29 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

29 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa Çocuk terbiyesi : Çocuklarınızla arkadaş olmasını biliniz! Yazan : Anne Padler Geçenlerde bir arkadaşımın evinde jayda idik. İçimizden madam (F), te- Mmizliği göz alan masaya, salona hayran bayran bakarken ev sahibine : — Eviniz ne kadar temiz, bakmakla Boyamıyorum., Demekten kendini ala- madı. Arkadaşımın karısı verdi: — Sağ olsun döküp saçan hep ço- cuklar... Yazın onlar içeride durma - dığı için ev kolay temizleniyor, yapılan temizlik de uzun zaman kalıyor, buna şu cevabı ben de çocuklarır ği yere ısınamam, bir türlü larsız olamam Ev sahibi madam itiraz etti: — Bakınız bu hiç iyi bir âdet değil. Çöcük çocukluğunu bilmeli, Birbiri'e düşüp kalkmalı. Ben be Ççükken yalnız başlarına İştırdım. E büyüdükleri halde hâlâ gelip ne benim, ne de babalarının işle- Tine burunlarını sokmazlar, Biliyor mu- sunuz insanın sokağâ çıkmadığı vakit evde yapılacak ne kadar işi oluyor. So- | kağa çıkınca biraz nefes alıp dinlen - mek, eğlenmek lâziım. Çocuklar yanı- mızda oldu mu her şey burnunuzdan geliyor. Ne işiniz işe, ne gezm miye benziyar, Bakınız kendi hallerin- de bırakınca ne 1 uslu oynarlar, Etrafıma bakındım, Her köşede titiz bir zevkin dolaştığı aşikâr. Bahçede gösterilen yere baktım. Üç çocuk bir köşeye çekilmiş, başbaşa vermiş, bir şeyler fısıldaşıyorlar: Çicek gibi temiz, melek gibi sessiz yavrular.,.. Fakat ne şeldngm ne ürkek bir duruşları var. 4mi çektim. Bir gün gelecek bu anne baba, bir yabancınınmış gibi kendile- rinden uzak kalan vavrularının en u- fak yakınlığı uğrunda evlerinin o eşsiz | ünunu da, gezmele-| temizliğini de, si rindeki rahatlığı da seve seve feda et- mek istiyecekler ve bugün yarı acıya - rak, yar: alayla baktıkları madam (F) nin o dağınık evine imrenecekler. Ama İş işten geçmiş olacak. Madam (F)nin evini size kısaca an- Tatayım: Her yanı bin intizam içinde gülen şu oturduğumuz evden bambaşka bir yu- va... O, madam (F)nin olduğu kadar iki çocuğundur da., kapısından şöy le bir bakınız, eşiğinden bir adım atınız, gderhal bunu farkedersiniz, — Antrenin duvarında yamrı yumru bir oyma sizi karşılar. Bunu madam (Finin on iki yaşındaki oğlu yapı 1 Küzel köş e birbirini luımıvan bo- yalarla, çarpık, çurpuk çizgilerden mini mini bir tablacuk r. Resamı ma- dam (Fjnin on yaşlarında kızıdır. O - turma odas: garanızın — küllerini balçıktan yapılmış garib bir tâblacığa gilkersiniz, Ayni tablanın birbirine ben- “|b — Çeviren : Neyyir Oymayı yapan yaramaz bir vakitler hovesini bunlara sarmıştı. Bütün bu geniş ve güzel merakların |acemi küçücük ellerden çıkan mahsul- leri en kıymetli birer süs gibi özene bezene konuldukları yerlerde bir dağ- niklık manzarası verir, Madam (F) de, kocası da bunu bilir. Fakat ikisi de memnundur. Hattâ sade memnun da değildirler. Çocukları hangi şeye heves etse onlar da çocuk olur, ayni şeye me- rak salarlar, Vakit vakit kart, pul top- larlar, folograf çekerler, kedi, kuş bes- lerler. anmlanıu gBı-sm!z temiz, titiz, siz evinkil ki... Onlarla bir yarım saat konuşünuz. Derhal anlarsınız; en iyi arkadaşları annelerile babalarıdır. Aile âmrüne sürekli bir neş'e katan temiz dostluk hisleri anne, babanın ölçi taşkın şefkatinden, düşkünlü- ğünden doğmaz. Çocuğa yaklaşmak, çocukla benraber uğraşmak, çalışmak, berabar gezip tozmak, eğlenmekten do- ğar. Bir baba t şinde mutlak ;crvnden kuça" türl_ı 1at.ı şeyler anla- r, hattâ belletirdi. Beş dakika beraber bulununuz, Bütün ömürleri boyunca sürecek bir anlaşmanın bu bıbı oğulu birbirine bağladığını gi İşte en güzel, en gerçek, en köklü arkadaşlık budur. Fakat, bunu hiç bir vakit çocuğun hesabına çalışmak, be - ceremediği şeyleri onun yerine başarı- vermek mânasına almamalıdır. Oğul- cuğunuzu güç sayıp yarım bıraktığı hesabını tamamlayıvermek, kızınızın yorulup bir kenara attığı dikişini biti- rivermek onlara iyilik değil fenalık olur. Başladığı işi başa kadar götüre- mediğini anlıyan çocuk kendi kendini küçük ve beceriksiz görür. Bir başına iş görmekten yılar. Cesareti, nefsine itimadı kırılır. İşte ufak bir misal size... Tanıdıkla- rımdan biri on yaşındaki oğluna bir fo- tograf makinesi almıştı. Çocuk, olduk- ça karışık olan bu makinenin kullanılı- şımı epey emekten sonra — öğrendi. O gün ilk defa resim alacaktı. Babası ta- lâşla yanına koştu: Aman yavrum dur, bu makine öy- le senin becereceğin şey değil... Öğrendim ben babacığım. Bak şu-! rayı çekeceksin, Şu da şunun üstüne gelecek. — Öyle demekle olmaz. Kırarsın da başımıza iş açılır. Ver bakayım bana da ben güzel güzel çekivereyim. Yavru bıraktı. Mahzün mahzün bir yana çekildi, Babası bir değil bir çok resim aldı. Hepsinin de pak güzel çe kildiğini sanıyordu. Filmin berbad ol- #NDenama İâ ncu anufada) SON POSTA Gözlerin dili 1 — Bu gözlerin sahibinde muhayyele gabuk galeyan eder. Düşüncesi ve konuş- kuvveti bâkimdir. Hisleri ve ihtirasları | ması seyyaldir, Kendisine pek güvenile- | Eylâl 29 Ev kiraları bu sene neden bu kadar pahalı? Ev arayormuş gibi semt semt kiralık apartıman gezen bir muharririmizin gördükleri /KİRALIK” APARTIMAN 2 — Bu gözlerin sahibinde müşahede kuvveti, tahlilci bir kabiliyet görülür. Her şeyde kat'iyet istiyen bir mizacı var- dır. Bu gözlerin sahibi, her şeyi ferdi de- ğeri ile ölçer. 8 — Çekingen tablatte olanlar, esrar küpü telâkki edilenlerde bu gözlere ras- larsınız.. bir parça hased ve kışkançlık, hattâ, hilekârlık hisleri de bunlarda bu- lunur, 4 — Çok düşünen, az konuşan insanın gözleri, para meselelerinde çok kurnaz- dır. İş kabiliyet ve istidadı fazladır. 5 — Bu gözler, zeki, çevik, uyanık bir varlığı gösterir. Öğrenme kabiliyeti var- dır. Her şeyi çabucak kapar, Muzibdir, Bu gibileri, bilhassa göz hapsinde tut- malı, her hareketlerini kontrol etmelidir, Bunlar, teşvik, tahrik değil, idareye muh- taçtırlar, 6 — Hülyalı gözler, umumiyetle büyük olurlar. Hassas, sempatik bir tabiat, İnce artis- tik bir ruh, daha ziyade hülya kurar. A- meli olmaktan ziyade beceriksizlik tema- SA 7 — Şehvani gözler. Bu gözlerin sahibi hislerini zapt ve idare edemez. Heyecan, zevk arar, 8 — Bu gözler sefahet, zihni yorgunluk ve keder ifade ederler. vencAcerACAEEAERRKASADALECEAN DETALELESEEEAEEEEEEREAERESAE e İstanbul mezbahasında bir ayda kesilen hayvan mikdarı İstanbul mezbahasında bir ay içinde 19,808 karaman, 7744 dağlıç, 10.488 kıvıtcık, 9794 kuzu, 204 keçi, 3 oğlak, 1776 öküz, 502 inek, 215 dana, 245 ma- lak. 3 boğa ve 4300 man Oğluma kız, kızıma koca arasaydım bu kadar çok kapının ipini çekmezdim. Çem- berlayn gibi Alman « Çek ihtilâfına çare bulmağa kalksaydım bu derece yörul - maz, taban tepmezdim. Sanırım ki, dok- tor Bay Beneş bile Lehlilere ve Macar - lJara derd anlatmak için bu mikdar ter lememiş, belediyemiz Balıkpazarı is - timlâkinde bu kadar sıkıntı çıbanları dök- memiştir. Ev aradım efendim. Ev kiralarının, ©- dun fiatlarının küçük dilimi yutturacak nisbette arttığını duyunca hayretime hid- detimi yoldaş ederek yollara düştüm. He- imen ilâve edeyim: Ne evimin konturatı bittiği, he de sayfiyeden şehre göç etme- ğe karar verdiğim için.. bilâkis, şimdilik tünemekte devam etliğim — haneden, iki elim yanıma gelecek, ne ya - lan söyliyeyim, memnunum. O halde ne diye ev aramağa çıktın? diyeceksiniz. Me- rak bu ya. ev kiralarının yükseldiğini umumi bir feryad halinde yükselir gö - rünce sabık bir canı yanık sıfatına mes - leki tcessüsü garnitür ederek güya ev aramağa başladım. lar. yanıbaşındaki sokakta yeni lhıı taze badana kokulu iki katlı bir evin |bölüğüne baktım. Penceresindeki (Kira- |hk) levhasında tavsiye ediliyordu. Kapıyı kıranta bir dim. İlk sözü: — Üğç aylık peşin isterim! Oldu. — Hele bir görelim de, onu ayrıca ko - huşuruz, Dedim. Zaten aylığı üç ay sonra da verseniz olur, dese gene tutacağım yok!. Kapıdan girince biraz etine dolgun bir fnsanın yan yan ancak çıkabileceği bir merdiven, Kü- çümencik bir sofa. Sağda bir oda, yanın- dâa hamamla mutfak, solda yanyana or - tadan camlı bölme ile ayrılmış iki oda daha.. Odaların en büyüğü beş metre Mmurabbaı, Tavanlar basık, pencereler va- pur davlımbazı gibi. Ev sahibi kıranta zat: — Dülger yeni çıktı içinden! diye iza- |hıı verdi. Biz üst katta oturacağız. Bu - rası yukarıdan daha kullanışlıdır. Bir bendeniz, bir refikam ve kerimem cari- yeniz, bir de mahdüm köleniz, cem'an Yekün dört kişiyiz. Kat'iyyen yukarıda gü rültü filân yapmayız, Ancak bendeniz ye- ni tekalld olduğum cihetle başırm dinle- mek isterim. Eğer kalabalık iseniz, ço - lük çocuk fazla ise maalesef veremem, — Hayır! dedim.. Kalabalık — değiliz. Çoluğum çocuğum da yok. Yalnız fiatta anlaşalım. Ne istiyorsunuz? — Üç aylık peşin olmak şartile 80 lira.. Biraz borçlandık ta.. Üç aylık onun için peşin istiyorum. — Amma yaptınız ha.. üç oda, hem de ufak tefek nasıl otuz İira olur? Yeni yaptırdığı evinin odalarına ufak tefek demem canını sıkmıştı. — Canınız isterse.. Der gibi bir jest yaptı. — Pahalı demektir, Yirmi dokuz buçuğa olmaz mı? desem alacağım cevabi — Hayır! İşe Lâleliden giriştim. Şimdi işbu sem-| Çip içeri girdik. Kireç kokusu te İstanbulun Şişlisi, Nişantaşısı diyor -ıbuı-uuııu kıstırıyor. Birinci kılı kelpleri içindekilere —müracaat | — Bu de refikam görsün efendim?.. Baştan savma bir: — Olur! la mukabele etti, Apartımanların karşı tarafına geçti Oradaki snkıklarn, caddelern bi olmaz mi ekserisinde (Kırıhkı lewıalı'—ı pıyor. Üç katlı bir apartımanı g tu. Üç katı da boştu, Anlaşılan bu da y ni. Zaten şimdi iki günde baldıranotu ı, - bi yerden apartıman fışkırıyor. Bazan buradan geçerim amma, hiç nazarı dik - katimi celbetmemişti. Levhada (Kiralık) tan başka kayıd olmadığı için yanındaki evin kapısını çaldım. Yemenili bir kadın başı uzandı: — Ne istiyoarsunuz?.. — Apartımanı gezmek için kime mü - racaat edeceğiz? — Bize. Birinci kat 30, ikinci ve üçüncü katlar ar lira. Ön para aşağı inmiyor, ev sahi' Bir Pencereden anahtarı uzattı. Kapıyı a - insanin iz burun kıvırırlar. Âdeta va Harikzedegân apartımanlarının hemen | PUT kamarası kadar odalar. yapılmış, da- | İkinci dükça biçi Anı tenzilât yapmıyor mu? diye sor- adam açtı. Evi görmek istediğimi söyle-| dum. — Ön para inmiyor, Bu semt şimdi şenlendi. Yarına varmaz hepsi tutul — Peki daha ucuz bir şey bulunmaz rar' — Vallahi b otu li $ kirk lix radan aşağı bulamazsın!.. kal Taksimde Talimhane meydanındaki a« partımanları geziyorum. En ufak, en kul- Tanışsız, en karanlık bir daireye elli lira istiyorlar, Tellâla: — Niçin ev kiraları böyle ateş paha - sına, dedim. Her gün bu kadar ev, apar tıman yapılıyor. Şehir eskisi kadar ka « labalık ta değil., ucuzlıyacağına pahal: « laşıyor, Tellâl bilgiç bir tavırla başını salladıt — Daha da yapılsa yetmez apartıman « lar, Çünkü şimdi herkes rahatlık arıyor. Eski girdili, çıktılı evleri kimse beğen - miyor, kullanışsız zira, Onun için evlers' den apartımanlara doğru bir hicret baş- ladı. — İyi amma, evler de pahalı. — Kâğir evler pahalı.. ahşab istediğiniz kadar, Şimdi apartımanda, kügir evde 0« turmak moda.. Eyfel kulesi gibi dimdik, sipsivri, d dar bir apartımana bakıyoruz, Dört « kaloriferi de var, Kirası $0 aded lira. U « tanmasaydım sahibine: — Ya dayak yemedin, yahud sayı masını bilmiyorsun! Diyecektim. Ayaspaşa tarafına geçtim. Hakikatte ev tutmuyacağımı söylemiştim. Fakat hiş olmazsa ne olur bir tanesini gönlür ye be « tardım! diyebilsem. Ne gezer. Bütün a - partımanlar yeni nesil insanları gibi kavruk ve çarpık çurpuk. Amma büun « ların cevabı hazır: Kübikmiş. 'Devamı 10 ncu sayfada &

Bu sayıdan diğer sayfalar: