31 Aralık 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

31 Aralık 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Ahlâk mücadelesi Yazan: Muhittin Birgen on zamanıarda İstanbulda, bil- bassa gençlerin ahlâkları üze - rinde fena tesirleri olan bir takım şefa- hat ve fuhuş muhitlerinden çok bahse - dildi. Ve bu anuhitlere karşı zabıtanın şiddetli — tedbirler almasımı — istiyen Beşriyat yapıldı. Gizli fuhuş muhitleri, fuhşu, kazanç vasıtası olarak kullanan gizli ellerin faaliyetleri hakkında — bir hayli şeyler söylenildi. Ayni zamanda bütün bu ahvale karşı bir takım tedbir - ler alındığından ve alınmakta olduğun- dan da bahsediliyor. Bilmiyorum, üzerinde ısrar ile durulan bu yaranın genişliği ve derinliği neden Mharettir? Acaba, denlidiği gibi İstan - bulda binlerce gizli randevu evi var midir? Yoksa, bu takam'arda, İstanbulun bir çok temiz evini şin ve leke altına düşürecek bir mübalâğa mı vardır? Bu Bibi ahvalde, bizi hakikatle karşı karşıya koyacak müsbet malümat elde olamıya- cağına göre her ne söylesem doğru olmaz. Meselâ, geçende bir meslekdaşı » muz, İstanbulda gizli randevu evini 3000 gibi yuvarlak bir rakamla topliyordu. O meslekdaş bu evleri parmağile birer birer saymış veyahud bir istatistik rapo- rundan almış olamıyacağına göre ben bu rakamı çok fazla mübalâğalı görenler - denim, Nitekim, ayni sütunlarda, sine - maların her gün çift çift gençlerle dolup boşaldığını ve bütün bu çiftlerin sine « randevu evlerinde aldıklarını yazıyordu. Zannedersem bunda da mübalfğa vardır. Hattâ, zannedersem değil, eminim. Eğer bende bu emniyet olmasa, bu memleke- tin bütün Istikbal kapılarını kapamak lâ- zım geleceğine hükmedebilirdim. * Biz şarklılar mübalâğaya çok meyya - lizdir. Maalesef, iptilâlarımızdan birt de dedikoduyu fazla sevmemiz ve bilhassa buna çok kıymet vermemizdir. Eğer mu« | hitimizde dolaşan ve herkesin kalıbını basarak teyide hazır olduğu dedikodula rın onda birine inanmak lâzım gelse bu memlekette, ne siyasi, ne içtimai, ne fer- di, ne de ailevi zerre kadar ahlâk bulun- | madığına inanmak zeruret — olurdu. Kendi hayatımda daima şuna dikkat et- tim: Benim kusurlarım ve günahlarım - dan hiç birinin dedikodu mevzuu oldu- ğunu görmedim; Gded'kodunun — bana atfettiği kusurlarla günahların da kâffesi gayri vakidi Eğer herkes hakkında ha « kikat böyle 1se vay bizim halimize! De- mek, bir cemiyetin kendi kend ma - men çürütmesi ve kenld kendisinden iğ- renir bir hale gelmesi için yalmız bu de- dikodu kâfidir! Bunun için, ben ne © 3000 rakamıma inandım, ne de her snemaya giden çif- | tin, sinemadan çıkar çıkmaz doğruca randevu evlerine koştukları masalına kıymet verdim. Bence bunlar, bu memle- ketin müptelâ olduğu mübalâğa ve dedi- kodu hastalıklarının matbuata kadar aksetmiş bir tezaküründen başka bir şey değildir. * Memlekette ah'âksızlık, — fuhuş, fuhsu istismar gibi bâdiseler yok değildir. Bu- günkü dünyanm her tarafında görülen bu nevi cemiyet hastalıkları bizde de teza- hürler yapar, Bunlara karşı bence engü- zel mücadele vasıtası, yetişen nesillerin bir taraftan karınlarmı ve öbür taraf - tan da ruhlarını kabil olduğu kadar iyi şeylerle doyurmaktır. Ahlâksızlık, revaç bulur. Karnı aç olan insan her şeyi sa « tar ve her satılan çey için de bu dünyada mutlaka bir alıcı bulunur, kafası jile kal- bi boş olan insanlar için de içtima! fazi- let namına bir şey tasavvur edilemz. Fa- ziletin olmadığı yerde de ahlâksızlığın men'ine kalkışmak, kalburla su taşımak- tan daha neticesiz bir iştir. Şu halde, memieckette çok mübalâğa « Handırıldığına kani olduğum ahlâksızlığın önüne geçmek için bir taraftan karınları, Gte taraftan da kafaları ve ruhları doyur. maktan başka mücadele vasıtamız yok - | tur. Bilhassa bu mücade abrta kuv- | vetile yapmayı tasavvur etmek çok ma- nasız bir şeydir. Zabıtayı, insanların hü- | İnsanın mayasında biraz hodbinlik, biraz hodperestlik, biraz da kıskançlık vardır, denilse hata edilmiş olmaz, dikkat edi- niz: Sevdiğimiz bir dostun ıztırabına eksoriya iştirak ederiz, fakat sevinci içimizde hafif bir üzüntü uyardırır. -— | Siyam güzellik Kraliçesi Bangkokta yapılan güze'lik müsabaka- larında ortada gördüğünüz Siyam güzeli birinciliği almıştır. Basmai Jotivudh adı- nı taşıyan bu küçük burunlu güzel henüz 17 yaşındadır. 1939 yılı refah yılı olacakmış ! Paris halkının aşırı derecede iİnan - dığı kâhinleri bir toplantı yaparak, 1939 yılında harb olmıya: kanaa - tinde sözbirliği etmişlerdir. Madam Medye, 1939 yılının refah| devri olacağı kehanetinde bulunmuş -| tur. —e ee caşıdır. Geçenlerde, bizim gazetelerimizde ma- dam Atina meselesinden bahsedildiği sı- rada Fas şehrinde de müstear olarak| Mevlay Hassan adını taşıyan eski bir |güzel kadının, bazı sermaye kızlara yap- | tığı işkencelerin bunlardan bazılarını ök | dürme cürmünün muhakemesi cereyan ediyordu. Mısır gazetelerinde takib etti- #im bu muhakemeyi ben fevkalâde ente- resan buldum. Çünkü, Fas şehrinin yerli| veya Fransız - resmi veya gayri tesmi - ne kadar 'leri geleni varsa mahkemede hepsinin de ismi şahid olarak geçti. Bu suretle anlaşıldı ki, vaktile bülbül sesile, güzelliği ve :şvekârlığı ile büyük bir şöh- ret kazanmış olan bu kadının, Fas şehrin- de tanımadığı ve himayerini gürmediği » Tesmi veya gayri resmi - büyük adam kalmamıştır. O kadar ki bir aralık bu ka- dina Legion d'hanncur rişanı bile veril. mesi düşünülmüş. Bu muhakemenin safhaları ibretle ta. kib edilecek derecede mühimdi. Bütün istiyemeyiz. Fakat dökmemiş oluruz. NNK u iı Hergün bir fıkra ] Tuğlaya çiçek Bir İngiliz gazetecisi, İrlanda köy- j lerinden birinde bir ev& misafir ol - ı muştu. Evde bir köşeye lmmı!ruqâ bir sehpa, üzerinde bir tuğla, yanın- ? da da tersine çevrilmiş bir bardak İ içinde muhafaza edilen soluk bir çi - çek vardı. Gazeteci bunların ne ola- ; bileceklerini merak etmişti. Ev şa « j hibine sordu; ev sah'bi alnındaki bir yara izini göstererek: — Bir gün adamın biri o tuğlayı afmış, alnımı yarmışıı. dedi, — Ya çiçek? — Önü, tuğlayı atanın mezarından kopardım. KA e ae ge L Eski Alman Veliahdinin en küçük Kızı evleniyor Paristen bildi « rildiğine göre, es- ki Almam Veli « ahdinin en küçük kızı Prenses Se « silya — Viktorya, Pariste yaşıyan beyaz Ruslar ta - rafından «Bütün Rusların çarı» di- ye sevilen Gran- dük Vilâdmir i - le evlenecektir, Grandük, şimdi Almanyada bu « Junmaktadır. Res mimiz, müstak - bel — Grandüşesi göstermektedir.. İ — edersek o kadar isabet etmiş olacağımıza bir kere daha kanaat çetirdim. Zabıta ile ahlâkı düzeltmek fikri, biz- de daha düne s1d çok acı hatıralar uyan- dırır. Bunun için, ahlâk — mücadelesini, eğer ahlâk sahibi isek, evimizde, muhiti- $ mizde, terbiyelerile mükellef olduğumuz | in: ar veyahud gaflette bulunan va- tandaşlar üzerinde bizzat yapalım. Te- menni edelim Xi Türkiyede, iş, hayat, fiat ve refah sartları bir yandan müte- madiyen yükselsin ve kafalarla kalbler iyi ve güzel şeylerle dolsun. Bu iki şart içinde mücadeleyi kuvvetle müsbet ne- dünyada bu işlerin bu halde olduğunu da unutmamak İâzımdır. Bundan dolayı, biz memleketimizin ahlâkını müdafaa için zabıta teşkilâtına ne kadar az mü: t ESTER Dün akşam bir dostu ziyarete gitmişt! nun karşısıma geçmiş, elinde kalem kâğ meşgul bulduk: pıyorsun? — Hayır, diye cevab verdi. ir defa bü yüzde 10 eksik harcadım, o vakıttenberi sus? hayatlarına, vicdanlarına ve ahlâki varlıklarına bu dereceye kadar nüfuza sevketmek, bence hatanın en feecti olur. Çünkü, zabıla ne vâiz, ne de ahlâk ho - İISTER İNAN, — Hayrola, galiba gene sonu münasebetile sile bütcesi ya- de *0 fazla harcettim, bir defa da bitcesiz hareket edeyim, dedim. © yıl takribt olarak gözüme kestirdiğim rakamdan Şimdi alacaklılarımın bir kısmına sürpriz hazırlamakla meş- ticelere doğru sevkedebiliriz. Zabıtayı bu işlerde fazla müdahaleye sevketmiye- lm, bu, yanlış ve çok geri bir mücadele usulüdür. Muhittin Birgen İSTER k. Kendisini radyo- ıd, hesab yapmakla gulüm. Beherin Iztırabı saklamak, ağlarken güler görünmek büyük bir kü> rakter varlığına bakar, herkeste ayni derecede bulunmasını hiç değilse fazla sevmcimizin bir kısmını olsun saklamayı bilelim. Dostlarımızın dostluk ateşlerine sü Karda yürüyüp denize Giren akıllılar Sanki yaz artasında imişler gibi, pür- neş'e etrafı seyreden bu akıllılar?7.. İn- gilterede yağan lâpa lâpa karların altın- da, tabiati hiçe sayarak mayolarını giy- mişler ve resimde gördüğünüz gibi de- nize girmişlerdir. 4İ senede servet olan 2 şilin Bundan 4! sene evvel İngilterede Susek'te bir İngiliz kadmı eİktisad dersleri» ismi altında verilen konfe - ranslara devam etmiş, bu konferans - lardan o kadar mütehassis olmuş ki, hemen bir bankaya koşarak ekonomi yapmak maksadile, 2 şilin vererek ca- vi hesab açmış, bir defter alrmş. Fakat evine gelince bu defteri bir kenara at- mış, unutjlmuş. Aradan yıllar geçmiş, bu kadın ölmüş. Kocası banka defteri- ni bulmuş, bunu oğluna vermiş. Bu zat şimdi, bankaya mürmesat ederek, o 41 yıllık faizi ile birlikte mühim bir miklar tutan parayı almıştır. Yaz, kış yüzen 70 lik bir ihtiyar İngiltetede Lansing'de oturan 70 lik bir İngiliz, yaz, kış evinin taraçasında göğsü bağrı açık, günlük idmanlarını yaptıktan sonra, mayosunu giymekip ve hemen denize atılarak | saat kadar yüzmektedir. Son günlerde şehirde aşırı derecede soğukların hüküm sür - mesi, İngilize bu itiyadını terkettireme- miştir. — Üşümüyor musun?.. Diyenlere: — Ne münasebet. Bu havada üşü - nür mü?., diye cevab vermektedir. İNANMA! yekünu 10 i:rayı geçmemek şartile kimlere ufaktefek borcum varsa Üstesini yapıyorum. Yarın birer bi- rer dolaşarak ödiyeceğim. Bilirsin ya, yeni senenin ilk günü para alan alacakhılı takdir edecekler., tce yapmışlım, Yüz- bütce yapmıyorum, bana yeni yılda ıki İNAN, IST ER sevinen bütün yıl güler derler. Benden tebrik kartı yerine arım muhakkak ki bu sürprizi- hakkile — Peki bu işte senin kârın? — Gayet baslt: Alacaklılarım çok memnun olacakları için üç misli kredi açacaklardır.» İNANMA! Birincikânun 31 Sözün Kısası Kanuni Süleyman, Birinci Fransuva E. Talu rtık illâllah! Gına geldi mi, gele di! Hangi Fransızın ayranı - da« ha doğrusu şampanyası - kabarsa da bizg Türklere çatmak arzusunu duysa, bu bilf kaç asırlık hikâyeyi, temcid pilâvı gibi ısıtır. isilir, efkâri umumiyenin önüne koyar. Fransa kralı birinci Fransuva, mua « sırı Osmanlı imparatoru Kanunt Süleye manla dost olmuş. Mütevali muzaffer$e yetleri, azamceti, ihtişamı, taze ve serü bir içkinin humarı gibi kendisini sarhoğ ve kafasını sersem eden Süleyman, he « men hemen ayni vaziyette bulunan' feengin hulüsuna, bir takım cemilelerle, mukabele etmeyı eşânı saltanata» uygull bulmuş ve Fransız tacirlerile Galata 4x manına gelecek gemic'lerine bazı imti * yazlar vermiş, M Hay veremez olaydı! Biz, bu mücâmer lenin seyyiesini, tam dört yüz sene çelor tik!, Bir Türk şairi: «Mestanelerin birbirine arzı hulüsu, Çingünelerin şüpheli imanına benzerle Demiş. «Şahane» lerin birbirlerine ar“ za hulüsu ise, avakib itibarile daha fecfi oluyor. Süleymanın o esnadaki düşüncee sizliği ve ileriyi görmemezliği kurnafl frenklerin elinde, zamanla, bizim aley « himize kullamılan müthiş bir silâh olduk Alelâde bir nezaketten, dünyanm hetf suretle en ağır, en hacaletaver vaziyeti olan kapitülâsyonlar doğdu. Bu yüzdem, Kanuninin uçsuz bucaksız saltanatı eri ye eriye, Harbi Umumi sonundaki ufar cık, daracık çerçevenin içine sığacali raddeye geldi. Allahtan ki bir Atatürk çıktı da, bi belâyı başımızdan attık, Şimdi ortada ne Fransa krallığı var, n€ de Osmanlı imparatorluğu,*Bunların ye* rine ayni hükümranf ve medeni haklardf sahlb. her ikisi de hür ve müstakil ikf cümhuriyet var. Öyle iken, şampanyasti kabaran Fransız muharrirleri, ikide bi de Kanuni ymanla birinci Fransuvasr nın dostane münasebetlerinden bahse “ derler, Maksadlarını anlamıyor değillâ Bu mevzuu boyuna tazelemeleri, dille « rinin ucunu yakan kapitülâsyon hasretie ni açıktan açığa ifade edemedikleri için* dir. İ Göçenlerde #kademiye aza seçildiği için kendisini dev aynasında gören mâ* hud Türk düşmanı ve tarih cahili JTeromf 'Taro cenabları son günlerde, ve bu vü* dide, bir takım yeni yen! kelvalar çiğne* miş. Yürüyen kervanı yolundan alakoya * mıyacak mahiyetteki bu sese kös dinle- miş kulaklarımır pek fazla ehemmiyet vermez. İtalyadan yükselen: «Korgikâe Tunus, Cibuti!» âvazeleri arasında böylü sesler kaybolur. Lâkin bu münasebetle, bir kere dahf cihana ilân etmek, bilmiyen kalmış is€ bildirmek isteriz ki Kanuni Süleyman vf birinci Fransuva — hikâyesinden bıktıllı usandık. Leylâ ile Meenun, Arzu ilt€ Kamber, Romco ve Jülyet masalları kâ* dar, bizim için efsaneleşmiş olan bu hi* kâyeyi tazenlemekte umdukları bir fay* da varsa, avuçlarnı yalasınlar, Biz ©o devirlerle, o devrin masallarile bera” ber bin yıllık nazariyeleri, hnııue:; hükümden ıskat ettik. Bizim için tekerrürden deği', dalma yenilikten Jbâi rettir. Bizim Torik Necminin di; gibi: — Katalavis Müsü Taro?. E. Tala averesereaeAan ee kenesesecece sacA rarrRREnALARA 'T gç ” ZI -.

Bu sayıdan diğer sayfalar: