım da ayn! kitabı tercümeye kalkışıyor. Bu sefer | ikimiz birden ziyan ediyoruz. Ziyan da başka bir kitab neşri için adamın cesaretini kırıyor. Üstelik tâbi de, mütercim de müşkül mev - kide kalıyor. Diyorsunuz ki, tâbi hep işine gelen eserleri mi basıyor? Buna maalesef e- vet diyeceğim. Çünkü kıymetli bir kitab ba- sıyorum. Bu kitaba biraz fazla Tlat koymak lâzım geliyor; hoş, ucuz da koysanız ilmi ve edebi kitabların pek fazla ahıcısı yoklur, ân- cak yüz, iki yüz tane satabiliyorum — Ben bundan zarar etmemeliyim ki, memleketin beklediği, muhtac olduğu bir diğer kitabi ba- sayım. Kitabomun sermayesi büyük değildir. Birinden kazandığı ile diğerini bastırır. Halk | bu gibi kitablara ehbemmiyet — vermeyince mecburen bu kabil neşriyatı paydos ediyo- ruz, yahud pek aa devam ediyoruz. Neşretnie yince de kızıyorlar. Bana bir muharrir gelip de biraz pahalıya mal olacak kıymetli bir eser teklif etti mi bilâtereddüd: — Hayir! Diyorum. Çünkü satılmıyor. İnsaflı düşü- nümek kitabcıda kabahat yoktur.» Yeni Şark kütübhanesi sahibi Hüseyin Tutya diyor ki.. — Mestle, böyle zannedildiği gibi değil- dir. Esasen, ötedenberi memleketimizde hal- kımazın kitabı bir ihtiyac olarak kabul etme- diği muhakkaktır. Harblumumi — senelerinde, elbetle ki her şeyde durgunluk ve buhran ol- duğu gibi kitabcılıkta da ayni tesirler gö- zükecekti. Harbiumumiyi mütecakib, Müta- reke deyresinden sonra İstiklâl harbini ta- kih eden zamanlarda bir taraftan Üniversite Istanbulun maruj Bay Fikri ki, gene kitablarımız istediğimliz kadar yani tâbileri memnun edecek derecede zatılamı- yor. Bunun da sebebi: Evvelâ hayat pahalı- hğı, yani kitaba ayırılacak paranın yoksul- Tuğu, ikincisi de halkın maalesef 6 - seviyeye gelmemiş ve kitabı kendisi için bir İhtiyaç addetmemiş olmasıdır. Burada Hüseyin Tutyaya bir sual sordum: Ezkiden daha mı çok kitab satılırdı? Tereddüdsüz cevab verdi: — Evet. eskiden kitab meraklıları vardı. Herkesin aşağı yukarı bir kütübhanesi mev- cudi Şimdiki gençler kitaba ayıracak para bulamıyorlar. Sinema, dans, spor vesalre... Kitaba da bir para ayırmalarına manalesef mani olüyor. bün yalnız kendi işine gelen eserleri ddlasına ne derziniz?.. Bu hususta gayet tabildir. ki, marifot Hüfata tâbidir, diyeceğim. Müşterisiz mata zayidir. Mü: ne isterse o yapılır, Nem - leki olan bir şey varsa o talebe göre de elbe$te bir arz yapilir, Bundan on beş sene o gelinceye kadar memleketi- mizde basılan kitablar; roman, edebiyat, ta- rih hududundan dışarı çızmazdı. Fakat son on böş sene zarfında bisde yazılmamış, diye- bilirim ki, pek az mevzu kalmıştır. Hülüsu: Türk kitabesı elinden geldiği nis- bette vazifesini yapmağa çalışıyor. Tefeyyüz kütüphanesi sahibi Parsih şu cevabı veriyor — Vazifemizi yapmağa çalışıyoruz. Fakat kltab satılmadığı için sermaye tedavül etmi- yor. Bu yüzden kitab piyasasında eski hara- veti görmek mümkün değlidir. Ben kendi hesabıma bu hafta yodi sekiz kitab bastım. Daha henüz uğrıyan, goran yok «O halde ne diye basarsın be adam!» di- yeceksiniz? Alışkanlık işte. Iüyad haline gelmiş bizde İki üç saat burada otursanız Iei kişinin yanlışlıkla olsun içeri girdiğini göremezsiniz. Kitabcıların bütün ümidi hü- kümetin yapacağı yardıma kalmıştır. Bazı faydalı kitablardan mübayaa etmek güretile blze biraz yardım etmeğe çalışılıyor. Bir ümidimiz de balkın yeni harflere biraz daha bağlanmasındadır. Elimizin, kolumu- zun bağlı kalmasının bir sebebi de mokteb kitetlarının — bisden — alınmasıdır. Eskiden mekteb kitahlarından elde ettiğimiz kâürla diğer neşriyatı yapardık. —Mekteb kitabları Eldince hiçbir şey yapamaz olduk. 'Türk kitabcsı vazifesini yapmış midır?, Şübhe mi var?. Tekmil kitabelar kondileri- ne düşen vazifeyi yapmışlardır. Ve yapıyor- lar, Buğünkü vaziyet başka bir esnafta ol- saydı, Devmid olur, bu mezleği terkeder ka- çardı. Biraz evvel de söyledim. Buhran olmasına rağmen bu hafta yodi sekiz kitab çıkardık. Neşriyat artsın, memlekete faydalı olsun di- ye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. — İşinize gelen, en fazla kâr bırakması Ihtimali olan eserleri bastığınız, a3 kâr geti- ren fakat faydası daha çok eserlere dudak büktüğünüz rivayet ediliyor?... — Böyle bir şey mevzuubahş olmaz. Halk faydalı gördüğümüz haer eseri kat'iyen kâr düşünmeden basarın. Türk kitabeısı ista- zençleri yetişiyor, diğer taraftan da memle- ket refah ve saadele günden güne ulaştığı için kitabedlıkta da bir kalkınma hissedili- yordu. 1924 le 1937 seneleri arasında kitab - cilık hakikaten seneden seneye iyi bir dev - reye giriyordu. 1020 senesinde — vasati! tiraj (1000) iken 1924 den sonra (3000) 3 bulmuş- ta. Fakat 1938 senesinde harf inkılâbile bir- denbire bu kalkınma durdu; tâbiler kitab ni emez bir hale geldiler. Bunun da se- bebi ellerindeki sermayenin bir anda hiçe in- mesi ve baslacak kitabların kari kulamamı- sı idi. 1928 den sonra yeni yazılarla pek çok neş- riyat başladı. Ve on sene xarlında Hakikuten ham kemiyet ve bem de keyfiyet itibarile iyi eserler Fakat, hemen ilâve edeyim Bay Hüseyin tâbilerinden üçü Bay Parsih nildiği kadar fedakâr ve feragatkârdır; bu- nu hiç merak etmeyini. Ama muharrirler içinde öyle simalar da var dır ki, bir kitabemin mali kabiliyetinin feve kinde para isterler. Eserlerinden goök isimle- rini satmak arzusundadırlar, Ne verirseniz azımsarlar Belki de haklarıdır. Lâkin bir nüişir de bütün parasını bir esere yatırmak- tan çekinir. Bu çekinme tâblin vazifesini şyapmakta tereddüd şeklinde tefsir edilme- melidir. Ankara caddesinin en caki kitabcıilarından biri olan Bay Parsihe sordum; — Eskiden kitab daha mı çok satılırdı? — Bvet.. hem daha pek çok satılırdı. Ma- amafih yavaş yavaş hissedilir bir arlma var. Bilhassa romanlar eskisi derecesinde satıl- mıya başladı. — Kitablara fazla fiat konuluyormuş?.. — Hayır. şimdi görüyorsunuz. Ne kadar mcuz kitab neşrediliyor.. âdeta kâüğıd flatına, İnkılâb kütübhanesi sahibi G. Fikriye göre — Türk kitabesı vasifesini — yuplamıyor. Çünkü kâğıd pahalıdır. Son samanlarda bi- raz neşriyat başladı. Bunu da tübiler borçla çıkarıyorlar. Kâğıd ucuzlasa neşriyat on mils- U artacaktır. Biz de istediğimlz, yalnız ya - ı:ıniııı“nı: wwınuı karşılığını getlren kitab- larI zamanda faydalı bulduğumuz lâkin kazanç ihtimali tayıf eserleri de basa- cağız Senede kitabcılar, elli yüz bin licalık kâğıd aarfederler. Bunun gümrüğü kaç para eder ki.. bizden bu gümrüğü almasalar ne olur?... Gümrükten kaybedilecek azami beş on bin Hradır. Halbuki, kültür kaybımız bu rakamla kabili mukayese midir?. Son zamanlarda kâğıd fiatları artmış ol- masına rağmen bilâkis kitab fiatları indi, Ayni hacimde kitabı eskiden 100 kuruşa âa- tardık, şimdi ise 25 kuruşa. Küğıd fiatı ucuzladıkca daha iyi eserler çıkarmak imkânını elde etmiş olacağız. Türk kitabcısı, hâmisi olmadığı — için bu hallere düşüyor. — Fazla satış ümldi olan kitabları bastı- Binız, kültüre ehemmiyet vermediğiniz iâdik- sıina ne dersinie?... — Bugün halka kitab veziriz. Yarın da münevvere. Fransada bile okuma hevesi po- püler romanlarla başlamıştır. 'Tübi bugün fena, yarın iyi, öbür gün daha iyi eser basar. İyi kitab basmak tâblin ken- di lehinedir. 'Tübi verilen eseri basar, Muharrir fena e- ser verirse ne yapsın? Muharrirlerimiz çıkacak eserlerine bir göz atmak ,tashihlerine göyle bir bakmak lüt- funda bulunmuyorlar, Halbuki bu, çocuk bü- yütmek gibl nazik bir işdir. Kitab halinde meydana çıkıncaya kadar bir eser takib edü- melidir. Yanlışsız çıkarılmasına çalışmalıdır. Buna yanaşan yok. Kısaca: Biz vazifemizi yapmıya çalışıyo- ruz. Bazı maniler var ki vazifemizi güçleşti- riyor. Buna rağmen biz vesifemizi bir gün unutmuş değilis, unutmayız da.. Kitabaların ocevablarını iki gündür. suu- (Devamı 14 ncü sayfada) Bir metre 30 santim uzunluğunda boynuz ilüğemn ylkeye İ y lelaa ö N Bu öküzün boynuzları bir ucundan öbür ucuna kadar tam bir metre oluz santimdir. Öküz bu sayede Londrada hayvanat sergisinde birincilik mükâfa- tını kazanmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: