18 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

18 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Sen Posta, Kuyruklu yıldız EE nir. Cezire Danyal, dışarıya gideceğini öğrenince fena halde canı sıkıldı. Zira, gideceği ye- rin dilini bilmiyordu. #n büyük tasası da bu idi. Döğüşlan tembel, mıymıntının bi- risi idi zaten. Pek mecbur olmasa, ağzını açıp ta konuşmazdı bile... Fakat, icab &- dince de insan iki lâkırdıyı bir araya ge rmesini becermel: değil mi ya?.. Dünyayı karış karış dolaşmış, her kö. gesini avucunun ici gibi bilen Smit baba, delikanlının omuzuna vurarak? zam kasavet çekme. Afpacı kum- rusu gibi düşünüp durma oğul. iş san dağından kolay. diye ona cesaret verdi... Sonra sözüne devam etti: — Sana belletreklerime kulak ver.. bir kere bunların kaptın, yerli yerinde kul- landın mı, mesele kalmaz, her yer gül lük, gülüstanlık olur. Meselâ, bir yere, bir dükkâna, bir eve girdin değil mi?. Hemen: — Merhabayı yapıştır... Tekrar et ba- kayım. Danyal, tekrarladı: — Merhabat... * Sit baba, delikanlıyı öğdü: —'Âferin.. ne güzel de söyledin. Lisa- na istidadın var, Gelelim ikinci cümle- ye. bir şey satın alınak istiyorsun farze- delim. Alacağın şeyi parmağınla göste- tir: — Bu kaça?... Yahud da elinle para Işareti yaparak: Kaç para?. dersin. Danyal gene iyi yetiştirilmiş bir pspa- ğan gibi hocasınm sözlerini tekrarladı. Smit sözüne devam etli: — Âlâ. Tezgâhter, senin fiat sorduğu- nu görünce, elindeki kâğıda bir takım rakamlar yazr, artık bunu zorluk çekmezsin. Çünkü rakamlar her yerde ayni, ılaya iyice bakar ve s)- dığın şeyin parasını verirsin. Fakat dük- kândan çıkmadan evvel: — Teşekkürler... demeği unutma. — "Teşekkürler... diye cevab verdi Danyal, — Btavo bek!... Dur bakalım... sana da. ha neler lâzım olur. ha. meselâ, birisi anlamadığın, kavramadığın bir şey söy- ledi, değil mi?.. Hiç bozma, mırıldan: — Pek anlamadım efendim. ve senin söze karışmanı beklerlermiş gibi bir va- ziyet olunca da: — İşte bu kadar, de ve işin içinden çık. Başka lâfa da lüzum yok. Tesadüf bu ya bir genç kız seni öperse, o zaman söze möze hacet kalmaz. Haydı Allah yolunu açık etsin oğlum.. Son Postanm edebi romanı; 58 Çünkü mesele, zina davası haline ge « tir. Bunları söylerken sesi öyle titriyor, ellerini öyle asabi hareketlerle oyna- tıyordu Ona teselli vermek ihti. yacını duydum: — Üzülme, enişte, dedim, Kimbilir belki ablam seni affeder, belki gene barışırsınız. Ben de bunu arzu ederim, fakat bu son hâdiseden sonra bunu pek o kadar kuvvetle de ümid edemem. Yalnız şerefim namına size şunu temin edebilirim; boşanma davanıza bu Des - pina meselesinı (o karıştırtmıyacağım, bunda ısrar edeceğim. Şu şartla ki, eğer ablam ayrılmakta ısrar ederse mahke. mede siz de ona başka türlü müşkülât Çıkarmazsınız. Zannederim, sizin iste - disiniz de budur! Yüzü güldü. Maksad hasıl olmuştu. Bir lâhzede ablamın hayali de, Erdinç. le Ülkünün hayalleri gibi gözlerinin ö- nünden silindiğini hissettim. Öyle bir heyecar.la: — Teşekkür ederim, "Tuğrul. çok merd çocukmuşsun! Diye ellerime sarıldı ” Merd çocuk! Bu kelime eniştemin ağ- zından çıkarken ne kadar sahte bir ak» kisle çınlamıştı. Mi il İl nın Hikâyesi İb Ve Danyal hocasının kendisine öğret- tiği beş cümleyi papağan gibi ezberleye ezberleye dışarıya gitti. * Ve, bir akşam, oldukca geç bir zaman. da bir köye vardı, Köyün biricik meyha- nesi tıklım tiklim dolu idi, Ortalıkta müthiş bir münskaşadır gidiyordu. Dan- yal içeriye girince, msyhanedekiler hay- retle ona baktılar, zira böyle, gecenin göç vektinde bir yabancının hele beledi- ye toplantısı olduğu bir zamanda oraya İ gelmesi fevkalâde ahvaldendi. Danyal gayet serbest, adeta meydan okur bir tavırla, içeriy» girmesi, ile hâsıl olan sessizliği: — Merhaba!... diverek bozdu ve bir köşeve sikıştırılmıs olan masaya geçti, oturdu. Meyhanedekiler, tekrar müra- kaşalarma daldılar, senki orada Danyal namında bir insan yokmuş gibi bağırıp çağırmaya koy Derken, mağrur ve oldukça şişman bir ğe başladı. Bu köy Belediye mea) n beleğiye reisi körden otobüslerin #tçip geçe Zin: münakaşa ediyor- du. Bu takdirde âna caddevi genişletmek icab ediyordu, O zaman da, meclisten tahsisat almak lâzım geliyordu. Yolun genişlemesine ve daha doğrusu belediye rdisine muarız olanlar, fırsat ba fırsattır. diyerek, arkadaşlarına yük- leniyor: — Olamaz, yapılamaz... diye bağırarak tepiniyorlardı. Bizim Danyalın canı sıkılmaya başla- dı. Öyle ya, millet gargor diye haykırı- yor, bir şeyeikler anlamıyordu. Bu mi- nakaşalara şöyle bir karıssa idi ne hoş ölacak, ne güzel eğlenecekti, Bu sırada belediye reisi, bir müteahhi- din yolu genişletmek için gayet mü ik sözleri bırakın, dedim. Bun dan sonra geriye kalan Despina mese * lesidir. Fakat sanırım ki onun da sero- munu bulmuşsunuzdur. Olsa olsa, beş ön cüzdan daha boşaltırsınız! Ve elimle ceketinin sağ tarafını gös- terdim. Buna hiç bir cevab veremedi ve be - nim, ondan ayrılırken, ablam hesabınâ onun yüzüne karşı bir tek intikamım bu son söz oldu. vi Günler geçti, ne ablam yola geldi, ne babam inadını bıraktı. Yalnız, Despina meselesini, mecbur kalmadıkça Mah - kemede ortaya atmamağa söz verdiler. İki taraf, şiddetli geçimsizlik iddia e » decekler ve bu tez üzerinden yürüye - ceklerdi. Vakıâ bu suretle muhakeme uzayacaktı, fakat Erdinçle Ülkünün ba basını hiç olmazsa <— şerefsiz bir insan mevkiine sokmamak için bu fedakâr - hığa katlanmaktan başka da çare yok - ta. | Zavallı yavrular! Şimdi o #kşamları, | Şadan halamın yahud Gülşen dadının yanında Âşıklar Yolundan (boyunları bükülmüş geçen babasız çocuklar on - lardır. Fuad eniştem (alışkanlık, hâlâ ona eniştem diyorum) bu yıl içinde ab- SON POSTA EZ rehim Hoyli (yi şartlarla teklifte bulunduğunu anleti- yordu. Her ağızdan bir ses çıkıyordu. Danyal artik dayanamadı. Bir şeyler söylemeli idi. Yoksa boğulacaktı. Hotasmın kendi- sine bellettiği ikinci cümleyi hatırladı ve belediye reisine elile para işareti yas parak ve ne kadar rüşvet aldın?. demek istermiş gibi, gayet yüksek sesle: — Kaç para?... diye gürledi. artı ki, Danyal: — Hay ağzım dutulaydı da, söylemez olaydım... diye düşündü. Meyhanedeki- ler, onu sual bombardımanına tuttular, fakat delikanlı kılını bile kıpırdatmayın- ca, boş gürültüye pabuç bırakmak istes miyor, sandılar. Belediye reisinin o elma gbi kıpkırmızı yüzü kireç gibi bembe- yaz kesildi ve tanımadığı, esrarengiz Danyalın üzerine doğru yürüdü: — Alnım temisdis, Kimseden korkum yok, İsbaf ederim. diye, onu tehdid etti. * Danval, belediye reisinin herhalde cid- di olduklarındı şüphe gölürmiyen sör- ; karşılık vermesi icab ettiğim an- e metin bir tavırla: — Teşekkürler... dedi Etraftan takdir sesleri yükseldi. Alkış- lar koptu. Hakiksten bu belediye reiti, hine hinin biriydi ve gene hiç şüphe yo ki, bu yabancı, şehirden gelâ'#i ici reisin yaptıklarına herkesten ziyade vâ- kıftı. Belediye retsini müdafaa eden an. | a İ öğretmeninin etrafında toplanmış! — Biz reisimizden eminiz!... diye hay- kırıyorlardı! Danyal, işin içimde bir çapanoğlu bu- lunduğunu sezdi. Bir manevra yapmak ihtiyacını duydu. Ağzından piposunu; çı- | kardı: — Bunu pek snlamadım “efendim... diye söylendi. Bunun üzerine re'se aleyh- ei olanlar, alaylı alaylı güldüler ve köy öğretmeriini sarıkaya aldilar; sonra Dan- | yala dönerek: — Ne biliyorsan söyle arkadaş!.. diye ısrarda bulundular. Köy gazetesinin mu-| harriri de onunla bir mülâkat yapmek için yırtındı, durdu, Bütün aklı, fikri bu çıkmazdan bir an evvel kurtulmakta, sı- vışmakla olan Danyal, son kozunu 07- nadı ve: — İşte bu kadar!. dedi ve meyhane- den kaçtı Ertesi günü köy gazetesinin ilk sayfa- 9, baştanbaşa belediye meclisi müzake-i İpsala (Hususi) — 'Tayyareye karşı en büyük silâhin gene tayyare olduğu- nu takdir eden halkımız, tayyare ce - miyetine icab eden vatan borcunu yap- maktan asla çekinmemektedir. Bu yar» dım gittikçe artmaktadır. Bu seneki kürban bayramında İpsala kazası halkı, İpsala tayyare şubesine (200) koyun ve (15) i keçi olmak ü- İzere cem'an (215) diri kurban ile !(308)i koyun ve (19)u keçi derisi ol * mak üzere (327) kurban derisi teberrü etmişlerdir, | Bu yardımın tahakkukunda kayma - j Herkes ona baktı, Heyecan o kadar kam Behçet Tümsavaş, tayyare şubesi| hiye mü başkam Ethem Özsoy ve İbriktepe na- Şubat 18 İpsala tayyare şubesine teberrüler Naim Utkan, Behçet Tümsavaş, Etem Özsoy ünün büyük gayretleri gö- rülmüştür, ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM ! —— — ol İ relerine ba: ha doğru şöy «Müzakerenin » dakika kala, be i helt işi den gelen bir mü İbir Hsanle, Teisin, menfandie İtirasları uğurunda şerefli mev mar ettiğini, ve âmme işlerini ayete ermesine bir lere gir” şahsi ih- şe üzerine İbul ettiğini söyledi, Bu yabanci zat, bu emsalsiz hareketile imüz hallenın minnet ve şükranlarımı kazanmıştır...» * Belediye relsi hiddetle gazeteyi elin- den attı ve homurdandı: | Artık istifadan başka çare kalmadı. Pükat bu füzuli svukat, bunları nereden öğrenmiş?,, Muhakkak, kızım Elsanın m- şanlısmın murifetleri olacak. ondan baş- ka kimse yumurtiamaz bunu... Bundan | sonra kızımı rüyasmdn görsün, avucunu| yalasın... dedi. Sonra, bir yerine şiş ba- tarılmaş gibi acı acı bağırdı: — Kız Elsa, buraya gel... Çiçek gibi güzel kızının eşi mesile de gürledi: — Bara bek, artık Mişel ile evlenme, filân yok anladın mı?. Genç kız, neş'eli neş'eli cıvıldadı: — Oh babacığım. kurtuldum. Zaten! dum. Şimdi: sevgilim | i kö; Her yemekten sonra muntszaman dişle: lunmuştu. Yazının sonlari-| |bi e belir)” zi fırçalayınız aa A Reisi hiddetinden ne dediğini bilmez ir halde cevab verdi; — Mişelle evlenme de, kime varırsan * Belediye reisi, işinden istifa etti. ÖR- tmen onun Ş çildi. Elsa, Villisi- evlendi. Alacağı trahomalarla İspanya. da şatoler kuran Mişel, elleri böğründe cak birkaç fedat kalmıştı. Onlar da köY! gimak istiyen bir sirketten Komisyon kas| kalınca başka bir köyde iş buldu. Gaze- tesine birincilik haber getiren muhbirin de maaşı arttırıldı ği « “ine katan hâdis biz m Danyal delikan! n hanında kahvaltısın: bi- tirdikten sonra garson kızı çağırarak he- #abını istedi ve kaç para?. diye sordu. Kız bir şeyler söyleyi Bunu pek aniamadım". dedi. Gır- son kâğıda bir tskım rakamlar yazlı. Danyal pusulaya baktı. Bortünu ödedi ve: — Teşekkürler... İste bır kadar. dedi Sonra sepkasını aldı, handan çıkarak di- Wifi, âdetlerini bilmediği şehre doğru u- n volda yürümeğe başladı. a Yarınki nüshamızda: Otuz kşi'ik çete Yazan: Karl Johonn Heivrich Tercüme eden: Hatice Hatib 7 lamdan ayrılınca ihtimal başka bir ka- dınla evlenecek ve şüphesiz onu da baş ka Despinalarla aldatacak! Ah, yalnız, burada babalarını bekliyerek sararan yavrucakları avutmak için sadece bü - yük babalarının şefkati kâfi gelebile - cek mi? B Toprak ve n n ilk Eylül yağmuru yağmıştı. ina kokan çamlıkta son defa Süh aradım, O meçhul mi - salirlikten dükleri gündenberi, ona İl ancak iki kere volda rastladımdı, o da anasının yanında... Bayan Naciye beni tanımıyormuş gi- bi yanımdan geçti. Süheylâya gelince, düşmemek için üdeta anasınm koluna asılıyordu. Yüzüme son çevrilen bakı »! şında, o balo gecesi sabahında anamdan gördüğü istiskalin hiç dinmeyen iztıra- bını okur gibi oldum. Ah O ânneciğim! bir hareketinle iki hayatı birden ebedi bedbahtlığa mahküm < ettiğini ömrün oldukça anlamıyacaksın. Sana bu ke - deri verecek değilim. Yalnız, sende, iki gün evvel Heybelili mütekaid bir kaptanın küçük kızile evleneceğini bil- diren Daver ağabeyim gibi, günün bi - rinde benden de böyle bir müjde bek - leme! Ablamın yavruları Erdinçle Ül » küden sonra, hayatında yalnız o büyük oğlunun çocuklarını, bir de, daha ileri- de Neclârınkileri okşayabileceksin! Ku cağına bu kadar torun yetişir, anneci - ğimi * Ah, hayat. trajedi ile karışık ne ko- medi! Dün gece, çamların arasından yıl dızlı göke bakarken altımdaki patika - dan otları hışıldatan ayak sesleri işit- tim ve bu meçhul âşıkları ürkütmemek —— ğe m için, hemen gazeteci dostum gibi bir ça mın arkasına gizlendim. Fakat onlar, önümden geçerlerken, adeta hayretim- den ayaklarının dibine yuvarlanacak - tım. Çünkü hafif sesle konuşan bu iki sevdalının dişisi bizim küçük hizmetçi idi, erkeği de bizim Hafız Süleyman! Hey gidi Hafız hey! Ada çamlıkları anlaşılan senin de başını tütsüledi ha' Maamafih Sultanselimdeki babadar: kalma üç odalı tahta evinde dilerim ki bu kızcağızla gerdeğe giresin! Fakat bil mem artık, ne zamandır zengin evinde hizmetçiliğe alışan bu tombul Anadolu kızı, senin ufacık evinde rahat edebile- cek mi? Yalnız iki ayçiçeği (ile Süslü daracık, tozlu bahçendeki çıkrıklı ku - yunun önünde kalaysız eski bir leğen İiçinde yıkadığı senin basma mintanını ve kendisinin basma entarisini burada maaşile yapındığı Pazarlık pembe ipek Wisi ile bir tutabilecek mi? O kırmızı mintanı yıkarken, bir taraftan da, bu - Trada sık sık yıkadığı, babamın, benim, ağabeyimin pahalı ipek (gömleklerini batırlamıyacak mı? Belki o, bazı gece- ler komşu hanımlardan birinin udunu dinleyecektir ve akşamları en büyük safası yakındaki bostanın dolabı kar - şısında içinden gürül gürül gümüş su- lar akan iki el genişliğindeki derecik - lere bakarak, baharda omarul ve yaz sonunda sütlü misir yemek olacaktır. Fakat buradaki hanım hizmetçiliğini buradaki bol yemekli, bol yemişli sof- rasını ve İşi bittikten sonra akşamları komşu köşklerin önü prostelâlı hizmet» çileri ve çocuk dadılari ile çamlığın a - şağısındaki sohbetlerini umutabilecek Adanın zevkini demek sen bile sürebi- Diyorsun! Yalnız o zevk, ressam Tuğru. la nedense yaramadı. - sonunda”zehir oldu o zevk ona... Ah benim Hatızcığım!.. sen daha talihli olasın! Dilerim ki Bu gece yarısının ikinci komedisi, Hafızla sevgilisi geldikleri (gibi gene gizlice köşke döndükten sonra gördü - ğüm başka bir sabnedir. e Çamlıktan baktığım zaman, demir kapıdan içeri - ; in bizim sevdalılar olduğunu anla Fakat uykum yoktu, içim rahat değildi, Süheylâ ak - Lmdan çıkmıyordu, Bunun için daha epeyce, oturduğum yamaçtan ayrılma- dım. Derken, demir kapının tekrar a - çıldığını ve yukarıdan, orta kattaki ço- cukların odasından sokağa vuran hafif ışıkta dışarıya bir kadının o çıktığını gördüm. Kimdi bu seferki? Başını önüne eğ - miş yürüyor, yüzünü seçemiyorum ki... Acaba gene o hizmetçi mi? Peki amma o İse niçin tekrar çıkıyor? Hem elinde- ki nedir? Kâse gibi bir şey... B evin son hayali, baktım ki, eve velkiler gibi, benim bulunduğum ta - raftan şimdi çamlığa çıkıyor. Hiç sesi » mi çıkarmadım ve gene o çamın arka « sma gizlendim. A.. o ne?... Şadan halam... Tâ yak nıma gelmiş, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor... Karanlığı (| gözlerimle delerek, eğilip dikkatle baktım. Bir çar mın dibine şarr.. diye bir su boşalttı ve tekrar dualar okudu. mi? Fakat ne de olsa, yaşa Hafızcığım! (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: