SON POSTA K Komiteciler arasındı Yazan: Ziya Şakir Komitecinin sevgilisi — Hayır.. size aid bir şey olsun da, | - ne olursa olsun. — Şu halde size, başka takdim etsem. — Meselâ... — Meselâââ.. kalbimi?. p Mis Eston, yerinden fırladı. Ellerini kalçalarına dayadı. Vücudünün yarısı- ni ileri uzattı. Sanafof, taşkın bir ih - tirasla parlıyan gözlerinin içi*ne.bîktı. İşittiği sözleri, yanlış anlamış gibi?. — Sahih mi söylüyorsunuz?. Diye mırıldandı. Sarafof da ayağa kalktı. Yumrukları- ni masanın kenarlarına dayadı... O da, tıpkı Mis Eston gibi başını ileri uzattı: — İsterseniz.. evet... Diye homurdandı. çe O zaman, Mis Eston, bir çocuk gibi ellerini çırpmıya başladı: — Oh, Allahım.. ne saadet... Burada_.. böyle bir dağ başında.. bir macera.. bir kalb macerası... E, yemin ederim ki; bu bahtiyarlık, hiç bir Amerika kızına na- sib olmamıştır. Diye bağırdı. Kendini, Sarafofun a - Çık kolları arasına attı. * Mis Eston; çılgın hülyalarının tahak- kuk ettiğini gören mes'ud bir genç ka- dın gibi derin ve leziz bir uyku çeker- ken, Boris Sarafof da masaya oturmuş; Şu mektubu yazıyordu: ( Azizim Garvatof!.. | Dün akşam, Petrof kaptanla gönder- diğin mek'tubu aldım. Bu mektubda bana, garib bir sual soruyorsun; — Bu Amerikalı kızı, başına * neve belâ ettin?. Diyorsun. Hakkın var. Çünkü düşündüklerimi bilmiyorsun. Bu meselede, ben ilfi mühim menfaat görüyorum. Bunun birincisi; bu kı?ı elimde tutacağım. Osmanlı ve Ameri- ka hükümetlerini birbirine dolaştıraca- ğım. Bilhassa, (Babıâli)yi korkutarak bir hayli para alacağım. Komite san - dığının bugünkü vaziyetini göz önüne alırsan; on beş bin Tiranın, komiteye he biüyük menfaat temin edeceğini, benden evvel sen takdir edersin. İkinci menfaata gelince; bütün Av- Tupa ve Amerika efkârı umumiyesini, Makedonya meselesi üzerine çevirmek için, bundan daha büyük bir fırsat o- lamaz. Bu fırsatı kazanabilmek esbîıbı- Nı temin ettiğim için, bana çok _mute— Şekkir kalmanız icab eder fikrinde - İsterseniz; bu iki komite menfaatine, bir üçüncüsünü de ilâve edebilirim ki © da; benim hakkımdır. Esirim ve mi- safirim Mis Hellen Eston, esasen m'î < Cera için can veren lâtif bir mahluk.- tur... Ben; Sarafof ki; ensemi ısıran di- Şi sineklerle bile şakalaşmaktan hoş - lanan taşkan ve azgın ruhlu bir insa - nım, Kurduğum ağa, bu dilber Ameri- kalı kız gibi bir av düşer.. ve o da ben- den esrar ile malâmal bir hayat ister- se; nasıl olur, ben bu fırsata kayıdsız- hk gösterebilirim?. Müsterih ol, dostum!. Bu kız yüzün- den, komiteye gelecek her türlü mes'u- liyete göğüs geriyorum. Daha şimdiden işlerim yolunda gidiyor... Vâkıa Mis Eston, vaziyetin nereye kadar gidip dayanacağını bilmiyor. Şimdilik ben ondan ne kadar memnunsam, o da bun- dan yüz misli fazla görünüyor... Bu sözlenimi sakın mübalâğlaya atfetme. Bana: — Hadi.. Amerikaya gidelim. Orada #&vlenelim... Ben, senin maceralarını Yazar, bastırırım. Beş on gün içinde, hem meşhur ve hem de zengin oluruz. Diyor. Tabiidir ki ben, onun bu fikirlerini kabul etmiş görünüyorum. Bu suretle Oyalamıya gayret gösteriyorum... Ah; bir hatıra Allah kismet ederse, yarın akşam tehlikeli bir teşebbüse girişeceğim. Ya- nımda, bu iki kadın olduğu halde, Hu- dudu yarıp geçeceğim. Ya, devlet başa., ya, kuzgün leşe... z (Batşa)ya haber gönderdim. Hudur: da yakın olan (Franiça) civarında, herkesin gözünden uzak bir yer hazır- lıyacak. Lâtif ve dilber esiremi oraya nakledeceğim. Tam on beş bin aded kızıl altın gelinceye kadar onunla ora- da vakit vakit buluşarak bir cennet safası süreceğim. Ah, ihtiyar dostum. Sakın, bu söyle- diklerime ağzın sulanmasın. İnsanlar, otuz beş yaşlarımı geçtikten sonra, ar - tık bir kardinal gibi perhize girmeli - dirler. Sen, otuz beşini, dört ay geçir- din. Ben ise, yirmi sekizime gireli, he- nüz on beş gün oldu. İşte, yanımdaki sedirin üzerinde üç saattenberi uyku çeken sevgilim, ge- rinmiye başladı. Herhalde şimdi uya- nacak.. ve kanlı macera masallarımı tekrar etmek için beni yanına çağıra- cak. Onun için telâşa gelmeden şu mek- tubumu bitireyim; ve sana aklım ba - Baş, Diş, Nezle, şımda iken veda edeyim. Allaha ısmar- ladık. B. Sarafof Hamiş: Dört gün sonra, Franiçada birleşe - Hm... Mesele, fevkalâde mektum “u - tukun. Ben, Mis Estonu yerleştirdik - ten sonra Sofyaya geleceğim. Komite merkezinde izahat vereceğim. O za - mana kadar, derin süküt... B — Şimdi senden bir ricam kalıyor, Boris, — Söyle, sevgili Hellen. — Bu telgrafı, postaneye beraber götürelim, — Ay,. bu, telgraf mı Hellen.? — Evet. — Fakat.. sevgilim; telgraf memuru, bunu üç gün gece yazsa, gene bitire - mez. Bu, ne kadar uzun şey?. — Gazetem, böyle emir verdi... Mas- raftan kaçımnmıyacağım. Karilerimizin heyecan zevklerini tatmine çalışaca - ğım. — Âlâ, (Arkası var) EVROZİN Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. HGN — GN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MNN — NNN IKRAMIYE 50 lirası bulunanlara senede 4 defa göre ikramiye dağıtılacaktır: 4 500 ” AAA ı dör öz ee 900 100 » S0 120 », 40 160 - » 20 a z vanrlr. AeRN, tarihlerinde çekilecektir. bir kere onu bizim hududdan içeri at - sam... O zaman; dünya, benim ola - 4 öğ. ELü T. £. ZİRAAT BANKASI Kuruluş tarihi : 1888 Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası Şube ve ajans adedi: 262 Ziral ve ticari her nevi banka muameleleri /;İ';!f.":.- ÇA NMK AREİLİZ, PARA BiRiKTİRENLERE 26800 Lira VERECEK Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en az çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna ——ı 4 Aded 1,000 Liralık 4,000 Lira 2,000 1,000 4,000 5,000 4,800 , SRe t a İKKAT: Hesâplarmdaki paralar bir sene içinde 50 liradan aşağı : enlere ikramiye çıktığı takdirde © 20 fazlasile verilecektir.. y 1 Eylül, 1 Birinci kânun, 1 Mart ve 1 Haziran HİKÂYE : Madalyonun iki tarafı (Baş tarafı 12 inci sayfada) — Ya, öyle mi?, Şu halde acele etmek lâzım.. biraz gecikirsek kadın nesi varsa hepsini satıp savar.. Başka geçinecek bir vasıtası yok ki... — Dilenmekten başka bir çaresi kal - mıyor.. geçende ona eskici tatarlar gel- di... Bir şeyler satacak mı diye dikkat et- tim.. hiç bir şey satmadı. — Gördün mü? Yarın ben onu sıkış - tırayım. Belki de ufak tefek bazı şeyler satmıştır; ne dersin?, İhtiyar kadın tereddütle: — Galiba hiç bir şey satmadı, diyor. İhtiyar adam bir müddet sustuktan sonra: — Asılzade mahvoldu.. hükmünü ve - riyor. f " — Evet... Şimdi onların hepsinin ba - cakları sallanıyor.. — Hepsinin canları cehenneme... Bir zamanlar az mı eğlenip keyif sürdüler.. Şimdi de biraz başkaları keyıf sürsün!. İhtiyar adam, karısının yüzüne ba - karak çok mânalı bir tarzda gülümsedi. Sonra her ikisi birden, semaverin ar - kasında durmakta olan çerçeveli por - trelere göz attılar.. bunlardan — birinde, keskin yüzlü bir jimnazi talebesi, diğe - rinde ise, yuvarlak omuzları üzerinden göğsüne doğru sarkıtılmış — uzun saçlı, yüksek alınlı tombul bir kız resmi vardı. İhtiyar, başile portreleri işaret ede - rek: — İşte onlar, yeryüzünün yeni sakin- leri, dedi, Zayıf ve keskin yüzü, yumuşak ve tat h bir gülüşle canlandı. Kocakarı da, â - deta yeniden doğmuş bir eda ile ve bir gülüşle güldü. Fakat onların yüzlerinde beliren bu iyi hatlar çabuk — kayboldu. Çünkü, tatlı ve şefkatli hislerin hüküm sürdüğü saat, henüz daha tamamen gel- memişti.. İhtiyar, çatık ve düşünceli bir eda i- le gene söze başladı: — Aleksandr'a para göndermek lâ - zım.. Vâkıa o verdiği derslere — karşılık para alıyor.. fakat ne de olsa, öyle bir yerde kendisine bakması lâzım.. yeni el - bise vesaire lâzım. Serde gençlik var.. Kocakarı kocasını ikaz etti: — Dikkat et, çocuğun ahlâkın: bozmal!. | — Aleksandr'ın mı?. Binlerce ruble göndersek gene onun ahlâkı bozulmaz. O gideceği yolu iyice bilir.. Zagarina'dan ve Ünjentsova'dan, icra vasıtasile alaca- ğim paraları ona göndereceğim.. — Galiba Sonya'ya da para gönder - mek zamanı geldi.. — Sonya'ya da gönderirim... Korkma, unutmam.. Kocakarı alâka ile söylenmeğe baş - ladı: — Acaba kızcağız orada, yabancılar a- rasında nasıl yaşıyor? Ben hep bunu dü- şünüyorum. Zavallı kızcağız belki sıkı - lıyordur. — Aldırma, hepsi geçer.. Mektubda iyi öolduğunu yazıyor.. hükümet merkezinin insanları naziktir, usludur. Bizimkilere benzemez.. üç gün evvel Saçkov ne bü - yük bir rezalet kopardı! Gidip haber ve- receğim, diye bağırdı çağırdı, gizlice re- hin alıp faizle para veriyorsun!, eşyala - rımı geri ver!. Halbuki dolandırıcı kâra- ta, yedinci aydır faizlerini ödemiyor. Re- hin koyduğu eşyaya karşılık ben ona otuz ruble vermiştim. Ayda — bir buçuk ruble faiz alsam şimdiye kadar borcu 39 rüble tütar.. serseri bunu anlamak bile istemiyor. İhbar edecekmiş!. Varsın ih - bar etsin... İşte sandıklar.. bir şey bula - bilirlerse!,. İhtiyar heyecanlandı; burnu kizardı ve titremeğe başladı, gözlükleri yerin « den oynadılar.. öfkesinden öksürmeğe ko yuldu. Kocakarı, kocasını teskin Mmaksadile: — Hiç kendini üzme, dedi. Onlar bize ne yapabilirler?, Bağırmak mı?. Fakat ihtiyaçları olduğu için bize baş vuruyor- lar.. mahallede bizi sevmiyorlarmış, var- sın sevmesinler!. Bizi sevenler sağ ol « sun!. Kocakarı bu soön cümleyi söyledikten sonra başile portreleri işaret etti ve ye- niden, tatlı bir gülüşle gülümsedi. İhtiyar, biraz sükünet bularak: — Orası öyle, dedi, doğru... Fakat ben şiddetli davranmağa kalkarsam, tıpkı yangından sonra olduğu gibi, sokağın ya rısı hapı yutar.. bu şehirden kaçmağa mecbur olur. Çünkü elimde kuvvetli se- neöler var.. İhtiyar, tehdidkâr bir şekilde — kuru parmağile masaya vurdu, ve sert sert ka, rısının yüzüne baktı. Kocakarı: — Allah onların hakkından gelsin, de- di. Kendi küvvetini ve gücünü bildikten sonra ne için öfkeleniyorsun? — Fakat, Anne, insanın canı sıkılıyor.. bu dünyada günahkâr olan sade biz mi« yiz?. Görünüşe göre, sade biz.. herkes bi- ze kin besliyor, bize dişlerini biliyorlar.. Kocakarı, feylezofca bir eda ile: — Ah, bizim de sanki umurumuz, de - di. Niçin yaşadığımızı, niçin çalışıp ça - baladığımızı Cenabıhak sanki görmüyor mu? O hepsini görür. Yarın Mahkemei Kübrada biz hepsine cevab veririz. İn- sanlara ehemmiyet vermeğe değmez!., İhtiyar sükünetle: — Buüurası çok doğru, dedi. Ser çayını içtin mi? Şu halde haydi, git, yat.. ben bir saat kadar mezamir okuyacağım. — Peki, peki, ben hemen şimdi yat - mağa giderim.; sen oku Allahın sözleri sana biraz sükünet verir!, Ben sana her vakit söylerim, öfkelenmek hiç de doğru değil!. Biz kendimiz için yaşamıyoruz, onlar için, öz çocuklarımız için yaşıyo - ruz. Onları büyütelim, okutalım, onlar bizim günahlarımızı affettirirler... On - lar, çara, Allaha sadık okumuş insanlar olacaklar.. işte biz onlar için günaha giİ- riyoruz, tabii bu bize günah yazılmaz!. Kuşlar bile yavrularını — beslemek için bir sürü haşerelerin kanına girerler.. — Doğru.. Sonya doktor olacak, Alek- sandr da muallim.. İhtiyar kadın, yıkamakta olduğu cay bardağını yıkamaktan vazgeçerek sür « atle: — Halbuki o avukat olmak istiyordu! dedi; — Niyetinden vazgeçti. Ben sana o - nun mektubunu okumadım mı?. Filolo - jiye. geçiyorum, diyordu. Yani muallim olmak istiyor. İhtiyar adam, düşünceli düşünceli ma- sadaki portreye baktı ve: — Onda sağlam bir kafa var, o bu kafa ile çok yükselir, dedi. İhtiyar kadin, niyazkâr bir sesle: — Allahım, sen onları — muhafaza et, dedi. İhtiyar adam: — Sonya da öyle, dedi. Allah sayimi « zin mükâfatını verdi. Çöocuklar — husu - sunda şansımız var.. — Sen hâlâ insanlardan bahsediyor - sun! İnsanlar, insanlar!, İnsanlardan bi- ze ne?, —- Çok doğru, doğru söyledin!, İhtiyar memnuniyetinden gözlerini yumdu ve tebessümle başını salladı. İki elile masaya dayanmakta olan ihtıyar ka dın ise, masadaki portrelere bakarak, de- rin ve samimi bir anne gülüşile onlara gülümsedi. Sonra, masadan ayrılarak: — Benim işim bitti, sen otur oku!, Ben biraz ibadet edeceğim!. : İhtiyar, bahtiyar bir gülüşle gülerek: — Haydi, bakalım, dedi, — çocuklarını döya doya seyrettin!.. «« Birkaç dakika sonra tıklım tıklım. eşya dolu küçük oda tamamen SESSİZ « leşti. Gökyüzü geniş pencerelere bak « makta devam ediyor, yıldızlar ışıldıyor- du. Sokak sessiz ve karanlıktı. Meryem ana resminin önünde diz ÇÖ - ken ihtiyar kadın, başını neredeyse kan- buru üzerine yaslanacak kadar — geriye atı. Nemli gözlerle, âdeta tıkanarak mı »- rıldanmağa başladı: — Allahım, sen ona yardım et, sen ©- nu koru!, İhtiyar adam ise, kelimeleri uzatarak, yarım sesle, bir mırıltı halinde mezamir okumasına devam etti. Otobüsteki genç kız Anlatan: İbrahim Hoyi ÂAnne!. Sen bunu çok -- HALK OPERETİ Beyoğlunda Halk tiyatrosunda (Eski Çağlayan) yeni kadro, MACAR BALESİ, büyük orkestra F ile yakında başlıyor,, Turtan Tiyatrosu — Halk san'ötkârı Nasi z öseğ Â ği a gel tesi, 'hg;:l;ı Düumaf'adı Peçeli Kadın 3 P. cğ Pembe köşk 3 P, B eai 5ea