31 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

31 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bayramd an sonra umhuriyetin on beşinci yıl4 mak için aylardanbe: Şehirde, yeryer taklar yapıldı. Bütün müesseseler, dükkânlar, evler, defne dallarile, elektrik' fenerlerile, bayrak- larla süslendi. Fakat şu var ki.. Bayram geçti. Bu- gün gene ayni donanmayı görüyoruz. Gerçi takların kaldırılması zaman meselesidir amma, iyet bugünden | kaldırılmaya başlanabilirdi. Defne dal- ları kuru Esasen kurumuş ol- masa bile sökülmeliydi. Bilhassa ne- relere ve ne günlerde asılacağı kanvnın- la, talimatla kayid altına alınmış olan bayraklar bile henüz asıldıkları yerler- dedirler. — Bir gün, iki gün daha kalsa ne - Diyecekler bulunacaktır. — H&vır. bir iki gün kalamaz. Çüq- ük bayram için yapılmış- lardı. Adi günleri büyük b'ıvramr':-ın ayırmazsak, büyük bayramın büyük - ü idrak etmemiş addedilebiliriz. * Bugünkü gazetede çıkan bu yazımı dün akşam geç vakit yazmıştım. Bir arkadaşıma okudum: — Acelen ne, dedi, hele yarın ol- sun; bir dolaş, gör. Eğer hakikaten tük- İları kaldırmıyorlar, defneleri sökmü - |yorlar, bayrakları indirmiyorlarsa ya- Zzarsın. Bu doğru söze, bu doğru sözden da- |ha doğru bir cevab verdim: — Bu mevzuda yazıyı ilk defa yaz- miyorum. Şimdiye kadar birçok bay- | ramlar oldu. İndirmiyorlarsa yazarsın, Bu doğru söze de cevab verdim: — Ha bir gün evvel yazmışım, ha bir gün sonra, ne çıkar., — Ya eski bayramlarda olduğu gibi; günlerce bırakmazlar, yarın hemen kaldırıverirlerse... — Daha yi ya.. Benim de İSMET HULÜSİ o. (— Bunları biliyor mu idiniz ? — | Çinda gazete bolluğu Dünyanın —en fazla gazete neş- redilen memle - ketlerinden u de Çindir. Çin - Japon harbin - fl.x,( den evvel yalnız &/ Şanghay şehrin - de çıkan gazete sayısı (147 idi. Şimdi ancak (90) tane gazele intişar etmek- tedir. Ve Çin - Japon harbine rağmen Çinin bazı eyaletlerindeki gazete mik- darı azalmış değil, artmıştır. Bir sene evvel, bütün Çinde çıkan gazete sayısı ise (2300) idi. x» İnsan vücudü ve tekâmill meselesi İnsanın tekâ » mülünü tedkik e den âlimler, vü « etidümüzün, bil » hassa başparma - ğında en fazla tahavvül hâsıl ol- duğu — neticesi « ne varmışlardır. Bunların kanaa - tine göre insan - ların üçte ikisinin başparmakları tabif değildir. Bu gayritabillik, bilhassa mafsallardan birinin eksikliği ile ken- disini göstermektedir. Bir çirkinin derdi Gönül hastalıklarının. Lokman Hekiminden gönlünün yarasına der- man arayan Sıdkı diyor ki: — İyi bir kalbim var amma çok çirkinim. Ben sevebilirim, Fakat se- vilmem mümkün mü?... Sıdkı, yüzünün çirkin olmasından kendine fazla üzüntü payı çıkarma- malıdır. Kalb güzelliği çok kere yüz çirkinliğini tamamile örter. Elbette kendisini sevebilecek bir kadın da çıkacak, Kimbilir belki de onu seve- ecek olan kadın yüzü çok güzel olan- ları sevenlerin hepsinden her cihet- çe yüksek bir kadın olacaktır. O, O. X. X. rümüzuna cevab bek- Kyen okuyucuma: Oğlum, Plâtonik bir aşkın tatlı ve acı hâ- #traları olan uzun mektubunu oku- dum. Sen seviyorsun, o da muhak- kak seviyor, şimdi ağlarsın, sevinir- &in. Onsuz yaşıyamayacağına ina- marsın. Fakat bu hisler nekadar de- vam eder bilinemez. Bu anda sana Kulhımızın kuvveti İnsan — kalbinin nasıl mükemmel |b.r eser olduğunu bugünkü fen saye- sinde hepimiz - öğ- bulunuyo- kalb jrenmiş Yalnız TUZ. hakkında bilmediğimiz nokta, bu küçük | vücud uzvunun sarfetmiye muktedir bu- lünduğu kuvvet derecesidir. Umumiyet vahidi kı- isi olarak bir kilogram ağırlığın bir saniyede bir metreye yükseliş: SaAŞ - larak gözönünde tutarlar, Bir beygirlik makine kuvveti ise 75 kilogramın bir sa- niyelik iş ifadesidir. İnsan kalbı ise yir- mi dört saatte 70 bin kilogram metrelik mesâai yapar. Bir sene içinde ise 25,5 mil- yon kilogramlık bir sıkleti bir metreye yükseltecek süy sarfeder. Bu da, küçücük | kalbimizin nelere muktedir olduğunu si. ze gösterir. X 13 rakamının şoımeti İngilterede 13 rakamının şea - metine ziyadesi - le inanırlar. Hat- ta bazı kasaba - ların ey numa- ralarından 13 ya- kamı hazfedil - miştir. Londra « nın, meselâ — baş: hea caddeleri o - lan Sen Ceymis z ile Flitsitrit ve Strand'da 13 rak:ımır.ı tesadüf edemezsiniz. tavsiyem. Birşey ummadan hâdise- leri kendi cereyanına bırakmandır. Bir zaman da böyle geçsin. Baka- L ne olacak? * Üsküdar Bağlarbaşında A, İ. ye: — Bazan insan ihtiyarı haricinde, 'bütün irade hareketlerine rağmmen böyle bir sevgiye tutulabilir. Evli bir adamı sevdiğinizi ve ara- nızda tertemiz bir aşkın mevcud ol- duğunu söylüyorsunuz ve bunu da » hissettim ki - çok büyük bir azab içinde itiraf ediyorsunuz. Sizin için artık kurtuluş yolu kalmadığına ka- naat getirdim. Etraflıca verdiğiniz malümat, bende bu fikri uyandırdı. Evet, bugünün insanları içinde 16 nc: asrın gönlünü taşıyanlar eksik değildir. Siz ikiniz de ayni şekilde seviş- istediğim | 'SON POSTA Kadın Köşesi Pratik güzellik bilgileri Anketi yapan: ; —- fa Konservatuar şefi Muhiddin Sadak: | İstanbul Konservatuarı profesörü ve ko rzo şefi Muhiddin Sadaka suallerimi s0- jrunca: | — Çocuk iken elektrik mühendisi ol- |mak isterdim, cevabım — verdi. Meselü elektriğe karşı, motöre karşı müdhiş bir züf duymadım. Elime bir duy, bir bobin teli, bir pil geçse onları karıştırır, bozar, tekrar yapmak için uğraşır, dururdum. — Acaba, sizde bu hevesi uyandıran se- beb ne idi? — Zannıma kalırsa, fenni oyuncak ile fazla oynamış bulunmanm... Nihayet, ilk tahsil çağın ni, Senjozef frerler mektebine verdiler. Mektebin bandosu vardi. Orada — toplu | musikiyi dinleyişim, bende garib ve ori- jinal tesir uyandırdı. Orijinal diyorum. Çünkü, Balkan muharebesi zamanı idi. Harbin matemi havası, şehrin atmosfe- |rinden bütün neş'eyi, eğlenceyi silip sü- |pürmüştü. Ayni zamanda, ailenin de mu- sikiye karşı sempatisi yoktu. Böyle bir muhit içinde iken, birdenbi- re toplu musikiyi dinleyişim, bana, bir- denbire san'at yolunu göstermiş oldu. Şunu da ilâve edeyim ki, fenni oyun- caklarla oynadığım zamanlarda, piyanö- Dun tuşlarını karıştırmaktan, ağız armo- nikası çalmaktan da zevk duyardım. | — Ne çare ki, mektebde iken, ailem, gene fen adamı olar yetişmemde ısrar edi- yordu. Bu yüzden, müzikle Iştigale mad- deten imkân bulamı Nihayet, | gündeliklerimden bi diğim para ile, iyana dersi almağa başladım İ Fincam papaz ş bu ük —yaştak - ancak 11 - ritmik kudretimi ve nola o- kumaktaki sebebini sezmiş — olacak ki, benimle fazla alâkadar görünmeğe baş- ladı. Fakat bünyem zayıftı. Bu yüzden, |hocam, bandoda herhangi bir sazı çal- |mama izin vermiyordu. Nihayet, hevesi. mi kırmamak için olacak, bana da Sim- pavi — Davul çaldırmağa başladı. | Bir gün prova yaparken, benden bü- |yük arkadaşlarım falso yaptılar. Gayri Dirseklerinizi yumuşatmak, beyıılıî- mak için: Önce iyi bir sabun sıcak su ve yumu- şak bir fırça ile fırçalayınız. Sonra birer çukur tabağa zeytinyağı koyup dirseklerinizi birkaç dakika ba- tırınız. Tabil çıkardığınız vakit bu yağı iyice içirir, sotra da temizlersiniz. * Kaşlarınızın daima düzgün ve parlak görünmeleri için makyajınızı bitirdikten sonra parmağınızın ucuna bir parçacık briyantin dokundurunuz, kaşlarınızı tüy- lerin gittiği tarafa doğru yatışlırınız. Elbıse modellerı Wnm;,:ıri. bando şefinden evvel bağırmı- |gam! | Bunun üzerine papaz Öslağın alâkası bir kat daha arttı. Artık, ondan musiki pazariyatı da öğreniyordum. Az bir za- man sonra, bu*nazariyatın ameliyatını, bandoyu drije etmekle tatbike koyuldum. Fakat, umumi harb patlak verdi, Mek- teb hastane oldu, beni de Galatasaray sultanişine verdiler. Galatasarayda işler başkalaştı. Tali- |him tersine dönmüştü. Belki de yara- mazlığımdan olacak, müsiki notlarım &- fıra kadar düştü! Fakat bu koca koca sıfırlar azmimi kır- |mıyordu. Eskisinden fazla bir ihtiras ile musikiye ve nazariyatı derslerine devam lediyordum. Amma, gene hep aflemdea |gizli ve gündeliklerimden biriktirdiğim para ile... Nihayet, bir akşam, maruf viyolonso- listlerden merhum Cemil Beyi dinlemek fırsatı buldum. Viyolonsel beni adetâ büyülemişti. Ce- genç kaduîlar_a çok — yaraşır, mil Beyi dinlerken kararımı vermiştim: muşak bir yünlüden yapılmaldır. |Viyolonseli ben de çalacaktım. Sağda: Her yaşa uyan bir rop. Korsa-| Böylece, tâ umum? harbin sonuna ka- jın yan parçaları elbiseye adetâ ceket,|dar gizli gizli viyolonsele devam ettim. etek tesiri veriyor. Ufak beyaz yaka, ku-| Bu sırada babam öldü. Ben de İşi açı maşın köyuluğunu giderir. Yüze gençlik |ğa vurdum, Zaten, memlekette benden verir. Bütün dikişler pikürlü. Belinde de- | başka viyolonselist te yoktu. Örkestralar- rtiden bir kemer var. da çalmağa başladım. Bu sırada beyaz Solda: Genç gös - teren bir elbize, Ge- niş düz roba öndeki bandların altında bi tiyor. Korsaj büz gülü. Yaka dik. E teğin önü, aşağı doğ rü genişliyen par galarla - bollaştırı! mış, Arkası düz. BL rob genç kızlarla Yu - a geldim. Be-| Birinciteşrin 31 e olmak istiyordunuz, NE OLDUNUZ ? Çocuk iken elektrik mühendisi olmak isteyen konser- Vıhıır profesörü “ Son Posta,, ya hatıralarını ınlıtıyof Sabih Alaçam Rus.ır gelmeğe başladılar, Onların için*| de pek çok musiki üstadları vardı. Betl de aralarına katıldım. Böylece hayır ce' miyetleri menfaatine konserler vermi başladım. İşte, nihayet, biliyorsunuz, »l'. yölonselist oldum. Gayeme ulaştım. Fa* kat, «gaye» kelimesinden maksadım, çö“ cukluğumdanberi özlediğim musikiye ka* vuştuğumu söylemektir. Musiki, namü* tenahi bir âlemdir. Onun sonuna vavı:f yoktur... İ -i1$— 1 Kavuklu Bay Ali: ! — Ne olmak isteyip to ne olduğumu U mu soruyoreun? dedi. Yahu, bizim sebakımızı mı meydana çıkarmak is: yorsun? — Başkalarının değil amma, senin evet! İ Bay Ali kaşlarını çattı. Resminde gi ' düğünüz karakteristik pazile, — Ya, öyle ise yaz bakalım, cevabınl verdi. Küçük iken yani 9-10 yaşlarında iken kaptan olmak arzusunda idim. Şi a di bile mükemmel kürek çekerim! — Akıntıya mı? — Evet! Alışkanlıktan olacak, o za“ mandanberi bâlâ çekiyoruz!. Gelelim bahsimize: Kocamustafapaşdi askeri rüşdiyesinde okuyordum. Bi arkadaşlarım merakım vardı. — Hangi romanlara? — Meselâ aşki, cinal romanlara bayi” lırdım, Lükres Borciyalar, Pardiyanlaf falan filân... Bu hevesle Manakyanın tiyatrosung devama başladım. Artık izinli çıktığım a '|günler, keseyi, Manakyanın gişe memlir runa boşaltıyordum... 15-16 yaşlarına geldiğim zaman, birisi* nin aklına uyup, kuyruğuna takılıp ortâ oyununa gittim. — Kuyruğuna kimdi? — Hayali İskatoron Mehmed! — İskatoron mu? O da ne demek? — Lâkabı canım! İskatoron, bir kuş a dıdır, — Anlaşıldı. Sonra? — Orta oyununa gittik. Merhum Han* di Kavuklu oynuyordu. Biraz seyrettini. İnanır mısınız, orta oyununu hiç beğen” medim. İskatoron Mehmede: — Methede ede bitiremediğin ayun bu mu idi? dedim, Beni, böyle pestenkera: ni bir yere getireceğini bilseydim adımı” mı atmazdım! O hiddetle oyunu yarıda bıraktım. Ko- şa koşa Manakyanın tiyatrosuna gittim. Gidiş o gi Tam — 25 yaşına -kas dar orta — oyununun — suratına — bi * le bakmadım. Varsa Manakyan, yoksâ Manakyan... 23 yaşında iken, gene bir gün şeytanâ uyup, orta oyununa gittim. Bu sefer, bif iki tekerleme, bir iki muhavere filân der“ ken, oyundan hoşlanmıyayım mı? On se“ ne evvel gelip te güldüğüm Hamdi mer* hum, gözümde bir İlâh kadar büyümüş” tü... Nerede ise, Manakyanın pabucu du” ma atılmak Üzere idi, atıldı da... Hamdi merhum ile, köşe kapmaca 0y” nar gibi, o nerode ise, ben de orada jdimte |artık! Yavaş yavaş, bazı arkadaşları da ort$ oyununa alıştırdım. Bir gün bizi bir 27 yafete davet ettiler, Orada orta oyun” (Devamı 10 ncu sayfada) takıldığın bu — birisi —————-.—_—_ğ Bacaksızın maskaralıkları : Gülme komşuna... mek istiyorsunuz. Bu bir parça da hayal, zenginliğine alâmettir ki, sizi ve onu fena ve müşkül vaziyete sokması ihtimalindan korkmalısınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: