4 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

4 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hokkabazın Eni Hokkabaz — Ka « tıcığım haberin var mı? Karısı — Var ya, olmaz mı? Teyzemin halasının kızının, amcasının üvey oğ hahun baldızının ke - disi doğurmuş. Bokkaz — Uğuriv kademli olsun amma ben Sana onu sormu- /? Yorum, Evde sen yok ken yaptıklarımdan haberin var mı? Karısı — Ne haberim olacak, kim bilir me hokkabazlıklar yapmışsındır. Hokkabaz — Hokkabazlık “yapmadım Ikarıcığım, senin işlerini kolaylaştırmak İstedim. Evi temizledim. Yemek pişirdim. Karısı — Aferin sana, nihaye* bir iş Yapabildin ha! Peki emma şen yemek pi girmesini bilmezdin? Hokkabaz — Öğrendim. Karısı — Kimden? Hokkabaz — Benim çırağımdan, 0 ga- ii ? a2 Hokkabaz — Ev Da da senin hiç bilmed Tİİ etti, yaptım. Hele sen $u sofrayı kur, Karsı — Peki şimdi sofrayı kuruyo - Tum Sen yemekleri getir! Hokkabaz — Oldu değil mi? İşte bu al Pişirdim. Şekerli sarmısak çor - , kendisi söyledi, ba- yemekleri ta- Karın — Ne dedin, ne dedin; şekerli sarmısak çorbası m1? Hokkabaz — Şekörli sarmısak çorbası. biberli işkembe çorbası, fuzlu şehriye Sorbası olur ğa şekerli sarmısak çorbası olmaz nı? Tencereye sü koydum. On tane satmı- #âk âttım, bir kiloda şeker koydum, pi girdim, Ha az kalsın unutuyordum. Yarım da zeytinyağı katmeyı unutmadım. Karısı — Hele sen şu çorbandan bir ka- rkat Hokkabaz — Alavım. Karsı — Beğendin mi? Hokkabaz — İnsanın kendi yaptığım mesi ayıp olmaz mı? Karısı — Ağıp değil, ayıp değil! Söyle! Hokkabaz — Doğrusunu istersen karı - ben pek beğenmedim. Karın — Hele ikinci yemeği de bir getir de yiyelim, Hokkabaz — Getirdim. İşte bak du - Manı da ne güzel tütüyor. Buna pirinçli fte derler, mis — Pirinçli köfte mi, bak o olur. T tane alayım. kkabaz — Nas) beğendin mi? Karsı — Şey, konuşamıyorum; dilim | & yapışıyor. Bu nasıl şey. ve okkabaz — Söyledim ya, pirinçli köl. © Şirağımın tarif ettiği gibi yaptım. ba gittim, bir kilo et aldım. Evde eti im. Tavaya koyup kızarlacağım | © Yeni bi'mecemiz | zaman pirinci katmayı unuttuğum aklı » pirincin ge ma geldi. Köfteleri zamkladım, içine koydum, çıkardım. Pirinçler sıkı sıkıya yapılmışlardı, ben de tavaya koyup pişirdim. Karısı — Ne diyeyim sana bu da ol * mamış. Olmadığı bir şey değil, ete, pirin- ce yazık. Hokkabaz — Zarar yok karıcığım. pi - şirdiğim baklavadan bir iki lokma yeyin: ce bunların acısı çıkar. Öyle bir baklava oldu ki sorma! Fırınetlar bile, fırında pi- sird'kten sonra baktı baktı da. «Ren öm- rümde böyle baklava pişirmedim: dedi. Karısı — Baklavayı da çırağından m öğrendik? Hokkabaz — Yok, çırağım baklava yapmasını bilmiyormuş. Ben düşündüm buldum. Karısı — Ya sen mi düşünüp buldun? Hokkabaz — Baklava unla şekerle, yağla, cevizle yapılmaz mı? Bende bir tepsinin İçine yağ kovdum, un koydum, seker koydum, daha da ceviz koydum, fınna verdim. Karısı — Hele getir biklavayı! Fokkabaz — İşte al da bır Iokma, ağrım baklava görsün! Karısı — Üzerindeki bu toparlak to » parlak şeyler ne? Hokkabaz — Ceviz! Karısı — Cevizi kırmadan, ayıklama a dan mı koydun? Hokkabaz — Bak bak, cevizi kırıp ayık lamak hiç aklıma gelmedi. ! Karısı — Peki amma bu baklava kar- ma karışık, hamuru açmadın mı? Hokkabaz — Ne dedin, ne dedin, ha - mur nasi açılır? ! Karısı — Unu bir kaba koyarsın, su ile yoğurup açarsın. Hokkabaz — Ben öyle şeyler yapma - dm. Karısı — Ya ne yaptın? Hokkabaz — Unu, şekeri, yağı, ceviz leri tepsiye koyuverdim, fırma götürdüm. Karısı — Fırıncının ben ömrümde böy- le baklava görmedim; demekte hakkı varmış. Hokkabazlık senin nene yetiş - miyor ki, benim işime karışırsın. Hokkabaz — Hakkın var karıcığım, bir daha bilmediğim işlere karışmam! kk Aslanı Sanlı aslanı Zânnetmeyin, aslanın res » il sonra ayni resmi birleştirmek iste- di Birleştirmişler amma olmamış. bu iş size kalıyor, Resmin parça » ini tekrar ayirın ve yeni baştan bir üzerine parçaları doğru olarakİmebenin gazetede çıktığı tarihi muhak -| tiyorlardı. Parça parça etmişler. Sakın un asıl resmini yapmış © Tun; sonra bu resmi bize gönderin. Bir kişiye bir kol saati, yüz kişiye de ayrı ayrı gürel hediyeler vereceğiz. Bilmeceye cevab verme müddeti on beş gündür. Bilmece cevabını bize gönderdiğiniz zar. fın üzerine Bilmece kelimesini ve bil - kak yazmalısınız, / Kedi ile fare Bir kedi, bir de fare, Dost oldular bir kere; Çok akıllıydı kedi, Kendi kendine, dedi. «Neden bu düşmanlık hep» «Nedir ki buna sebeb mp «Anlaşalım artık biz» «Kedi fare hepimiz.» Fareye pek uzaktı. Bunları açtı bir an, Fare düşündü dedi; «Pekâlâ olur kedin Bu iş oldu böylece. Fare çıktı gizlice, Gitti kediye gece; Oturdular beraber.. Bu işe de kim ne der?. Fare uacıktım» dedi. «Ne yapsak» dedi, kedi. Fare dolaba baktı. Kedi onu bıraktı. Girdi hemen dolaba. Buran soktu her kaba; Karnını bir doyurdu. Doyurdu hem pir doyurdu. r* Ertesi sabah herkes, Uyanınca evde ses, Dayaldu, «Bu hal nedir? «Görmedik kaç senedir ;» «Biz böyle bir rezalet.» «Şu hale bak de. seyret..» uFare yemiş, ne varsa.» «Kim bulacak ararsa.» «Yiyecek bir lokmacık.n Kedi baktı azıcık, Gördüler onu, «Alçak, Dediler, ne olacak. Bunadı artık bu da, Ne işi var, hem burda, Atalım kapıdan onu, Budur bu işin sonu..» O gün bugündür işte, Kedi oldu artık.. Fareye gene düsman, Fakat sebeb hep insan! Necmi Duran Bay Güner kasabanın zengini idi. Kendine bir otomobil almıştı. Otomo- bille kasabada dolaşıyordu. Bay Gü- ner iyi otomobil kullanmasın bil - mediği için otomobil zikzak gidiyor, büyük küçük herkes kaçışıyorlardı, go ER EZ | yacaktım. Fakat da- 7) Nİ Dilencinin sadakası Yazan: Ulya Ziya Şakir Öğle yemeğinden * henüz kalktım. Uğultulu bir rüz » gir camları sarsıyor. Sağanaklı bir rüz - gir, her tarafı kam - çılıyor. Cadde o üstündeki odama geçtim. Yarı - da kalmış olan bir mektubu o tamamlı - ha evvel, pencerenin önüne gittim, Cad - dede, sağanak yağ- murdan kaçışanlara göz gezdirdim. Islak okaldırımlar, bomboştu, (Herkes, sağanaklı oyağmu - run kamçılarından kaçıyordu. Gözlerime, birdenbire garib bir insan ilişti. Bu insan vücudü, iki koltuk değ -| neğinin arasında, boş bir çuvsl gibi sar - kıyor.. sağa sola çarpılan ayaklarını, bü- yük bir güçlükle sürüklüyordu. Bu, genç bir kızdı. Başını, kirli bir ör- tü ile sarmıştı. Dilenmiyordu. Kimseden, hiç bir şey istemiyordu. Sadece, yanından gelip ge - çenlerin yüzüne bakıyor. Ve sonra, ıslak başını göğsünün üstüne eğiyordu. Ona karşı, alâka gösteren yoktu. Her- kes, yağmurdan bir an evvel kurtulmak için acele acele yürüyordu. Caminin kapısından çıkan iki kişi, bir- denbire duraladılar. Evvelâ dikkatle bu zavallıya baktılar... Bu bakışları, onu ü- midlendirdi. Koltuk değneklerini daha kısa fasılalarla starak, ayaklarını biraz daha yavaş sürükledi. Fakat bakanlar, sanki acayip bir mah- 10k görmüş gibi duruyorlardı. İnsanla - rın şefkat ve merhameti karşısında, alil vücudünü sürükliyen bu bedbah: kıza daha hâlâ dikketle bakıyorlar, bu sefa- let manzarasını, nasıl tefsir edeceklerini bilmiyor gibi görünüyorlardı. Kız geçti. O zaman, bu iki kişinin na- zarları birbirine çevrildi. Şu anda bu iki adamdan ne beklenebilirdi?. Iztıraba Belediye raisi, bu hali penceresinden görmüştü. Belediye çavuşuna emir verdi: — Durdurun şu otomobili, otomobili kullananı da bona getirin, dedi. Bay Güner belediye reisinin yanında Bay Güner belediye reisinin yanın- iken, boş kalan otomobiline dolmuş- dan çıkınca bu hali gördü, şaşırdı. lar, otomobili ise ite vürütümor. sile. Kömürcü, otomobilini benim dükkâ- ma kovarsın. dedi | karşı, merhamet ve teessür deği m!?.. Zavallı kız, tramvayın durak yerim yaklaşmıştı. Orada, tramvay - bekliyes bir iki kişi vardı, 1 O, sükülene sürüklene bunlara yak « laştı. Biraz duraladı. Fakat bunlardam hiç biri de onunla alâkadar olmadı, Karşıdan, beyaz sakallı bir adam gm yordu. O da, elindeki değneğe dayana dayana yürüyordu. Lime lime kıyafa w tinden, onun da bir dilenci olduğu anla. şılıyordu. Bu iki zavallı, köşedeki tütüncünün 8. nünde karşılaştılar. Evvelâ, birbirlerine uzun bir nazarla baktılar. ş Kız, alil vücudünü sürükliye sürükliye igeçip gidecekti, Fakat öteki, derhal ge nun önüne geçti. Değneğini, önüne dzw yadı. Elini, ceplerine sokarak uzun u « zan arandı. Çıkardığı parayı ona uzatiı. Ve, hiç bir söz söylemeden yoluna devamı ederek, bir kaç adım uzaklaştı. Sonra, birdenbire durdu. Başını tekras ona çevirdi. Koltuk değnekleri arasındaş boş bir çuval gibi sallanan o muztariği vücudü, bir kaç saniye gözlerile taki etti, Tekrar yoluna devam ederken, es nin tersile gözlerini sildi. Zavallı ihtiyar dilenci, ağlıyordu. Çim kü kendisi de ıztırab çektiği için, hiç gög hesiz ki ıztırabın manasını o anlıyordu. Bay Güneri belediye reisinin yanına çıkaydılar. Belediye reisi Bay Güne re çıkıştı: - — Evvelâ, dedi, otomobil kullanma « sını öğren, ondan sonra ortaya çı Bay Güner otomobiline yer bulduğg için sevinmişti. Fakat evine gidined halini gördü. Kömürcü onunla kon yurken ellerinin karasını üzerinde tas mizlemisti i ik 4 al | | | Pi Bi Eağ

Bu sayıdan diğer sayfalar: