23 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

23 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ni ME o VEE valinin salonu ile köprünün du- m arasındaki boşluk « * O, bu boşluğu bir hamle - yn Ve derin bir karanlığa doğ Yağlı bir mermer gibi © dubanın üzerinde, büyük bir tıpkı bir asfalt o caddede gibi gidiyor. ve ara sıra: « kendini demire çarpma... inden atla... sesleniyordu. ün Üstünü tutan kalın dubaları birbirine bağ- arasından çarçabuk Gy 7 olmuyordu. derinleşen karanlık içinde, bütün bu maniaları görmi- atta olamıyordum. Yürürken ; Me Yuvarlanmamak için mü. alimi 7 ni #üçtükle muhafaza ederken, Sik sik; < Aman 'y, Di, &yyare yavaş 0, Mi yp yordum. < Me ya şey.. Bu gece, çocuklardan tip de da yok... Hoş, daha va- b he ya?. Kâratalar, kimbilir dağılmışlardır. Birazdan, “ dolan vw Karnım, açlıktan İSO. Hele şurada oturalım. Evve- Diy, doyuralım. ny ortasma gelmiştik. Te- > Püyük bir gürültü fle tram 4, “mobile, arabalar geçiyor - Bry İnbanın arasında kalan denizin yay mç bir katran kuyusuna durmuştu. Yere çömelmiş, Şıkardığı mumu yakmıya ça- # 1 Yi yı, İsanın iliklerine kadar işli. hn, Bk rütubetin içinde, mum *ik,, * Yanıyor; hafif ve solgun bir Miyy in dolgun ve yağız çeh- 9 be ÖÜ benzi gibi sarartıyordu. kam, eri pm demir potrellerin birleştiği Mi Köneye, mumu güçlükle dike- © sonra; n Serseri Kenan Pasa Zade Sarafim Yazan: ZIYA ŞAKİR çocukların hayatı sihati veriyordu: — Bak arkadaş!, Korkunun, ölüme hiç bir faydası yoktur. İnsan oğlu de- diğin, dünyaya bir kere gelir, bir kere ölür, Asıl hüner, geç ölmenin çaresine bakmaktır... Çarçabuk ölmemek için de her seyden evvel, sıkıca karnını do- yurmahdır... Şimdi, paşazadeliği bir tarafa bırak. Karşıma otur. Adamakıllı karnını doyur. Sen, bizim otelin hava. sım bilmezsin. Sabaha karşı öyle bir âyaz yayar ki, alimallah, şu demirler » den şıpır $ıpır sular damlar, Eğer o za- man miden boş bulunursa, hapı yutar- sm. Beş on gün içinde, tahtalı köyü boylarsin. Tayyare, o kadar hazin ve müessir söylüyordu ki; rütubetten bir buz taba- kası haline gelmiş olan zemin üzerine oturmuştum. Hem yiyor ve hem onu! dinliyordum. | — İktiyer bakkalın sucuğu biraz sert amma, lezzeti fena deği Hay Allah. ik otel kapısı) dediği yer, | ve ciddi bir filezof halile bana şu na -Jaz kalsın, pastırmayı unutuyorduk. Çı- karsana o mübarek cennet taamını da. Hem onu, peşin para ile aldık... Yeme. si, daha başka olur... Haaa, ne diyor dum? Evet.. burada, hem şu korktuğun mürekkeb gibi denize dalmamak, hem de çarçabuk tahtalıköyü boylamamak için ayağını sıkı basmalıdır... Burası, ü başka bir âlemdir. Bu âlemin » mahsus havası, suyu, insan. Yarı, kanunları, nizamları vardır. İster keyfinden, ister zorundan bu âleme gi- renler, bir takım zaruretler vardır ki onlara uymalıdır. Bu âlemin insanları hı teşkil eden bizler, hemen hemen he- pimiz, daha pek küçük yaşta analarını, babalarını kaybetmiş., solucanlar gibi, kaldırım taşları üzerinde büyümüş in - isanlarız, Fakat ekseriva içimize beyza- deler, hattâ arada sırada senin gibi pa- şazadeler de karışır. Bunlardan, natu- rası sağlam olanlar, bizim gibi bu haya- ta alışırlar, artık her şeyi hoş görürler. (Arkası var) Hikâye: Beklediği mektub! (Baştarajı 12 inci sayfada) Mektub yoktu. Fakat ne içini Hal - buki Jeacgueline ona vâdetmişti. Onu son göcdüğü zaman ona: «Muhakkak yaza - cağım, Georges, demişti. Pek! o halde re| olmuştu? Ne için yazmıyordu. DBuruy geldiği akşam yazdığı uzun ve hararetli mektubu şımdiye kadar her halde sl - miş olacaktı, Bu mektubu muhakkak ki şimdiye kadar okumuş ve kendisin n3 kadar, ne kadar sevdiğini anlamış ola- cekti, Aradın bir hafta geçmişti. Bu bır haf- Yâyı no Küdsr Merak Ve üzüntü içindir ge” çırmişti, Ve şimdi arabasiln tekrar pos - tahansye doğru koşuyordu, Orada saade- te kavuşncağından emindi. Gişenın arkasında posla memuru her #amanki soğukkanlılık ve lâkayd'sile du-! Tuyordu. Bu adamın yüzüne baktı ve onu tanıdı. Mektublara bakmağa bile Is,im görmeden: — Sizin ıçin mektub yok mösyö! Georges bırden kendini fena hissetti ve Yapının yanındaki sıraya oturmak mec- burıyetirde kaldı. Dışarıdı enfes bir yaz şünü vard. Kuşlar crmldasıyor, arılar vçuşuyor ve çiçeklerden çıkan kokular! etrafı surıyordu. Bütün bunlar insanın içini neş'e ile dolduruyordu, Bu güzellik! karşısımria Georges âdeta hiddetleniyor «| du. Çok mükedder ve mahzundu. ya Demek artık her şey bicmişti, Jeacgue- Mne onu uputmuştu. Halbuki o bu aşka me kadar kiymet vermişti. Bu aşk üzeri- re ne ümidler beslemiş, ns hayaller kur- Y'üştu, O her zaman: «Biz gün, diye dü- şünmüştü, bir gün onunla ince bit zevkle döşenmiş yeni bir yuvada yepyeni bir aşk nayatı geçireceğiz, orada mes'ui olaca - ğiz» Bir makine gibi evine döndü ve küçük ,)plâjın gcak kumları üzerine uzandı. | — İsmmız nedir, mösyö? Georges de - gil mi? Allahım bu mümkün mü #di? Bir se- niye sonra onun kendi kokusunu faşiyan mektub ellerinde olacaktı, Ona karşı ne kadar haksız düşünceleri olmuştu. O şim- diden bu şüphelerini affettirmek için ne- ler yapması icab ettiğini düşünüyordu... Şimdi mektub ellerinin srasınia idi. Bu sevgili yazıya bakmağa karar verdi, Fokat, kayret! Zarfın üzerindeki yazı Jeaengveline'nin yazısı değildi. Bu gene, bir kadın yazısı idi. Makineğen bir adam gib; hiç bir şey düşünemeden, hiç bir şey anlıyamadan zarfı yırttı. Mektubu açtı. Okudu: «Georges, Sana yazdığım için beni affet! Fakat senin hesabına üzülüyorum ve biliyo - rum xi beklediğin şey aslı gelmiyecek Seni üzen şeyi uzun zamancanberi di yorum. Uzun zamandanberi senin bed- baht olduğunu anlıyorum. Sana bütün bunları az kaldı, daha Pariste iken Kan'a hareket elmeden evvel söyliyecektim. Sa na: — Kal, onunla beraber kal ve artık ba- na yalan söyleme! diyecektim, Fakat bunu söylemek cesaretini bula - madım. Çünkü masum yavrularımızı dü- şlindüm. Orlar bütün bunlardan hiç bir şey anlamıyacaklardı. İşte azizim Georges, benimkinden daha kuvvetil bir aşk bulmak için gittiğin bu postahaneden elin boş olarak dönmiye - ceksin. Sana bütün bunlardan bahsettiğim için beni affet. Bu mektubu yazabilmek için senin beklemekten duyduğun azab- dan daha fazla azab çektim. Geriye dön yavruların sen: bek liyorlar ve geç kalmanın sebebin; anlı - Bir kaç gün sonra aklına müdhiy bir) Yamıyorlar. Her geye rağmen senin en şey geldi: — Ya hasta ise... Yahud da... Mukavemet edilmez bir hissin tesiri altında tekrar postahaneye gitti, Bu köy evlerini bir kere daha görüyordu. Her şey o kadar güzeldi ki... Ne için bu gü - zellik bu kedar büyük bir hüzne dekor oluyordu? Fakat bu defa muhakkak kir mektub vardı. Bundan emindi. Onu gören memur zarfları eline aldı ve 7.) karıştırmağa başladı. Sonra gözlerini ©- na doğru kaldırdı: iy dostun ve arkadaşın olarak kalacak ©- lan bana, karına dön, sana bir daha bun- lardan bahsetmiyecek olan karına de hiç bir şey söylemeden dön. Karm 'Thördse YARINKİ NÜSHAMIZDA; Satılık kale Çeviren: Faik Beremen Belediye Sular İdaresinden: İdaremizin İstanbul ve Beyoğlu yakasında bir sene zarfında açacağı baca ve tranşelerin kaldırımlarının tamiri işi kapalı zar/la münakasaya konmuştur. 1 — Bu işe aid tanzim edilen şartname İdaremizin Levazım servisinden para - siz olarak alınabilir. 2 — 'Talibler şartnameye göre hazırlıyacak'arı teklif mektublarını 8/Şubat/939 Çarşamba günü saat on beşs kadar Taksimdeki İdare Merkezinde Müdürlüğe vermelidirler, Bu saatten sonra hiç bir teklif mektubu kabul edilmiyecektir. «484 Son Posta'nın tefrika: pa Baron deT CE İğ Tecime esiri YE Murad Molla Efendi Mollanın etrafında daima emirlerini icraya hazır bir sürü hizmetçi, hareminde de gene bir sürü cariye vardı Sirayete karşı biraz ihtiyat tedbirleri | ğini söyledi. Bostancıbaşı da Mollayı ittihaz edenler yalnız Avrupalılardır.| bulmak üzere o tarafa doğru yürüdü. Pek eski bir itiyad çok kere (Oonları bul Uşaklar derhal koşarak © sırada evin» tedbirleri ihmale sevkediyor. Fakat bulde bulunan Mollayı bostancıbaşının Zi « her zaman gayet tehlikeli bir şeydir. İş-| yaretinden haberdar ettiler, Bir kaç şiçe leri dolayısile mutlaka şehirde kalmağa| marasken Moliayı o kadar omeşgul et - mecbur olmıyanlar veba esnasında mem-|mişti ki buşkalarına bakabilece < bali nuniyetle köylere çekiliyorlar. Tahriba-| kalmamıştı, Uşak Bostancıbaşmın civar» tına baharda başlıyan bu hastalık alelâde | daki çayırca olduğunu haber verdi. Ben kış iptidalarına kadar devam eder. böyle bir halde Bostancıbaşı ile görüş « ruesi kendisi için tehlikeli olabileceğ.ni İstanbuldan beş fersah mesafede, eski düşünerek mülâkata mâni olmak için un hatıralar ottu İzniğe doğru Marmara körfezinin vücude getirdiği körfezin medhalinde kâin olan prens adaları Fransızların en çok sev- dikleri bir yerdi. Sonra oradan Boğazın Avrupa sahili boyundaki başka köylere dağıldılar. Bugün Tarabya ve Büyükde- re köyleri sefirlerin ve her millete men- sirb tüccarların büyük bir kısmını top- lamış bir haldedirler. Milady Montagu yüzünden meşhur olan Belgrad köyü w- zwn müddet bu faikiyeti muhafaza et- mişti, Fakat sıhhate muzır bir hale gi ren havası sonra ona bu rağbeti kaybet- tirdi Bahsettiğim veba salgını esnasında her türlü münasebetten içtinab için ben Ke- feli köyünü tercih etmiştim. Bu köy Bü- yükdere civarındadır. Mursa Molla yaz - ları orada oturur ve hakiki müslümanları kırdıracak bazı ihtiyat tedbirleri ittihaz ederd:, Gidip kendisini ziyaret ettim, O- nun ayyaşlığa meylini ben tatmin edebi- lizdim. O da benim öğrenmek arzumu te- mun edebilirdi. Bu yüzden aramızda sa - mimi bir rabıta tecessüs ediverdi. Refah içinde doğan, bir müfti oğlu bu- Tunam, kendisi de şeyhislâmlığa nsm - zed olan bu efendi (17) kendi arzusun - dan başka bir kanun tanımazdı. | Etrafında dalma emirlerini icra etmeğe hszır bir sürü hizmetçi vardı. Büyükdere köyünün zabıta ve adliye işlerini eline al- maştı, Bu salâhiyetlerini civar iki köye de teşmil etmiş bulunuyordu. Oralarda Dütüf ve himaye, tanddi ve zulüm her şey orun elinde idi. Hükümet bu gasibare harekete mâni olmak şöyie dursun, b'lâ- kis, sikâyetçileri kovmakla onların felâ - ketine baş yere şikâyette bulunmak fe » Yiketini de ilâve ediyordu. Kendileri için da şikâyet etmiş olmak tehlikesi yüz gis- teriyordu. bir çare düşünüyordum. Molla benim korkularımın farkına vâr- dı. Gülümsiyerek: — Maneviyatın maddiyat üzerine te » sirini şınd' göreceksiniz, dedi, Sokak kapısına kâdar gidebilmek için İvşaklar koluna girdiler. O uşakları İitli. Metin adımlarla yürüdü, elelâcele camie girdi. Cami on adım mesafede idi, Hiç sıkılmadan, Bostancıbaşıya namazdâ olduğunu söyletti. Biraz sonra bu zatı beklediği yere gitti. Tazımi devletlerini kabul etti, kendisini savdı. Sonra geldi, geçirdiğim korkudan dolayı benimle bes raber kahkahalar savurdu. İfratlara pok düşkün olan Murad Mol Isyı idare etmek kolay bir iş değidi, Maamafilı ettiğim ısrarlara dayananıtya- rak ikörleri daha itidal dairesinde kul- lanmağa muvafakat etti, Sade? bir neş'e- İenmekle iktifa edecekti. Artık sohbetlerimiz daha alâkaya de - ğer bir hâl aldı. Kadınlar hakkında ver. diğim malümatı Madam de Tott'u sık sık ziyâret eden Murad Mollanın ka» dınlarının verdikleri malüma: ta bur « ları tevsi etti, Çobanın bemen bemen hiç ehemmiyet vermez gibi göründüğü bu sürüyü kendi gözlerimle görmek is « tedim. Bulundukları apartımana birden- bire girdim. Umumi bir feryad koptu. Müâsmafih yüzlerini kapamakta istical e- denler yalnız ihtiyar kadınlar oldu. Genç lerin gayet ağır davrandıklarını gördüm, Öyle görünüyor ki malik olduğu kadın- lardan bıkan Murad Molla ancak yeni yes ni cariyeler almak için sayılarını artn « riyor, biraz sonra bunları da gözünden uzak bulunduruyordu. Bir gün köşklerin- İder birimde kendişile bersberdim. Kahve içiyorduk. Ona bir ev yanarken neden i « | tikadın bir 'Türkü evde kalmağa mecbur Başkalarının mallarını elo geçirmek) eemediğini soruyordum. için bu ksdar müessir bir çars Murad Mollaya uzun zamandanberı bır varidet membaı teşkil ediyor, masraflarile müte- nas'b bir para eline geçiyordu. Hiç bir insan parayı onun kadar çoğaltmak yolu- nu bulamamıştır, Kazasker oalıberı (27 onun dokuz konağını gördüm. Hez birin- de karı, çocuklar, uşaklar, mutfak, her tarafında inşaat ile meşgul işçiler vardı. Komşular kendisinden korkarlar, alacak- ivar hmzurondan kaçarlardı, € Murad henüz Mekke kadısı (9) ünve- rını halz olmakla beraber, onunla ah - bablık peyde etmeğe başladığım zaman, büyük bir nüfuz ve itibar sahibi olduğu anlaşılıyordu. Memuriyet sahibi bir çok kimseler ziyaretine geliyorlardı. Onun da bü adamları gözetmeğe ihtiyacı vardı. Bostancıbaşı, sarayım harici erkârınden padişah #le sık sık münasebeti olan, va - zfe ıktizası bütün şurişlerden padışaha hesab vermek mecburiyetinde bulunan, sık sık kal gezen zat deniz tarik'le yap - tığı bir teftiş esasında, Büyükdereye ka- (1) Efendi, şeriat adamı demktir. Mükâlememiz ciddiyet peyda ettiği si rada: on yaşlarında bir küçük çocuk, ya” hnayak, kılıksız, gelip elini öptü. Mol IK çocuğu okşadı, bana işaret etti ve ço cuğa babası kim olduğunu sordu, Çocuk hararetle: — Siz! dedi. ğ — Vey, sehin baban ben miyim? Adm ne bakayım? - - — Yusuf, — Senin anan kim? — Hatice, , pekâlâ, Hatice, Sonra, Molla Efendi bana #öndü; sa » kin sakin: — Evet, doğru, dedi. Bilmiyordum bu socuğu. — Nasıl? Çocuklarınızı, analarını bik miyor musunuz? Eğer bunlar sizin için hiç ehemmiyet verilmiyecez şeylersa © halde dünyada ne ile alâkadar, olursu » nuz? — Pek az bir şeyle, bunu itiraf ederim, dar gelmişti! Orada, Mollayı ziyaret et -İ Fakat siz de itiraf ediniz ki bende mev- mek istedi. Mollanın adamlarından bıri| cud olmumasını mlühaze ettiğiniz o bü- efendinin gezmek için çayıra doğru git-| yük alâika biraz hayali bir şeydir. Bir hül ya ve zehabdan doğen bu şeyi izzeti ne fis meselesi yapıp ortaya mı çıkarayım? Böyle birşey ortada yapabilirmi. yim? Şüphesiz ki hayır. Fakat ben me « Taklı ve mütecessisim. İşte hissiyatum (3) Mekke mollası bir ünvandır. Ondan) bundan ibarettir. : sonra İstanbul efendisi payesine erişilir. Bu bir nevi İstar.bul valisi ve polis müdürü de- mektir. Fakat bu vazile, karaskerlik ve — Bir çok kişide de böyle olduğunu zanneder:m. Sizde de münhasıran bu bis. srayı)ten başka bir şey bulunmasaydı mazur takib etmez. Kâbe mollam, Mekke molası görürüm, Hiç bir çeyi, İrattâ çocukları « payesine erişince, padişahım (teveccühünü| nı bile sevmemek gâyet mafmum bir iâ- beklemek lâzım gelir. O bu makamları canı nun istediği gibi ihsan eder. Yalnız o zatın birinel dereceye çikmadan üçüncü derecelerden evvel ikinel ye) Şa'nak demektir, olması kaydi, müdhiş bir yalnızlık içinde ya «| (Arkan ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: