13 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

13 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Bir dolandırıcılık hikâyesi Sünnet düğününde gündüz oynadık. Gece de oynıyacak, fakat daha evvel paralarımızı alacaktık. Paraları istedik. “Oyuna başlasınlar, geliyor,, cevabı gönderil lk yp O sene Çamlıca mesiresinde Kadıkö- yündeki eski İngiliz klübünde bulunan İşgüzar) idarehanesinin müessisleri bir sünnet düğünü tertib etmişler, bizi de çağırmışlardı. Bu (İşgüzar) idarehanesi, ; evlere, konaklara bizmetçi bulan, alım satım işlerini idare eden bir nevi iş ida- rehanesiydi. Böyle biliyorduk On üç liraya mutabık kaldık. Gece ve gündüz orta oyunu oynıyacaktık, Ben fazla istemeğe utandım. Kibarlık olsun diye yalnız iki Hracık pey istedim, der- hal verdiler. Düğün günü gittik. İk taraflı bir gişe- den mütemadiyen bilet satılıyor. Gişe- lerden birinde âmâ bir adamcağız karı- sile oturuyor, yanında idarehanenin müh- rü, diğer gişede de kayınbiraderi... Göz- leri görmiyen zat idarehanenin müdürü imiş, Daha evvel bu (İşgüzar idarehanesi)-| nin bir işgüzarlığını hikâye edeyim: Sünnet düğününden çok evvel bu ida- Tehane Pavli adasını bir tenezzüh tertib i, Fakat bu tere>ziih umuma aid tan ziyade | yarı husust bir çe! EB ide yapılacaktı. tmasaydı hayatımda o gün ka-| eğlendim. diyebilirdim, bü-/ları da bulunuyordu Fehim Efendi Müsahibzade Celâl, kavuklu Şişman rehanenin delâletile| Muhtar, Fuad, Nureddin Şefkati, Nimet Bey. Şişman Refik, Eczacı Alıi vesaire- eyzen Tevfik bir boğulma teh./den mürekkeb... Aramızda memlekelin tanınmış sima- Başta da Fehim yük bir istimbot tutulmuştu. Hususi bir| Paşanın meşhur Erenköylü. Dilâveri... #az temin edilmişti, Udi Fahri, keman! Sabahleyin erkenden oKadıköyünden Haşim, lâvtacı mız'kelı merhum Hacı kalkıldı. Modaya uğriyarak Pavliye gi- kanunt Hacı Arif Bey, üstad |dildi. Yenildi, içildi, çalındı, rli | oynandı, bö Neyzen Tevfik gibi hai musiki san'atkârları bu saza dahildiler, | söylendi, yiece de akşam oldu. Dönüyoruz. İstimbot Pavli adasına ya- Biz de bir orta oyun heyeti halinde | naşamadığı cihetle balıkçı kayıklarile a- ime tabirinin üze rinde hassaten ısrar etmişti. uruşturarak: verdi.. ne yapalım? Kafana koymussun bir kere, İnşallah korktuklarıma uğramazsın. Bu kadar kolavlıkla ipi çözeceğine Ihtimal vermiven Rânâ sevinerek, ko- şa kosa sevgilisinin yanına döndü. Ta- lât sordu: — Ne yaptm? — Söyledim: peki dedi.. — Güzel. Sen hazırlanmağa bak. Ya. rm kendim #elemezsem, birini gönde- rir seni aldırınım. Tesek fi. sence kadmın sevinç boğuldu. emrile beraber kendi halâsmın da des'ini vermek istiyordu. Herif kambu vuvarl'yaraktan geldi. yerle hers'hor eğilerek temenna etti, durdu. Rânt — Müjdem var. İzzet efendi! dedi, — Hayırdır insallah, sultanım! Son derece bahtiyarım Bilemezsiniz ne türlü! Artık bu evden, bu murdar - Tıktan kurtuluyorum. Beberuhı mahzun mahzun gülümse. di; ağzından hiç bir söz çıkmadı. Rânâ sordu: — Memnun olmadınız mı bu habere? — Size sevinç verecek bir hâdiseye elbette kt lâ mam, Efendime derecei m yemi dündenberi dilim döndüğü ka venin değil, fakat kırık kalbi: len bir habbecik minnetin ayrılmamızın bulacağını henüz bilm değil mi ki mesrur oluyorsunuz, ben de sürurunuza ak ederim. Farkında olmaksızın bakışları nem- lenmişti. Rânf bu teessürü sezdi. — Neniz var, İzzet efendi? Gözleri- mu ar arzeftim, Bir acı kah -je dadan istimbota — geçiyoruz. OGardrobu . Düğünü tertib eden idarehane paraları hâlâ gönderecek! topladık, sandığa koyduk. İstimbotta do- nanma fenerlerile donanmış el bir akşam başlamıştı. Neyzen Tevfik artık zom olmuştu. Daha ilk kayıkla istimbota geçmeğe kalktı, müni oldular: — Acele etme, sen yabancı değilsin, evvelâ ekâbir geçsin!.. Zavallı Neyzen Tevfik son kayığa kal- mıştı, Gardrop sandığı filân beraber ge- leceklerdi. Ancak, Neyzen kendisine bir jazizlik yapılarak adada bırakılmasından korktuğundan kendini kaldırıp kayığa atmıştı. Bütün kuvvetile kayığın yanın- daki sivri tarafa yüklenince müvazene bozulmuştu. Neyzen Tevfik ve kayıkta- kfler haydi denize.. meğerse Arab Dilâ - ver de kayıkta imiş.. Bunları güç belâ denizden çıkardık. Fakat efendim kafa- Yar tütsülü, kim aldırıyor. N fik ve diğer kazazedeleri İsi t, dık, soyduk. Sandık ta kurtarılmıştı, İ- çinden kavuklu elbisesini çıkarıp Neyzen Tevfiğe giydirdik. Onun hali görülecek bir şeydi. Coştu. Adalara karşı neyini üflemeğe başladı. İşte bu (İşgüzar idarehanesi) n: bu te- nezzühten tanıyoruz. Fakat müessisleri hakkında hiçbir #krimiz y idanehanenin tertib ettiği sünnet düğü- nüne avdet edelim. Gündüz orta o, Asım Efendi ile ilk orta oyunumuz. O pi- şekâr, ben kavuklu... Fevkalâde neşeli ve canlı oynamıştım. Çünkü aradığım pi- şekârı bulmuştum. Asım Efendi emsalsiz bir pişekârdır. Bir onunla bir de Eyüb Sabri ile oynar- (Devamt 13 üncü sayfada) - Şimdi bu| i oynadık, Bu 0-| yun da bence hususi bir kıymeti haizdir. | Ansikloped isi Gece hırsızları Soyulacak dükkân veya evin bazan duvarını, bazan da çatısını del. mek icab eder. Fakat böyle işler için bu ev veya dükkânın önüne e ii Bacerilmniği - Omü bir ötomobil getirtilir. Otomobil bozuktur. Orada motörü gürültü ile işletilerek tamir olunur. Kasa hırsızları kalmadı Dün otel, plâj hırsızlarını yazmıştım. Sırası gelmişken, bugün de kasa hırsız « larına, gece hırsızlarına temas edeceğim. Eskiden kasa hırsızlığı çok olurdu. Bu- gün onlar da hiç yok denecek kadar a- zalmışlardır. Çünkü, evvelce memleke- timizde birçok ecnebi hırsız vardı. Bun- lar, bilhassa İtalyadan, Macaristandan ve Yunanistandın gelirlerdi. Fakat po- lisimizin sıkı takibi karşısında hududla- rımız İçinde bulunanisr, yakayı ele ver- mişler, kodesi boylamışlardız. Hariçteki arkadaşları ise. onların Âkıbetine uğra- mamak için Türkiyenin semtine uğra- mamağa başlamışlardır. Gece hırsızları Gece hırsızlarına gelince: Bunlar, kas pılara maymuncuk uydurmak, duvar del mek, pencere açmak suretile evlerden liçeri girerler. Yükte hafif, pahada ağır İne varsa, usulcacık alır, götürürler. Ge- , |ce hırsızları ile yankesiciler, diğerlerine | nisbetle daha cüretkârdirlar. Meselâ bir dükkânı soyacaklar, değil mi? Damdan, yahud arka duvardan içeri girerler. Fa- kat, duvar delinirken, damdan çinkolar, kiremidler kalkarken az. çok gürültü ol maması imkânsızdır. Böylece yakayı ele vermemek için ekseriyetle şu tedbire baş Muslukçu, Tevfik Muslukçu Necmi Son Posta'nın Romanı : 46 hiz yaşardı. — Hiç. — Yoksa, sevinç - ten mi? — Şüphesiz. — Beni ne kadar seviyorsunuz, İzzet efendi! O ayni acı tebes - , İsüm, #amburur so - luk Oo dudaklarında “İbir daha belirdi. — Keşki, dün ba- na 0 insaniyeti gös- termese idiniz, ha - nımefendi! dedi. Za- hayatımda bü- tün hüsnü tesadüf - ler böyle birer tatlı rüya gibi gelip geç miştir, Siz sağ olun.. ne yapalım? Rânâ bu sefer zavallı adamın derdini an Ve yüzüne gülerek dedi ki; — Üzülmeyin, İzzet efendi, Ben &izi bırakacak değilim. Belki, gittiğim rd ma alamam amma, herhalde r ekmek temin ettiririm, Bundan siniz. Zira ben siz! kendi. de ya » göz yaş Beberuhide ne tesir bak Sara hanım: «Bir evlâdım da sensin!» dedi, vâdinizi yerine getirin. Yanınıza Şa - tsreti de katayım da, beni Hürmüzüme kavuşturun. — Başüstüne, efendim! — Başınız varolsun, İzzet Dünya, ahret kardeşimsiniz. — Berhurdar olun! efendi. Lâzım gelen talimatla beraber bir kat da yünlü entari vâdı alan Şataret, Hürmüzü al - Avdet ettikleri zaman ak- şam oluyordu. Mürşide hanım zerre » |kadar itirazda bulunmamış, çocuğu, Ö- si burada kesmek için, konsolun gö - zünden bir lira çıkarıp uzattı: — Haydi, İzzet efendiciğim!, Şimdi, tesi berisi ile derhal teslim etmişti, Beberühi bu sırada Şazimendi de sormuş, buna cevaben, karr ışın var, - O, Fatihte bir eve besleme olarak girdi idi. Şimdi ne relerdedir, yorum; vermişti, Rânâ, cevabını tehalükle bağrına bastığı Hür müzü zayıflamış, fa kat güzelleşmiş bul- du. Lâciverde k kar, uzun kirp vardı. Ni İki bilmi . dia Arnavud Şükrü (Davulcu Mustafa Gece hırsızı Gece hırsızı vururlar, Soyulacak dükkânın önünde, len bir otomobil bozulur. Artık gü“ lü bir tamir faslı başlamıştır. Oto, yüksek sesle işletilir, Gene tekerlekler dönmez! Gaz borusu kullanılır. Makine« nin birçok yerleri sökülür, çekiçler kul lanılır, Bu tamir epeyce sürer. Dükkân, tam takır, kuru bakır kalıncıya kadar! Gece hırsızlığı yapan bazı açıkgöz hiz“ metçiler de vardır. Evdeki işe yarar ve kolaylıkla kaldırılması mümkün birçok eşya, bir gece, yok oluve: Ondan son- ra, sabaha karşı, herkes kalktığı zaman soygun meydana çıkar. Fakat, eve hırsı? girmiş zannedilir. Gece hırsızlıklarının önüne geçmek için, sabaha kadar gezen devriyelere, bekçilere “halkın gösterdiği yerindedir. Lâkin, biz vatanı vazifesini kol pısını sürmelemeği unutmamalıyız. İçeri | girilebilmeğe müssld olan pencerelere | birer kanca takmalıyız. Ev içinde du; Jan tukırtılara, sıcak yataktan kalkma mak için: «Kedi fareyi kovalıyor, sıçan, mutfakta tabakları deviriyor!» bahaneles rini bulmamaliyız, (Devamı 12 nci sayfada) Sabih Alaçam viyatının da ıstifa etmekte kanaati vardı... olduğuna —12 Talâtın evi, Fatihten Sultan Selim# kıvrılan sokağın içerisinde, üzerinde9 ısırganlar, yapışkan otlar ve ballıba “ balar fışkıran eski bir çeşmenin bitişi” ğinde idi. Zaptiye nazırmın yaveri, bö” basından kalan bu konak yavrusundi anasile birlikte oturuyordu. Topçu miralaylarırdan Fettah be Moskof muharebesinde, Grandük NI * kolanın Trakyaya doğru ilerliyen ordu" larma karşi n şehid düşmüştü O wer Talât Fatih Sübyan mekl& bine “vam ediyor, kendinden on Y kadar küçük kızkardeşi de henüz ku” dakta bulunuyordu. Sâra hanım, bu iki yetimin üzerleri İne kol, kanad gerdi. Gençl birer) sesizliğine rağmen evlâdlarına babal# gamze, çenesinde de öfacık bir çukur, güldükçe, yüzünün cazibesini arttırı - yordu. Yumuk yu- muk elleri, ayakları çok biçimli idi, Râ- nâyı kat'iyen yadır. gamadı, Ona sarılarak, çetrefil dilile bir şeyler söylemek istedi, Rânâ pek memnundu. Yirmi dört sa. at içerisinde tecelli eden iki katlı saa- detin, ruhunu isıtan sıcaklığına kendi- ni kaptırmış, tatlı bir rüya içerisinde yaşıyordu. Benli Seniyenin bınçlı bak. - tında, sandığını, sepetini topladı, ha » zırlığını tamamladı. Geçmiş hayatı ya- kından uzaktan hatırlatacak eşyasını öteki kızlara dağıttı. Ve o geceyi, Hürmüzle koyun koyu- na, sürur içinde geçirdi. Bu masum ço. cuğun temasile, vücudünün de, mane- rının vokluğunu hissettirmeden, onla büyüttü. Talât Harbiye mektebine £i” rip zabit çıktı. Öteki kızcağız tam ge meğe başladığı sırada vereme tutuldi Baba şefkatini de kendi gönlüne 11499 ettiği için, kızını müzaaf bir aşk ile “ ven Sâra hanımın gözleri önünde e! soldu.. ve nihayet öldü. Bu acı, kadıncağızı yıktı, harab ef ii ya Çıkmaz, kimsel€ görüşmez oldu. Artık dünyada bir e! Ti kalmıştı; Oğlunu evlendirmek, of 4 kadını ölen evlâdının yer” Allah verirse, onlardan do arla son günlerini t ile Talâtı evi TTarıdığı kız meziyetlerini nü görmedi Her ve vik ediyordu, bahsederek, 'akat Talât, > r kizla ) buluyor, anasını savsaklıyordu. yet, kadıncağız ısrardan vaz geçmis” — Sen bilirsin! demişti. (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: