29 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

29 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çinliler diyorlar ki: Müşterek evi süpü. recek tek insan çık. maz. * Akillı az - konuüşür, çok konuşan çok akıl. h değildir. yaktı: Kadın, KocaSH /b — Bilir misin, dedi, yeni evlen - da iki de bir bana «senin altın gibi bir kalbin var» gderdin. A Hîrahf;’;i_ bir şey söylemiyor - — Şi mvşmdi'“ âanda, geni kim görse «al- — . Mdlwv..-.m* Benim gibi otelinde bir gece yatmışlar. Kasabanın 9 dı. Sabah olunca ötel sahibi kadın odalarına girdi: — Nasıil güzel uyudumuz ya? — Güzel uyu « mak mı?.. Ne ge . tahtakuruları üzerimiz « zer; bütün gee ar. t a.;ı eıkî;“f’m kadın ellerin birbirine vur. el bizim tahtakuru- Ga ai sevmiş rlacaklar., de o kadar cana ya- Sizi istiyorum kendisine talib olan delikanlı ka- ı pınin önündeydi.. — Neye geldi « niz? — Sizi istemiye. — Ben annemi görünüz dememiş beğenmedim. Onu iş. Üa * Pudra parası pişanlısından bah- sediyordu: — Sen de dikkat ettin mi, dedi, ni- ilimın yüzü faz. iydim temiyorum, gnt h l — Doktorun S"Vk_dık ü z diyor. sıktı, Kaynanam İit * göyler — Doktorlara İ dikleri doğru çıkmaz h.;m üsülüyo- — Ben de onu bi vum yal | Neler yaparız ? Kendi yaptıklarımıza kendimiz “gülelim -ça A Kapıman hırsıza karşı kilidleriz. Pa- kat anahtarı paspasın altına sakla - rız.. Paspas altına anahtar saklanıl- dığını sanki hırsız bilmez mi? Bir palto alacağımız saman; — Dayanır mu, sağlam mı? Diye soranız. Çürük olursu, Satıcı Bize; — Dayanmaz, çürüktür.. Vitrindeki, eyüz eli malı mağazada çıkartt, kuruş> etiketli Şu bu diyor ki: Aşk, ilâcı bulanmı yan hastalıktır. Has- talığın müddeti sekiz günden seksen yılı kadar değişir. ü Güzel kadınları şe- venler, zevkli insan- lardır, Çirkin kadın- ları sevenler paraya düşkün — olanlardır. Faziletli — kadınlara geç ge tek yalan gelince.. onları aklı çıkmamıştır. başında —olanlar e- y aaar iima verler, burnundan konuşur. * Minimini Kadın sinir hastalığına tutulmuştu. Muayene eden doktor: — Bu hastalığa Mini bir mikrop - tur, Dedi, kadıtı şa « şırdı: — Minimini bir mikrop mu? Siz ne di- Yorsunuz doktor.. kocam tam bir metre seksen santim boyundadır. Yüz kilodan da fazla gelir. * Üzü'meyin Hizmetçi, elindeki çay tepsisini devir- di. Çay - takımları z detlendi: bi kişilik çay takımımı kır. 348 dıin ha? Hizmetçi düşündü: — Üzülmeyin bayan, dedi, siz onu altı kişi için aldınızdı, öyle mi? Bugün yir- mi kişiye çay verdik. Umduğunuzdan fazla işe yaradıktan sonca kırıldı demek- tir. N Faya mı ne? Yeni daktilandan memnun musuün? — İşinden men- Nunum amma sü - süne çok düşkün, —— Bundan sana he? — Bana ne olur P mu? Kombinezonlarına askı yapmak için, hiç olmazsa haftada bir iki makine şe - ridini aşırıp götürüyor. * Ben bi orum Karı koca seyahate çıkmıştılar.. güzel bir şehirde — bir hafta — kaldılar. AA ÜGb Haftanın sonun - &ç da kadın kocası - <£ naz: fazla — Biliyor mu - sun buraları bana ? !ğ!ılbirhıtumdldlıdngünlgöı Tünmüyorlar. Buna sebeb ne bilmem? Dedi, Kocası gülümsedi: — Ben biliyarum, bütün paramızı bi - tirdik te ondan. — (64577 — Eğer, sen, kadına hürmet et- meyi — bilen bir insan olsaydın, aptal aptal yüzüme bakacağına yantma gelir, piyanonun bir ucün - 'dan tutar, başma atmam için bana * Yazan: Nizam Pireden gemiye bir de şair bindi: Oranis... mwmwm-mmhwmn- de pek çabuk kaynaştığımız, 24 yıllık bir| receği de rivayet ediliyor. konuştuğumuz döst samimiyeti ile bu meşhur Oranis, yemiş tabağından bir şef- tali seçtikten sonra monoklünü düzeltti: — Telsiz telgrafçı bize mütemadiyen neş'eli havalar dinletiyor... - dedi - 30 saattir Akdenizin ortasında dünyadarı tek haber almadan dolaşıp duruyoruz. Mais c'est vralement intolerable mon cher. Biraz yüksekçe bir sesle söylenen bu sözleri, yakım masalardan birinde otu -! ran süvari işitmişti. Gülümsiyerek yanım- | dakilere söylendi: — Dikkat ediyor musunuz bayanlar? Gemimizde neş'eden ve endişesizlikten şi- kâyet edenler de var. Aşçının beğenll- İmemesine dahi, belki tahammül edebili - rim amma, bu sulh ve süküna isyan edil- mesine? Hayır.. Hem yolcularının neş'e- sini kaçırmamak wazifem değil midir? Fakat Oranis'e ve onun sözlerini tasvib eder bir tavırla dinliyen bana ve Doğan Nadiye bilvasıta verilen bu cevab, genç süvarinin ummadığı bir netice doğur - İdu. Yemek salonunda umumi bir merak İve tecessüs belirdi. Dikkatle soyduğu ar- ’mud parçasını ağzana götürmekte iken Wçz'ııtalım tabağına bırakan sarışın ve çok güzel bir Romanyalı bayan heyecanla | sordu: —- Nasıl? Ne demek istiyorsunuz ku - mandan? Neş'emizi kaçırtacak haberler alıyorsunuz da bunları bize duyurmak- tan mı çekiniyorsunuz? Bükreşin en asil aılelerinden birine mensub olduğu rivayet edilen ve neza - keti, mondainteye vukufu, jestlerinin ki- | | Bir Akdeniz yolculuğunun intıbaları Gemilerde denizaltı korkusu gene başladı Hepimiz © kadar bunalmıştık ki bir kadının çığlığa benzeyen sesi: “ İşte... İştel,, bağırdık: “Nerede?,,... Meğer kadıncağız Berutun ufukta meydana çıkan ışıklarını gösteriyormuş barlığı ile bu rivayeti rahat rahat teyid eden Transilvanya kumandanı birdenbire cevab vermedi. Gözlerini, siyah ünifor - masının kollarında pırıldıyan - firkateyn kaptanı galonlarına daldırdı. Sonra, dışa- rıda uğultusu artan Türgüra kulak ka - bartıyormuş gibi başını sağ omuzuna doğru eğerek ve lâkayd olmağa çabalı - yarak: — Hayır bayan, hayır... - dedi - hiç bir fena haber yok. Hem sizi nasıl aldatabi - lirim? Bir saat sonra Berutta olacağız. Gazete satın almanıza da mâni olamam ya... Bu sırada radyoda kıvrak bir zigan ha- vası başlamıştı. Masalardan kalkanlar dans salonuna daldılar. Kumandanın söz- leri güzel sarışını tamamile tatmin et -| miş olmalıydı ki bara geçliğimiz zaman, onun, Bükreş operasının yüz otuz kiloluk , baritonu ile valse başladığımı gördüm. * Gemide beş gazeteci idik. Üçümüz bara Bgirmiştik: Ben, Oraniş, Romanyalı Sergey, ığık işimiz kumandanın etrafını sarmak oldu: — Orta Avrupadan ne haber? - dedim. | Y&r. Geçen yıl, Girid açığında torpille - — Fena... - dedi - Südetliler silâha sa-|Den bir İspanyol gemisinde rılmış gibidirler, Almanyanın müdahale | denizaltıların nasıl hücum ettiklerini an- etmesi ihtimalleri artıyor. İngiliz teşeb-| İâtıyor, gelirken torpilin sesi işitilmez - büsleri muhtelif memleketlerde büyük bir nikbin uyandırmışa benzemiyor. İtalyanın Almanyaya kat'i surette yar- diye haykırınca heyecanla eddin Nazif dıma karar verdiği rivayet ediliyor. Son- ra... Ramanyanın, Çekoslovakyaya yar- Oh azizim... Bunları öğrenmek için mi radyoyu açtırmamı istiyorsunuz? Ve saate bir göz atarak ilâve etti: — Tam üç çeyrek saat sonra Berutta - yız. Kumanda köprüsüne gitmeliyim. Çevik adımlarla yanımızdan uzaklaşan genç denizcinin sözleri üçümüzü de derin bir düşünceye daldırmıştı. Oraniz: — Bu belliydi. - dedi - ben kumanda nın bizden bir şeyler saklamakta olduğu: nu farkeder gibi olmuştum. Sergey; — Adam sende.. diye söylendi - iş ola- cağına varır. Ben de, bir şey söylemiş olmak için söze karıştım: — Burada bunalacağımıza güverteye çıksak daha, iyi olmaz mı? Haydi gelin... İtiraz etmediler, çıktık. Gemi, hâlâ, ikindiye doğru yağan yağ- murun serinliği içinde idi. Baş taraftaki ikinci güvertede başbaşa vermiş bir kaç çift, küpeştelere yaslanmışlar, gözlerini ufka daldırmışlardı. Birer sigara yakarak bir kenara da biz çekildik. Arkamda bir ses, Arab tecvidi- ne uygun bir şive ile ve şakrak bir kah- kaka ile karışık haykırdı: — Faraza şimdi... Nah, işte şurada bir tanesi bulunabilir. ve hiç ummadığı- mız anda torpili saldı mı, bir «gümbürrr!» ve badehu denizin' içindeyiz. Döndüm. Bu, tatil aylarını her yıl İs- tanbulda geçiren bir Mısırl: idi ki tek şi- kâyeti Safiyenin şarkı söylediği bahçeler de rakının pek pahalıya — satılmasaydı. Beni görünce; — Azizim... - dedi - dün gece kama - rottan gemiye gelen telsiz telgrafları öğ- rendim. Tehlikedeyiz, — Dünya mı? Biz mi? — Dünya ile Mısıra gittiğim zaman meşgul olacağım. Şimdi geminin emni - yeti beni dünyadan çok düşündürüyor. Ya harb biz denizde iken patlayıverirse? Korsan denizaltıların dolaştığı günler - deki Akdenizi düşününüz. Çeklere yar - dim eden bir Romanya gemisi on iki ada açıklarında yüzde bir emniyette sayıla « bilir mi? Bu sirada Beruta giden üç Ma- car aktrisi pürtelâş yanımıza yaklaştılar: — Her tarafta İtalyan denizaltıları do - laşıyormuş. Harb başlamış öyle mi? Oranis sinirli sinirli bağırdı: — Fakat kimden duyuyorsunuz bunla- n? Hususi bir telsiziniz mi var? Uzun baoylu, sağlam yapılı kızlar bir a- ğızdan cevab verdiler; — İkinci sımıfın barında herkes bun - dan bahsediyor. Orada Filistinli bir genç bulunmuş, miş. Patladığı zaman da insan kendini de- nizde bulurmuş. (Devamı 10 ncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: