13 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

13 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'Tıpkı on iki gün evvel, Nis gazinosun- da şahid olduğumuz gibi. On iki gün, mesafeleri ne kadar genişlettirdi. Âm- ma fen, sesleri birbirinden ayırmağa yazı olmuyor arlık ve Poemin aşk tah- lilleri kulaklarımızı okşuyor gene, Aşk... İnsanlar içinsin, Aşk... Onlardan üstünsün... Madem kâ opera, sana da kul oldu. Müadem ki o para, sana da kol oldu. Yenilmiyen parayı ezdin... k O hükümdarın tacını kırdın.. Öğle ite... Aşk.. İnsanlar içinsin!, Aşk... Onlardan üstünsün!... | Bu nağmeleri dinlerken kim bilir yol şarkısına hak — Para kâinata hâkim. paraya — hükmedebili- yor, Bir yüzden sevgi denilen duyğu elmasaydi, mağrur paranın saltanatı, acaba bambaşka ne roller oynamazdı? Prens, bir an için ciddiyetini bıraktı, kendi kendisine gülümsüy — Neye güldünüz, Prens?... — «Nis> in İspanyol yıldızına.. — Haksız mı?... Bilâkis. Hak verdiğim için gülü- yorum. tam bir sevgi kadar | saadet eceğini, milyonlarıma rağmen herkesten fazla- bilenlerde- nim. Gülmemin — sebebine gelince: Sevginin de para demek olduğunu iddia eden bir çok Prenslerimiz aklıma gel- di..... Bu şarkıyı işitseler, hükmet- tikleri topraklarda aöylenmesini ya- sak ederler diye düşündüm. — Ya sen?... — O000... Bana bakmayınız!... Ho- şunuza gitliyse size, telsi; bir notasını ısmarlayabilirim Günler, geceler, hayat verir birer Tüzgâr gibi gelib geçiyor. Kıbrıs kıyıları da yeşil bir gün gibi ufuklarda doğdu ve battı. Magusa ka- lelerinin tepelerinden «Otellosnun ru- karısı «Dezdomonnas nın Ibi kadar saf hu, masum tülleri kadar uynak ve ka telgrefla, |* BON POSTA vens biıdeı.ıhlre sustu ve dişlerini gıcırdattı. bir mesafe ucundaki büyük gazinoya bizi atar atmaz ilk işim sormak oldu: — Musır'da çok yaşadınız mı, Prens? ilk defa işitiyorum ve O, sözümü eev:ıb_- sız bırakmak için işitmemezliğe geldi. Bunun da farkındayım. Sebeb?._.î Şen de bilmiyorum, Meslek!... Hangısmısep bahsetmek istedi acaba?...... Serveti- nin derecesini tamamı tamamına belki de bilemiyecek kadar zengin olan Hind- li bir prensin, hazır para _yefı_ıekter: başka esaslı bir meşgalesi olabilir mi den şeyler... Prenses! ...Bulunduğumuz yerler hakkında izahat almadan bu te- ferrüata ne hacet?... «San - Stefano» gazinosunun, sulara bakan kum taraçı Gazino Dedi. | Gemiden iner inmez prensi selâmlı- ivetler, gösterilen saygı, Prens ı Misir. toprakları - için hiç de mechul olmadığını tamam teriyordu, İskenderiye kıyıların) baştanbaşa ta- rıyan «Metroe ile yarışırcasına coşan otamobil, «Ramle» adı verilen rıhtım mıintakasının on beş, yirmi dakikalık | cektir. hu;uk pehlivan güraşleri 17 Temmuz Pasar günü h e |sirak edeceklerdir. Meraklıların bu güreşi görmek Tüzgârlarını bizlere doğru serpti. eli Berut ufuklarından, nanın yem Tabiat» n yeşil yamaçlarından, Bi Tuh okşayan bin bir de! «Akdeniz incisi» hiç z , liyor. Göklere serptliği kara dumanlar, onun azametinin birer timsali ve sula- Ta yaptığı inciler, ufukların armagan- ladığı güzelliklere, mukabil sanki bi- rer şükran izi, metini topladık. durmadan iler- —20 — İskenderiye!,.. «Kleopatra» nın ülkesindeyiz. «Atrodit» in memleketinin Mermer sütunları üzerinde güneşin €N saf içik- ları, güzellik i!âhının «Sihirli aynasış gibi pırıldıyor. Billür rıhtımların boylllhnîv'“““,'% tn yurdunün en göz kamaştırıcı âbi- deleri serili. «Nil çocukları» belli, iş adamları. Sanki onlara geleceğimizi haber Vu; dik ve onlar uzün günlerden bekliyorlar . ğ Yat, demir atmadan abluka edildi le. Su üstünge bir iş adamı çemberi çindeyiz. Pasaport memurları ğ“fguı'.' rını bitirmeden yatın merdivenleri, Barraflardan otel kâtiblerine, tercü- manlardan pırlanta satıcılarına VATNIM- caya kadar binbir çeşid iş adamile dol- du. Turizm siyasetinin bu yerlerde ne kadar açıkgöz ve kulağı delik 9ldu3“ş_’ işte güzel bir vesika. Anlaşi!1Y " kenderiye uyumuyor, ufuklarda görü- necek yabancıları bekliyor!... Gelenleri geri göndermek için yat Memurları az zahmet çekmedi. Prense: — Kalacak mıyşız?... diye sordum. BöLeE axbir — Şübhesiz!... Bu yerlerde en hafta kalacağız. Bunu mesleğim ica ettiriyor. — Mesleğiniz mi?... k Prensin bir meslekten bahsettiğini bi b Bütün ağrıların panzehiridir Beyhude ıztırab çekmeyiniz! BİR TEK KAŞEB — GRİiPiN En muanalt baş ve diş ağrıla- rını — sür'atle - izaleye kâfidir. Romatizmâ evcar, sinir, maf- sal ve adale iztırabları GRİ- PİN'le todavi edilir. geei Nezle, grip. ve bronşite karşı en müessir ilâç GRİPİN'dir Tosbında günde üç kaşe alına- bilir. İsmine dikkat, taklidlerin- den sakınınız ve G yeri- ne başka bir marka verirlerse güadetle reddediniz. GEYENLEEEEREENT SA SEERAMEE DN at FN AM D P 2 Fa BİR ÇOK TECRÜBELERDEN SONRA h GÜNEŞİN YANIKLARA KÂARŞI çaARE BULUNDU 1 Fenni ve sıhht bir surette imal edilen ViROZA bilâmum yanıklar, traş yaraları v. &. TEDAVi EDER ' Ne olursa olsun, ilk fırsatta bunu sora- de e aklıma, Büyükadanın veya Bo- çağıma. Gaziçinlin, sadece oturmağa &elverişli 'Yata gelen pasaport sübaylarından | yerleri gekii. İskenderiyenin AKazi- birisi: no» su ne bunlara, ne de «Nis» in muh- —. Tekrar büyük safalar geldiniz, teşem yazlık salonuna benziyor, prensim!... (Arkası var) Gebzede büyük yağlı pehlivan güreşleri yapılacak ve Tür - n maruf pehliyanları bu güreşe İş- fırsatanı kaçırmamaları şayanı tavsiyedir. Bu müna- sebetle başa S0, başallına 25, büyükortaya 20, küçük ortaya 15, desleye 10 lira verile - darağacı altında biten yaklaştım. Abdürrahman Maamafih, (Ulüvvü şanı fehimanele- yeceklerdir, demeği de ihmal etme - dim! Uzun lâfın kısası, mademki mektubcu bey hattâ bu makam üye etmiş, Kastamonu seyahati , yüzde yüz kal'ileşti sayılır. Esasen gerek Said paşa, gerek mek- tubcu bey sana karşı mahçup va: |tedirler. Çünkü Maarif Müdü ne İgeçirmek istediler, olmadı. — «Vüâyet maarif ve menafi (nafia) muhassasalı umumiyesi muhasebeciliği» — diye bir memuriyet ihdas ettiler, —dört ay da çalıştın. Fakat, ma ve nafia neza - retleri bunu kabul etmediler, gene ol- madı. Kala kala, sana münasip olarak burada mektubi kalemi mümeyyizliği kalıyor. Oraya da, mümeyyiz, babamın aa Z İiğde taknizat kölemlede bağların latabalda — | et - ğ a ğ t !x—ele edişim, beni sabırsızlığa sevk memuriyet hayatı: 35 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Yazanı Vedad Ürtü Defterdar çıkınca dipteki sandalyeden kalkıp paşaya Mısır topraklarında paşa abus bir çehre ile: “ Defterdar bile ben izin vermedikçe oturmaz. Sen ise sellemehüsselam oturuverdin!,, dedi — Çabuk bir bardak su getir, emrini rinin) cazibesine mukavemet edemi - | verdi. Said paşa Ie Abdurrahman paşanın karakterlerini pek açık bir surette te- seni,|barüz ettiren bu mukayeseyi, Kasta- 1 -|monuya müteallik hatıralarımı anla- tırken yapmak daha münasib olacaktı. |Fakat Said paşanın yüksek tevazuuna karşı duyduğum hayranlığı ifadede a- Abdurrahman paşanın belli başlı bir |tahsili yoktur. Salid paşa ise, bilhassa ;; |Tiyazi ilim ve fenlerde nadir netişen, emsali az olan adamlardandı. Abdurrahman paşa, idareciliği, ba- bş:ıı Ali paşanın valilik ile bulunduğu vilâyetlerde babasına kâhyalık etmek |suretile öğrenmiye başlamıştır. Keskin bir hafızaya sahib olduğundan okudu- İyirmi beş senelik dostudur, onun ye -|Gu kanunları, nizamnameleri kolay ke- İrine geçmemin imkân ve ihtimali yok-|lay unutmazdı. Bilâkis kanunt — Ooo... Bunlar teferrüat kabilin-|tur, diyorsun. Binaenaleyh, gitmeyiplat de ne yapacaksın? Aradan on beş, yirmi gün kadar geç- t. Abdurrahman paşadan, Nazife şu telgraf geldi: «Vilâyet mektubi kalemi mümey - yizliği ile ilâvet memuriyeti olan ga - zete muharrirliği açıldı. Bin kuruş ma- aşı vardır. Yazdığınız efendi kabul e - derse hemen gelsin.» 26 kânunusani 30l» Ertesi günü de, Abdurrahman pa - şanın eski bir mensubu — olan defteri hâkani müdüründen, Nazife gelen i - kinci bir telgrafda da şöyle deniliyor- du: «Gönderil! dairede alıkı bulunursa- hakkında hayırlı olacaklır.» Artık, benim için, yola çıkmaktan başka yapılacak bir şey kalmıyordu. Birkaç gün sonra Konyadan ayrıldım. Niyetim, Niğdeye uğrayıp Kastamo - nuya öyle gitmekdi. Niğdeye vardıktan iki gün Nazım beyden aldığım telgrafda, se » vinçli bir haberin müjdesi veriliyor - gu. Said paşanın tel yazısile vaki olan teklifi üzerine (salise) rütbesile taltif edilmişim. Bu suroetle artık (Rif'atlü Hazım efendi) olmuştum! Kastamonuya vardıktan birkaç ay sonra idi. Bir gün Abdurrahman paşa İstanbula acele bir telgraf yazılmasını emretti. Müsveddesini yaptım, götür- gdüm. Fakat paşa yalnız değildi. Defter- gdar Halid beyle (dostum matbaacı Ah- med İhsanın babası) konuşuyordu. Mu- haverenin bir fasılasını bekliyerek, ka- pının yanında 8-10 dakika kadar ayak- İta durdum. Bu sırada Said paşanım sözleri hatırıma geldi, En dipteki san- gdalyeye olurdum. De ar gitti. Müsveddeyi takdim ettim. Fakat paşa, bunu, pek abus bir |çehre ile aldı. Ayni zamanda: — Defterdar — ülâ evveli rütbesini yani (Saadetlü efendi hazretleri) ya- hud (Saadetlü beyefendi hazretleri) unvanını haiz olduğu halde, ben izin vermedikce oturmaz; sen ise selleme- hüsselâm oturuverdin! Kulaklarıma pek şiddetli bir tokat k efendi mücerred ise ulacak ve tahsi müteessir oldum. Odadaki bütün eşya başıma inmiş gibi idi. Tabli benzim, betim atmış olacaktı: — Müsaade buyurulmadıkca otur- muyordum, dedim. Lâkin bugün ayak- ta dururken başım döndü, gözlerim ka- rardı, içimde bir fenalık hissettim, Za- yurf olarak oturdum. Affı fehimanele- rini niyaz ederim. Paşa yüzüme dikkatle baktı. Simam- daki derhal göze çarpacak kadar belli renksizliği görünce; bunun, söylediği ağır sözden ileri geldiğini zannetmiye- rek gerçekten bir hastalık başlangıcı olduğunu sandı. Telâşla yanındaki san- dalyeyi gösterdi, hemen zile bastı. Bir yyandan bana: — Otur, otur, derken, bir yandan da, içeri giren hademeye: sonra | . gibi çarpan bu katı sözden fevkalâde | mevzü- bütün hükümlerini harfi harfine fatbik etmek için yorulmak bilmez bir azimle çalışırdı. Maamafih, iffette, istikamette, dev« let ve memleketi bilerek zerre kadar ızrar etmemiş olmakla bu iki pa- şa arasında kat'iyen fark yoktu. Yal- nız Said paşa hududsuz tevazuu - İle, Abdurrahman paşa da azametile meş- hurdu. Fakat Abdurrahman paşa hak- kında anlatılanların hepsi doğru ol- madığı gibi, taazzumu da rivayet edil- diği derecede değildir. Güya, Abdurrahman paşanın yanın- da bulunan bi lâf arasında «Koyu- nun bulunmadığı yerde keçiye Al rahman çeleki derlere sözünü ağzından kaçırmış. Paşa da, buna fevkalâde hid- detlenerek adamı kovmuş! Ben, hâdi- senin aslı olmadığına, uydurul: kaniim. Çünkü bir kere bu hal, benim başıma geldi. «Koyunun bulunmadı- » derken darbımeselin alt ta- ırladım, kıpkırmızı kesilerek sustum., Abdurrahman paşa, bizzat sö- zü tamamlıyarak: — Bunda kızaracak bir şey yok. Darbımeseldir. Dünyada — Abdurrah- man âdlı yegâne adam da ben değilim, demişti. (Arkası var) Radyolin Diş doktorunun bütün hastalarına söylediği gibi. dişleri sadece parlat- makla kalımyarak onları mikroplar- dan müuzır salyalardan ve hümızlar- dan temizleyip çelik gibi sağlamlık yeren yegâne iksirdir. Her sabah - Her öğleyin - Hor akşam yemekten sonra Radyolin Â

Bu sayıdan diğer sayfalar: