13 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

13 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EM ateş püskürmekte Romancı Bürhan C Yazan: Bürhan Cahid Halkın okumaması mevzuunu ele ala- rak kitabeının kapısını çalmış: — Vazifenizi yapıyor musunuz?.. Diye sormuş, sanra da aldığım cevab üzerine muharrirlere gidip: 3 — Kitabcılar sizi itham ediyorlar, iyi #ser vermiyormuşsunuz! demiştim. Bürhan Cahid diyor ki Köroğlu başmuharriri, tanınmış ro - mancı Bürhan Cahid Morkayayı, karika- türist Cemal Nadirle tatlı bir mübahase- ye dalmış buldum. Ramancı ile ressamın tatlı hasbıhalini dedikodudan daha lez - zetli bulmadığım için üstada bu meoele. için ne düşündüğünü sardum. _D“fl kit — Ben düşüncelerimi geçen günkü fık- ramda söylemiş bulunuyorum. Bir ikinci defa tekrara lüzum var mı?.. Bizde umumi kitab satışları düşüktür. Hangi edebi eser on bin tane satmıştır; bu daha neşriyat piyasasında vâki bir hâdise değildir. Edebi eserde ne kadar ö- zenseniz, ifina etseniz, mehrumiyetlere katlanarak yazsanız, hakikt? bı'r" eser ib- da etseniz, en müşkülpesend münekkid - ler takdir etseler, gene üçüncü derecede bir eser kadar satılmaz. Bizde satış Yapâ- bilmek için populer şeyler çık_nımılL. Memlekette içtimaf bir inkilâb m:y::. na geldi. Kadın orlaya çıktı. Umunılm_ yatın şekli değişti. Ev içi eğlenceler 9:; rınım malı oldu. Yeni yetişenler düni hayatı bilmiyorlar. reketlerini yaşatmak wnyuuç.erlzı yes receksiniz. Biz bu geçid, bu istihale dev- Finin muharrirleriyiz. İçtimat hayat he- nüz kaynıyor, tebellür etmedi. Elbette durulacak ve Türk cemiyeti muayyen bİF istikamete yürüyecek; işte 0 zaman inki- lâbın eserleri o devri yaşıyacak, muhar- rirler tarafından ibda edilecektir. ; Binsenaleyh bugün ne kitabcı, Kkitab satılmadığından, ne de muharrirler eser- lerinin müşteri bulmadığından şikâyet etmesinler. Bu kadar satışa p'ıkrecmellyıı Biz şimdi bu işin amelesi.. Bizi dikkatle dinliyen karikatürist Ce mal Nadir ilâve etti: — Fodaisi ve kurbanı-. Bürhan Cahid gülümsedi : — Ben de öyle diyecektim ama, bir türlü dilim varmadı. — Peki üstadım, muharrirleri itham €- diyorlar. Siz geçid devresinin yazıcıları olduğunuzu söylüyorsunuz, gayenizin iyi| | eser vermekten çok halkı okumağa te$ * 'Yik teşkil ettiğini leri sürüyorsunuz AM ma, kitabcılar sizleri kabahatli buluyor > lar, : — Muharrirlerde kabahat yoktur. Ki- tabcılar kendileri muharrirleri ihtimam- #Sız, itinasız eser yazmağa mecbür etmiş- lerdir. Biz de Allahın kuluyuz, yaşa ü meeburiyetindeyiz. Bunun için de © Ğ lerimizi halile en kısa zamanda VEm'*Bn Bibi bir vaziyetle karşı karşıyayız İzmirin incir, üzüm derdine benzer. Köyi lü bütün sene çalışır, bir yıllık emei*"_ Yok pahasına komisyoncuya VeTİr. ’:]'uğ Mağını kamisyoncu yer, zengin ' köylü gene fakirdir, ve gene Ankara caddesinde de böyle.. ahid, tarihci İskender Fahreddin e sair Orhan Seyfinin cevabları Ta.eeie D Nusret Safa Coşkun d Bugünkü hayatın ha-| ESELELER | / Muharrirler, İstanbul kitabcılarına — kazanan kadın memur devam ediyorlar İskender Fahreddin tabcı alır. Muharrir gene fakirdir. gene zavallıdır. - İskender Fahreddin SGl'ıle 'arihi tefrikalarile tanınmış olan mu- ıı.îm İskender Fahreddin Sertelli şu ka- naîlı;:ığ mubharrir arkadaşlar belki şi - şirme eserler yermişlerdir. Kitabejların bu iddiası varid olabilir. Okuyucularımı- zaın özlü eserlerle şişirme metaları ay ird ettiklerinden erminiz. Fakat, ilk ıfiı ola « rak, kısaca şunu söyliyelim ki, bız_dı'kl- tab yayımı, dünyanın en geri, en iptidaf kitab yayım şartları altında yapılmakta » dır. Sonra bizde muharririn hayatı, istik- bali kitabçıların elinde bir oyuncak gi - bidir, Faraza sizin özenerek, bezenerek emek sarfederek yazdığınız bir eseri isti- yorsunuz ki, di hesabmıza bastıra - sınız. Biraz patanız da var.. Bunu ya « parsınız. Fakat, bu kitabı kendiniz saza- cak değilsiniz ya! Elbette bir kitaberya vereceksiniz. İşte bu eseriniz, kitabcı ta- rafından basılmadığı için kitabcının raf larında kalmağa mahkümdur. Yayılma - gına, satılmasına imkân yöktur. Bence en iyi, en esaslı ve çıkar yol şu- dur: Bu işi devlete bırakmak. Yani ya - yım işini devlete vermek. Ve kitabcılar itiraf etmelidir ki, bu iş artık klâsik, köh- İne, işporta kitabcılığı zihniyetile ileri gö- itürülemez. Teşkilât lâzım.. bilgi lâzım.. memleketi, halkı, ve muhiti tanımak lâ- İzım. En çok okunduğu söylenen kitabla- yın üç binden fazla basılmadığı meydan- dadır. Mevzuu, yazılısı hâsılhı bütün de - gerile yüzde yüz satılacağı —mubakkak addedilen öyle kitablar var ki, satış tu- tarı yürekler acısıdır. Hakikat olan şudur: Mecmua ve gaze: teler gibi, kitablar da' memleket içinde yayılmıyor. Yayım vasıtalarımız eksik - fir. sakattır. Ben bir çocuk mecmuası neşrediyorum. Senesi geldi. Hâlâ Erzu- yumda, Karsta, Malatyada, Sarıikamışta mecmuamın intişarından kimsenin habe- i yok! 5 :::;e Vekili Saracoğlu Şükrü vak - tle bu işle meşgül olmuş ve bir kitabın veya mecmuanın Türk sınırları — içinde yayımını temin etmek için en aşağı bir kitab veya mecmuadan otuz bin tane ba- lâzım olduğu kanastine varmıştı. itablar, kitabcıların; mecmualar da bir iki bayiln tozlu tezgâhlarında ve teşkilât- sız işliyen ellerinde kaldıkça, halkımız - okuma zevki yaratmak imkânlarını a- ramak gülünç ve yersiz olur. İlk önce hü- kümet kanalından kitab yayım işini yelu. na koymalı, her matbu eseri memleketin her köşesine sevkedebilmek ve tanıtmak çarelerini bulmalı. Okumak ikinci dere- cede kalır. Anadoluya giderseniz, bu yıl değil, geçmiş yıllarda çıkan eserlerden mak | bile haberi olmıyan binlerce, yüz binler- insana z c'Bıı kabahat kimindir? Muharririn mi, yoksa kitabcının mı? Şair Orhan Seyfi diyor ki: İşte Orhan Seyfinin de süöyledikleri: — Yusuf Ziyanın fikirlerine iştirak e- diyorum. Şunu da söyliyeyim ki, son za- n:'.nınu müellifler oldukça kıymetli e- “İzerler telif ettikleri gibi, tabiler de bu (Devamı. 10 eu şayfada) —- SON POSTA yangoda dört defa büyük ikramiye Bu seferki piyangoda büyük ikramiye kaza- nanların “Son Posta,,ya anlattıkları (Baştarafı 1 inci sayjada) abla, bir kucak parayı, bir bayanın ku- cağına devrediyor. Fotografcı resim çe- kiyor, Halk, etrafını çevrelemiş. So - kuldum.. , Fotograf çekildikten sonra, Nimet ablaya sokuldum: — Kim bu? dedim.. — Bugünkü keşidenin talihilsi, Kadıkö » yünde Caferağa mahallesinde 13 numarali evde oturan bayan Lütfiye.. İsteraen konuş! Şimdi bayan Lütfiye anlatıyor: — İki senedir kocamdan ayrı yaşıyorum. İki çocuğum var. Onları büyütmeğe uğraşı- yorum. Babaları hayırsız. yükleri — benim gırtımda .. Hem de neyle?: Babalarımın ver- diği ön lira ve bizim eski evin kiraya ver - diğim bir katından aldığım kira ile.. Gece gündüz, Allaha dua ediyordum: «Bir iş bul- sam da, şunları kimseye muhlaç olmadan yetiştirsem » Dün, elimdeki bir halıyı rehin koymak ü- sere İstanbula inmiştim. Çünkü, çok dar - daydım. Nimet ablaya sordum. Bir şey çık- madığını öğrendim. Bugün telefonla arat « miş.. Büyük ikramiye çıktığımı haber ver » miş. İşte şimdi geldim. Beş bin Urayı aldım. O kadar memnun ve mes'udum ki tarif ede- mem. Artık, ne çalışmağa, no dö iş aramağa lüzüm var.. Bayan Lütfiye, mes'ud, pakst elinde ay - mlirken Nimet abla söze başladı: — Bunlar bir şey değil.. asıl, 24884 numan Büyük ikramiyeyi kazanan Bayan Lütfiye paralarını aldıktan sonra rah biletle 12,000 lira kazanan bir müşteri - mliz var ki bununla dördüncü detadır büyük ikramiye alıyor. Her seterinde de, 20 llra, 60 Hca, 10 Jira, muhakkak bir gey kazanır, İs - #erseniz onunla da — görüşün. Ben, — sepetli brikimi hazırlattım. Oraya gidiyorum Hay- di beraber gidelim! Dükkânın önünden brike atladık.. Briki çeken yağız, besili, güzel, tek beygirin diz - ginleri Nimet ablanım elinde.. Kanıçı her şak ladıkça, hayvan yeniden hız alıyor, Lâleliye gidiyoruz. Arabâa, arabaların, otomobillerin, yaya yolcuların arasında sikzaklar çizerek sür'atle ilerliyor... Nimet abla: — Ben o kadar korkak kadınlardan de - gilim... Arabayı sekiz yaşımdanberi kullanı- rım.. Ehliyetnamem de var, Onun için kotk- ma!. diyor, İşte Lilelideyiz. Mimarbağı sokağını sörüştürüyoruz, Sağ- hk veriyorlar: «Bokağa sapın, sağda ilk sorakla Evi bulmak işden olmuyor ama, gelin de bayan Fevziyeyi evde bulun.. Sabah karan- hığı sokağa çıkmış.. Borç ödemekte... Yürzgeri dönüp dükküâna geliyoruz: Ba - yan Fevziye, yaşlı iki bayanla — orada otur- muyor mu?i. Evvelâ, bayan Fevziyeyi söyletmek müş- külce oluyor. Ama, lâfa başladıktan sonra, sualler cevabları, cevablar sualleri, hülâsa yirbirlerini kovalıyorlar. Bayan Fevziyeyi dinleyelim,; — 38 yaşındayım. yirmi sene evvel evlen- dim,. lik kocamdan on dokuz yaşında bir kı- zım, on altı yaşında bir oğlum var, Kızım Nüzhet Belçuk kız san'at mektebinin sekizin- el aınıfında,. Oğlum Nihad, Cağaloğlu orta mektebinin ikinci sınıfında... İkisi de, Pran- sınca ve Almanca bilirler, Tahsillerini biti « rince, ikisini de ikmali tahsli için Avrupaya yollıyacağım. İlk kocamdan ayrıldıktan son- Ta tekrar evlendim. Çocuklarımı iyi büyütmek, tahsli ettir - mek için elimden geleni yaptım.. uzun za - man çalıştım.. Bir ecsa deposunda da epey- çe zaman kasiyerlik ettim. On iki senedir piyangaya devam ediyo - rTum, 12 sene oldu.. Bir defa 2500 lira kazan- dım. Fakat, her seferinde de, hiç olmazsa bilet paramı çıkardım.. Arada sırada fazlaca [D «Son Posta» ressamına göre (Baştarafı 1 inci sayfada) lan bu cinayet bu üç cesedin bulunma- sile son kördüğümlerini de çözmüs bu- lunuyor, e Garabeti, esrarengizliği ve muar maya benzeyen karmakarışıklığı ile ef kârı umumiyeyi günlerce alâkadar -t- miş bulunan Derbend ve İpsala cina - (yetlerinin teferrüatı elbet el'an hatır - lardadır. Evvelâ kim olduğu, ne olduğu bilin- imiyen bir adam, taksisinde müşteri bek liyen bir şoförün arabasına — biniyor. Birkaç saat gayrimalüm yerlerde do - laştıktan sonra şoförün arkasından bir kurşun sıkıyor. | Şoförün cesedi Hacıosman bayırında bu- handuğu sıralarda onun otomobilile İpsalaya genci görünce, oturduğu kahveden - fırlıyor, Onu gören memuür telâşla Jandarma olan arka - daşına aokuluyor: «Sana bir sır söyliyeceğim kimseye söylemiyeceğine söz ver» diyor ve tam bu sırfı söyliyeceği sırada şoförün katili ikinci bir cinayet işliyor. Tabancasını çıka- yınca Muhiddinin üzerine boşaltıyor ve ken- dizi de bir an sonra ayni tabancanın bir kur günlle yere sörilerek ölüyor. Yapılan tahkikat şotörün — Ömer Lütfü, katilin Ali Rıza isminde bir! olduğunu mey - dana çıkarıyor. Fakat biri Hacıosman bayırında diğeri de İpsalada işlenmiş olan bu cinayetlerin ne gi- bi bir sebeble ika edildiğini meydana çıkar- mak biraz güç oluyor. Katli Ali Rıza kim - dir? Şoför Ömer Lütfü ile münasebeti ne « dir? Muhiddini niçin öldürüyor? Acaba şoför Ömer Lütfüyü öldürdüğü 1 - çin Bulgaristan bududuna kaçmak istemiş de İpsalada bir tanıdığına rastgelince ken - dini ele vereceğinden üÜrkmüş, onu bu sebeb- den mi öldürmüştür? Fakat İpsalada bulu « Naşunu neyle izah etmek Jâzım? Acaba buraya, arazinin sazlık — olduğu ve böylece hudud kaçakçılığına müsald bulunduğu için mi gelmiştir? O halde Ali Rıza hududlarımı- zın pasaportsuz ve gisli geöçmeğe müsald ge- gidlerini pek iyl bilen bir insandır veya bir casus, yahud da bir kaçakçıdır. Muhiddinin ölmeden evvel Jandarmaya tevdi etmek is - tediği sırra gelince: Bu da o delikanlının ây- ni gizli işde çalışmış bir İnsan — olabileceği zannını uyandırabilir. Fakat goför Ömer Lütfünün ölümüne se- beb nedir?.. O da ayni şebekenin adamı mı- dir?! Onun üstünde bulunan ecnebi para - ları az olmakla beraber Ali Rızanın üstünde bulunan eenebi paralarındandır. erbend ve ipsala facialarının son düğümü tüyler ürpertici bir keşifle çözüldü Sarışın kadın ile çocuklarının cesedleri Malatyada bulundu Jacialar serisinin başlangıcı Bütün bunlar bir kaçakçı veya bir casuş şebekesinin işi gibi görünürken, polis tah « kikatı meseleye bir kadının karıştığını meya dana çıkarmıştır. Barışın bir kadın!.. Evvelk — bu kadının hüviyetl anlâşılamamış, Ali Rıza ile kisa bit zaman için Beyoğlunda Madam Eleninin panı istyonunda oturan Sevim isimli biçare bir ka« dın olduğu zannedilmiş, elnayet gününde bu. kadının ortadan kaybolması bu zannı daha kuvvetlendirmiş ve nihayet kadın Eskişehir- de> bulunarak İstanbula getirtilmiş ve ya « pilan isticvabından sonra bu mesele ile alâ« kast olmadığı anlaşılarak serbest — birakil < mıştır. Fakat tabili tahkikat lik safhada olduğu gibi kalmamıştır. AH Rızanın hayatı hak « kında mufassal malümat elde — edilmiştir. All Riza bundan ön sene evvel sarışın bir Bulgar kızını kaçırmış, onunla evlenmiş va ik! tane de çocuğu olmuştur. Diğer taraftam da bu kadınla Ali Rızanın samimi bir arka- daşı olan Muhlddinin sevişmekte oldukları, Muhiddinin metrukâtından çıkan yetmiş kü< sür mektubla anlaşılmıştır. Tahkikatı daha fazla genişletmek için a « ranıları yanola bul! . Yanola memleket dahilinde ve haricinde bulunması muhteme! olan bütün — yerlerde aranmıştır, Nihayet bir hafta evvel tahkikat şu ne « ticeye varmıştır: Ali Riza Malatyadaki işinden istifa ot « miş ve çoluğunu çocuğunu beraberine alaa rak Adanaya gideceğini tamıdıklarına söy - lemiş. Bandan sonra da bu aileyi Malatyada görenler olmamış. Fakat Ali Rıza bundan sonra — Adanada tek başına görünmüş, oradan da İstanbula geldiği zaman, kız kardeşine Bevimle gitiği vakit Yanoladan ayrıldığını söylemiştir. Bla daha evvel bunu yazarken Ali Rızanın hü « lâ Malatyada karısını ve çocuklarını öldür « müş ve bir yere gömmüş buluaması ihtima « linin pek kuvvetli olduğunu kaydetmiştik. Mala'yadan gelen bu telgraf — bisim bu tahminimizde ne kadar isabet göstermiş ol« duğumuzu: meydana çıkarmıştır. Karısının kendin! Muhiddinle aldattığını gören ve onu çılgınca seven Ali Riza şüphe-- sis ki ye'sinden bir cinnet buhranı geçirmiş,' evvelâ karısını ve sonra ctnayettine şahid o« lan çocuklarıni kendi — elile boğasladıktan sonra İstanbula gelmiş, İstanbulda henüz biz €e aydınlanmamış bir sebebten dolayı, belki sadece otomobilini almak için dördüncü ci- nayetini işlemiş, goför Ömer Lütfüyü öldüre müş. Ve bütün bu felâketlere sebebiyet vere miş olan Muhiddini öldürmek için onun otos mobilile İpsalaya gitmiş ve son cinayetini iş Jedikten sonra da kendi lâyik olduğu cezayı bulmuştur. A ay durduktan sonra tekrar İstanbula dön -|tı. 1000 lira aldım. Bu tertibin ilk keşlde » düm, Beza deposuna geldim.. Bir sabah işe İsinde 20 llra aldım.. Yalnız geçen ay bir şey başladım. Baat on bire kadar çalıştım. Baat | çıkmadı. on birde, cesa deposu sahibinin kardeşi: — Kardeşim lim © ne diyecek? dedi. Bu, bana fona haldeo dokundu.. Kan bey- nime çıktı. Şapkamı giyip çıktım.. —Yolda, ağlıyarak koşuyordum. Eminönünden geçerken Nimet seğin! duydum; Şöyle bağrıyordu: — Kıul! Ne koşuyorsun? AâââI. Gözlerin de yaşlı! Ne hal bu?, 3500 lira — kazandın.. gel buraya!.. Ben o kadar kendimi — kaybetmiştim ki, bileti, plyangoyu, bepsini unutmuştum. Ak- lim başima geldi. Bu sefer, her şeyi unutup gülmeğe başladım.. Hemen paraları aldım.. Parayı alırken, gene — ağlıyordum.. Fukat, bu seferki sevinç göz yaşıydı... Aablanın Bilet kendi paramla alındığı için, âdeta ige başlama.. Baka- |2arar etmişim gibi geldi bana.. Bu sefer de, kızıma «büyük mumaralı bin bilet alt! Meselâ 24884 gibi, falan» dedim. Kı- zım da gelmiş. Bu numara aklında kalmış, © numarayı almış geldi. Yarısını kesip ona verdim. Yarısını da ablamın oğlu, Vefa N « sesi 11 inci sınıfda Fahreddine verdim. Bu dâ onların kıumeti imiş.. Bu sefer büyük ikramiye çıkarsa, piyan- go çekilirken dolabı çeviren piyango mü « dürlüğü odacısı Hurşide yüz lira vereceğim.. vüdim var... e nd!u seferki piyangoda 15000 Urayı da Şiş e seyyar kundura boyacısı — 1l yaşında Hayri kazandı! — Bu para ile hem anamı geçindirece « İşte, o gün bugündür, artık çalışmıyo «|ğim, hem de okuyup adam olacağım, demek- rum, Ondan sonra, bir defa 10.000 Hra çık- | todir, Pan TP ASN z ei e AADAİR (

Bu sayıdan diğer sayfalar: