4 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

4 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Fosta'nın hikâyesi Noel yortusunda , Yazan: Maksim Gorki-Çeviren: H. Alaz Bir gün birisile bir meyhanede oturu-| yordum; canım sıkıldığı için, Sün bi | yatına aid bir vak'a wıv!ahusuı rica €t- tim. Muhatabım fevkalâde yıpranmış, Üs- tü başı paramparça bir adamdı. Bütün | hayatınca bir takım dar yerlerden geçti- ği, bütün vücudünün şuraya buraya ta- kıldığı, bunun neticesinde elbisesinin çavralar haline geldiği, etlerinin ise kç— miklerinden sıyrıldığı zannedilebilirdi.. Bu adam, ipincecik ve salaktı; kafası tamamen dazlaktı. Sarımtrak kafasında bir tek saç bile yoktu. avurtları tama- “men çökmüştü, Elmacık kemikleri iki keskin köşe halinde fırlamışlardı. Bun- Jarı kaplıyan deri o0 kadar gergindi ki « yüzünün başka yerlerinde baştanbaşa #nce bir takım kırışıklıklarla örtülü ol- duğu halde burada - âdeta pırıldıyordu.. buna karşilık, bakışları zeki ve cür'et- kârdı. Gudrufi ve uzun burnu mütemadi- yen gülünç bir şekilde titriyor, sözleri, sert ve kırmızı bıyıklarının yarı yarıyı örttüğü ağzından, tatlı bir âhenkle dök lüyordu. Tahminime göre bu adamın çok enteresan bir hayatı olmak lâzımdı. Biraz kızık bir sesle, sordu: — Demek hayatımı anlatmamı isti- yorsunuz?. Hımm... Bana bira ikram e-! derseniz anlatırım... Fakat... Bütün ha-| yatımı anlatmak işime gelmez.. çünkü he | nim upuzun bir hayatım var.. sı da dinlemesi de sıkıcı.. eh Tamsı bir parçasını anlatırım.. yör musunu: zahmetime ısmarlamalısınız!. Hem biliyor musunuz? Bazan insana mazisini karıştırmak bir lâ- Bımı karıştırmak kadar güç gelir.. Efendicağızım, bu anlataca vak'a- | yı beğeneceğinizi ve muharrirlik bakı mından entercsan bulacağınızı zannetmi- yorum. Fakat bu vak'a benim için... ya- ni şey, bu hikâye benim hoşuma gider. | Sizin anlıyacağınız bu hikâye oldukca | basittir. Hiç unutmam, bir noel yortusuydu.. ben ve arkadaşım Yaşka w bütün gün - sokaklarda sürtüp durmuştuk. Mağaza- Tardan öteberi alan beyefendilere, eşya- larını evlerine götürmek hususunda, arzı hızınd etmek istemiştik.. fakat bvy!sr, Bi bineda yanlarına yaklaşan sivil bir memur, hâlâ kenedlenmiş bileğini 'Toriğin kuvvetli pençesinden kur- tarmak için de - belenen — kadıni çekip aldı. Ve Torik, bu adama çatmağa hazırla - nırken, yakasın - daki polis işareti- ni ona gösterip çıkmağa yüz tu - tan herhangi bir hâdiseyi önledi. Zavallı Torik, ortada, afal tufal ka- kvermişti. Halkın istihzalı nazarların- dan uzaklaşmak ve öfkesini kendi ken- —-dine yenmek üzere bağçeye - fırladı.. — >-Hayatında ilk defa mantara basmıştı. —I7 — Erteşi akşam, Toriği kazinöya sokma- mışlardı. O, bir gün evvelki hâdisenin hıncını almak için, salına salına kapının önüne geldiği zaman, sırma kasketli, parlak düğmeli hpıcı göğsüne dayanmış, ne- zaketle: — İçeriye giremezsiniz! dem: şti. İşte bu hakareti hazmedmıvordu Hem kendini avanak yerine koymuş- lar, parasını, meşru hakkını yemişler, hem de üstelik suçlu yerine koyup, alelâde bir zolacı, bir dolandırıcı gibi istiskal etmişlerdi, İçinden: — Peki! dedi; alacağınız olsun! Eğer ben de bunu sizin ve o kaknem karının yanınıza koyarsam, bana da Yeşiltu - lJumbalı 'Torik Neemi demesinler! Doğruca pansyona avdet ederek İfa- kat hanımla, Takvordan ve Yaseften mürekkep bir mecliş kurdu. Bunları hep bir araya getirince de kendilerine Şşu ifadede bulundu: bize ve bizim bu tekliflerimize hiç aldı- rıştetmeden arabalara kurularak çekip gi- diyorlardı. Gördüğünüz gibi, bu bakım- |dan, o gün işlerimiz hep ters gitti.. biz bu işin sökmediğini görünce işi dilencili Be Göktük. Bu sayede ben 29 kapik ka- dar bir şey toplayabildim.. fakat bu pı—l Jranın da - kaza mahkemesinin merdiven- Jerinden bir bey tarafından verilen - ön kapiği kalp çıktı.. umumiyetle * benden daha kabiliyetli olan Yaşkaya - gelince, akşama doğru, o hakikt bir zengin halini (almıştı. çünkü 11 ruble 76 kapik kadar bir para biriktirebilmişti. Yaşka'nın anlattığına göre bu parayı o- na, bir defada, bir hanımefendi vermiş.. gene Yaşka'nın sözlerine göre bu kadın |çok iyi kalbli imiş. çünkü paradan baş- ka para cüzdanını, hattâ mendilini bile Yaşka'dan esirgememiş.. , biliyor musu- nuz bu gibi vak'alar bazan olur... Bazı şeraitte insanlar o kadar fazla iyileşirler iyiliklerinden yarı abdal bir ha! ulır- lar.. iş, onların bu ânını yakalıyabilmek- tir. Yaşka bana bu hanımefendinin, hakiki Hıristiyanlara lâyık bu halini anlatırken her nedense, mütemadiyen sağına soluna bakıyordu. Anlaşılan, bu iyi kalbli ka- dına bir defa daha teşekkür etmek isti- yordu.. sonra da, fena halde istical edi- yor: — Aman, çabuk gidelim, deyip duru - yordu.. Esasen bunu söylemeğe de lüzum yok- tu.. çünkü biz bunsuz da dört nala ko- şuyorduk. Ben, bütün mevcudiyetimle, donan vücudümün bütün aksamile, bir an önce sıcak bir yere kavuşmıya koşu- yordum. Yerlerdeki karları süpüren ve damlardaki karı yerlere fırlatan bir rüz- gâr esiyordu.. sivri ve soğuk buz parça- cıkları havada uçuşuyor ve gelip enseme yapışıyorlardı. Yüzüm, âdeta bıçakla doğranıyor gibi idt.. boynum ve ensem, o kadar fazla ü- şümüştü ki, küçük bir parmağı andırır İncecik bir hal almıştı.. ihtiyatsız bir ha- reketle derhal kopuyerecek zannedilebi- lirdi.. bunun İçindir ki, başımı kaybet - mek korkuşifle mütemadiyen boynumu o- mMmüuzlarımın ınsını ııklınııyı çıhııyoı'— ğir, en yütulmaz muamelesine uğra - dı. sabık Kömürcü sokağına düşse kırk yıl — müşterisiz ka- lacağı şüphe götür- miyen kokmuş bir kokana, beni fena halde kündeden at- tı, mandepsiye bas - tırdı. Meseleyi bu - Tada şimdi tekrar - layıp da başlarını - z ağrıtacak deği » lim. Gâvur oğlu b lir.. sonra, arzular * sanız anlatır da. Lâ- kin, iş bununla da bitmedi. Deminden, gazinoya tekrardan girmek istedim; be- ni koymadılar, Namus, paralık oldu. Eğerleyim dediğimi ya- parsanız öcümü alırım. Yapmazsanız, dinim rabbena hakkı için, bu gece beni belâya sokarsınız. Buraların altından girer, üstünden çıkarım. O kadar içeri- ledim ki, değil kodesi, yağlı ipi, üç a - yaklı çardağı bilem göze aldırdım. İftakat hanımım nasılsa yufka yürek- liği üstünde idi. — Amasan! Sakın ha, evlâdım! Öyle şeyler yapma. Kurbet diyarında, ada- mı, sorgu sual sormadan ipe çekerler, Allah vermesin! diye nasihatta bulun- du. — Ey ağne hanım! Ve ey Takvor ahpar Ja Yasefaçi bazirgân!, Karşınızdaki bu — Öyle ise, dediğimi yapacaksın! — Elimden gelen bir şeyse başım üs- dum., İkimiz de, mevsimle hiç de müna- sebeti olmıyan bir kıyalette idik.. fakat, muvaffakiyetinden ötürü Yaşkayı bir ha- raret basmış, halbuki kıskançlığımdan ö- türü ise beni, büsbütün bir titreme almış- ti.. Biliyor musunuz. umumiyet — itibarile benim hiç şansım yoktur. Hayatımda bir defa bana bir semaver hediye etmişler- di.. meğer semaverin içinde kaynar su warmış.. gemaver elde, koşarken, kaynar | sular ayağımı haşladı.. bundan öltürü de hapishane hastanesinde bir buçuk hafta tedavi gördüm. Bir başka defasında da... Adam sende... bunun bizimle- alâkası yok.. Neyse, hikâyemize gelelim.. işte biz! böylece sokaklardan, âdeta, koşa koşa gi- diyorduk. Yaşka mütemadiyen hayal ku- tTuyordu: — İyi bir yortü geçireceğiz, diyordu. Oda kirasını veririz.. al, koca cadı, deriz.. sonra votka... Jambön!.. Hımm... Jam- bon alırsak iyi olur, jambon galibâ pa- halı... Bugünlerde jambonun kaça oldu- ğunu biliyor musun?.. Ben jambonun satış fiatını bilmiyor- düm. fakat onun aramızdaki —H- atını çok — iyi — biliyordum. — Her ne olursa olsun jambon — tedari- kine karar verdik.. nisbeten kalabalıkca olan bir mağazadan jambonu satın ala- caktık. Çünkü bir mağaza, bir dükkân ne kadar kalabalık olursa, içindeki mal da o kadar iyi demekti. Binaenaleyh bu gibi| yerlerde alış veriş de hoş kaçar. Dükkâna girdiğimiz zaman Yaşka, müşterilerin arasına iyice sokulmiya ça- | lışarak: — Müsaade eder misiniz, jambon ala- cağım, diye ilerlemeğe başladı.. lütfen bana bir parça jambon gösterir misiniz?. Çok büyücek olmasın, fakat iyice bir parça olsun!. Affedersiniz. fakat siz de benim boş böğrüme bir dirsek vurdunuz!. İçimizden hangimizin kaba olduğunu ben çok Iyi biliyorum.. fakat burada nezerket- le iş görmenin mümkün olmıyacağını da anlıyorum.. dükkânın kalabalık ve sıkı- şık oluşundan ben mi mes'ulüm?. Ne?. Ne dediniz?. Cebinizi mi ellemişim?. O- nu affetmişsiniz!, Elim elinize dokunduy- ON ? MANI cıklarının bir kısmını geri almağa ça - balıyayım. — Olmaz. Böyle şeylere tenezzül et- miyeceğimi bilirsin de, gene söylersin. Biz kopuğuz ama, çok şükür, kimsecik- lere yüz suyu dökmüş değiliz. Hele kancık kısmına, Allah etmesin! — Ya, ne yapayım istiyorsun? Torik, bir gece evvelinden cebinde arta kalan fişleri çıkarıp ortaya koy - du. — Bunları al, Benim — yerime git, oyna! Koca karı irkildi: — A, a.. aaa! Töbe yarabbim! Bu ya- şıma geldim, haram nödir, bilmem. — can, ömründe ilk defa, dünyanın en a-|tüne. İstersen gidip karıyı bulayım.. |Şimdiden sonra günaha girip de zorla sa, bu her halde benim cebimi sa gerek., veriş etmeğe geldim... miz de müşteriyiz!. İkimiz de ayni vazi. yetteyiz!. Yaşka dükkânın Içinde işte böyle hare- ket ediyor, üç yüz parçadan mürekkeb | koskocaman bir jambon partisi alacak- miş gibi davranıyordu.. Ben bu karışıklıktan istifade ederek, âcizane, bir kutu reçel, bir şişe zeytinya- ğı, iki kocaman parça da sucuk aşırdım. Yokla giderken Yaşka büyük bir sevinç içinde: — İşte böyle, deyip duruyordu, biz de büyük, iyi bir yortu geçireceğiz.. iyice yi- yip içeceğiz. Yaşka <pencerecikler» ini - onun ko- caman burun deliklerine biz böyle der- dik - oynatarak ve zıplıyarak yürüyordu. Kül rengindek gözleri ise sevincinden pı- rıl pırıl yanıyordu.. ben de sevinçli idim,. Ara sıra böyle ziyafetlere konmak, kü- Çük insanlar için büyük bir saadettir. * İşte böyle efendicağızım, biz acele a- cele evimize giderken tipi de arkamızdan bizi kovalıyordu.. Biz o zamanlar şehrin kenarında, eski- ler alıp satan bir kocakarının mahzenin- de oturuyorduk.. bizim oraları pek tenha, pek ıssızdır. Kışın akşamları saat altı- dan sonra sokaklarda canlı bir tek insana raslıyamazsınız!. Hattâ raslasanız bi- le bu gibilerin mutlaka kellelerini kol- |tukları altına almış olmaları lâzımdır. Neyse.. biz böyle evimize doğru acele acele giderken, önümüzde birisinin daha yürümekte olduğunu farkettik.. yolcu, hem yürüyor, bem de iki yanına sallanı- yordu; her halde sarhoştu. Yaşka beni dürttü ve kulağıma eğilerek: , — BSırtında kürk var, diye fısladı. Kürklü birisini görmek bizi bilhassa şu bakımdan sevindirmişti: Kürkler iliksiz ve düğmesiz olur; binaenaleyh bunları çekip çıkarmak da çok kolaydır. Biz, önümüzdeki adamın arkasından gidiyor ve onu tedkik ediyorduk: Geniş omuzlu ve uzun boylu idi,.. Kendi ken- içinde ol- b cehennemlik mam, — Haydi! Marta - valı bıirak. Bunda cehennemlik olacak bir şey yok. Bilâkis sevaba — gireceksin. Hem de, dedim a, istediğimi yapmaz - sanız, bu gece bura- da kan çıkar. — Ayol, ben, nasıl oynarım, — bilmem ki? — Takvor sana yolunu gösterir. ola - Kocakarı irkildi: «A.. A.. Aaa! Töbe Yarabbim!'n hasiyetim iki |dilim döndüğü kadar kandırıp da, para|sın. Hangi numaraya kim para koymuş ise: «Benim!» diye atılacak, kazancı ile beraber çekeceksin. — Verirler mi ayol? — Salt benmiyim enai? Karı kısmı- na burada nezaket gösteriyorlar, Biraz açık göz hem de atik davranırsan bu işi güzelce başarırsın. — Vallahi de tuhafsın, Necmi! Beni iki kat haram işlemeğe zorluyorsun. — Sırasına göre, haram helâldan üs- tündür. Haydi, şu kemikleri çantana yerleştir, Takvorla birlikte caddeyi tut. Takvor demindenberi susmuştu. Fa- kat iş bu kerteyi bulunca, itiraza kab kıştı: — Dediğin zor iştir, Torikzadem, ben de buraya paramla alış | Binaenaleyh ık(»ı dhız bir ıe)leı ıoylenıp dunıynıdu. Bk POSTANIN ZAMMANA " de aklımızdan bir sürü şeyler geçiriyor- duk. Derken, herif birdenbire duruverdi. Öyle ki, nerdeyse burnumuzu sırtına çar- pacaktık., sonra, ellerini iki yana açarak gür ve kuvvetli bir sesle âdeta bir öküz gibi haykırdı: «— Benl... sevmiyor?.» Kelimeler, herifin ağzından, bir gülle Bibi çıkıyordu.. Biz ikimiz de ürktük ve yana fırladık.. fakat artık o blzi görmüştü.. bu işlerde pişkin ve tecrübeli olduğunu gösterecek bir şekilde sırtını bir duvara vererek sor- du: «— Siz kimsiniz?, Karmanyolacı mısı- nız?.r Yaşka büyük bir tevazula: «— Dilenci kardeşleriniziz, cevabımı verdi..» «— Dilenci mi?, Çok iyi öyle ise. çün- kü ben de dilenciyim.., Manen... Nereye gidiyorsunuz?.» Yaşka: «— İnimize gidiyoruz, dedi.» «— Ben de sizinle.. çünkü, başka ne reye gidebilirim?. Gidecek yerim yok dilenciler!. Beni de beraber götürünüz!, Sizi adamakıllı yedirip içiririm.. beni mi- salir ediniz!. Beni bağrınıza basınız!.» Yaşka kulağıma eğilerek: — Herifi davet et!. dedi. Ben bu adamın hıçkıran - sesinde bir sarhoş âhengi duymakla beraber, daha başka şeyler de, yaralı bir kalbin feryad ve figanını da duyuyordum.. Bende, faciaları sezinlemek kabiliyeti çok kuvvetli idi., çünkü ben bir zaman- lar tiyatroda süflörlük yapmıştım... Bu hıçkıran adamı büyük bir ısrarla ve samimiyetle davet etmeğe başladım. O, hançeresinin bütün kuvvetile: «— Dilenciler, gidiyorum, size gidiyo- rum!. diye haykırıyorı Onunla yanyana yürüyorduk. O, anlat. mıya başladı: «— Benim kim olduğumu biliyor mu- sunuz?, Ben yortudan kaçan bir adamım.. gümrük müflettişiyim.. adım Gonçarov- dur. Nikolay Dimitriç Gönçarov. İşte ben pliiçin...... kimsecikler... — Bana gelince mi kolay oluyor? — Onu dememişim. Yerden gökedek haklısın. Gelgelelim, o iş nasılsa olmuş- tur. Ve eğerki cenabın fikrimi kabul ederek komiser dejö'ye müracaat etmiş olsaydın, belkim de iş bu biçime gir - mez idi. Lakin, Bayan Gurabi, korka- iskandal çıkarmasın. Genem de sen bil N — Ben bilirim elbet! Vakit geçirme- yin., bir saat önce, gidip de masada yet kapı ffaht hanım hâlâ tereddüdler için- de idi. — Bilmem ki., nâsıl olacak?, Başı- ma gelenler! Bari bir defa da efendiye danışsaydım.. sonra o da kızmasın.. di- ye söyleniyor, bir taraftan da hazırla- nıyordu. 'Torik bunların hiç birine aldırmıya- rak, kocakırı ile ermeninin bir ayal evvel kazinonun yolunu — tutma - larını bekliyordu. Onlar kapıdan çı - karlarken, arkalarından, alayla ses - lendi: — Bana bak, anne hanım! Ne vurur- san, misokemiso!, Ellisi senin, ellisi benim. Anladın mı? Hangi numaraya en çok para konmuş ise, o numara se- nin! Aza itibar etme, sakın! Sonra Yasefe döndü: — Sen de, şu binlik — banknotu al Benim hesabıma bakaraya gir. Ne kaze nırsan, seninle de pay ederiz. — Ben kiyat oynamasini bilmem! Artık bu sefer Torik gerçekten kız - di: — Ulan, bilmezsin de, başkalarını nasıl hocalık edersin? Bas, git! Yoksa alimallah, bütün hıncımı senden çıkarı- rım diye bağırdı. Sonra da Yahudiyi omuzlarından ite- rek, avucuna sıkıştırdığı para ile bera- ber sokağa attı. Toriğin şerrinden yılan İfakat ha - nımla Takvor, korka korka kazinodan içeriye girdiler, rulet oynanan tarafa gittiler. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: