30 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

30 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

U” CWREUEEM ğ w “Son Posta,, nın Hikâyesi DOKTOR DUMDİ Hatice Hatib — #MEmElllİz 'Bu hikâyeyi cereyan ettiği gibi, bir şey “değiştirmeden yazıyorum. Dumoise, Me- Tidkide bizim cerrahımızdı. Yuvarlak çok sakin bir adam olduğu için ken - disini Loir diye çağırırdık. İyi bir dok-|raberine bir uşak almıştı. Bu herif hırsız, Hiç | serserinin biri idi. Fakat karısı bu adamı tordu ve herkesle güzel geçinirdi. 1 e sakin bir kızla evlendi. nse ile münazaa ettiği duyulmamıştı. | diğer san'atkârlarından daha çok sev - ün birinde kendisi kadâr yuvarlak | miş olduğu için doktorun ona nihayetsiz X Hindistanda | bir emniyeti vardı. Dumoise avdet eder- balayı pek nadir olarak bir haftadan faz-| ken Bagiden geçmek istemişti. devam edebilir. Fakat bu balayı müd- | detini bir iki sene uzatmak istiyenler 0- Tursa tabil buna hiç bir mâni yoktur. öktor Dümoise'in yaşadığı memleket ımile birbirinin olan çiftler için çok izel ve çok uygun bir yerdir. Böyle çift- ler bu memlekette gayet sakin ve mün - evi bir hayat yaşıyabilirler. İşte Du - de sakin, her şeyden uzak — ve —mes'ud bir hayat geçirdiler. İzdivaçlarından sonra bu iki küçük mahlük hayattan çekildiler ve çok bah- *tiyar oldular. Tabii arasıra küçük bir zi- ya afet vermek mecburiyetinde kalıyorlar- d ama ahbablarını ve dostlarını ziyade -« l r, onlarla pek sıkı bir müna- sebetleri hiç olmıdı Herkes te onları u- nutuyordu, Yaşadığımız - bu memlekette itamızda pek az kişi olduğumuz için hep birbirimizi görüyorduk. İçimize sokulmı- “yanlar yalrız Dumois'lerdi. Şüphesiz bir Beneyi herkesten uzak geçirmekle doktor Dumoiş bir hatada bulundu. Soğuk - bir “Mmevsimde bir tifo epidemisi baş göste - tip kendi karısı da bu hastalığa yakalan- dığı zaman doktor hatasını anladı. Bu alığı anlaması için beş gün geçir - » Ancak bundan üç gün sunra da endisin karısına gidip vaziyeti an - latabildi. Hastaya bakılmak lâzımdı. Misters Sehute hemen hasta kadının ya- gelmişti. — O kış aramızda tam yedi kişi tifoya ya- kalandı ve kadınlar kadınlara baktı, biz aramızdaki bekâr hastaların başın- ayrılmadık. Böylece hiç bir ölüm ol- madan hastalarımızı iyi etmeğe muvafiak olduk, Bu büyük bir bahtiyarlıktı ve bu “—Muvalfakiyetin şerefine bir balo tertib et “meğe karar verdik. Tam bu sırada küçük Madam Dumoisın hastalığı nüksetli ve hafta sonra da zavallı kadını kaybet- ik. Bu doktor için çok feci bir darbe ol- ştu. Mezarın başında bayıldı. Onu gın olarak evine getirdik. Hiç bir te- selli kabul etmiyordu. Yaşayışı bit ya - Jgayış değil bir sürünmekti. Onunla be - r çalışan arkadaşları kendisine bir almasını tavsiye ettiler. Dumois bu 1 teye çok müteşekkir olmuştu. Bu zamanlarda onu her şey mütehassis du. Bir kaç zaman sonra biraz din- k üzere Chiniye gitti. Chini dağla- tepesinde, sanki yalnız kederli in - gönlünü ferahlandırmak için olunmuş zannedilen, ve Simlaya uzak olmıyan bir yerdir, Oraya git —mek için sakin ormanları geçmek, sakin Ve muhteşem kayalıklar arasında flerle- “mek, sakin ve muhteşem dağları aşmak 'ij zundır. Orada esen rüzgârlar, ve dü - 1 Du nn l Son Pontâ'nin edebi tefrikami : s"l Bılkonı doğru yurudu Perdeyi açtı. -Gece karanlıktı. Balkonun kenarına Bitti. Kollarını korkuluğun kenarına da- :' irken ayağı bir şeye çarptı. — Döndü.. hasır bir koltukta Güler o- yordu. Öne doğru eğilmişti ve ba- kolları arasında idi. Onu görünce ilk isteği geriye kaçmak . Bu perişan halini güstermek iste- iyurdu. Saonra birden bir kadın arka- d ne kadar mühtae olduğunu hisset- İçi dolu idi. Bu içi boşaltacak bir kız kardeş lâzımdı ona, Seslendi: — Güler... Güler... — Genç kiz başını kollarının arasından sıyırmadı... Boğuk bir sesle: n < — Ne var? dedi. Ki sordu: Ne yapıyorsun orada.. sesinde ne doğr tun BABA OĞUL | YAZAN: SUAD DERVİŞ | ! Çeviren : şen yağmur taneleri sanki insana her an: «Sus... Sus... Gürültü etme'» de - mektedir. Dumoise bir hafta Chinide kaldı. Be - Orasını görmüş olanlar güzelliğine hayrandılar. Seyyahlar için yapılmış olan kulübeye gitmek için nemli, rutubetli ormanları geçmek lâzımdır. Kulübe bu ormanlar - dan sonra gelen siyah ve muazzam kaya-|* ların tepesinde olduğu için daima rüz- gârlı ve dehşetli soğuktur. Oraya pek az kimseler gider. Şüphesiz Dumöise bunun için Bagiyi tercih etmişti. Akşamın yedisinde kulübeye erişmişti. Uşağı ertesi günkü seyahate hazırl: mak için öteberi almağa köye inmişti. Güneş batmıştı, ve gecenin rüzgârları şimdiden kayalara esrarengiz bir şevier| * fısıldamağa başlamıştı. Dumoise kulü - benin tarasasında idi. Tarasanın parmak- lığına dayarımış uşağının avdetini bekli- yordu. Uşağın gitmesile gelmesi bir ol - muştu. Âdeta kaşarak efendisine yak - laşıyordu. Doktor, aonu görünce yölda bir ayıya tesadüf ederek korktuğuna za- hib olmuştu. Uşağın rengi sapsarı idi, ta- rasaya gelince efendisinin önünde âdeta yere çöküvermişti. Boğuk bir sesle: — Gördüm... Hanımımı gördüm! Dedi. Dumoise: — Nerede? Diye sordu. — Köye giden yolun üstünde mavi bir elbise giyiyordu. Beni görünce yüzünün Öörtüsünü agtı ve bana: «Ran Dass efen -| dine selâm söyle dedi. Ve kondisine, bir | aya kadar Muddeada buluşacağımızı ha- ber ver» ben kaçtım. Çünkü korkuyor - dum. * Ben Dumoise'in, bu sözleri işittikten sonra ne yaptığını, ne söylediğini bilmi- yorum. Eğer Ran Dassın sözlerine inan- mak caiz ise hiç bir şey söylememiş ve bütün o soğuk buz gibi geceyi dışarıda, tarasanın altında geçirmiş. Karısının ge- keceğini ümid ederek, ve karanlığa kol - Tarını uzatıp onu çağırarak... Fakat genç kadın görünmeden sabah olmuş. Ertesi gün yola çıkan doktor mütemadiyen gör- dı]ğn şey hakkındâ uşağına sualler sor - nuş... Simlaya geldikleri zaman Ram Dassın dehşeti hâlâ geçmemişti. Hanımını gör- düğünü, kendisine söylediği sözleri 1s - rarla tekrar ediyordu. Muddeanın nerede olduğunu bilmiyordu. Fakat dünyanın parasını kendisine verseler bile oraya git- meğe razı olamazdı. Nuddea çok uzak bir yerdi, Orada şip- hesiz ki Dumoise gibi bir doktoru alâ - kadar edecek hiç bir şey yoktu. Doktor, Simlâdan geçerek Meridkiye avdet et - ti. Orada yeniden işinin başına geçti. SON PFPOSTA SE ri... Bu işlerin tesviyesi kendisini bütün gün meşgul etti. Akşam bir meslekdaş ile konuşurken ona uşağının gördüğü ha - yalden bahsediyordu. Tam bu sırada dok- tora bir telgraf getirdiler, Bu telgrafta Dumoiseden burada işe başlamaması ve hemen Muddeadaki yeni işine başlamak üzere yola çıkması isteni- liyordu. Muddeada bir kolera epidemisi vardı. Oradaki hekimler kâfi gelmediği için buradan yardımcı istiyorlardı. Du- moise telgrafı masanın üstüne bırakarak: — İşte! Diye mırıldandı. Öteki cevab verme « dL Fakat sonra hatırladı ki Bagiden ge- lJen Dümoise belki bu işi evvelden iste - miş bulunuyordu. Bunu kendisine söy yince doktor: ğ — Eğer bunu kendim istemiş olsay « dım Chiniden hiç avdet etmezdim, Orada vaktimi avla geçirirdim. Ben - şamak i:(iyrırıım. ünkü daha hayatta -. Fakat bu türlü de Arkadaşı geç vakte kadar çantalarını | yerleştirmesi, eşyalarını toplaması için Dumnisee yardım etti, Onlar böyle hazır- lanırken elinde bir lâmba ile içeri giren Ram Dass sordu: — * — Efendim nereye gidiyor? — Muddeaya! Diye cevab verdi. Uşağı onun ayakla - rına kapanmıştı. Heyecan ve korku ile titriyerek Dumoisee oraya gitmemesi için yalvardı, Nihayet ağlayıp sızlamağı © kadar ileri götürdü ki kendisini odadan | kovmak. icab etti. Biraz sonra kolunda çıkını ile avdet eden Ram Dass efendi - sinden bir bonservis istedi. Efendisinin öldüğünü görmek belki de kendisi de öl- mek için Muddöaya gidemezdi. Uşağını hakkını verip yolladıktan sonra Dumoise yaâlnızca Muddeaya gitti. Öteki doktor, âdeta bir idam mahkümile vedalaşır gibi onunla vedalaşmıştı. On bir gün sonra Dumoise sevgili karı- sına kavuşmuştu. Bengali vilâyeti onun yerine başka bir doktar getirmek mee - buriyetinde kaldı. Kolera salgınınınn ö « nüne geçmek üzere Muddeaya yeni dok- tor giderken, ilk gitmiş olan doktor Du- moise mezarında ebedi sükünuna kayuş- müş bulunuyordu. YARINKİ NÜBHAMIZDA: Kayıkçının intikamı Maksim Gorki Çeviren: H. Alaz Yazan: Peşteye arıcılık kursuna gidenler Edirneye döndüler Edirne (Hususi) — Peşteye ikinci arıcılık kursuna gittiklerini bildirdiğim Yazıhanesine iş birikmişti, Verilecek |7 kültür ve ziraat muallimi kürsu bi - DENİZBANK Akay İşletmesi Müdürlüğünden: Haydarpaşa, Kadıköy. Adalar tarifesinde yeni tadilât Dairelerde çalışma saatlerinin yeniden tayin edilmesi sebebile AKAY İşlet- mesi vapurları yaz tarifesinde evvelce yapılmış olun tadilât kaldırılarak mat- bu tarifenin, aşağıda yazılı seferler müstesna, aynen tatbiki kararlaşlırılmıştır. Yani tadilât şunlardır: H. paşa - Kadıköy hattında: » 1 — 46 No. lı sefer Köprüden saat 16,45 yerine saat 1630 da hareket edecek- tir. Bu vapurun banliyö trenile bağlantım, vardır. Adalar hattında: 2 — 150 No. lı sefer Köprüden saat 16,30 yerine saat 16,25 te hareketle Kınalı, Burgaz, Heybeliadaya uğrıyarak B. Adaya gidecektir. 3 — 167 No, lı sefer B. Adadan saat 17,50 de hareketle doğruca H. Paşaya uğrıyarak Köprüye gelecektir. 4 — 109 No. lı sefer B. Adadan saat 7,15 yerine saat 7,05 te B. Adadan, 7,15 Heybeliden, 7,380 Burgazdan, 7,45 Kınalıdan, 8,15 H. Paşadan, 8,35 Köprüye gelecektir. 5 —115 No.lı sefer B. Adadan saat 8:00 yerine saat T,50 de hareketle 8,50 de Köprüye gelecektir. Anadolu hattında: ——— —--—— 6 — 156 No. lı sefer Köprüden 17,30 yerine 16,30 da hareket edecektir, ADYOLİ ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi -fırçalayınız. *Kapalı zarf usulile eksiltme ilâmı Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden : Eskişehir Çifteler yolunun 3 4-080—13-1-000 Km. arasında <18775.046 lira ke- şif bedelli şose esas tamiratı 25/7/938 tarihinden 15/8/938 Pazartesi günü saat 15,15 e kadar kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme yet Dal- mi Encümeninde yapılacaktır. Muvakkat teminat <1408.20, liradır. Bu işe ald keşif, grafik, fenni şartnam e, mukavele projesi ve ı:hlhmı şartna- meleri her zaman Nafia Müdürlüğünde görülebilir. ö -ei İsteklilerin bu gibi işleri yaptıklarına dair Nafia Vekâletinden alınmı.ı müte- ahhitlik vesikası ile senesi için muteber olmak üzere Ticaret odası vesikasını teklif mektublarına eklemeleri şarttır. Teklif mektubları ihale saatinden lânkal bir saat evvel makbuz mukabilinde Daimi Encümen Riyasetine tevdi edilecektir. Postada vâki olacak taahhür kabul edilmez. — <4830. Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma komisyonundan : 1 — 10 tane sandal Bot için satın alın acak 9 kalem penta marka yedek parça- ların 13/8/938 cumartesi günü saat 12 de açık eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Tahmini tutarı 892 lira ilk temin atı 67 liradır. 3 — Şartname evsaf komisyonundadır. Görülebilir. 4 — İsteklilerin ilk teminat makbuzları ve kanuni vesikalarile gün ve saştin- de Galata eski ithalât gümrüğü binasın daki komisyona gelmeleri. — <4886> İstanbul C. Müddeiumumiliğinden : Bilâmum sulh mahkemelerile levazım ve emanet dairesi ve asliye beşinci ce- za mahkemesi ihtiyacı için 75 ton yerli kok kömürü açık eksiltmeye konmuş« tur. Muhammen bedeli 1500 lira olup mu vakkat teminatı 112 lira 50 kuruştur. Münakasa 11/8/938 Perşembe günü saat 11 de Sirkecide Aşirefendi sokağında 13 numarada Adliye levazım dâircsinde müteşekkil eksiltme komisyonu tarafın- dan yapılacaktır. Şartname ve kömürün tevzi mâhalleri tatil günlerinden maa- ilâç hesabları... Sertabiblerin sıpırlıl.e - ti. Seni görmeğe geliyordum. Demire rastgeldim. Ablamla husust konuşmak istediğini söyledi. Lâfmız bitsin diye burada beklerken' uyumuşüm... —Üşü- müş ölacağım, boğazım yanıyor. Halid onun cevabını dinlememişti bile... Yerve, onun önüne çökmüştü. O- nün beline kollarını dolamıştı. Başını onun dizinde saklamak istiyordu.. — Güler... Güler kardeşim,.. diye inledi. Bılemcmıı1 ne kadar müuztari- bim, Dunyıdn bu kadar müdhiş bir a- zabın, bu kadar müdhiş bir acının oldu- ğunu bilmiyordum. Bunu bize meslek kitablarımızda öğretmiyorlar.. okutmu- yorlar... Hayatı öğrendik zannediyor- duk Güler, Ne güç şeymiş yaşamak... Güler ona: «Ne oldun» diye sormu- yordu bile, Demindenberi her şeyi duy- mamış mı idi... Onun kucağına kapa- t,ıcrık Edirneye döndüler. ince parmaklarile okşuyardu. “ Dalgın dalgin: — Ne gülünç şeymiş yaşamak diye onun sözünü tekrarlıyordu. Bir insanın insan olması idi?.. Kim hıçkırdı?... Halid mi?... Güler mi?... Kimdi hıçkıran?... Aşağıdan, yazı odasından radyo sesi geliyordu. Demir Londrayı açmış, mü- kemmel bir caz orkestrası dinliyor ve içi sıkılmış olacak, aşağıdan sesleniyor- u: — Gelmiyecek misin aşağıya Halid?, Benediktin şişesini yarıya indirdim. Tahammülüm kalmadı artık... İki genç ona cevab. vermediler... kolay mı Ka- ranlık tarasada azabları içinde bâşbaşa | kaldılar, Güler üzun parmaklarile onun saçını okşüyor ve bazan bu parmakla- rın birinin ucile kendi gözünün kenari- nt kuruluyordu. Ağlıyordu. Şübhesiz... İlk azablarını, ilk sukutu hayalleri- nin ıztırabını çeken bu iki gencin için- de Güler daha metini idi. Her kadın gibi, ilk ve son kadın gibi Senin geldiğini kız haber vermiş- İnan kocaman başının dağınık saçlarını | azabı erkekten çok daha buyük bir va- nti da her ı.ım adliye levazım dıircsm:le ıon.ııcbıhr karla çok daha detin bir ıabırlu karşı- lıyor. Hiç şikâyet etmiyordu. Ve bu, ikinci defa Demir aşağıdan seslenip onları çağırınca arkadaşının o- muzuna ellerini koyan: — Haydi kalk Halid, aşağıya inelim. Diyen o oldu. Halid birden yerinden kalktı.. ama. doğruya köşkten çıktı ve o geceyi saba- ha kadar sahilde ve kırlarda bir çılgın gibi dolaşarak geçirdi. & Ertesi gün Gülerle Halid birbirlerine bir ameliyathanenin kapısında rastgel- diler. İkisinin de yüzünün çizgileri on sene daha yaşamış kadar manalanmıştı. Gülerin yanakları biraz çökmüştü. Gözlerinin etrafı çürümüş, gözleri kı- zarmıştı. Buna rağımnen arkadaşına, gü- iümsemeğe gayret etti ve onu elinden tutarak ameliyethaneye doğru götür - mek istedi: — Haydi derse, — Bırak, bugün çalışamıyacağım... Çok fenayım... dedi. Güler kolunu arkadaşının koluna ge- çirerek: «4826> — Bon de !enıyım dodl Fena- yım diye hayat durmaz ya.. haydi der- se gidelim... Diye tekrarladı. | — BSen de mi fenasın? diye arkada: şının yüzüne baktı. Öteki biçare bir gülümseyişle: — Sen Gülerin derdi yok mu zanne- Demirin yanına gitmedi. Doğrudan | diyorsun? diyordu. — Güler... sun? Genç kız güldür — Birak canım... dedi... Devrimiz. de aşktan ölünmez... Gel işimize gide- Tim... Bize ayıb bu kadar zayıf olmak... Delikanlı gözlerini Gülerin yüzün- den ayıramıyordu. Gençliğin düz ve karışıksız sathı ü - zerine ıztırab işlemişti. Bir gün evve- line kadar alelâde olan bu yüz, ıztıra- bın ilâve ettiği mana ile asil olmuştu. — Ne kadar değişmişsin sen de. Diye fısıldadı. — Bırak beni canım! dedi. Bugün nefis bir ameliyat varmış.. karaciğer- den taş çıkarılacakmış. Sonra da... Hep böyle konuşarak kolundan tut- tuğu arkadaşım ameliyathaneye doğru âdeta sürükledi... —SON— Hü ğü - vi YA İA TE LA Yoksa sen de mi seviyor- e. Da Pa

Bu sayıdan diğer sayfalar: