31 Aralık 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

31 Aralık 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Enver Paşaile nasıl bozuştum? İstanbula dönerken trende gördüğüm Fransız ricalinden birinin münferid sulh teklifini Talât paşaya iblâğa vasıta olmaklığım evimin tarassud altına alınmasile neticelendi. Tekrar İsviçreye gitmek üzere Viyanadan geçerken Harbiye Nazırı İstanbula iade edilmekliğimi şifre ile istiyordu Cemil Topuzlu: — Avrupada uzun bir zaman bulun - duktan sonra, içimde, memleket hasreti giderilmez bir acı halini almağa başla » mıştı, dedi. Nihayet vatanıma verdim, yola çıktım. Gelirken şayanı dikkat bir tesadüf ol- du. Fransız devlet adamlarından biri - ki bu zat elyevm hayattadır, müteaddid de- falar nazırlık ve başvek'llik yapmıştır. Şimdi de bü bir toşril vazifesi vardır ve öledenberi de belediye işlerile meş « güldür - ile karşılaştım. Bana: «— Kuzum paşa, sen, bu İttihadcıları tanımıyor musun?> dedi. — Tanımaz olur muyum, cevabını ver- dim, Hepsi, her zaman gördüğüm, ko - nuştuğum insanlardır. «— O halâe size bir teklifte bulunaca - ğım. Madem ki İstanbula gidiyorsunuz. Bu teklifimi. onlara, tarafımdan söyle - yin'» — Hay hay, buyurun. «— Osmanlı imparatorluğu, münferid gülh teklifinde bulunsun. Şayed bunu, keyfiyet bizim tarafımızdan ihsas edil - memiş gibi. yaparsanız, sizin için çok müsaid şartlarla areke aktederiz. İmparatorluğun — milkf — tamamiye - tini tekeffül eylemekle beraber, istediği- | niz mali yardımda da bulunuruz.» Bu zata, teklifini, büyük bir memnu « niyetle hükümet erkânmna söyliyeceğimi vâd ve yolmua devam ettim. İstanbula geldikten sonra, bir akşam Serkildoryana gitmiştim. klübün kütüp- hanesinde iken Talât Paşa ile karşılaş - tım. Artık paşa ve sadrazam olan Talât| Bey, beni görür görmez, çok samimi ve iltifatkâr bir tavırla: «— Ooo... Paşa, safa geldin, hoş geldin, Hasılsın, ne âlemdesin söyle bakalım?» diyerek mübahaseyi uzattı. Afaki bir iki sözden sonra, yolda iken | benimle karşılaşan ve münferid sulh teklifinde bulunmamızı süyliyerek, beni ! dönmek kararını den bir başkası da damdan düşer kkat ettiniz mi? diyordu; has - panın azameti — de var. Doğurduktan sonra kendisine bir hal oldu. Bir ku - rum.. bir kurum.. acaba nesine? O ku- rumu gitsin de kocasına satsın, Demin- den bir lâf söyliyecek — oldum, cevab vermek şöyle dın , başını bile ben - den yana döndürmedi. Bir şey söyliye- yim.. dedim, sonra gene, neme Jâzım, | daha lokması kursağımdan — aşağı in - medi diye düşündüm de, sustum, Hararetten tas tas turşuyü yuvarla- yan bir kocakarı lâkırdıya karıştı.. | — Kenarın diloeri nazik de olsa, na: | zenin olmaz! dedi. Ne olacak? Sonra - dan görme, gâvurdan dönme. Hamdu- ne hamamcı Osman — efengdinin karısı | olacağını rüyasında görse- hayra yor - mazdı. Ber onun yamalı basma enta - | ri ile, pasaklı pasaklı aramızda gezdi - | ği zamanı bilirim. Şimdi karni doydu, | kılığı adama döndü ya, elbette hepi - Mize kibirlenecek. — A! Kılığı nerede adama Giydiği üzerinden düşüyor! Derken hepsine bir merak ârız oldu. Vaktin geç olduğunu iteri sürerek git- meğe kalkısar: çalgıcıları — durdurup, sorguya çektiler: — Allahasen, verdi bahşiş diye? Kimine ikişer, tne de birer meci- diye vermiş olduğunu öğrenince câlf hayret gösteren hu cadalozlardan her bizi Hamduneyi bir türlü ayıbladı: — Tuh! Yazıklar olsun! Bugünü ba- hane edip de, ilir kocasından ne sızdırmıştır?, — Yoo! Neme lâzım? Osman efendi vergili adamdır. Kaç tane fıkarası var! — O istediği kadar vergili olgun! Ka- rı cibille * Allah — vermi döy - mak bilmivor ki! — Hakkı da var. Ben ayıblamam, He- ifin, günün birinde ayağının bağını çözüvereceği, yahud ki üstüne ortak |di döndü? | ahmed Rıza Bey adeta İstanbula bu hususun murahhası gibi göndermek istiyen Fransız devlet a- damının dileklerini anlattım. Talât Pa - şa, dinledi, dınledi. biddetle: «— Fransanın münferid sulha ihtiyacı varsa, bunu bize oniar teklif etsinler!» deyivermedi mi? İşte o zaman apışıp kal- dım, Serkildoryandan çıktıktan sonra doğ- ruca Çiftehavuzlardaki köşküme gittim. Ziyaretime ikide birde Ahmed Rıza geliyordu. Müşarür'leyh. pekâlâ bildiğiniz veçhile imünferid sulh teşeb - büsünün yapılmasına taraftardı. Benim de ayni teklifi, hem de müsbet bir tarzda öne sürmem ve Ahmed Rıza Beyle de sık sık vukü bülan temasım nazarı dik « kati celbetmiş. Fakat bu vaziyete takad-. düm eden ve ben daha Avrupada iken | |bir şeyler söyle — Yakub Cemilin idamı! «Teklibi hü- kümet, iddiasile kurşuna dizilen Yakub Cemil de münferid sulh taraftarı imiş. Talât Paşa, ayni şeyi teklif ettiğimi et « rafa yayınca ve hükümetle arası açık bulunan Ahmed Rıza Bey ile temasım da buna inzımam adince, Enver Paşa köş « kümü tarassud altına aldırmış. — Siz, bunları biliyor mu idiniz? — Hayır! Benim bir şeyden haberim yoktu. Meseleyi bir tesadüfle öğrendim. Bakmız, anlatayım: Bir gün, bahçesi sa- hile dayanan köşkümün önüne bir duba getirip demirlediler. Bunur. ne olduğu - nuü merak ettim. Sandalıma binip yak » laştığım dubada bahriye #skerlerinin bu- lunduğunu gördüm. Fakat askerlerin bir kısmı denize girip banyo yapmakla meş- getirilmesine; hiç bir hususf maksad at- fetmedim. Aradan bir kaç gün dahu geçti. Bir sabah, bahçede gezinirken, köş - kün karşısında bulunan gazinonun sa - hibi yanıma geldi. Adamcağızın halinden ek isted |kunup durduduğunu anladım: — Kuzum ne var? dedim. Zavallı etrafına bakındı. Sonra: — Paşam, ağzınızdan kimseye bir lâf kim kaçırmıyacağınıza dalir ramusunuz üze- rine yemin ederseniz, size bir ihbarda bulunacağı, cevabını verdi, Bu başlangıca şaşmakla beraber, ga- zinocunun islediği yem'ni ettim. O da, beni tarassud ve takib «ttiklerini, her gün |gazinoya gelen sivil memurların kim - lerle temasım olduğunu araştırdıklarını ve sokağa da çıkarsam arkama takıldık- larımı anlatlı! olan bir hâdise varmış ki - benim bune dan kat" erim yoktu « Enver Paşanın müthiş bir düşmanlığına se- bebi idi o hâdise? “âh ne Son Post baygın «hikmeti vücudü, nü de düşündüm ve hem karadan, hem denizden ablokaya a- | | bndığımı farkettim! (Devamı 19 uncu sayfada) Yazan: Sabih Alaçam ın Romanı gül idiler. Onun için, Gubanın karşıma |deva da yoktur. ne (Friedman) m, ni, fakat yut- | Sütünü ( Jitinasız dolaşan kedi vi | p: |meli? Eğer o sevimli hayvanları hakika- O zaman, Kkarşımıza getirilen dubanın Veteriner insanlara ve 'Tüberküloz — yalnız — beşeriyetin ba- şina musallat olmakla kalmamış, ev- cil hayvanlarımızın -uzviyetlerinde de yer bularak bizden on'ara ve onlardan bize intikal basım genişleten ve yayılma istidadını gitlikçe arttıran bir hal almıştır. 'Tüberküloz mücadelesine başlanırken | işi en esaslı yerinden tutmak bakımın - d mücadelenin hedefin: tüberkülozlu sığırların teşhis ve imhalarında göster- mek icab eder, Zira tüberküloz ne sa - dece bir insan hastalığı, ne de yalnız ve- remlinin kurumuş kraşesi ile karışık w1.oılnı'ıı-ı teneffüsile alınan bir hastalık |değil; belki onun yanıbaşında ve ondan daha mühim olmak üzere hayvan gıda maddelerile bulaşan hastalıklardan bi - ridir. Hem de öyle bir hastalık ki bu -| günkü tababetin elinde huna karşı bir ne (Calmet) nin aşısı, ne şu, ne bu. İşin en büyük muvaffakiyetini (Profilaksi) den beklemek gerektir. Binaenaleyh memle- |kette yüz tane sanâtoryom açılsa, iş tek taraflı takib ediliyorsa, ve eğer memle- |ketin sağlam eviâdları tüberkülozlu inek gıda olarak ahyorsa gayret tamamile boşunadır. İş burunla da bit - yor. İçile yumurtaya. evlerimizde köpeklere ne de- ç ten seviyorsak, onlardan hakikaten bir şey bekliyorsak sıhhi z namına onla - rin sıhhatlerile de yakından alâkadar o- lunuz. Eğer sütü iyice xaynalarak içerim der- a edecek kimse yoktur. Ancak verem ba öldür - meğe matuf bu hareki b metlini de uzalttığını bilmek ütü uzun, uzun kaynatarak — gi- tine halel meli? O zaten en steril (temiz, mikrobsuz) addolunur. Elverir ki sağlık durumu Gal- ma nezaret altında b bir ineğin sütü olsun, gene e! şartlar içinde sa, rlayet $I tundürulan n var, Het HErLEr yaz şemsiyeli!,,'“? yapsın? Bin müş * külâtla doğurduğu çocuk kız çıktı. Er- kek kısmı sülâlesini üretmek ister. Şim « zürriyeti olabile- ceğini de anlayınca, elbette oğul istiye - cektir. Onu da bu karı doğuramaz, he- rif de — muradını kasında arar. Bütün bu dediko- ular, bu çirkin gıp- hamamcının anm — kulağına gider diye, müstah- demlerin — giyabin « da yanılıyor, onlar içeriye girip çıktık ca lâkırdı. mevzuu değiştiriliyordu. Nihayet bu füzuli kalabalık, hamam halkının canını sıkmağa başladı. Pek de meydana vurmadan, hepsini de is- tiskal ettilar. Zaten ikindi okunmuş, akşam oluyordu. Bedavadan yıkanmış ve eğlenmiş olmanın verdiği memnu niyetle, birer ikişer, bohçaları koltult larında: — Yenisine inşallah! Pek güze! oldu diyerek, çıktılar. —3— Bu kırk hamamından iki gün sonra id', Hamdune bir gece ateşler içerisin: de uyandı. Bütün kanı başına hücum etmiş gibi, şakakları atıyor, kulakları uğuldayor, gözleri yanıyordu. Pürtük getireceği içine malüm olmuş ise, ne pürtük olan dili, kupkuru ağzında, ade- Hamdune bir gece ateşler içerisinde uyandı |ta damağını örseliyordu. Vücudünün İ|her tarafı kesik kesikti. Karnında ha - Gf bir ağrı, deha ziyade acıya benziyen |bir ağrı duyuyordu. Başucundaki gir - gira uzandı; bardağa boşaltmak külfe- ni ihtiyar etmeksizin, kana kana su . Lâkin, suyun gırtlağından aşağı tmesile midesinin bulanması bir ol - u. Hemen döşeğinden fırladı, yanıba- çtda duran çocuğun — beşiğine hızla çarparak sofaya çıktı, halâya koştu. Derken, pözleri karardı, başı döndü, aracığa düşüverdi. Karşıkı odada uyuyan kocası, gürül- ü duymuş, uyanmıştı. '— Ne oldun, yahu? Diye seslendi. Cevab — alamayınca t kalktı, koştu, geldi. Merdiven — başında, yerde yanan idare lâmbasının kör ışi - ğında, upuzun yat - makta olan karısını gördü. Onu, yerden kaldırmak için, çıp- lak kullarından tu - tunca, humma ile yanmakta olduğunu hissetti. Ayılttı ve sördü: — Nen var? Has- ta mısın? Hamdune, yarı baygın, soluk alır şibi, hafif bir sesle cevah verdi: — Hastayım.. ölü- , #rum!, Bu vaziyette, ha- mamcı ne yapacağını bulemiyordu. Şa- şırmıştı. Altkatta, mutfağın yanındaki küçük odada yatan Şazimende seslen- se duyuramıyacaktı. Hem duyursa da, şü dakikada o ufak, çelimsiz kızcağızın ne faydası dokunabilirdi? Onu, bilâha- re, hastayı beklemek, çocuğu, ağlarsa oyalamak üzere uyandıracaktı. Karısını ltukladı, ayağa- kaldırdı. Yarı yü , yarı sürükliyerek oda - sına, yatağına götürdü. Zavallı kadıncağızın başı çatlarca - sına ağrıyordu. Karnımnın vecaı da git- tikçe artmakta idi. Osman efendi, dö - şeğin ayak ucuna oturdu. Hamdune - nin dizlerini, bileklerini oğmağa başla- dı. Sabahi sabırsızlıkla — bekliyordu. Diyor ki.. Verem hayvanlardan insanlardan müsterih olarak çiy süt içirir. Almanyf bu iş için her sene milyonlarca harcar, ; Biz bu işi ancak mezbahalarda et hâl* kında tatbik edebiliyoruz. Fakat ifti * harla söyliyelim ki, mezbahalarımız bi tün maddi Mmahrumiyetlerine — rağımtf sağlığımız bakımından €n büyük işi ÜZE rine almış birer otopsi salonu halint faaliyet gösteriyorlar. Oralarda her gü imha olunan yüzlerce (marazi) madde3' bir kere görmek, yapılan işin ehemmi * yetini tebarüz ettirmeğe kâtidir. Fakat bizce esas olan şey hayvan St hk zabıtası kanununun — mütehassıslafi tarafından memlekette ehemmiyetle tü7 biki işidir. Zira sıhhasına hemen, verilemiyor. Pas' cehhez müesseselerimiz pek mahdud B” haldedir. Bunları burada alâkadarları” bırakarak sayın okuyucuya ufak bir B gi olmak kabilinden tiberkülozun höfiİ hayvanlarda yer bulabi " ve nası) bi intikal sırası zakib ettiğini anlatmak İf terim. 'Tüberküloz ömilinin bugün kı'.'kî'”' malüm üç tipi vardır. I — Typus humanus: İnsan tipi. H — Typus Bovinus: Sığır tipi. T — Typus Gallinaceus: Tavuk tipt: Bu tiplere bir de soğukkanlı hayvanlafi zid olanı idhal edilmek İsteniyorsa * henüz kat'iyet kesbetmşi bir halde d€ ğildir. Bu tiplerin ayrılışımın ancak bakterif?” lojik bir ehemmiyeti mevcuddur, —Zi bu üç tip münasebet sırasile biri diğefi” de ve meselâ insan tipi sığırlarda tül küloz tevlid ettiği gibi sığır tüberkül? zu da hastalık yapar, İnek sütünün t sütü yerine ku'lanıldığı memleketli çocuklarında &n ç za rastlanır. Gene bu zer Çİy yumurt tipi tüberkülorz sak, kemik. ve 90 dan fazla & ciğer tüberkülozu (Devam: ir #pidir. Ancak #7 80 ınsan tipine « sayfada) |Lângaya kadar gidip de, oradaki ÜŞ |bur rum hekimi getirecekti, Vakık | böyle şeylere taraflar değildi. Kari$i , nı, hekim de olsa, nâmahreme mağa, göstermeğe mezhebi, görgüsü müsaade etmiyordu. uk;; bu sefer her nedense içine — garib Vesvese ârız olmuştu. Onun için, DU , falık bir istisna yapacak, güzel Hi dünenin hem yaşlı, hem kâfir olaf “, kim tarafından muayenesine ve visine kail olacaktı. , Halinin gitgide fenalaştığını histÜy den biçare kadın boyuna inliyor, F kesik şikâyetlerde bulunuyordu. — Bu elim hail, sabaha kadar sürdi Hamdune, kendisini emz i beşiğinde aç kı 1, durdü. F Şafakla beraber, Şazimendi UY’D np Haceri çağırmağa saldıran " efendi, kadım geldikten sonra, #t , Tum doktoru buldik kte tekrar eve gelif” şünüyordu. Karısının )ıalü;,,,ı“ beğenmemişti. Yüzünde — pençe peyda olan kızartıları hayra & saymıyordu. Bundan senelerce ';, kendi kız kardeşi, böyle lohusa dÖT 4 ğinden kalktıktan pek az müddet # miştl O zaman, batırlıyordu: O & kı bu Ârazı göstermiş, ateşler — Si yanmış ve gözlerini açmadan mi den kapamıştı. Hamamcının yüre, yordu. Hamdune, onun ilk defa de sevgi uyandıran kadındı. Bu B miş aşkın ihtimal ki en büyük , Hürmüzdü. Kendi kanından, ihti y) lık çağının eşiğinde hasıl olan BU cuğa son derece meftun ve minüt d1ı. Hürmüz onun o boş hayatınâ » selli, bir ümid geti O vakt€ dar ürkmeden tasavvur edemediği yi tiyarlık, şimdi bu yavrumun — VEFİ en tatlı bir netice, bir sonuç gg,rü yordu gözlerine, (Arkast Dti hayvanlara nasıl geçer? hümmaya tutulmuş ve tazecik gd y ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: