30 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

30 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 veri ” 30 Temmuz Büyük harbin yıldönümü yaklaşırkenı BON POSTA Arşidük Fransuva Ferdinand öldürüleceğini Avustury çıkmadan evvel son g Madam Toni Bundan altı sene evveldi. Onu Bcrl; Ge tanıdım. Berlinin garbında Skala yetesinin altında bir bar restoran işle- tiyordu. Bu barın müdavimlerini daha fn%h Behrin tanınmış artistleri, tanınmış edı;rl deri, tanınmış kibar ve zenginleri teşkil ediyor, o sıra Berlinde tahsillerini yap” makta olan Habsburg silesinin B€nç prenslerinin burada görüldüğü söyleni -« yardu. Hattâ prens Otto bile bir kaç k&- Fe bu restoranı ziyarete gelmiş, kendi - sini burada görmüşler. Habsburg ailesi âzasının bu bara gel mekten maksadları bir ikf kokteyl içmek ve buraya devam eden meşhur artistleri ve şık insanları görmek için değildi. Buraya gelen Habsburglar bir hati - raya hürmet ederek buraya geliyorlar, Saray Bosnada 1914 de öldürülmüş Ve Ö* lümü umumi harbin çıkmasına sebebi - yet vermiş olan Arşidük Fransuvaâ Fer - dinandın çocukluk arkadaşı ve çok SEV” Hiği bir insan olan bar sahibesi Toni Dtt'u görmek istiyorlardı. Toni Oti © b e Berlin şehrinin meşhur bir tipi idi. Bif Çok gazeteciler onunla konuşmuşlar. Ben de kendisini merak ettim VE akşam Alman meslekdaşlarım beni !-': larına alarak oraya götürdüler. Bizi bir a birimize tanıştırdılar. Toni Ott uzımaW Tu, şişman, beyaz, sarışın-bir kadındi. » Çok neş'eli, biraz kalınca sesli: Ğ DG Ginde güzel olmuş mu bilmiyorum. B —l— tmaaltında, piyad ; go bayii nıg Yît R MA sküda - ü îımı üşgöz Pi basmaz, müşterisi Gurabi efendinin Wini aramıya kuyuldııiı."] Ona, iki yüz bin Jiralık Miyenin müjdesini ng:”hhüım Günlerden pazar, i dükkânlar kapalı idi. : 'Tenha olan vapür işkelesi ket saatini bekliyen trafm ki vatman ve kandüktörden DöS T üşteri. araba vapurunun yanaşlığı yerde, olta ile izmarit avlıyan D Pil.. sabahtanberi yolcu bek]ı_vr:;e B taksi şoförü.. hamallar kahvesin 'dürılk:'ıı dlııı:şalııkrîm)'an ın;a'nlardnn imseler h SKİ k';ase!, elgıodckl noksan adresle, üdar denilen geniş kasahada 8- cak, bulacak, sonra da geı;i- ini dükkânda bekli- Mazaltayu başka den kurtara- bu Gam arıya Ye dönüp, kendisli Yyen karısı Bayan 4Üi Müşterilerin tehacümün Kaktı. dd Buraya gelinceye kadar ıapı.r::ı,in. ya okuya ezberlediği ıdrc:“.d*' Han çıkarıp bir defa daha heceledi: çi ı':(îsküdıı-da, Toygar H;-m_tız:d’ım a inde, Çatlakzurna — sokağır ı!"'""'iu'alıc- bunu Yahudi belâ ouk:;v:: Su - hanede kuyudatı vakliye ııîm- Ü İeciliğinden mütekald Abdüşşe Tabi efendi..» Boya sandığı sırtında, m—dmnıuowdm dolaşmaktan tam o sırada avdt pz c bir külhanbeyi filizinin yanına n Yaşef, sordu: — Çatlakzurna, biliyor musün rafta? Boyacı, Yahudinin yüzüne ters Le.l': aktı; ağıza alınmıyacak kadar g_ıll bir de cevab verdikten sonra, yürüdü, Bitti. ' hâh Yi, kendi kendine söylenmeğe Daş- anyi .ı“' Boyle beçinsiz sokak adi da oh:_ , be? Köpoğlusu, başka y .h"l'lmamiş mi? Talih kuşu da nasin ol- ©nu buldu? Kuş değil mi? Yider, ” İçoralum? Karakol - Berlinde Ott ile Suad Devriş Yazan: Arşidük Pronsuva Ferdinand u- anlamak için erkek gözlerine sahib ni olmak Jâzımdı. Benim için bu yüz maziye aid estetik edi. “;: ;l:î::m masamıza davet eltik. Ve ü şampanya şişesinden sonra keyfi biraz daha artmışa benziyen Toni Ott'a: — Ben bir Türk gazetecisiyim, diye sö- e başladım. Sizinle görüşmeği çok iste- dim. Sizin bedbaht arşidük -Fransuva Ferdinandın bir çocukluk arkadaşı ol - konar işte. Şimdi, ne yapalum? . Kime da yitsam, acaba be- len var mi? Toygar amca mahallesi, Zur na sokayi.. VAY, VAY, vayi Üstelik çatlr - ği 'da var. Alay Yedu. yibi isimler. Sul_: - sam keratanin og]u. yağnış ağres V da, bana maytaba mi aldi?. Birdenbire ense - sinde bir kamçı şak ladı. Döndü, baktı: 'Tâ omuzunun hiza- sında bir beygir so- Juyor, çürük çarık talika — arabasının - ça üstünden, arabacının biri Rumeli şive- — leni sözüm ona it tersi gibi de, be- DĞ nübarek günde. N_e ka- Na biygirin ânum;n: Sığma- ocam miydana ba? z dwx::d;:kgelın Yasef, ;"b.;ıdm?.:- ber, ırsattan isbi- zür dilemekle beraber, yE iıl:!:edenin arabaci bı:ş:i dedi. îıı: T ni arayorum da, duşüne b dx:l;u. Aşcabı benj yoturur mu- z memnun ederim. sun? Sana b bat — Kimi arayers e : T:ı':;ar amca mahalesinde.. Çat- aa inde belâ numarali ev- herifin adina.. ebiı' daha - çıkardı, lak zurna sokaği de.. dur bakalum Cebinden, kâğıdı seri bir göz attı ve oN . Kurabiye efendi! ;::ı'bacı. yalnız Toygar Hamzayı an- biliyor muydu? B T ; istan Veliahdının seyahate a DaşİTACAr ördüğü insan olan arkadaşı konuşmuştum duğunuzu biliyorum. Hem zannederim Saray Bosnaya son gidişinden evvel son ziyaret ettiği insan da sizmişsiniz?.. Toni Ott'un gözleri birdenbire neş'e - lerini kaybettiler.. Sesine ağır bir ahenk geldi. — Evet, dedi, ben Franzın en samimi ve en çok sevdiği bir arkadaşıyım. Ço- cukluk arkadaşı... Kendisile daha mini- mini bir çocukken tanışmıştım. Benim doğduğum yer... Tuna sahilinde güzel ve küçük'bir şehirdir.. Babamın Tuna kıyısında bir oteli vardı... Şehrimizin en büyük ziyneti Habsburglara aid olan es- ki şatol.. Günün birinde bu şatoda bir hazırlık görüldü... Bir müddet sonra küçük arşidükler buraya getirildi. Çok küçüktüm.... Hatırladığıma göre - galiba arşidük Franz hastalanmış, kalkırış ne- kahatini burada geçiriyormuş.. Günün birinde şehrin meydanına bir ilâr koy - dular Arşidüklerle oynamak için şehirde ter- biyeli ve uslu bir kaç çocuk aranıyor - muş. Ben terbiyeli ve us'u bür çocuktum. |Ebeveynim beni şatoya götürdüler... Başka çocuklar öteki prenslerle arkadaş oldular. Ben Arşidükün en iyi arkadaşı oldum. İki ay kadar orada kalarlar. İki ay sabahtan akşama kadar beraber oy - nadık, 0 bana sadece Toni diyordu. Ben de ona Franz diye hitab ediyordum. Sen- li benli olmuştuk. Hattâ bazan haf çe (Devamı 10 ncu sayfada) SON RPOMANI Yasef talikaya girdi Henüz seferden ldöndüğü için, tekrar yola çıkmaktan Ma be manav? Çiğnicağ-| memnun olmıyan beygir bir iki diren- me tecrübesinden sonra, kırbacı yiyin- ce, yürüdü. On beş, yirmi dakika sonra Toygar Hamza mahallesine gelmişlerdi. Evve- lâ, Çatlak zurna sokağını aradılar.. bu- lamadılar. Galiba bu ad yeni idi, İstan- bul sokaklarının vaftiz babası, belediye mektubeusu Bay Osman, böyle bir mu- ziblik etmiş, kırk yıldır başka ad taşı- yan kim bilir hangi bir geçide bu mü- nasebetsiz ismi lâyık yakıştınmış, kay- müuştu . Sokağı bulamayınca, Gurabt efendi- yi aramıya koyuldular. Bayi, bunun da adını yanlış talâffuz eylediği için, kim- seden doğru dürüsi salık alamıyordu. dms_unralumı 0: .—— Kurabiye efeml.._ Skeaal Dedikce, herkes bürbirinin yüzüne a- bk alık bakıyordu. DEA Sırasile, ihtiyar bir kurabiyecinin e- wine, u» İlâkabını taşıyan OSTANIN SEYAHAT MEKTUBLARI ; 10 A d Yazan: Vasfi Rıza Zobu — Erzurum yolundaki ılıcada gece nasıl geçer? Otelciy_e “Somya yok mu?,, diye sordum. “Ne somyası? Dedi, somya da nedir? Yatağını şimdi yollarım,, «Şark» a seyahate karar verdiğim za- man her türlü rahatsızlığı, her türlü yorgunluk ve yoksuzluğu gözüme almış, aklıma koymuştum.. Onun için her müş- külâtı höş geçirmeğe ve her sefaleti ya- dırgamamıya çalıştım.. Hiç bir yerde, hiç bir zaman bir ümide kapılmış değildim.. Eğer «Erzurum» a yaklaşırken şoför fik- rimi çelip beni hayale kaptırmasaydı, hiç bocalamadan bu yerlerden geçip gide - cektim.. Vakit epeyce ilerlemiş, etrafa karanlık basmıştı.. Biz, harıl harıl Erzuruma doğ- ru yol alıyorduk.. Şoför kulağımın di - binde fısıldamıya başladı: — Geceyi Erzurümda geçirmektense, Hıcada kalmak daha hayırlı... K Neye?. | — Hhca çok iyidir.. Eski kaplıcanın ol- duğu yere şimdi yeni bir otel yapıldı. Tek yataklı odaları, odaları içinde de husü- si banyoları var.. Bu gece yatmadan bir banyo yapsanız fena mı olur?.. — Ne söylüyorsun; yeniden canlanı - Tır.. Gözümün önüne Bursadaki« Çelikpa - las» geldi.. Yeni yapılmış bir kaplıca. O- dalar içinde hususi banyolar, Mükem - mel, enfes bir şey.. Üstüme çöken yor - gunluk ve uykusuzluğu bana unultu - racak yegâne çare.. Hemen karar: bir sabıkalının ya - mına, her iki keli - medeki bazı hece - lerin müşabehetin - den dolayı kurşun -| cu Habibe kadının külübeşğine sevke - dildikten sonra, ü - midini kesen Yasef, ödediği vapr ve a - raba - paralarına içi yanaraktan geri dön meğe hazırlanırken, tesadüf, aradığı ta - ikindi namazını ci - vardaki — mescidde kılmıya niyet etmiş, evinde abdest taze- sonra, — başında — «Hane kadife külâ - ledikten mamulâtından» hı, sırtında istanbolin'den bozma uzun etekli ceketi, elindeki elma dalından sopasına dayana dayana gidiyordu. Yasef onu görür görmez, izini kay- |bettiği borclusuna saldıran bir tefeci Bgibi, üzerine öyle bir atılış atıldı ki, za- vallı mütekaid birdenbire neye uğra- dığını bilemiyerek, korku ile kendi di- Hini ısırdı. Ve Yahudi, yakasından sım- sıkı kavramamış olsaydı, muhakkak ki yere yığılacaktı. Hihli adamı karşı -|) sına çıkardı. Gura Efendi, — Aman, Ilıcada kalalım... Dedim a, akşam olmuş. Gece başlamış- tı. Etrafın zifirf karanlığına ancak bi - zim kamyonun projektörleri hâkim ola - biliyordu.. Bir bayırdan indik.. Soluk ışıklı bir sokağa girdik.. Sıtmalı yüzlü, tavandan asılı, sarı ışıklı petrol lümba - sile aydınlanmış bir aşçının önünde dur- duk.., Yağmurlu, kapanık bir hava.. Kamm yonun şoför mahalli olan mevkiimden - tek yataklı, banyolu odanın — verdiği neş'eyle bir sıçrayışta yere atladım: — Cirrerkt!.. Sulu, yapışkan bir çamurun tabanım - dan diz kapaklarıma doğru, barometre - nin civası gibi, süzüle süzüle çıktığını hissettim.. Kurtulmağa imkân yok., Ol - duğum yerde, fotoğraf çıkarlan bir ace- mi gibi kımıldamadan, pozumu almış bir vaziyette kalakaldım... Bir el uzandı. Be- ni taşlık bir yere çekliler.. Beyaz iskar « pin ve beyaz pantalonumun yarısı başka bir renk almış, serin serin çamurlar pa- çalarıma sarılmışlardı.. — Hiddete, şiddete lüzum yok Vasfı Zobu!, Sen çamura battıysan suç kimde? Gece karanlığında adımını atarken önü« ne ardına bakaydın... Buraları da Ber. lin sokakları değil a. Yağmurda çamur (Devamı 10 ncu şayfada) görse hayra yormıyacak olan zavallı fa. kir ihtiyar, bu ifadeden nihayet bir ha- kikat sezer gibi oldu ve durduğu yer- de hafif bir baygınlık.. baygınlık da de- ğil de bir buhran geçirdi. Fakat kendini çarçabuk topladı. O zaman, dikkatle muhatabının yü- züne baktı; çizgilerine âşına çıklı. Der- ken, iyiden iyi hatırladı: Tutarı 39 Hita altmış altı kuruştan ibaret olan üç aylık tekaüdiyesini almak üzere son defa İstanbula indiğinde, ufak tefek nevale düzmek için Asmaaltına uğra- mış ve şeytana nasılsa uyarak, Yasefin dükkânından bir piyango bileti satın almıştı. İlk zamanlar, bu israfa sinirlenip de boyuna dırdır eden karısı İfakat hanı- mı karşısına oturtur, bileti de, sakladı- & Muhammediye kitabının arasından çıkarıp önüne koyar, hayal kurardı. üyük ikramiyeyi aklına getirf'mi- . Fakat şayed şöyle, bir iki bin li- bet edecek olursa, evvelâ eve tâ- mühkem bir kümes yaptıracak, kendisine kışlık bir palto, karısına da bir manto aldıktan sonra, paranın üst tarafı ile de Avru- paya seyabate çıkacaktı. Bu Avrupa hevesi, onda, züppelik i- cabı değildi. Gurabf efendi, on beş se- vedenberi romatizmadan — muztaribdi, Kırk senelik memurluk hayatında di- şinden, tırnağından artırıp Emniyet Sandığına yatırdığı bir iki yüz lirayı hep bu uğurda sarfetmiş, İstanbulda başvurmadık hekim bırakmamış, Tür- kiyedeki bütün kaplıcaları dolaşmış, gene de derdden kurtulamamıştı. Onun için ahdi vardı: Mutlaka Avrupaya gi- decek ve bir de oradaki fen adamların- dan derman arıyacaktı. ra İ: Yasef, kulağına eğildi: — Müjde! dedi; yozun aydin! Ka- monto yibi zenyin oldun! Buyuk Ikra- miye vurdu! Yermi bin lira kazandin! Gurabi efendi sersem, sersem dinli- yor, söylenilen bu sözlerden hiçbir şey anlamıyordu. Yasef, azacık ara verdik- ten sonra, elindeki çantayı işaret etti: — Nah! Paralari da belem yetirdim!. Ömründe talihin ne demek olduğu- nu bilmiyen, zenginliği rüyada bile 1fakat hamım bu hayallere kızıyordu. Piyango biletine verilen bir buçuk lira ile kendine bir pazen entari alabilece- ğini düşünerek, için için yanmakta idi, Her defasında, söz bu vadiye dökül- dükce itiraz ede ede, nihayet kocasının da şevkini kaçırmış, bileti de, ikrami- yeyi de, Avrupa seyahati tle öteki e- melleri de ona unutturmm! (Arkası vı_ır)

Bu sayıdan diğer sayfalar: