16 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

16 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

P aç GER AD SON POSTA #irinciteşrin 16 He_rgiiıı Yahudilerin halleri Ne olacak ? u. Yazan: Mühltlin Birgea — ihan harbi, akıttığı kan deryala- c rına rağmen, o zamana kadar mevcud dünya meselelerinden hiç birini halledemediği gibi bunlara yenilerini ilâ. ve etmekten de kurtulamadı. Cihan har- | binin çıkardığı meselelerden biri de Ya-| budi meselesidir. Yahudiler, cihan harbinde, enternas - yanal ve kozmopolit vasıflarını muhafaza ettiler; bu vasıf onlara, öte tarafta millet- ler birbirlerini boğazlarlarken, kendileri bir tarafa çekilip para kazanmayı temin etti. Meselâ, Amerikayı harbe sokan kuv- vetin, Yahutdi sermayesinin Avrupadaki alacaklarını bataktan kurtarmak istiyen bankalar grupunun elinde bulunduğunu bugün bilmiyen kalmamıştır. Nitekim, Vereşilles (Versay) muahedesile yaratı- lan Almanyayı, kendisini o hale getiren Fransa ile anlaşmıya sevke çalışmış olan kuvvet te geniş mikyasta Yahudiliğin tesiri allında kalmıştı. Bu gibi bâdiseler, evvelâ Almanyada, sonra da etrafa sirayet edo cde, diğer memleketlerde Yahudilere karşı bir a- leyhdarlık uyandırdı. Almanyadaki, bile hassa eski Avusturyadaki Yahudilere kar- p olan hüsümeti tarife lüzum yoktur. Buna şimdi İtalyadaki hareket ilâve e- dildi; Romanya ve Macaristanda da Ya- hudilik hususi bir rejime tâbi tutuldu ve bütün bu ahval neticesinde «Serseri Ya»| hüdi» diye tasavvur — edilen Roman tipi| Şü dakikada, dünyanın her tarafındaki | Yahüdiler arasında ekseriyetle göze çar-| pan bir tib olmuştur. Evvelce de Yahudilere karşı husumet hareketleri olmuştu. Fakat, bütün bu ha- reketler mahalli ve geçici kalıyordu. Şimdi ise günden güne umumileşiyor ve Bistematik şekiller alıyor. Evvelce halk aresında olan bu husumet, şimdi devlet eline geçiyor ve kanun şekilleri ahyor. Aradaki fark büyük ve netice de şübhesiz fecidir. ö Şu dakikada hemen hemen bütün dün-| ya kapılarını Yahudilere karşı kapamış Bibidir. Muhacir olarak bir memleketten çıkıp ötekine yerleşmek istiyen Yahudiye hiç bir memleket daimi vize vermiyor. Verilen vizeler hep muvakkattir. Gelip geçmek için, yahud az bir müddet için verilen bu vizelerle Yahudilerin bir meme leket içinde oturup yaşamalarına imkân yoktur. Şimdiden görüyaruz ki bir ta - kım Yahudiler, hiç btr memleketten vize | alamadıkları için, Akdenizde dolaşan va- purların ebedi yolcuları haline gelmiş - lerdir! Bu nevi insanlar bir hapishaneyi olsun kendilerine cennet sayacak hale gelmiş bulunurlarsa hayret etmek fazla olür. Halbuki, Yahudiler aleyhindeki bu hareket, henüz umumtlleşmeğe yeni baş- lamıştır. Bir müddet sonra bunun daha fleri gideceğinden şübhe edilemez. Ya o zaman ne olacak? Hiç şübhesiz, bu sual, günün en mühim meselesine dokunuyor. Dünya bu mesleyi hal ile mükelleftir. Yahudiliğin insanlık huzurunda husus! bir kabahati var mıdır, yok mudur? Bu, bir felsefe meselesi olur. Her halde Ya- hudilik denilen hususi varlığın, kendisi- ne mahsus hususi vasıflardan dolayı hu- Busi bir vaziyeti olmak lâzımdır ki dün- ya onlardan şikâyet ediyor. Biz mesele- nin bu tarafını burada münakaşa edecek değiliz; fakat, şunu söylemek lâzımdır ki Yahudiliğin, insanlık karşısında hususi günahları olsa bile ayrı ayrı ferd halinde- ki Yahudiler karşısında da insanlığın bir vazifesi bulunduğu muhakkaktır. Yahu- di bir ana ile Yahudi bir babadan doğ - muş ve haham tarafından temsil edilen Yahudilik nizam ve an'anesi içinde bü- yümüş olan bir insan, ferd olarak tabil bir günah ile doğmuş ve tabıl bir mahkümi- yete nümzed bir insan olarak telâkki edi- lemez. Böyle bir anlayış milli olsa bile insant değildir; bunun için Yahudiye de bir bayat hakkı vermek lâzımdır. * Yahudiye bir hayat hakkı vermek için 'ona da bütün insanlar gibi başını soka - cak bir ev, üstünde yaşıyabileceği bir toprak göstermek zaruridir. Yahudiler, böyle bir toprağı, üstünden dört bin sene Beçen bir hakka istinad ederek Filistinde aramak istodiler; fakat, hâdizeler göste - riyor ki Filistİn işi ne yürümek kabili - , Şetindedir, ne de Filistin, bütün Yahu » z Çok dinle, az söyle.. — Büyük Frarsız ihtilâlinin başlıca simalarından biri olan (Danton) a hiç tanımadığı bir adamın kıymeti hakkında nasıl fikir edindiğini sormuşlardı: — Kendisine dört cümle söyletmek kâfidir, cevabını ver- di. Beni düşünceye sevkedip edemediğine bakarım, birinci takdirde malümalı esaslı, ikinci halde yaldız. kabilin - detdir. Bir mecliste ancak bildiğiniz bahislere iştirak ediniz, bu takdirde de fazla söylemekten çekininiz. Unutmıyalım ki sükütu ihtiyar eden adam kapalı bir kutuya benzer, içinde ne olduğu bilinmez, fakat söylemiye başladığı dakikada ku- tunun kapağı açılmıştır. Görmesini bilen kutunun muhtevi- yatı hakkında derhal hüküm verir. Çok dinleyiniz, az söy- leyiniz. Dünyanın en zengin Kadını Londrada AT Resimda gördü. ğünüz kadın, dür- yanın en zengin kanıdır. Bir Ame- tikan tütün şirke- tinin sahibi olan babasından 30 mil- yon İngiliz lirası tevarüs etmiştir. İsmi Doris Duke misiniz? gA Hergün bir fıkra Masal söyleyiniz Meşhur İngiliz yazıcısı Bernar Şov, çalgılı bir lokantada şarkı fena sesli şarkıcıyı, bir şarkıyı bitirip bir başkasına başlamak üzere yanına çağırmış: $ — Siz, demiş, lokantadaki müşteri İ| Porking Abbey» lerin istedikleri parçaları da söyler | ğ ğ l — Tabit söylerim.. ne mdtyomı-ğ kekler, Ösrü sünke Kızlı erkekli Talebelerine güreş | Yaptıran mekteb İngilterenin Es. sex şehrinde ilk defa olarak mulh- i| telit tedrisat usu- i|lünü tatbik eden | söyliyen; iken ilmektebi, çok iyi ilneticeler almıştır. Genç kız ve er- nuz? : Cromwell'_rlır'. Ye. — Yerinize gidiniz, ve ben yeme- İ ;e;l haricinde, bir- Bi '""';’“'#gf"' ğimi bitirinciye kadar çalgı çalan ar- | V :u'â::ı:. yapı çen gün «Gucen larınıza bir Kalvleniniz, İl e Saiter . gdeaile çaT el ai Jı Resimde, bir kız Nevyorktan — Lon- ycenae ea eameca ve erkeğin güreş draya gelmiş ve H' d' tü u d Ih- antrenmanı — yap- hazarı dikkati cel- ln ı y Il BI'I e Ise ları görülmek- betmemek için, is- - tedir. mini vapurun yolcuları listesine yazdır- S E ü aç inalkışlır. 6000 eene sonraki âlimlere W T'üs SLrT kolaylık dileri birer birer etrafında toplıyabilecek | genişlik ve kudrete sahib bir memleket-| tir, Filistinde Yahudi iskânı meselesi, biz- ce Yahudi meselesinin halli”için değil, İngilterenin şarkt Akdeniz politikasının takviyesi için düşünülmüş bir işdir. Şu| halde, Filistin tecrübesine Yahudi mese- | lesinin hallini temin eden bir tecrübe gözile de bakılamaz. Bu meseleyi halliçin her halde başka bir çare düşünmek lâzımdır. Bu çare, ol- sa olsa, onlara iptidal insanlarla meskün ve tabil kuvvetleri ile fazla insan besle- meğe müsaid bir yer göstermekten iba - rettir. Eski bir hâkimiyete, kültüre ve milli bir nefis izzetine sahib Arablar için- de bu iş yapılamaz, Gözleri Afrikaya ve- yahud daha başka bir tarafa çevirmek za- ruridir. Bu işin hallini üzerine almak mecbu - riyetinde bulunanlar Fransızlarla İngi - Dizlerdir. Çünkü dünya onların arala - rında paylaşılmış, arzın bütün bu nevi toprakları bu iki milletin eline geçmiştir. Eğer bu işi onlar halletmezlerse Yahudili- ğin ve bilhassa ferd halinde bir takım Ya- hudilerin âkıbetleri çok fena olacaktır. Bugün işler o hale gelmiştir ki Yahudi - likten vazgeçmeğe razı olmuş bulunan bir kısım Yahudilerin bu hususta söyle- Amerikada Georgia eyaletinin Atlanta şehri üniversitesinin zemin katında, mu- azzam bir yeraltı oyuğu inşa edilmekte- dir. Duvarları granit taşlardan ve en sert çelikten yapılacak olan bu oyuğun için- de, muasır medeniyetimizin bütün unsur- ları teşhir ve muhafaza edilecektir. Mevzuubahs anasır altı bin sene daya- nabilecek bir şekilde fotograf, nümune, kitab, gramafon plâkları halinde muha- faza edilecektir. Bu teşebbüsün gayesi, müstakbel âlim- ler için muasır medeniyetimizin tedkika- tını kolaylaştırmaktır, Garib bir av kazası Bir İngiliz Jordunun geniş tarla ve or- manlarının bekçisi olan Willtam Brog- den isminde bir adam geçenlerde, garib olduğu kadar güldürücü şartlar altında yaralanmıştır. İngiliz lordu ve arkadaşları armanda avlanıyorlarmış. Ormanın her tarafında uzun saatler elleri boş dolaşan asilzade avcılardan biri, hayli uzakta güzel bir sülünün sallanmakta olan kuyruğunu gördüğünü zannederek, tüfeğini bu İsti- kamette patlatmış. Kaliforniyanın Ramona eyaletinde hin-| — hu esnada, barut dumanile birlikte bir dikleri sözlere de itimad edilmiyor. Millt | ailer çok revaçtadır. Hindi ticaretine ve| insan feryadı kopmuş. İmdad sesine doğ- bir düşünce ile bunu haklı buluruz. Fa- kat, insan? bir düşünce ile de milletlere | terettüb eden bir vazife vardır. Bu vazi- feyi ifa için enternasyonal bir konferans | €lbiseleri imal edilmektedir. Resimde gördüğünüz elbise 6000 hindi tüyünden yapılmış bir moödeldir. yapılması artık zaruri bir iş olmuştur. Muhittin Birgen İSTER Bir gazetede şu satırları okuduk: İNAN, İSTER İNAN, İSTER «— Dün bir muamelenin takibi için resmi bir daireye gitmiştik. O resmi dairede işlerini görenler arasında ayakla- İSTER İyetiştirmesine kuvvet vermek üzere, ta-|ru koşan lord ve arkadaşları, orman bek- mamen hindi tüylerile müzeyyen kadın | Sisi William'ın yaralı olarak yerde yattı- ğim ve birkaç metre ötede de, bir sü- lün kuyruğunu andıran güzel, tüylü bir şapkayı, saçmalarla delik deşik olmuş bir halde görürler. İNANMA! rında şıpıtık ter!iklerle birisinin dolaşmakta olduğunu hay- retle gördük, dikkat ettik: Yanılmıyorduk. Evet, aramızda, tıpkı evinin yatak odasında dolaşıyormuş gibi ökçesi basık terliklerle dolaşan bir saygısız vardı.» İNANMA! Sözün Kısası Neş'e kürü N sveçteki ilk mekteblerde, derse başlar | mazdan önce çocuklara yarım — saat kadar türkü şöylettirilmekte olduğunu geçen gün bir İngiliz mecmuasında oku- dum. O anda, bundan senelerce evvel, altım. daki apartıman katında oturmuş olan bir komşum hatırıma geldi. Bu zat her sabah erkenden kalkar, ha- fif ve tatlı bir sesle, işine gitmek üzere evinden çıkıncıya kadar eski şarkılar 0- kurdu. Bir gün ziyaretine gittiğimde: — Bilmem, sizi rahatsız ediyot mu « yum? dedi. Sabahları, yataktan kalkın « ca, kendi kendime mırıldanmak ââü dir, Her nodense benda bir itikad var « dır: Neş'e ile başlıyan günün uğurlu, ve- rimli ve faydalı geçtiğine kaniim. Onun için, on senedir, yüzümü şarkı söyliye- rek yıkar, kahvaltımı şarkı söyliyerek yer, şarkı söyliyerek giyinirim, Bundan çok istifade ettim. Bu sayede evimden keyifle çıkıyorum. Asabiyet nedir, unut- tum, İşimin başında gönlüm ferah ola « 'Yak çalışıyor, arkadaşlarımla hoş geçini « yor, bana işi düşenlere iyi muamele edi- yorum. Bu âdetimin sıhhatim üzörinde de güzel tesirlerini denedim. Yediğimi kolay hazmediyorum. Baş ağrısı, ağırlık gibi şeyler duymaz oldum.. fakat benim bu itiyadım yüzünden komşsularımın ra- 'hıîm olmalarını istemem. Onun için, Tütfen doğrusunu söyleyin: Sizi tâciz edi- yorsam, - susayım demiyeceğim, çünkü ben muztarib oluram - fakat sesimi biraz daha kısayım. — Hayır! dedim; bilâkis devam edi « niz. Zira ben de sizi tatlı tatlı dinliyor ve mneş'enizden ben de hisse alıyorum. Sonradan, kendi nefsimde de tecrübe ettim. Bu neş'e kürünün hakikaten in « sana çok faydası oluyor. Bunu İsveçliler de böyle bellemiş ola « caklar ki, evlerinde ekseriya neş'e deni« len kıymetli şeyden mahrum — yaşıyan lzsval;ı yavrucukların üzerinde de tatbik Neş'el. Bu en ziyade minimini çocukların hakkıdır. Evde gözlerini açar açmaz, ba- balarınım, annelerinin ağızlarından Şani. şet derdinden başka bir şey işitmiye işit- miye minimini gönülcükleri pasla dolan bu insan minyatürlerinin ruhlarını te « mizlemek, maneviyatlarını yükseltmek, bayata kargı imanlarını kuvvetlendirmek :nl;u'l edilecek en büyük iyilik değil mi- ür? Mecmuada İsveçlilerin bu güzel yolu tutmuş olduklarını okuduğum zaman: — Acaba, dedim, bizim ilk okullarda da bunu tatbik edemez miyiz? Bizim çocuklarımızın haleti ruhiyele « rine, ıztırablarına o kadar #şinayimdir 10 bin İtalyan Gönüllüsü dün İspanyayı terketti Roma 15 (Hususi) — Frankist İspanya. da bir buçuk sene harbetmiş olan ön bir İtalyan gönüllüsü, bugün Kadiks lima nıhdan Napoliye hareket etmişlerdir. Bu gönüllüleri taşımak üzere dört ge mi tahsis edilmiştir. erenesereeeaneesesenareren” TAKViM

Bu sayıdan diğer sayfalar: