17 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

17 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖON POSTA EDEBİYAT |) Hicazmoder bir Kitabcıların iddiası —| ordu hazırlıyor neden saçmadır ? bnissund, yeni askerine “Nizamı cedid,, adını verdi Yazan : Halid Fahri Ozansoy — EDE SÜVEYŞ$ KANALI NASIL AÇILDI? AV"'P"' Uzakşarka bağlıyan en kısa yolu. Napolyona medyun bulunuyoruz Kahire 9 — (Hususi muhabirimiz yazı- yor:) Filistin vukuatının son zamanlar - da aldığı gergin şekil, Halay mesclesin- İstanbul kitabcılarının toplandıkları kültür hayatı dediğimiz oldukça iklu, çetin yolda, bazan âdeta wahiy çok derin, çok yüksek sesler, bazan bozuk bir radyo makinesinden zitler kadar sinir tırmalayıcı Su pa larile yaptığı anketin mül r bları bu ikinci gruptan gürültülü pa> razitlerdir. Ekseriyeti itibarile hiç bir lmi döşünceye, hattâ hiç bir ıımnı: nıyan ve yalnız insafsızca v1îır arrirlerini kabiliyetsizlik ve iyi €s€f namakla itham eden bu yaygaraların güttüğü gaye nedir? Sadece kitabcıların kendilerini tozlu Gdenbire uyandıran ve ce| Di ret suali ve çok zeki bir. gaze' K yesi ile sıkıştıran, anket ğluhl':î karşı haklı olarak verecek bir cı'v: b ıyınca işi demagojiye, sağı u_nıı a “den bücum vadisine döküşleri... t bu hücum ne kadar da Donkişotum irmenlerine saldırışını andırıyor Nasıl ki benden evvel «Son Posta» da :: di sütununda bu meseleye temas den îli'ırhı'ı Cahid de kitabcılar ı.ıra(nııı—ıııııIM HBavanın bü suretle halledilmek v:;. ; Gilerini tereyağından kıl çeker gibi İf0 E lerine ginirleni içinden u)'ırmnkwıılîı:m l ee DA * H :1? cî(lf:x:ılul:ı bütün Türk muharrirle- rinin müşterek sesidir. : 'Türk muharrirleri iyi ©€ larmış! Bunun için de, kitabcılar, Bi la tercüme eserler basmak Mec tinde kalıyorlarmış! Şimdi on! Gö a rım: İyi kuzum ama, şu neşrettiği: ER, cüme eserlerin de, UCUZ mow_rcu:“" ranmak yüzünden asıllarındaki kel a ölşer satır mikdarile ve hakiki dcğ“ığn:dcbi- pıldiığini kaç eser wde ı_csbıl K lirsiniz? Hem sonra, bir ikiniz DW"W'M fakat diğerleriniz, ne olursa olsun ai heşredilirse edilsin, yeter ki para kaza! - düsturunun haricinde hangi anlayıs kültü ze dilim varmıyor. ŞÜN (kültür demeğe dilim ” fozla Kü oluyor- yel deği la kü bu söz bu zümre için bira fetli bir kelimedir) bu işe vasıta Ş sunuz? Vakılı tercüme külliyati !Ç'"_k_ çok kıymetli mütercimlerin, cllcıındıd: letin asıllarına sadık olarak Ve u Gukça itina edilerek yapılmış """'['l Cildlerini siz değil biz gösterebiliriz. b'; kat beride kalan yığınları, 0: yirmi kuruşa Shaekespaire'den başlıyarak ht Tmen bütün Avrupa klâsiklerini bodur!fî tıran, tanınmaz hale getiren ıc:nzı'_.ı hümuneleri hangi rafa koyalım? Onları da “Türk kültürüne hizmet mi addede- ©eğiz'. 3 verilecek 4 süallere ö m ki c Bu suallere öyle sanırı e söylü hiçbir cevab yoktur. Çünkü açt Yorlar: Biz ucuza mal edip ucuza satmâ z. Sebebi de, okuyucu mikdar- in azlığıdır. Daha iyilerini Yapt Tiz için de Maarif Vekâletinin her basa- tağımız kitabdan en aşağı beş YÜZ " Satın alması İâzımdır. ; Narıl? Gördünüz mü pfll:ık Si ikleri olursa n : Bu dedi Y Düp N; yerindedir. onların.. N ıuîlh.x.ı daha kurarlar, bir iki .ı: 1man daha yaptırırlar! Fakat gen* de kitab satamıyoruz, bu gidişle dükktn- Ti kapıyacağız derler. Peki, öyledir. de hiçin senelerdir bu dükkânların dışında arile daha fazla el- r?! Bari ge- hal tüccar zekâl erisli haska bir iş tutmazlaı bilme- | Fakat eser üşha | Çü Ankara tacağız alıştık; bu tutarız ama, bir kere bu işe a esleki sevdik; Türk irfanma ba hizmetin manevi hazzını çıkan | bırakamıyoruz. nevi haz? İnsan buna güler. oldu olalı, bu yokuşun, n"]ımdth yüksek tekâmül bızıma uygun bıı ıuıt— ketle bir adım ileriye gittiğini görmüye- rüz. Nasıl görebiliriz. ki, örümcekli bir zihniyet bu kütübhanelerin raflarında değil, tezgâhlarında pineklemektedir. Maamafih içlerinde, kitabı Bay Hilmi r gibi kırk yıllık bir kültür hiıme(:nir._ bik gili şahsiyetleri de vardır. Bunu uıkı_r İ demeyiz. Fakat onun da içi başka türiü yanıktır. Bilhassa, meseli tamamını bin- bir külfelle neşrettiği bir garb eserinin hülâsatülhülâsasını bir başkası ortaya atmıştır ve daima atacaktır (*). Çünkü bizim bu kitabcılık âleminde birimin iyi yaptığını ve yapmak istediğini diğerinin bozmağa kalkması da su götürmez acıklı bir bakikal Haydi gern kitabcıların sına gel Türk muharrirleri k eser yazıyorlarmış ta ondan çok fazla kitab satılmıyormuş! Şimdi bu iddlanın üstünde bir daha düşünelim: Acaba ba, eskidenberi mi böyle idi, 'Türk ilmi, Türk edebiyatı eskidenberi mi böyle cılız eser- iddi. ler yaratırdı? Yoksa son zamanda mı| böyle oldu?! Bu suali onlara da sorabili. riz ya... Bakın, içlerinden biri cevab ve- “İriyor: Sami Paşazadenin, Namık Kemalin eserlerini defalarca bastık. Demek ki bunların okuyucu vardır.» İşin dağrusu, bu kitabeının söylediği de kuru Tâkırdıdır. Bize tutmuş kırk yıl evvelki neşriyatı Ö- ğüyor! Halbuki hakikati saklamağı ne lüzum var? Bugünkü nesil içinde, edebi- yat tarihlerindeki büyük mevkilerine Tağmen ne Sezaiyi, ne Kemali bütün de- rinliği ile anlıyacak, hattâ okumağa kal- kacak pek fazla okuyucu bulamayız. :_;._ beb? Pek tabil, Hisan meselesi ...0 halde bu kitabcı ne demek istiyor? Hiç, sadece Tâf olsun da... Bu kitabeların hepsi bir nağme tut-! mı idiyor: 'azifemizi yaptık, shâlâ ada İaruz diye... Fakat balka, sevdiği, aradığı kitabları busıyomı'—» Hz,.xlı_k ları da ne imiş! Gene kendileri söylüyor: <Halk romanları ve daha bunun gibi e- gerler...» Birisi göğsünü gererek .;n!ıı»ı- e: «<Filân bay ve bayanın eserini üç ğîf;'mf basıyorum!'» Evet, filân bay ve ı,.vınhrnmınh',yînlçokohdenm takım romanlar yazmışlardır. -bunların okuyucuları da vardır. Fakat o bayanın veya © bayın bugünkü N"Nylumuğı mevkileri nihayet kaçıncı l mevkidir? İsimlerini ayrı ayrı hydı.î meğe Tüzum görmediğim çok ki "Anı'lh 'Türk müellifleri arasında onların isim- olur da ön safa geçirilebilir? Jerinin diğerlerininkinden da- satılmasına — hayret edilemez. Mnhk;ı:ur memlekette yüksek edebiya- & anlıyanlardan ziyade, orta ve l)a?u ör- tadan aşağı edebiyat mahsullerini okü- yanlar ekseriyeti teşkil eder, Bilhassa popüler edebiyat dediğimiz ba mevi eser- leri basmakla nihayet bir kısım ve belki çok kalabalık bir okuyucu kütlesi menr nun edilebilir ve hiç şübhesiz bu da bir (Devamı 10 ncu sayfada) leri nasıl (*) Ba tehlike, Hilmi kütübhanesinden sonra em İyi tercüme serisini vüceda geltir- miş olan Remal kütâbhanesinin de başı Üüs- onada aalaxmaktadır. de de Suriye Araplığının uğradığı zazme- dilen haksızlık, bütün Arab âleminde, | Arab birliği ve Arab tesanüdü fikirlerini yeniden körükliyen müessirlerden aldu. |Ötedenberi etrafında hayli söz söylenen |bilâfet fikri e Arablık fikri birbirine ka- rışmış bulunuyor. Mısırın İslâm ve Arab| politikasının merkezi olan Azhar muhiti «her iki gayeyi de telif eden mesaisine İson zamanlarda daha fazla bir ehemmi- |yet vermiş görünüyor. Arablar ve müs- lümanlar nda umumi bir kongre akdi | |için Şeyh Maragi tarafından muhtelif Arab memleketlerine vaki olan müra - caatlar müsbet neticeler vermiş gibidir. Henüz tarihi taayyün etmiş olmamak- la beraber yakın zamanda bu köngrenin toplanmasına muhakkak nazarile bakıla- bilir. Trâk ve Hicaz muhitleri bu fikri kuvvetle tutuyorlar, Filistin ve Suriyede böyle bir içtimamn kendi hayatları bakı - mından iyi neticeler vereceğine kaildir- ler. Arablik üâleminde kendisini gösteren uyanıklık hareketlerinin yeni tezahürle- rinden biri almak üzere de Saüdi Ara - h bistanında son günlerde yapılan .rr.ü“mm! Dünya, Süveyş kanalımı Gleçokcen Be- bir içtimai 7 bilirim. Melik İhnis- | Tapart) a borelu gibidir. Vükık bu kana- ni x İ açılması pek, pek eski zamanlarda biat etmiş olan büt bile düşünülmüştür. Hattâ, Fir'avunlar- aileleri rücsasından mürekkeb di EEÇTEİ ge yare, İT yaşnaç bir | lar da açtırmışlardır. Fakat bugünkü bü- yük teşebbüs, ilk defa Napoleon'un kafa- dan doğmuştur. O, bu kanalı Hindistana kısa bir yol aç- mak için düşündü. Misırı da bu maksadla istilâ etti. Fakat hâdisat emeline yâr ol- madı. Plânından daha başlangıçta dön- miye mecbur kaldı. Onun düşünüp de dığını otuz sene sonra Ferdinand hanedan âzasır olarak El Riaz'da topladığı um! mecliste - ki bu meclis aşiret de yin- de parlâmentoların yerini tutam bir teşek- | ” küldür - Hicaz için artık modern bir arda tesisi za nin gelmiş olduğunu söyle |miştir. Melik bu mödern ordu için eski |Osmanlı tabirini kultanarak Nizami Ce- did demiş ve bu Nizami Cedidin fazilet- lerinden uzun uzadıya bahsetmiştir. Me- likin beyanatına göre şimdiye kadar eski tarzd. yapı on'u De Lesseps Me ayni tasav- ıde birleştiren, daha doğrusu beklenemiye- | VIT R R | sevkeden üçüncü şahıs Lepâre adında bir Fransızdır. Napoleon Bonapart bu ada- ma Köızildenizle Akdenizin kanalla bir- leştirilebileceğine dair bir kitab yazma- Sanı emretmişti. O da yazmıştı. De Lesseps 1832 de İskenderiyede genç bür diplomatken bu kitab eline geçti. De- rin bür alâka ile okuduğu bu yazı muhay- yelesine, büyük eserinin ilk tohumunu serpti. Napoleon daha Ferdinand de Lesseps İskenderiyeye tayin olunmadan otuz dört yıl evvel İngilizleri yenmek üzere Mısıra Hümeye emir almıştı. Masırda kanalı aç-| tıracak, oradan Hindistan üstüne yürü-| yecekti. Ordusunu aldı, bin müşkülü yenip Ka- hireye ulaştı. Burada da birçok iş ve güç- Yetid K b Arişt e ğ0 Miğee ö ee meden, kitabını bitirdi. Ve tabil bu yüz- den büyük bir hataya düştü: Kızildenizin Akdenizden otuz ayak yüksek olduğunu zannetti. Halbuki haki- katte ba iki deniz aşağı yukarı ayn! sevi- yededir. Bu yanlışlığın ehemmiyeti şuradan geliyor: Eğer iki denizin seviyesi -Le- pöre'in dediği gibi- birbirinden bu öere- ce farklı olsaydı kanalı açabilmek için birçok havuzlar yapmak lâzım gelecek- ti bu da işi fevkalâde güçleştirecekti. lükle karşılaştı. Hepsini halledince ka- rısı (Josephine) e yanına gelmesi için mektub yağdırmıya başladı. Gelmediği | için gücendi. Kızgınlığı arasında maiye- İlcaz bi Sekininl tindeki zabitlerden birinin kansile a PT ; kadar olmıya başladı. Bu gelip geçici ma- ır;[îm'_î"ğğ“wrm “m; ceraya epeyce dalmış olmalı ki Hindistan | bdnl enkkeik _h’“?"": müsaid ol -| Stlâs: tasavvuru bir zaman için suya dü- | madığını, fakat, ittihaz edilen ve edile- şer E;hı oldu. Onunla birlikte zanal plâ- cek olan bir takım mali tedbirler sayesin-| tirn da ::Y:";_: "L'::'_'; m:a:'r" y ömi in a :l::i';k'_’“ Sçe böğlmebileteğini “beyan | u Cün: ağtı, Hüveyçe verdi. “Melikin bu teklifi, meclis tarafından Süveyş, o vakitler yokluk ve hastalık- müttefikan tasvib edilmiştir. Hicazın ne | 4 dolu bir açlar köyüydü. Yerli halk yıl- kadar para bulup, ne kadar bir Nizami hrdîııhen _ıııyu.lı soyula perişan bir ha- E i vücude getirebileceği dü-| lt düşmüştü. Napoleon'un askerlerils bu şünülecek bir mesele olmakla beraber| Pis küçük köye yerleştiği günün üstün- bütün aşiret reislerinin bu fikri kabol|'den tam yüz kırk yıl geçti. Bugün Sü- etmiş, yani kendi aşiret kuvvetlerinden | YEy9 Mmüreffeh, mes'ud bir şehir. Halbuki vazgeçerek müşterek bir milli ordu vü-|© zaman ıssız bir Jimandı. Kızıldenizin cude getirilmesi fikrine itiraz eylememiş kumları ile doala dola gemiler yanaşam.ız bulunmaları dahi başlı başına mühim bir | Ol!muştu. Bu sefalet üç asırdır beyle de- hâdise, belki de bir inkılâbdır. vam edip gidiyordu. Daha önceleri bu- ——— rası oldukca mamur ve zengin bir kasa- Bir çoban azgın bir :a uğuş Napoleon Bonapart bunu biliyor- u, bir siyaset çevirdi. Süveyş halkını (- ğ.:fçı:»zm öyünde bir| 'EFde Maksadı yolunda çalıştırabilmek - çobanla bir kurd arasında garib bir bo- â*: amî:n tatlı dille kazanmayı düşün- ğuşma olmuştur. Çoban Veii koyunlarını | u, Kasabanın İleri fîî“"”" sağırttı. (atlatırken bir kurd gelmiş, sürüden bir| —— ** 'y! Bön'er vödetti. koyunu yakalayıp götürmek — istemiştir. Çoban da kurdun üzerine atılmış, arala- rında kanlı bir boğuşma başlamıştır. Uzun süren bir boğuşmada çoban takatsiz kal- mış, serbest kalan kurd da kendisini par- çalıyacağına sadece koyunu almış, dağa götürmüştür. Bir yandan mmuhitini diplomatcı ken- dine bağlarken, bir yandan d3 Fir'avun- lardan kalma kanalırı izlerini bülabilmek ümidile profesörlere hafriyat yaplırm:ya başladı. İşte bu arada (Lepöre) e de, rçı- lacak kanal hakkında, bir eser yazmasını emretmişti. Lepâre emri yerine getirmek. (Lepöre) in bu hatasını ilk defa Wag- horn adında bir İngiliz yüzbaşısı farket- ti. Garibdir, bu adamın bunu nasıl ve ne tesirle araştırıp bulduğuna dair elde hiç bir kayıd yok. O zamanlar umumi efkâr, muhitte olup bitenlere karşı son derece kayıdsızdı. Lepöre doğru söylemiş, eğri söylemiş, Waghorn bunu şöyle veya böy- le düzeltmiş kimsenin umurunda ol- Bonapart, Lepâre'i müstakbel kanalın ilmi cihetlerini tedkik edip eserini yaz- maya bıraktı. Kendi diğer âlimleri aldı, (bu âlimlere Napolyonun askerleri «Çöl eşekleri» adını takmışlardı.) Fir'avunlar kanalının izlerini araşlırmak üzere çöle daldı. Âlimler hemen hemen umudsuzdular, Napoleonsa israr ediyordu. Netice Napo- leona hak verdirdi. Çünkü yılmadan, yo- rulmadan arıyan asker nihüyet aradığını buldu. Eski bir kanal bakiyesi meydana çıkarıldı. Bu, yüz yıllarla 'avun- lar tarafından yaptırılıp ke: aline bi- rakılmış olan müteaddid kanallardan bi- ri olan «Amr kanalır idi. Napoleon, bunun üstüne diğer kısım- ların da mutlaka meydana çıkarılmasını emretti. Hepsi bulunumca yeni baştın ka- zılataklar ve yeni yapılacak kollarla bir- birlerine bağlanacaklardı. Bu muazzam işi askeri mühendisler mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda başaracaklar, or- duda bir an evvel Hindistana yürüyecek- &. Napoleona göre «sartık İngilterenin zevali yakındı.» (Devamı 10 ncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: