20 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

20 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aef Ben, iyi bir gemici olabileceğimi tah min ediyordum ve bu ani terfi bana dünyada her şevin fevkinde görünü - yordu! Binaenaleyh — boks mektebini derhal terkedip Gölden Shore gemi - sinde iş almağa can atmıştım. Honolulu'da garib, çok — garib bir Misteri ile karşılaşmıştım, inanılmıya- cak bir hâdise.. ben bile bu hâdiseyi i- zah etmekten âcizim. Belki — bir gün böyle bir misteriyi bize izah edebile - cek bir kimseye rastlayabiliriz. Gemimizde Nauke isminde bir Al - man kamarot vardı. Bu çocuk memle - ketinde viyolin yapmakla geçinirmiş. Fakat sonradan bütün parasımı kaybet- miş ve kısmetini denizde aramak Üze- re bu gemiye girmişti. Bu uzun deniz- lerde, vatandaş olmaklığımız dolayı - sile, aramızda çabucak bir dostluk te - essüs etmişti. Honolulu'ya muvasalat edince Na - üke beni kendisile birlikte sahile çık- mağa davet eti ğimi bildiği içi teksif edilmiş « dik ve Honolu'u'nun güzel manzarala- rını görmek üzere yürüdük. Gördükle rimizden biri de Hawai adaları hüküm- darının sarayı olmuştu. Biz buraya ge- Tince, bittabi saray önünde — dikilerek hükümdarın o esnada çay alışını tema- şa ediyorduk. Hükümdar, — kamıştan mamul bir sandalyava oturmuş ve zev celerinden ikisini yanına almış bulu - nuyordu. Bu aralık gayet iyi giyinmiş, prö - menad yaptığı zannolunan bir centil - mon bize doğru gelmiş ve İngilizce o - larak: — Vaktinizi bövle bir şeyle boşuna neye geciriyorsunuz? demişti, — niçin Hula - Hula dansını görmeğe gitmiyor- sunuz? Hula - Hula dansı tam bizim gör - mek istediğimiz bir danstı. Binaena - leyh bu zatın teklifine muvafakat et - miştik. Centilmen yolda bize daha iyi el- bisemiz olup olmadığını sormuş ve bit tabi menfi cevab almıştı. — Beis yok, diyordu, ben ikinize de birer kat elbise bulurum. Herif bizi dört katırla çekilen bir a- rabaya birdirmisti. Bir aralık arkada- şıma Almanca olarak centilmenin zen- gin bir zat olması lâzım geldiğini söy- lemiştim, Bu adam ayni dille: — Bu kadar fazla konuşmamalısı - nız! Diyordu. Ne ise. gide gide kasabanın dışın - daki şeker kamısı tarlalarını dolaşmış- tık. Araba durmustu. Bizim mihman - dar bizi bir tarla yolundan sevkederek bir Avrupalı evine isal etmişti. Etrafı tellerle çevrili bir çayırda genç tay - ların otladığı görülüyordu. — Güzel ve muazzam villanın büyük pencerelerin- de sıra sıra bir çok seyyar — masalar görüyordum. Bu masalar — bizim Al - mnanyada koönferans salonlarında gö - rülen cinsten idiler. Ev sahibi bir pas- ta getirerek Nauke'ye vermiş ve dışarı- da beklemesini söyliyerek beni içeriye sevketmişti. Bu aralık Naukeye bura - dan ayrılmaması için fısıldamağı unut- mamıştım. Eve girdiğim zaman garib bir ürper- me hissediyordum. Herif, beni, içinde bir çok masalar bulunan bir salondan geçirerek — bir. odaya isal etmişti. Burada da, salonda gördüğüm gibi u - zun, büyük ve sevyar bir masa vardı. Harif kapıyı kilidlemek üzere Iken iti- raz ettim, Bunun üzerine — yukarıdan bir mezro getireceğini söyliyenek ay - rılmıştı. Yalnız bulunmaktan bilistifa- de şöyle etrafa bir göz gezdirdim: Ma- sanın altında iki tane ensiz ve fakat u- zun sandık bulunuyordu. Sandıkların iki tarafında da birer kilid — asılı idi. Yoksa şu sandıklardan birine mi soku- lacaktım? Fakat ben kendime güveni - yordum. Bu kadar zamandır boksörlü- ğü niçin öğrenmistim? Ev sahibi, elinde bir terzi mezrosu olduğu halde. avdet etmişti. Herif gü- Honoluludaki g ari SÖON POSTA b adam Yıldırım sürati ile silki nerek ceketimi giydim. ya bana giydireceği elbisenin gelmesi için ölçümü alıyordu. uygun Fakat -|bir terzinin ölçtüğünden farklı olarak omuzdan bileğe doğru değil de, bilek - ten ornuza doğru acemice ölçüyordu. — Otuz! Diye mırıldandı ve bu sayıyı tekrar- lad'ıktan sonra dişlerinin arasından da ha bir çok sayılar mırıldandı, sonra da ceketimi geriye, aşağıya doğru yarı ya- rıya sıyırdı, o suretle ki kollarım geri- ye doğru bir vaziyet almıştı. Fakat he- rif ışığın zayıf olduğunu söyliyerek be ni pencereye doğru çevirdi. O vechile ki sırtım dış kapıya müteveccih olmuş- tu. Bu esnada duyduğum gıcırtılar bir kimsenin kapı dışında harekette bulun- duğunu bana anlatmıştı. Odanın bir köşesinde ve masanın altında da inti - zamsız surette bir yığın elhisenin mev cudiyetini ve bunların galiba da gemi- ci elbisesi olduklarını — görüyordum. Centilmen (!) şimdi benim kemerimi de çıkararak onu masanın üzerine koy- du. Kemerimde bıçağımın kını vardı. Fakat kın boştu. Çünkü sabahleyin ge- mide bıçakla patates soymuş ve onu gemide unutmuştum. 'Tam bu esnada gördüğüm küçük ve Günün Bulmacası ı 2 84 & 6 7 &8 0910 1 — Resmini çizer gibi anlatma. 2 — Aşiretler - Tayaran eden. $ — Kayığın küçüğü - Sonunda bir <h gisaydı eyok» un mddı. 4 — Demirleri birbirine eklemek için kul- laudan bir nevi burgulu çivi - Efrad. $ — Sonunda bir «N> olsaydı dost ve kom- gu bir devlet - Eemek masdarından emri hazır. 6 — Tavlı. 7 — Kasabın sattığı. $ — Kendine bir Gike bulup yerleşmek, # — Vüde - Bir nota, 10 — Nefer - Âlem. 12 8 4 5 6 7 8910 fakat korkunç bir manzara sanki ka - nim: donduracaktı. Çünkü bir — takım böş şişelerin bulunduğu pencerenin alt kenarında uzun bir siniri havi kesil - miş bir insan haş parmağı görmüştüm. Bu korkunç manzarayı — görürken ev sahibi de pantalanumu — aşağı doğru —koşmama mâni olacak bir şekilde— çekiyordu. Yıldırım sür'atile silkinerek ceke - timi giydim, ağır bir darbe ile centil- meni (') yere yuvarladım, masanın ü- zerindeki boş bıçak — kımı ile kemeri kaptan ve en yakın bir kapıyı — iterek Talarma atmıştık, koşuyor ve kaçıyor - duk. Bir aralık sık kamışlar içine sin - Z ıslıklar, atların ve insanların koşuştukları işi- dışarı fırladım ve Naukeye seslendim. iştik. Bu esnada bir takım arıyorlardı. Halbuki biz tarlalar için - kat yolumuzu da kaybetmiş bulunu - şe kalka, yürüdükten sonra sahile mu- Ne ise kendimizi şeker kamışı tar - Göründü, Hâlâ pastayı çiğniyordu. tiltyordu. Aşikârdı ki yol boyunca bizi den, kimseye görünmeden gidiyor, fa - yorduk. Bununla beraber bir hayli, dü- vasalat etmiştik. (Arkısı var) l Bir doktorun günlük notlarından Vücudün fabrikası: Karaciğer Bir insan fevkalâde lüszum hâsıl ol - duğü vakit bir dböbreğinden mahrum ola- rak yaşayabilir. Gene pek sarurl vak'a - larda akciğerlerin birisinin vazifesi iptal edilebilir. Ve İnsan muvakkaten bir ak- ciğerle yuşayabilir. Gene bazı mübrem ve mecburl! vak'a- larda midenin dahi mühim bir kısmı çı- karilabilir. Ve Insan böyle bir vaziyette bile uzun müddet yaşayabilir.. Fakaf karaciğer böyle değildir. Kara- ciğerin vazifeleri o kadar —mühim ve o kadar büyüktür — Ki Insan karaciğerinin velev ki bir kızmından sarfınazar ede - mez. Vücudde yanmak için şeker imal eden, hazım için safra ifraz eden, mik « ropları ve zehirleri öldürmek için hu- #susl madde ifraz eden, kan yapan, de - veran üzerinde mühim — bir rol oynıyan karaciğer en küçük bir Arıza karşısında bile derhal umuml aksülâmel gösterir ve insan derhal hasta düşer. Karaciğerlerinizi yormayınız.. çok ba- haratlı yemekler, turşular, kızartma ye- mekler, salçalı geyler, fazla yumurta ve et yemek karaciğeri yoran Amillerdir. ——— | Cevab isteyen — okuyucularımızın — porta pulu yekamanlarını rica ederiz. Akıl tak. i Bir yandan ordu havacılığına para ile d Musuldan çekilen iki bi nazarı dikkatimi celbetmişti. Bunu Abdürrahman Pş.ya haber verdim Bu zatın ifadesine göre yuka -| danberi tekarrür eden bu teamüle rıda ismi geçen ( Babagurgur ) da - ği eteklerinde sondaj ameliyesi yapı - | lüyordu. hırken birdenbire gayet şiddetli bir fe- veran ile fışkıran petrol ve intişar e - den zehirli gazlar, İngiliz mühendis - lerinden ve ameleden — birkaç, yahud beş on kişiyi öldürmüş, — açılan delik bin müşkülât ile kapatılıncaya vüsatte bir petrol gölü teşekkül etmiş. —T3— Güldani patrik'inin intihabı - Fransız zırlılısının Midilliye asker çıkarması... Mevsime göre Musul ve Bağdadda ikamet eden Güldani — patriği, Basra, Bağdad, Musul, Diyarbakır vilâyetle - rine, hattâ İran içine kadar uzayan ru- han! mıntakasının geni i ve koyun - larının, hattâ nüfuzu da bulunan nüfusun çokluğu itibarile Musuldaki patriklerin en ehemmiyetlisi idi. Musula gilmeden önce Güldani pat- riği Bağdadda ölmüş, — mıtranlardan (maetropolid demektir) Kerküklü Yu - suf Hayyat efendi patrik vekâletinde bulunuyordu. 1900 senesinde — Bağdaddaki papa vekili Musula geldi. Münhal olan pat- rikliğe, birinin intihabı için diğer Mit- ratlar da davet olunmuşlar ki hepsi se- kiz kişi idiler. Ben, tercihan, vekâlette bulunan Yusuf Hayyat Efendinin pat- rik seçileceğini zannediyordum. Ken - disı de bunu umuyordu herhalde. Fa - kat, Yusuf Hayyat Efendi lehinde rey veren mıtranlara papa vekili tarafın - dan tazvik yapılarak reyleri geri aldı- rıldı; Siird mıtranı Emanoel efendi in- tihab ettirildi. Bu intihabda benim de reyim olsa, sevimli bir zat olan Emancel efendiye . Fakat intihabın icrası şek - lindeki yolsuzluktan — dolayı — itiraza mecbur oldum. — Babiâli, ve mezahib nezaretine keyfiyeti bildirerek Emano- el efendinin intihabını tasdik etmenin müvafık olmıyacağını arzettim. Çünküt, Osmanlı tebaasından bir ce- maatin ruhanf — reisinin seçilmesine hem pepa vekilinin —bilhassa riyaset suretile— ve hem de İranın — bilmem |neresinden gelen yabancı bir Mıtranın iştiraki doğru değildi. İtirazım muhik görüldü. Papa vekili iştirak etmemek şartile, intihabın ye - niden icrası emrolundu. miş, Vatikan sarayından, tasdiki muta- zammın berat ve nişan yola çıkartıl - mış. Bu vaziyet, gerek papayı, gerek ve- kil monsenyör Henriyi ve mıtranlarla beraber Emanoel efendiyi, — cemaate karşı pek müşkül bir mevkide bırak - mışlı. İtirazımın tesirini izale yolunda her çareye başvurdular.'O zaman Musulda malsandığı emini bulunan ve meşruti - yetten sonra Musül meb'usluğuna in - tihab edilen Güldant Davud Yusufani efendi de beni kandırmağa memur e - dilmiş. Yusufani efendi, beni ric'at et- tirmenin imkânsızlığını müteaddid tec rübelerile bildiği için, kendisine söy - lenilen sözleri ancak malümat vermek şek'inde naklediyordu. Patrik vekili mıtran Yusuf efendi, intihabır. iptalinden tablatile pek mem nun olmakla beraber, bunu — saklıyor; hattâ papa vekili Henrinin tazyiki üze- rine beni yumusatmak için kerhen ol - sun söz söylemekten hâli kalmıyordu. Hat'â papa vekilinin beyanatına da atfetmeği unutmıyarak üç yüz seneden beri bu intihabın Alkoş manastırında (*) bu şekilde yapılageldiğini, bu de - fa da Sırrı paşanın Diyarbakır valiliği zamanında Mardinde icra edildiğini, paşanın hiç itiraz etmeyip — kabul ve tebrik ettiğini, bu kadar uzun zaman - * ) Musulda bu namdaki bir köyde bu- Niğde tahrirat kaleminde başlayıp lıtıııbul;:“ larağacı altında biten memuriye! hayatı: 136 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dehiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Türkçeye çeviren: M. Süreyya Dümea | O günlerde İstanbuldaki Ermeni katolik patri kadar Halbuki keyfiyet papaya bildiril -|celbetmişti. Kendisile — müna! İkinciteşrin & v * < n Bzalık telgraf poi. nız tarafımdan itiraz olunduğunu Yusufani efendi: — Bunlar, zâtiâlilerini için birkaç bin lira fedat*-1>> da B zırdırlar. dediği gibi, a Hayyat efendi de: — Papanın en büyük nişanlarıf! labilirsiniz, diyordu! Cevab verdim: — Sade nişan değil, külliyetli lardan da bahsediyorlar. Fakat, meyan ettiğim muhik itirazı geri ma imkân olmadığı gibi, bana bef verilmek istenilse de boşunadır. Mılran efendi: — Hayır, dedi, — papa vekiline Arab memleket“r"ı; de verilen isim— itirazınızı geri #” mak istamiyorlar. Yalnız bundan itiraz etmemenizi rica ediyorlar. Za lileri badema süküt buyurursanılı tanbulca bir tasdik çaresi buıuı;::' Yusuf efendinin bu sözleri, söylediğini anlıyordum. Hattâ, esbabı mnaişetleri BÜ temin edilemediği için bilümum ranlar gibi kendisinin Vatikan haf sinden maaş aldığını, binaenaleyli V sıd cenablarının» rızasına muvafik ! rekette bulunduğunu da M tiraf eylemişti! d Bu zat, müteveffa patrik Abdi ' Kerkük - Süleymaniye — livalari 7i rikliğine intihab olunarak meııhll;ı zareline tahriratı resmiyesi yazi! ken mahza patrikliğe intihab W ğı ümidile bana bundan hiç bal mişti ' Patriklik ümidinin zall o1ml5"., rine müteveffa patriğin hastalığı Ti sında yazılan tahriratı vererek r"m': hib nezaretine irsal ve tervicine VJ veret ctmemi rica etti. Arzusunu Kasıd — cenâ | müdahalesi için Fransanın Munl;; solosuna telgraf da çektirmiş! sefir: olf' «İntihab dini, ruhant? bir şey gy) 'yıp madaât ve dahili bir meseledir: £ ) na sefaretin müdahale edem! v'n'! yolunda bir cevab vermiş. l:..”’ bilvasıta konsoloshane tercüi öğrenmiştim. M O günlerde İıunbuldıklıdw Kıtolik patriğine Musuldan çe! ki bin Hralık telgraf poliçesi dil baba - oğul derecesinde — sami adliye mezahib nazırı — Abdi paşaya derhal şifre telgrafla IB') verdim. (Arkan TT Yerebatan, Çatalçeşme sokak, ” Yevmi, Siyast, Havadis ve Halk İSTANBUL ğ Gazetemizde- çıkan y;:ı’ resimlerin — bütün ABONE FiATLAR KN mahfuz ve gazetemizö Abone bedeli peşindir. değiştirmek 25 kuruştur Gelen evrak geri 'Ü:"’ İlânlardan mes'uliyet al! Cevab için mektublara 10 Pul ilâvesi lâzımdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: