3 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

3 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nan Yeni bir ie ablamın evine girer girmez ©nü karşımda görür görmez; bi Ah, alçak kadın! Sen, beni bırsız- ei sevkettin, Kocan da, dünyanın en binüz” ciravet sürükledi. Ben, ce- Mi taşımaktan bile korkan bir verdi. im. Mel'un kocan bana tabanca “Mİ. O tabanca, başıma dünyanın en yük felâketini getirdi. si, haykırdığımı çok iyi hatırlıyo - Ablam, fena halde korkmuş ve şa * Şamnşt. Benim, artik her tarafı kan okan bir cani ve katil olduğrmu an aştı, Derhal vaziyetini değiştirdi. Her'za- vi sert ve mütehakkim tavrına Wu göbil şimdi müşfik ve siyanetkâr bir “st hali ahyordu. Perişan saçlarımı el. tile okşıyarak: — Ne söylüyorsun, oğlum? Yoksa, Binin mı?, Otür şuraya. anlat, Ne lu? Dedi, 2öten, ayakta duracak halde değil de Oradaki köşe minderine yığılıver- k Başımı ellerimin arasına aldım. Hıç- Wa hıçkıra ağlıvarak, yaptığım cina- Yeti anlatmıya başladım. > kadar derin bir teessür içinde idim İ, bayıınlıklar geçiriyordum. Sözle - sık sık kesmiye, ve cayır cayır ya- Man kalbimin ateşlerini söndürmek i- Sih, bardak bardak su içmiye mecbur yordum. Ablam, herhalde halimden çok kork- Muş olacak ki; güys bana teselli ver- sa istiyordu, Her zamanki gibi, men- ve hakikate eykırı o düşüncelerini Söylece izhar ediyordu: — Niçin bu Kadar müteessir oluyor - np Yol. Kaltak, pekâlâ kursunu haket MİŞ... Sen, onu memnun ve mes'ud & “cbilmek için o kadar | fedakârhklar Şöstermişsin. Bunlara mukabil, seni rak'p da pis bir marangoz çırağını Hevmek, Tevayı hak mı?. Oh olsün, şıllık Kahpeye... Sen şimdi onu birak da Eendine bak... Ne yapacaksın?. Bü iş- » yakan: nasıl kurtaracaksın?. Diyordu, ak çok iyi biliyordum ki, bu İşten p, SN kurtarmak fhtimali yoktu... aktaş meselesinde, o kanlı Şişli hâ- €sinde ele geçmediğim için, bunlar dolayı günün birinde yakalarsam i mahkemeye sevkolunsam bile, bu Tümlerimi inkâr edebilir: kz BHarir... Ben, bir o müşabehete dım, » Oluyorum. Böyle işler yapma Diyebitirdim. kağ bu feci vak'a, bumlarla kiyas ww ek derecede değildi. Çünkü, sevdiği 'e* edecek olan teyzem, o kadar , 3 kınını al kanlar içinde görür e 5 ber hakikati ortaya dökecek; dir, WU İŞİ yapan, meşhur Serafim » Diyecekti vd M. işin avukatlık tarafına kaçı- Ve bana mütemadiyen sualler vs, kurşunu yer yemez öldü mü? di. di Yavaş, aklım başıma geliyor sayi, atırlıyabildiğime nazaran, Eli- Çünkü yayma yer yemez oÖlmemişti. Venleri , deli gibi koşarak merdi. Onun ş, İnerken, arkamdan inler gibi — Sİ gelmiş. zannedersem! kıydışşı» Seratim ağabey.. bana niçin Diye seş z lenmişti, Ar bana teselli veriyordu: Adam sen de .. Madem ki kız öL kurtu, halde, yakalansan bile, ucuz kiri Bir kaç sene yatar, çi Diyordu, o * BeceYi, sabah İçind , a kadar buhranlar ti, © #$irdim. Ve sabahı, iple çek - Eniştem, İN Pm a Ablam gitti, ler, (cinayet) başlığı altında | cinayet haberi SON FOSTA : Ke va VAN â5 > Yazan: ZIYA ŞAKİR Elisavi, kurşunu yer yemez ölmemişti. vak'ayı yazıyorlar; acıklı bir lisanla tasvir ediyorlardı. Elisavi, hastaneye nakledilirken ve- fat etmişti. Hiç bir ifade vermemişti. Fakat teyzem, her şeyi söylemiş: — Evlâdımın katili, Sarafımdir. Ka- na kan isterim, Demişti, Gazeteler, kendi şahsi mütalealarını ilâve ediyorlardı. (Ee *ümet kuvvet » lerini hiçe sayan, yaptığı cürüm ve el- nayetlerle zabıta sicil defterlerini dol- duran bu azılı cani mutlaka ele geçmeli ve cezasırı görmeli.) Diyorlardı. Ş'md*, ablam da mütaleasımı kat'i” yetle bevan ediyor: — Variyet, çok fona, Artık, dürula” nereye kaçarsan kaç... ca nını kurtar, Diyordu... Ah âlçak kadın. hayatın bu menfur, bu mel'un, bu meş'um yoluna beni, ev. velâ o sevketmişti. Kocası olacak al - çak herif de, havadan para kazanmak hırsı ile elime silâh vermiş, adetâ zor- la beni, bu Kanlı cinayete sürüklemiş” ti. Bu kadın şimdi bana, hiç utanma - dan: — Kaç!... Diyordu. Fa kaçmanm da kolay bir iş ol- madığını bilmiyordu. Artık münakaşa edecek ve hesab görecek zaman germişti... Ablam, öy- le vicdansız bir kadın idi ki; şimdi bi na kacmayı tavsi»- ederken, usu'lacık giderek benim burada olduğumu zabı- taya haber verebilirdi. Hi Evime cebren girdi. Akdenizin hikâyesi (Baş tarafı 7 inci sayfada). deniz yollarından istifade etmek iste - miyecekt'r. O zamana kadar da ticaret istikametlerini nehir (o yollarile Baltık denizine ve Holandaya tevcih edecek - tir. Açıkça görülüyor ki: Alman hükü- metinin menfzatleri Sarktadır. Her - halde kendine yeni müttefik (olan ve Avrupade kendini zayıf düşürecek ve belki de öaha fena bir vaziyete soka - cak olan İtalya imparatorluğunun yar- dımına bağlı değildir. Hele İngiltere - Fransa yekınlaşması ve İspanya vazi - yeti, işleri büsbütün karıştırıyor. Bilhassa şu noktaya işaret etmek is- terim: Vaktile milletleri ber manada birleştirmiş olan Akdeniz, bugün öyle bir emniyetsizlik içindedir ki bu emni yetsizlik vüzünden kıyılarındaki halk iztıraba sürüklenecek, kendinin de a « sırlarla süren vazifesi sona erecektir. Verimli toprakları olmadığı için deniz ticaretile yaşayan İspanyol, Slav, Yu- nanlı ve Suriyeli kavimler (arasında şimdiden muhaceret ihtiyacı başgös - termistir. İskelelerin gittikçe 15sizlaş - tığı görülüyor. Akdenizde iktisadi ve coğrafi kıy » metlerin hercü mercinden sonra — Mı- sırın ilim ve bikmetile Yunan hariku - lâdeliğinin Rümen usulü (birleşmesi demek olan— Lâtin dehasının karşısı» na Şimal dehası dikiliyor. İşte Akde - nizin karşılaştığı üçüncü tehlike, Akdeniz; asırlarla müddet ferdin in- sani haklerile cemiyete karşı olan va - zifelerini telif etmiş ve liberal mede « niyete beşik olmuştu. Bütün bunlar bu gün bir taraftan materyalistlerin teca- diğer taraftan iktisadi ve coğra - fi kıymetlerin altüst oolduğu bir za“ manda kaçınılmaz sayılan bir tevek - kül ve teslimiyet yüzünden mahvolma- ya yüztulmuş bulunuyor. Lâtinliğin, Şimale doğru ver değiş « tiren büyük nüfuzları müvazenette tu- tabilmeğr için, medeni sanayiin maddi fsikiyetleri önünde ( cephe alarak hiç değilse kendinin üç bin senelik san'at dehasın ve güzellik eserlerini müda - faa etmes| icab ederdi. Halbuki şimdi ondan vazgeçmişe benziyor ve Lâtin kefaleti müşterekesi çözülüyor. Yunanistan zayıldır. Eski bir Roma kolonisi olan Romanya nehirle ayrıl « mış münferid bir vaziyette < buluyor. Fransadan ayrılmış olan İtalya, arada- ki derin mizaç, tabiat, ve rekabet 21d- diyetini hiçe sayarak Oomüşkül siyasi şartlar dairesinde Almanya ile ittifak etti. Yaralarından kanlar sızan İspan. ya, uzum bir baygımlıktan sonra ihti » mal bastibadelmevi sırrına erecek fa - GRıP “NEZLE. ROMA Ml BAŞ DIŞ: SİNİR. KIRIKLIK kat belki de partizanların hatası, on - ları Fransız dostluğundan uzaklaştırâ- cak veyahud vaziyeli iyi gören diplo - matlar gene dostluklarını temin ede - cekler. Bugün için muhakkak olan bir şey varsa oda bir Lâtin hareketinde İspanyanın uzun müddet rol oynaya * muyacağıdır. Yani, Lâtin milletleri için artık müştereken (o başarılacak bir İş kalmamıştır. Açık olarak görülüyor ki Şark, çeh- resini değiştirdiği ve yeniden doğduğu bir zamanda Lâtin dehası sönüyor. Onu vücude getiren milletlerin birbirinden ayrılmasile beşerin tekâmülünde oy » nadığı şerefli rol de yıkılıyor. Ve Ak- denizin talihi karanlığa gömülüyor. Neyyir Kemal m Pap) Bütün ağrı ve suzlara karsı en müsasir ve imütekâmi kane Son Posta'nın tefrikası: 46 Baron de Tottun hâtıraları KR e Boyarlar ve Prensler Boyarlar memleketin büyüklerini gurur ve gösteriş ile temsil ediyorlar. Halka karşı gayet mütecaviz ve zalimdirler. Pek nadir olarak Prenslerile iyi geçinirler Terclime eden: Hüseyin Cahid Yalçın Ötede beride göze çarpan hayal bize|duna kadar bana yerini terfik edebilirdi, şehri haber veriyorlardı. Arabanın üze - rinden geçtiğini hissettiğim direklerin sesi gene kâtibe sual sormağa beni mec- bur etti, Birbirine yakın ve sokağın e l nince konmuş olan bu direklerin bütün #okakları kapladıklarını bana anlattı, Çünkü Yaş şehri gayet çamurlu bir ara- zi üzerine bina edilmişti. Buna ilâveten verdiği maldmata göre, ahiren bir yangın İşehrin büyük kısmını Kül etmişti. Şimdi yanmış binaları tekrer inşa etmeğe çalı. şıyorlardı. Fakat evler daha modern bir zevke göre yapılacaklardı. Bana evlerin plânlarını mufassalan anlatacağı sırada arabamız birdenbire dönerken yangından kavrulmuş bir duvar parçasına takıldı ve bizi misyonerlerin manastırına soktu. Ben burada oturacaktım. Dünyanın. en İçok sarsan bir arabasından ve en müz'iç İbir komplimandan kurtulduğumdan do - layı son derece memhun oldum. Oldukça iyi bir sör bizi bekliyordu. Kralın himayesi ve propaganda teşkilâtı nın idaresi altımda Yaşa yerleşmiş olan İtalyan Cordelilerleri biz» ayni derecede iyi yatacak yerler de hazırlamışlardı. Yat maâzdanı evvel, salimen muvasalatım mü- nasebetile prensin yeni bir komplimanına nail oldum. Sabahleyin gözümü açar aç. maz şehrin valisi ziyaretime geldi Zengin takımlı bir ata binmişti, Çu - hadar kıyafetinde bir sürü hizmetkâr İs- tanbulda gayet zayıf bir halde tanımış olduğum bu Ruma refakat” ediyorlardı. İ'k işi şimdi etrafındaki şark darat ve debdebesine beni hayran bırakmak olu- yordu. Onu budalaca bir gurur ile bu ka- dar.şişkin bulmak pek tuhsfıma gidiyor. idu. Bu sırada Ali ağa gelörek huzurile ker seyi berbad etti. ! Yukarıda verdiğim tafsilâttan da anla - şılmış olacağı üzere, bu Türk Moldavlara karsı pek yüksekten davranıyordu. Fa - kat Yaşa gelince onun ebemmiyetinden ve imtiyazlarından bir parça kaybetmiş olacağını zannediyordum. Fakat böyle bir şeye ihtimal vermekle ona karşı gene hata etmiş oluyordum. Güsel bir esvabla, va bir tavırla, Kakimane bir sesle İ meydana çıktığını görüyordum. O bir sa- ray adamı id! ki vezir olabilir, Moldavya | (Boğdan) prensleri tayin edebilirdi. Daha şimdiden kendisini o prenslerden üstün İ görüyordu. İşte böyle br Tuh taşıdığından dolayı « dır ki şehrin valisine pek fena muamele etmek suretile işe başladı. Sebebi de baş İmparatorun kendisini prens ile mülâkata götürecek alayı henüz hazırlamamış ol - ması idi. Vali bu kusurun kendisine faallüku ol- madığını boş yere söyleyip durdu. Ali ağa cevab verdi: — İkiniz de birbirinizden betersiniz. Fa- kat ben işi yoluna koyarım. Çok şükür ki o kadar arzu edilen bu alay göründü. Güzel bir eyer takımı vu- rulmuş bir beygir ile prensin dört çu - hadarından terekküb ediyordu. Bunlar kime refakat edeceklerdi? Kotehin Pa- şasmın çuhadarına. Halbuki Kotehin Pa- şası bile ancak ikinci derecede bir ps- şa idi. Fakat bir 'Türk ile bir Rum ara - sında hiç bir derece yoktur, Türk ber şey- dir, Rum hiç demektir, Hiç bir zaman itiraza uğramıyan bu kaide hasebiledir ki Ali ağa tuhaf bir a- zamet ile ata bindi, Tesadüf ettiği kim - vermek için duruyorlardı. Bu hürmet - kârane tazimlere o hafif bir baş İşareti ve lütüfkâr bir tebessüm ile mukabele €- diyordu. Prensi ziyareti ona hediyeler verilme - sini intaç etti. Yaş şehrinde attığı her a- dım şahsi şeref ve haysiyetine hâdim ol- duğu kadar menfaatine de hizmet edi - yordu. Benim mihmandarım faydalı şey- lerle hoş şeyleri böyle birbirine mezcet- yerine başka birini bulmakla meşgul - düm, Moldavya prensi ancak Tatar hudu - Besarabyanın sultan seraskerine bir sâl göndererek Moldavya hükümeti hudud » larına birisini izam etmesini rica eyle » dim. Bu tedbirler alındıktan sonra, prensin yollamış olduğu bir arabaya bindim. A « rabanın etrafım istediğimden pek fazla çu hadarlar ve ayak hizmetçileri ihata et « mişlerdi. Bunlar beni saraya götürdüler, Beni bekliyen Türk merasiminin uzun « İuklarmdan kurtulmak için acele acele içeri girdim. Rumlarin gurur ve azameti bana böyle bir merasim hazırlamıştı. Prensi kardeşi ile bir apartımanda yal niz buldum. Burasının haşmeti Iâal kü maş ile örtülü iki muazzam koltuk kadar dikkate şayan değildi. Koltukların ehezü« miyetini derhal takdir ettim. Fakat bun. lardan birine oturmayı kat'iyetle redde « diyordum. Prensin kendisi de başka bir sandalye a'dı, Muhaveremiz eski hatıra ları yâd ile başladı. Bu eski rabıta onu İşimdiki vaziyetinin zorluklarından bana mahrem surette bahsetmeğe sevkeyledi. İ Kolaylıkla anladım ki kardeşinin en. trikacı taassubu bu vaziyeti hakikaten çok müşkül hale sokuyordu ve istikbal için kendisini büyük tehlikelere maru3 bulunduruyordu. Bu muhavereyi benim azimetim için elzem olan tertibatı dü « şünmek suretile bitirdik. Sonunda bütün Türk merasimine katlanmak mecburiye- tinde kaldım. Bu merasimin en mühimmi, en büyü hürmete delâlet eden kısmı şerbet takdim edilmesidir. Arkasından daima gülsuyu ve sarısabur (aloös) kokusu serperlek Avrupada sık sık bahsedilen, fakat ne J olduğu pek az bilinen bu şerbet şekerle yoğurulmuş yemiş sularından terekküğ eder, Şerbeti suda eritirler, O kadar mizi kokusu vardır ki insan ancak bir yudum alabilir. Onun için, bardak bir kere dol « duruldu mu, bir haftalık misafirlere kâğ gelir, Kahveye refakat eden reçellerden İde gayet az alıyordum. Çünkü bunların ( kaşığını biç bir zaman değiştirmezler. Maamafih, intizar odasında benim uşa Ema karşı da tekrar edilen bütün bu me- irasim onun tarafından hiç tasarruf ve Jiktısad mülâhazası olmadan bol bol ka « bul edilmişti O kadar iştihası vardı ki hiç bir şeyi reddetmedi. Verilen zencefil lerini sildi süpürdü. Bütün şerbet bardağını bir hamlede boşalttı. Prensin apartımanından çıktığım zaman, saray) erkânı hâlâ hayret içinde idiler. Cordelterlerin yanına döndüğüm vakit, tanıdıklarından bir çok Rumu orada bul. dum, beni bekliyorlardı. Bazılarını ye « i meğe alakoydum. Sonra iade edeceğim ziyaretlerde bana refakat ettiler, (Arkası var) —ş.mene rma srenonsanmas0ns0asnnusananassa sm ususanunasan Ankara borsası Açılış- kapamış fiatları 2-3 - 939 mhz eki v

Bu sayıdan diğer sayfalar: