14 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

14 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 hk Tabancalı Kenan Paşa Sarafim Yazan: ZİYA ŞAKİR bir tehdid Ablayı, Nel tu VE saçlarına mükem- LE m yapmıştı. o Odası» erip 2 kaldırmıştı. argan bir ağı ğ çık pence diy m kadar gerisi il gerisine bir san- saz. Mendi de bu sandal- traş ütemadiyen karşı Yar akiyor. Sanki orada bir adam Yard, gibi temennahlar, işaretler edi- Zenim — ve hareketlerinin se- o) iranda anlamak müm ei » Onun için ablamın çıl- Milrmettim. Ve sessizce kapı- çekildim. koşup vaziyeti enişteme ha - lir istedim. Fakat bu adama #n, ki, biraz düşündük- İh z edam. bu kara haberi a - ie kendisine de bir hal olur. tone İticete sebeb olmayım... Bi- * Yemek vakti gelecek. Nasıl etek Müsasınn etrafında birle- o Kendi taman eniştem, bu acı hâki- Ye, > a imce bir karar verdim. #aAt sonra, yemek masası - toplandığımız zaman abla- gözden geçirirken, tekrar 7 Z Yaşımda ve görgüsüz bir ço - İM FASIĞ, E33 Sg ; İni İİ te i <lbisesini değişmiş. ! gene bise giymişti, Kendisi m / i bir sükün ve tabillik içinde £ Rün Kü evvel, sebebli sebebsiz, en ve ön” bahane ile eniştemi haşır ha- bet e ken, şimdi gayet mülâyim ha- Sözle , tepeden bir ta- “lyoygı Asarak meş'eli neş'eli gülüp / biyer pati görür görmez, kal ir memnuniyet hisset - Alahtar, Mae Birdenbire, bir ço- Velveya im. Boş yere, ortalığa Diye, / #, Verecektim. ? | dad erdim ihtiyata son dere İSE Ki 'akat, anahtar deliğin - m sebeb ve ususunda, içimde Mağiyeraka da bir türlü galebe e - men, 5 kordonlarını ve (pa - yüver ei kaybettiği gündenbe- ya “vah çe Dinen kaybetmişti İüymaz kapıya ; 27 / z ; 15 n ablam; e - bayer Dis giymeğe başladığı Dahan,, Me hastalığının art Yarat, Bai, derhal yatak o- tarafına i im yattığım oda - Yapmıyt, “AYA, kendisine ya- bahçe tarafında bulu » odası da sokak tara- LİR, İİİ # ; i £ ifl ; y? j ie 8 Eşısında, büyük Hamid tahtın. gönderildik - sahibinin elin » kolumdan tutuyor, yanına 9 furtuyor, saçlarımı okşuyordu. den almışlar, jandarma karakolu (ya - hud, mektebi) yapmışlardı. İkbal yıldızı söndükten sonra, eniş - teme karşı müsmelesini değiştiren ab - lam, artık bana karşı da tamsmile lâ - kayd görünüyordu. | Eskiden, bazı geceler yatak Oodama Jgelerek beş on dakika benimle şâkalaş- İtığı halde, şimdi odamın semtine bile uğramıyordu. Artık bu hale o kadar alışmıştım ki; ablamın kendi odasında, yalnız başına pandomima oynadığını anahtar deli - ğinden sözetlediğim vünün gecesi, o - nun yatak orlama girdiğini görür gör * mez, birdenbire şaşırmış.. hayrette kal mıştım. Hattâ; — Acaba gere deliliği tuttu da, beni boğmağa mı geldi? Dive, bir an için, kaçacak yer ara - mıştım. Halbuki ablam, deli olmadığını o an- da isbat etmişti: — Ah yavrum. halimizi pörüyorsun. Sana, istediğim gibi bakamıyorum. He- le şu sinir hastalığım (geçsin. Ondan sonra seninle mescul olacağım. Yeni el biseler yaptıracağım, Bilsen, sana ne * ler alacağım. Diye, akıllıca sözlerle iltifatlara gi - rişmişti. Hattâ eskiden, odamı şöylece bir dolaşıp giderken, simdi, karyola - mın üzerine oturarak benimle uzunca konuşacağını ihsas etmişti. Sevinç içinde kalmı; . Hiç bir ma- na veremediğim bu iltifatlara nasıl mu kabele edeceğimi şaşırmıştım. Ablam, kolumdan tulüyor.. oyanına çekip oturtuyor.. saçlarımı okşuyor. ve konuşamasında devam ediyordu: — Seni, çek seviyorum, Hayreddin... Sen de beni öyle seviyor musun?.. — AAA. sevmez miyim hiç, abla”. — Ne kadar seversin, bakayım?.. — Ne kadar mümkünse, o kadar. —'Ne dersem yapar mısm?.. — Şüphesiz. — Sana bir şey sövlesem, (kimseye söylemez misin?.. — Hayır. — Ya, söylersen. — Sen tenbih ettikten sonra söyler miyim, hiç? — Eğer söylersen, benim ölümü öp, e mi? — Allah, göstermesin. Ablam, beni biraz daha kendine çek- ti. Nefesi, nefesime karışacak derecede üzerime eğildi: — Hayreddin, bana bir mektub ya - zacaksın. Dedi... Şaşırdım. Başımı kaldırdım, hayretle yüzüne baktım: — Mektub mu?.. — Evet. — Bir tane değil, on tane yazayım abla. Üşenecek değilim ya?.. — Hadi yavrum. Ben söyliyeyim, sen yaz. Hemen kâğıdı kalemi çıkardım. O - nun söyliyeceklerini yazmaya (hazır - Tandım, Geçmiş gün.. bu mektub, aynen ak - lında deği! Fakat çok iyi hatırlıyorum ki; su mealde idi“ (İki gözüm, sevgilim. (Arkası var) ON POSTA Son Posta'nın tefrikası: 1 Sayfa 13 Baron de Tott'un hâtıralari EE a HÜSEYİN a ma A ML 18 inci asırda Türkler Eserin mukaddemesi srih, ilk bakışta, (oyalrız| bır dehşet sahnesi gib gö- rünür. (OBurada (kurbanlar (oancak onları Okendi ( ihtirasları (ouğurunda feda eden cellâdları yükseltmek için ile- riye sürülür. Fakat tarih ayni zamanda ahlâk ve âdata dair kıymetli levhalar da arzeder. Şahsi karakter nasıl ferdlere hâkim iseler bir milletin usul ve âdet- leri de o milleti idare ettiği düşünülecek olursa, tarihin bu kısmı şüphesiz en çok alâkaya değerli parçasıdır. İnsanları ta- nımak ve sevk ve idare etmek bahsinde bundan daha velâd bir kaynak var mi- dır? Bu bakımdan, hükümetlerin politikası tarih ile meşgul olmak icab eğer. Görür ki usul ve âdetler, ahlâk ve âdetı vücu- de getirerek gayri mahsüs surette değiş” #irerek, her tarafta insanların icraatına büyük bir zemberek hizmetini görürler. İmparstorluklardaki büyük ( irkılâbları bunlar hazirlarla ve onlara bir şekil ve- İrirler Binayı onlar kurarlar ve Gnimi ha- İle sokarlar; yahud tedricen onun teme- İ lar ve tam bir mahiv ve harabive lini oya doğru götürürler, Fenalığın yavaş yavaş ilerle si onun çoğalmasını gözden saklar. Bu meş'um tezayüd. bir çare taf- bik edebileck olanların define kuvvet bulamıyacakları bir darbeye tam maruz kaldıkları zaman farkedilir. Dünyayı tahrib ederek o mutantan im- İ paratorluklar adını alan küçük sosyete- İleri ayak altında çiğnemiş bir sürü eşki» İya zamanların karanlığı Içinde bırskılır- sa: yeni vücud bulan Romayı büyülttük- İten sonra kuvvetlerinin şöhretlerini bir müteaddid kavimleri mkıyad s#lacak <dereceye (o vardırmış kavimler oistisna edilirse, hiç bir şevket sahibi millet bir hü- cum . yahud ecnebi bir o sademe tesirile yere serilmemiştir. Sağlam su- rette yerleşmiş hiç bir imparatorluk hiç bir zaman talihsiz bir muharebenin mu- kadderatı neticesinde mahvolmamıştır. Romalılar tarafından mağlüb ed'len Yu- panistan, barbarlar tarafından mahvedi- len Roma ecnebi kuvvetlerden ziyade kendi dahili zâflarının kurbanı olmuş- lardır. Bu hakikati tetkik ve tahlil etmeğe ih- tyaç yoktur. /Eski imparatorlukların menşelerinden ve satvetlerinden bahse- derken tarihin ihtimal ki tam surette ye- güne tenvir ettiği nokta budur. Fakat bugünkü âdet ve usullerin tetk'ki hiçbir an'ane bile muhafaza etmemiş olan ka- vimlerin terihini tenvire de hizmet ede- mezler mi? Paros mermerleri Yunanlılar için ne iş görmüşlerse ahlâk ve #detler! de onlar için öyle gayet kiymetli bir abi de hizmetini göreceklerdir. Burların sa» dece harflerini çözmek kâfidir. Her mil- letin ahlâkı onun eski mahkükütinm ye-| rini tutacaktır. Orada, geçmiş asırlar es- nasında maruz kaldığı büyük vukuatla- rın tipi görülecektir. Ahlâk ve âdetleri en az basit görünen kavimler de daha çok inkmâblara marüz kalmışlardır. Ah- lik ve Adetlerinde yalnız iklimin fizik tesirlerini arzeden kavimler ise hiç itaat altıma #'ınmamış telâkki olunacaklardır. Filhakika kâk har mıntakalarda, kâh kutublara doğru, İstibdad gözönüne ge- tirilecek olursa, tetkik ve müşahede edi- len milletin ahlâk ve âdatı üzerinde yal- nız iklim mi Kâkim olmuş zannedilecek? Cümhuriyet ruhunun istibdada taksd& düm etmiş olduğu tasavvur edilirse, is- tibdad eski hürriyetin bütün izlerini sil- miş midir? Bu inkılâblar yeryüzünü kap- lamıştır. Burün bütün insan s0syeteleri- nin tabif ve İptidaf müşabehetlerini bu Kadar bariz surette tağyir edecek dere- cede milletleri birbirlerinden farklı hale| daveti fattına bazı İ kiki sebebi gibi görünüyorlar. Mançu bir Tatarı bir Besarabya Ta- teri ile mukayese ediniz. Bunları birbi-! rinden ayıran “1500 Sersahlık* “fastlayı" beyhude yere arayıp duracaksınız: İklim pek az farkhdır; hükümet aynidir. Son- râ, evleri birbirine dokunan Rum ile Tür- kü gözönüne alınız; demineik aradığınız 1500 fersahı bulursunuz. Halbuki ayni gök ve ayni rejim altındadırlar. Çinin şimalindeki Mançunun yerine sıcak ha- valide Nil şelâlelerinde serinlemeğe gi- den Arabı ikame ediniz. Bu Arabın, va- tandaşları Mısırlılarla arzedeceği müşa-| behet Tat»r ile olan mişabehetlerinden fazladır, Fakat Amor nehrini geçince Rus askeri ile birdenbire bir tezad teşkil edecektir, Bu tetkikte ferdlerin karak- teri üzerinde hükümetin tesiri iklimin! tesirinden daha ziyade olduğu daha açık Surette görülecektir. Ahlâki kuvvetlerin fiziğe daimi surette hâkim olduğu ve pek az İzahı kabil gibi görünen mühtelif ince | farkları izah ettiği müşahede oluna- caktır. Patrocle ve Achille'in -ahfadı bu ba- kımdan gözönüne getirildiği zamandır ki, ayni iklimin tesirleri altında, evvelce İskender tarafından büküm altına alınan | son Rumlara esaret vasfı vererek onları itaate sokan istibdad Yunan imparator- luğunun mahvına sebeb olan dini ceba- net izl” silememiştir. Eski Roman- ların şan ve şeref devrelerine çıkmak su- retiledir ki bu ilk hükümetlerin zembe- reklerinde hayatı istihkar etmekten ziya- de ondan zevk almağa insanları davet eden :klimin tesirlerini tashih eden â&- miller bulunacaktır. Aşağı imparatorlu- ğun zâfı, şüphesiz, şan ve şerefin, hür- rivetin, faziletin vaktile coşturmuş oldu- Bu ruhları zâfa uğratmış olacaktır. Bu- İ günkü müstebidlerin boyunduruğu al tındadır ki fizik tekrar hüküm ve nüfu- runu göstermeğe başlıyacaktı. Bu fiziğe ancak ahlâki kuvvetler hâkim olabilir. ler. İstibdad onları mahveder. Bütün hü- kümetler içinde halk üzerinde en az te sir yapan hükümetler feda edil'r. Onun büyük zembereği ancak kavimlerin fe- iâketleri başlıca alet ve vasıtaları ü- zerine istinad eder, Türklerin sakin oldukları iklim onle- rın asabını gevşetiyorsa, münkad bulun- dukları istibdad da kendilerini cebir ve şiddete meylettiriyor. Bazan pek şedid ve yırtıcı davranıyorlar. Kader hakkiın- daki kanaat onların yırtıcılıklarını at) rıyor. Soğuk bir iklimde onları cenir| yapabilecek bu batıl fikir sıcak bir ik- İlimde onları cüretkârlğa ve - *aassuba götürüyor (1). Onları coşturan bu sıcak humma onlara Türk olmıyan kimseleri dalma değersiz ve hiç gibi. gösteriyor. Nefse bu #timaddan bizzarure kibir ve irur ve cehalet tevellüd ediyor. Güzel İ san'atların beşiğinde, Periclâs'in, Euclyde'in, Homörefin vatanında im) ler bugün bir istihkar tebessümü uyan- dırıyorlar, Maamafih, şöhret her tarafta insanları| cezbeder, İnsanlar dalma izzetinefis mü- Vâhazalarile harekete gelirler, Fakat se- bebler muhteliftir, Türkler, bunu temin için katli tereih etmiş ihtimal ki yepüne insanlardır. Maamafih, bunu soğukkan. lıkla irtikâb edecek kadar enerjileri yoktur. Samsun (Hu- (Arkas var) sust) — Eski be - ye lediye Reisi Na - (1) Türkler hususi kavçalarında bu iddi-İgid Fırat, C.H. P, hak dalma intikama takaddten ediy 5x.) Vlâyet, kongre - tikamın kullandığı yegâne vwsta katıdır |$inee İlyönkurul Türkler soğukkanlılıkla hiçbir behitkeye gö-| üyeliğine seçil « Büs germerler. Hücuma uğrıyan bir Osman-| miştir. Naşid Fi - rat'ın İlyönkuruk lori dalma, ebiiketiğir ve bune karı bey.) eksimminde Hal » toak sordar. Grotska'da bir istihkâmı sapt|kevi etim ku * getiren ahlâk ve âdat tenevvülerinin ha-İiçin hendekleri ölülerini naştarile doldur ral e mi dukları görüldü. Ruslara karşı son harbde, tedvir etmesi mü- h ordusu mağlib edilmeden evvel darmada- Kınık olur. Fakat Türkler ipilda kendileri hücuma karar verdikleri zaman İlk sademe- taassub içlerinden bazılarını top steşini i- hürum ettiler, Bu eseri neden Tercüme Ettim? Yazan: Hüseyin Cahid Yalçı Tansız sefaret heyeti ile İstanbula ve Türkiyeye gönderilmiş, yirmi üç sene memle- ketimizde kalarak bir ecnebi mü- tehassısı sıfatile az çok hizmette bulunmuş olan Baron de Tott bir Türk dostu addedilemez. Bizden bahsettiği zaman cahil, müteas « sıb ve barbar kelimelerini kullan- mayı âdet edinmiştir. Bu onun taassubundan ve Avrupalı guru - rundan ileri geliyor. Fakat itiraf etmelidir ki Baron de Tott'un Türkiyede bulunduğu zaman da tarihimizin tam inhitat devri idi. Memleket hakikaten ko- vu bir cehalet ve taassub İçinde bulunuyordu. Maamafih, muharri - özlerine dikkat edilirse Türk istibdadından sık sık esi dha ziyade Fransız hükümeti aleyhinde aşırmaca bir endaht yapmak emeline hizmet €- der gibidir. Filhakika buradan avdeti ve esö- rini Pariste tabettirmesi büyük Fransız inkılâbından dört, beş sö- ne evveline tesadüf eder kı Fransa o zamar on altıncı Louis'nin müs - tebid ve keyfi ldsresi altnda tam bir * kaynaşma içinde idi. Fakat kendi rejimi aleyhinde doğrudan doğruya söz söylemeğe cesaret e- demiyen de Tott Türk hükümetini siper alarak keyfi idare ve hüküm- dar ist'bdadına karşı içini boşalta- biliyordu. De Tott'un, bize karşı dest higsi beslememekle beraber, yazdığı bu eser bizim tarihimizi, hayalımızı, ahifk ve âdatımızı yakından ten - vire hizmet eder kıymettar bir ve- sikadır. Biz Avrupalı müşahiğlerin verdikleri malimatı maatteessiif kendi müverrihlerimizde bulamıyo» ruz. De 'Tott türkçey! de güzelce öğ- rendiği için bizi kabil olduğu kadar anlıyabilmiş ve hayatımızın her safhasını tasvir etmiştir. İşte eserin bu bakımdan haiz ol - duğu kıymet dolayısiledir ki onu tercüme etmeyi çok faydalı gör - düm. Hem sade lehimizde yazıla - cak medhiyeleri arıyarak düşman- ca, yahud dostça tenkidlere kulak tıkamak çocukça bir hafiflik olur. Kemaline ermiş, nefsine itimad besler, ciddi bir millet kendi hak kmda söylenen şeylerin hepsini öğrenmekten çekinmez ve bunlar içinde ibret alınacak, istifade edi- lecek noktalar bulunursa onları ihmal etmez. Hüseyin Cahid Yalçın Samsunda yeni İntihablar Nası? Fırat şe saymağa sevkatiz. Düşmanlanamı şapla. | VafıK görülmüştür. Naşid Firat üç se © rım, gili gibi, İıhç e fkiye biçmek için nedenberi Samsun belediye reisliğini ifa etmekte idi

Bu sayıdan diğer sayfalar: