23 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

23 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayta “7 ocukluğum nasıl geçti? irat etmeliyim ki çok, lüzumundan çok fazla yaramazdım. Şehzadebaşının ve buradaki tiyatroların başbelâsı olan bir çocuktum... ad İst, abulda, o zamanın temaşa Miçe buğün Je bahisız tulüatın son olan Şekizadebaşında Balabanağa Merka doğdum. Babam (bahriye Na kaş stenesi başhekimi Rıfat Paşa- kaç Miralay Hacı Ahmed Beydir. Miniş,» “eslik. Dördümüz de erkek. bi- Mer annemizi, babamızı sevindir- bilgin Sinsiyet değiştirip te kız olarak Çocuki, etine katlanmamışız. Kalin, Sum çok iyi hatırlıyorum. Baş içini oynadığım dört yüzden Mya, * Yesin sayfaları doldurmamış ok ata bağuma, gençliğime, sar'at iâİF pek çok şey daha hatırtı- alin Eh, yaşlanmış sayılırız artık, #khında her istediği, birdenbire ta, * Buna rağmen çocukluğu- talaş aşa yakın tarihlerden iy) ha- Bek deliyim ki, çok, lüzumundan Haz zl yaramazdım, Ele avusa lenin başhelâsı bir çocuk AğuMA, çocukluğuma Tas'lıvan İrİ beraber hatırlarım. Rama- se daha on beş gün evvel her ilardım. Para biriktirir, kosko- SaYul, bir tef ve mühtelif ka- arda. Mehmed ağa isminde ik Mahalle bekçisi vardı. Ramazâ- Gecesi, onunla, hemen tokmağının Belgi, in sokak sokak © «Ramazan ie âvazesile dolaşır, bil » Satışına çok dikkat ederdim. davul çalışım o vaktin yadi- Jarı, ramazanın: geldiği - lmiyormuş gibi, meşalelerle Ta arşınladıktan sonra ms- ep larını toplar, elimizde bir * Kâpı kapı dolsşırdım. «Yoğ ii) Parası, akşam oldu kandil Ye. elâlemi bir hayll taciz eder- ii TE £, a E fs fi Z, # 4 #7 / bütün muzırlıkların, Yaramazlıkların iç Mü e 7 elebaşısı Bürültü benim başımın al- Nü » tiyatroların bedavacı müşterisi İİ peder mahallenin ileri ge- nduğu için, hatır belâsı, mlıklarım da müsamaha gi- Zf Eg r VR Mİ Bezmeleri ik geceden baş- fi ii d. a.“ Şehzadebaşı bir panayır duğu « “Ski Feyziye kıraathanesi- in e Kavuklu Hamdi, biraz i an efendi, sıra ile Abdi, Yaarlardı. Bunların kartelâ. dikka, Mengi, özden geçirdim. tiyatrosuna elimi, ko- EE Jumu sallıyarak giderdim. Bunun sebebi şu :di: Tiyatrolar mahalleler pek yakın- dı. Halk, agörültü oluyor» diya mazbata yapıp. #kâyet etmesin diye mahallenm ileri gelenierine, ayanma, tiyatroda yer tahsis ederlerdi. Babamın mahallede nü- #uzu çoktu. Beni, babamın oğlu olduğumu bildiklerinden serbest bırakırlardı. Maa- mafih bir gece kapıcının aksiliği tuttu, almadı beni içeriye, Hakkı yok değildi adamcağızın. Bir türlü rahat durmaz, muhskkak bir patırdı çıkarırdım. Bu içe- rı alımmayışımın hikâyesini size anlat. ma'ıyım. Yalvardım, yakardım, dah& ç9- cukken insanı kafese koymasını bilirdim, o kadar ter döktüm, «canım» dedim, «ct- zumın içi» dedim, anlatamadım. Herif Nuh diyor. peygamber demiyordu: — Olmaz bre mori! Sözlerile beni küçük omuzlarımdan tu- tarak bir topaç gibi çeviriyor, kapının öründen vzaklaştırıyordu. Akdinin tiyatrosunu nasıl allak bullak ettim? İçeri girmekten ümkiimi kesmiştim, fakat bunu yanlarına bırakmıyacaktım. Dehşetli bır inflalle tiyatrodan çıktım, eve geldim. Arnavud kapıcının bu hare- ketini bir türlü bazmedemiyordum. Eyvi- miz tiyatroya hemen hemen bitişik gibi idi, Aklıma bir intikam çaresi geldi, Ko- taman bir taş alıp, bununla tiyatronun damma cıktım. Buradan sahne kuşbakı- şı gözüküyordu. ik, kaldırıp taşı sahnenin orta- sına fırlalıverdim. Bir gürültü koptu, bu- nu bir vaveylâdır takib otti. Bağrışma- lar. gürültüler ayyuka çıktı, Sahnede bü- tün kantocu kızlar ve Abdi merhum bu- Tanuyordu. Hepsi çil yavrusu gibi dağıl- Bugünkü halim mışlar, ektrislerden bazıları korkudan bayılmışiardı. Bu marifetin bermutad benan tarafımdan yapıldığı meydana çık- makta yek gecikmedi. Baba Caferin tiyatro sahibi olan türbedarı Hasanın tiyatrosuna birnz güççe gire- bilirdim. Ya kalabalığa karışır yahud başka bir çare bulurdum. Hasanı daha çak melodram oynadığı zaman'az tercih ederdim. (Kaplan avcıları), (Kırmızı ke- di meyhanesi cinayeti) gibi oyunlarını (seyre doyum olmazdı. Abdinin komedi'e- rine bayılırdım. Fakat Abdi Mebeyine a- hrunca Hasana merak sardım. Manakyunın mühim dramlarına gider- dim. Onun (Dragon Mehmed) darıard, &- dna, br patronu vardı, Yanılmıyorsam Baba Çaferin türbedarı idi, Burnunu çekerek konuşur bir adamca- Bızdı, Her kelime sonunda köselesi etki- miş bir tulumba gibi burnu bir iki nefes kaçırırdı, Ona ald bir hikâyeyi anlata- yım. Bir gün Manakyanın tiyatrosunda intizamsızlık, pislik görülmüş, Dragon Mehmedi Belediyeye çağırmışlar: — Bu seferlik ceza yazmıyoruz. Fakat badema inlizama, temizliğs riaye: et. Yoksa tiyatroyu kapatır, seni de berbad ederiz. Diye tehdid etmişler. Dragon Mehmed her kelime bitiminde burnunu çekerek: — Ben hulh, temizliğe hılh, daima hılh, riayet hılh, ederim hılh! Diye iiroza kalkmış. Kendisina ihtar eden müdür mü, memur mu, kim İse, ©- nun böyle burun çekme illetine müptelâ olduğunu bilmekliğinden kendisile alay edildiğini sanarak bağırmış: — Sen hilâ alay et, burnunu çek kar- şımda. Bir ceza Yazayım da gör gününü.. Ve zavallı Dragon Mehmed burnunun ihanetine uğrıyarak bir hayli para ceza- s1 vermiş. Tiyatrolardan kapı dışarı edilen seyirci İşte Allah gani gani rahmet eylesin bu adamcağız, (türbedar - tiyatro patronu) beni bedava sokardı içeriye. fakat dü- hul şarta tâbi idi. Bir kenara çeker, tem- bah ederdi: — Yaramuzlık yapmak yok! Küçük bir palırdı yaparsan gözyaşına bakmam, ka- Pı dışürı ederim senil, Kendisini temin ederdim. Fakat, temi- nat on beş dakikalık bir zamana münha- sır kalırdı. Cibilliyetimi derhal beli e- derdim, Çalyaka dışarı çıkarırlardı. Lâ- Kin kabahstlerim pek masumane id:. Bu kadar küçük bir yaramazuk için insanı dışarı çıkarmak haksızlıktı. Bazan isyan Naşidin VW okın zamana gelinciye kadar, Naşide «komik» derlerdi. Bı komik sıfatı, ibişe çök yakın, san'at- kâra çok uzaktı. “ Ona ilk defa ben yaniarımda en doğru bir tarifle (Halk San'atkârı) adını verdim. Naşid, «komik» likten kurtulmak için bu ismi benimseği. Daha eskiden tanışır ve sevişirdik. Fakat vaftiz babası olunca dostluğu» muz daha fazla perçinlendi. Fazla söze lüzum var mı, Naşid memleketin yetiştirdiği en güzide bir san'atkârdır. İnkılâbei bir aktör- dir. İbişin fesini o çıkarmıştır. İbi- şin beyaz pantalonu yerine o frakla sahneye çıkmıştır. 36 yıldır Türk sahnesine hizmet ediyor. Naşid, yani tulüat tiyatromuzun son ve kiymetli siması... Halk yıllarca Kavuklu Hamdiyi alkışlamıştır. Halk, senelere» Abii- nin tiyatrosunu doldurmuştur; hs'k Hasan efendiye meftun olmuştur. Fakat halk çabuk unutur. Bugün tu Iüatın bu büyük (stadları, ancak es- atırlamak lüzumunu duyduğu» muz zamanlarda müsahabelerimizin zaruri eşhasını temsil ediyorlar, O kadar... Onlardan bizde kalan yegi- ne intiba: «İyi komikti, «san'atkâr adamdu sözleridir, Tigatronun üvey çocuğu tuldata —ireesensasanadar | Bulunmuş niçin yazıyoruz? hayatını çok zamanlar dudak bükülmüş, müb- tezel bir eğlence nazarile bakılmış- tır. Bir çokları tulüatı esassız, tek- niksiz, yavan bir maskaralık addet- mişlerdir. Tulüatm göçen mümessil leri ümmi adamlar olduklarından ti- yatro tarihimize faydalı vesikalar b- rakmamışlardır. Kafalardakı vesika- lar da mezinin pasile kaybolmak (- zeredir. Onların canlı birer tiyatro müzesi olan kafalarından istifade etmek hiç bir muharririn aklına gelmemiştir. Gelmişse de bu iş, işe yarar bir iş telâkki edilmemiştir. Bunun içindir ki, tiyatromuzdan bahseden, tiyatro hayatımızı tetkik ve tahlil eden e- serlerde tulünttan en çok iki cümle ile bshsolunduğunu görürsünüz, Mu- harr'rlerin hakları vardır, çünkü na vuldatı tetkik etmişlerdir: bilirler, ne de onlara flkir verecek vesikalar mevcuddur. «Son Posta» Naşidin hatıralarım nakle karar verirken yalnız Naşid i simli san'atkârın hayatını değil, ay- n. zamanda romatizmalı, nefes dar- Tığına tutulmuş, sarsak, pek az ömrü kalan zavallı tulüatın hikâyesini de, ona 36 yıl emek veren son büyük mü- messılinin ağzından anlatmat ister de, Nusret Safa Coşkun “Eşyalar Ambarı | Tramvaylarda, vapurlarda unuttuğunuz eşyayı bu ambarda bulabilirsiniz Polis müdüriyeti her ay haftanın muayyen bir gününde E çi sahibsiz eşyaların bir listesini ilân edecek N Poliş mildü riyeti binası Sokakta düşürdüğümüz bir çanta -| kaybolan eşyaların Hstesini öğretmek - nm, irende unuttuğumuz bir paketin,İtir. Diğeri de gene ayın veya hafta- plâjda bıraktığırmz bir havlunun, va-İnın bir gününde sahibleri bulunmayan purda düsürdüğümüz bir yüzüğün bi. zim için bir daha bulunmamak üzere kaybolduğuna hükmeder ve ekseriya onu arayıp bulabilmek için en ufak bir teşebbüse girmeyiz, Bir kere de polis müdüriyetine uğramayı hatırlamayız! Çünkü, nedense her düşen ve unutu- lan, bırakılan, kaybolan şeylerin mu. hakkak kötü eller tarafndan almıp yok edildiğini, onları bulanın onların üstüne oturduğunu zannederiz. Bir ke- re kaybedilmiş şeylerin nsmuskâr ek lere düşmesi ihtimali aklırmza gelmez. Halbuki, ku zanrımızın ne kadar yan ış olduğunu anlamak için Polis Müdi- rivetinin bulunmuş eşyalarla dolmuş «Bulunmuş Eşya Ambarları» olduğunu bilmek ve onları görmek lâzımdır. Senelerdenberi sokakta kaybettiği - miz şevleri namuslu ve dürüst vatan - daşlar sokaklardan toplamakta ve on- ların hemen, herpen hepsini polise tes- lim etmektedir. Fakat bu eşyalar, sâ- hibleri tarafından ayartnadıkları için mütemadiyen birikmektedir. Bu defa yepyerii bir hızla çalışan Po. lis Müdüriyetimiz İstanbullulara bir ij yapmak Üzere yeni teşebbüslere irişmiş ve bunların başarılması işini de bu gibi mesaflle meşgul olan Polis Üçüncü Şube Müdüriyetine bırakmış» m 2 ederdim, ederdim amma, komedi tıyat-İtr. Bu teşebbüslerden biri her ay munta- (Devami 12 nci sayfada) eşyaları, gazetelerin müayyen bir Sü. tununda ilân ettirmek ve bu iş için de bütün gazetelerden muayyen günlerde muayyen birer sütun istemektir. Bu teşebbüslerin mevkii tatbika geç- mesi İstanbullulara büyük bir yardım olacak, bir çoğumuz kaybedip de bir daha ele geçmesinden ümidimizi kes » tiğimiz eşyalara tekrar kavuşarak epey sevineceğiz. Bugün Polis Müdüriyetinde bir çok bulunmuş eşya vardır. Bunların ekse- riyetini de kadın eşyaları teşkil eder, El çantaları, şemsiyeler, yüzükler, şap- kalar, ilâh... Hatta kıymetli bir rünar kürk de bulunmuş fakat sahibi bir de. İa olsun bu kürkü aramamıştır. Ekseriyetle pazarlarda öte beri ta - şıyan hamallar müşterisini kaybe - dince eşyayı polise teslim etmektedir. Beklemekle bozulacak olan yiyecek ve ya içecekler hemen satılıp nakde tah. vil edilmekte ve sahibinin zuhur te - mesi beklenilmektedir. Bulunmuş eşyalar ambarında çok miktarda para yoktur, Fazla para kay- bedildiği zaman muhakkak polise ih - bar edilmekte ve derhal aranmasına geçilmektedir. Bütün polis merkezlerine, bulunan eşyanın daima geciktirilmeden Polis Müdüriyetinde bu işle alâkadar olan Üçüncü Şubeye yollanması bildirilmiş» zam surette İstanbul halkına radyo ile) tir. ni

Bu sayıdan diğer sayfalar: