21 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

21 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Dünyanın bugünkü Perişan vaziyetinde biz Yazan: Muhittin Birgen İmanya, Çekoslovakyayı cebine koydu; Macaristan ortak Ole- rek yanına aldı ve Lehistanla Italyaya da alkışçı rollerini oynattı. Dünyanın öbür tarafı, ya Almanyadan korkarak susuyor; yahud da, Almanyaya karşı politika yap- tığı için, bu fırsattan istifade ederek ala- bikliğine propagandaya girişmiş bulu Buyar Stalin'in dediği gibi, muharebe, çiban muharebesi, bütün milletler, birbirine katan harb başlamıştır. Şimdiki hölde, muharebe #ieydanı, bütün dünyanın ha vâları, bütün milletlerin kulakları, mat- buat sayfaları ve nihayet, insanlığın kal- bi ve kafamdır, Bu sahadu manen başir yan harb. eğer ara yerde bir mucize zu- hür emiyecek olursa, günün birinde, ya- kin bir zamanda, sevkulccy; ve tabiy plânları ile fiilen kendisini gösterecektir. Veyl, o zaman insanlığa! Dünya «yapanlar», «susanlar», «söyM- yerler: diye adlandırabileceğmiz üç zümreye ayrilmıştır, Birineiler, süngüyü takmış ilerliyorlar; bir tarafa çekilip büzülmüşler, susuyor- Jar; ötekiler de, bu vesileden istifade &- dip kendilerine taraftar kazanmaya çalı. mın müdafsasıni ele Birinciler eli ve sanilieiğ dün- yada yalnız kuvvetin hâk'm olduğuna nammışlar, kuvvetlerinin yettiği Kadar ileri gidecekler; ik'neiler, her türlü kuv- vetli rolü oynıyabilecek şartlara malik oldukları halde, maalesef, bir türlü an- laşıp ibirleşemedik'eri için, susmakta de- vam edecekler, üçüncüler de dünyanın yeni badiresini manen azami kuvvetle karşıhyabilmek için, tarihi oçehrelerile, yani mürallikle, insanlık namına propa» ganda yapmakta devam edecekler. Bu hal, büyük karar günü gelinciye kadar bu halde devam edecek! Bu karar günü ne zaman gelecek! Ge- çen gün de söylediğim gibi, ben önümüz. deki yazın büyük karar gününü görece. ğini zannetmiyorum, Bununla beraber, insanlığın gittiği yol şimdilik o yoldur: Harb yolu. x AArtvk daha iyi anlaşılıyor ki dünyada çarpışan iki kuvvet vardir; Tecavüz ve istilâ etmiş kuvvetle tecavüz ve istilâ edecek kuvvet, Bunlardan bir j elinde, iptidaf ve yarı medeni Af ya ve Avustralya mi ei bu! yet Min san'lerce sü- masında, A: ten gizli konuşmu nın şörk sahaları verdi, Birinciler, manei kuvvetli kalacak! kuvvetli oldukları zayıflamağa mahküm b Bu iki kuvvet, bi ken, ara yerde üçüncü kuvvetli Hepsi bir araya gelerek: «— Yeter, artık bu sizin hırslermiz ve oyunlarınız! Biz, ne lokma, ne uşak, nede peyk olmak istemiyoruz! İnsan ve millet kütleleri aradında sulh, dostuk ve ne müskârmme bir sây Üzerine kurulmuş bir refah istiyoruz! Divebildkleri zaman, milletler arasım- da hak ve adalet düsturuna istinad eden namuslu ve faziletk bir Milletler Cemi- yeti kurmaya kadir olan üçüncüler de, sırf bunu diyemedikleri için kendilerince, kâh bir tarafta, kâh öbür tarafta bir sığı- nak arıyorlar. Halbuki, Avrupaya şöyle bir baktığımız zaman görürüz ki asil kuvvet, nüfus kuvveti, toprak kuvveti, mal kuvveti, para ve bilhassa sây kuv- veti bunlardadır; isterseniz beraberce sa- yalım: Finlandiya, İsveç, Norveç, Dani- marka, Hollanda, Belçika, İspanya, Çek- ler, Slovalelar, Macarlar, İsviçre. Lehis- #an, Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Arnavudluk, Yunanistan, Türkiye, Mısır, Irak, İran... ve ilâh, Eğer bunlar, arala- rında anlaşarak hiç olmazsa bir fikir ha- reketi yapabilselerdi, he büyük bir kuv- vet oldukları meydana çıkardı. Bunu yâa- pamadıkları içindir ki susuyorlar ve on- lar sustukları içindir ki dünyaya ötekiler hğkim oluyorlar: Kuvvetlerile veya entri- kalarile... a Dünyanm bu perişan vaziyeti içinde biz Türkler, kendi evimizin endişeleri ve kendi işlerimizle meşgul olmaya, her zaman söylediğimiz gibi, evvelâ bilün Resimli Makale: Birbirlerine çok Benziyen İki adam simli bir adamı meydena çıksran reji- sörlerden biri, resimde gördüğünüz gibi! ona Çarlinin malkyajını yaptırınca, haki. ki artistten zerrece farkedilmediği rülmüştür. Sidney Toler, şimdi ayni rollerde oynı- yacaktır. Resimde sağduki Çarli Çan, soldaki ise yeni bulunan artisttir. Kundura kralı da Çekoslovakuadan kaçtı! .İ Meşhur kundura kralı Bata, hususi tay- yaresile Bükreşe gelmiştir. Beyenatta bö- hunmaktan istinkâf eden milyonerin bun- dan böyle İngilterede yerlereşeceği am- Türk kalbi viücude getirmeğe mecburuz. Aramıza girerek: «— Benden ol ben kuvvetliyim!» Diyene de, yahud: «m Hak ve hakikati, adalet, müdafaa eden benim, sen de benden ol!» Diyene de ayni gözle bakıp ayn! ağızla cevab vermekle mükellefiz. Türk olarak dünyaya yalnız Türkün realist gözle bakmaya ve kulaklarımızı her nevi ya- lantı ve riyakâr davete karşı tıkamaya mecburuz. Türkiyenin kuvvetlerine kani olduğum içindir ki bugün onun hatiâ oynuyabile- ceği bir rol olduğuna dahi kaniim: Dün- yanın vaziyetini Türkiye gibi anlamaya kadir milletlerle birleşerek her ikı tara- la da: «— Yeter artık!» demek rolü, İşte, dünyanın bugünkü perişanlığı, kafaların bugünkü anarşisi ve ruhların/” bugünkü hezeyanı arasında Türkün e İk, sile mükellef olduğu vazife! Muhittin Birgen am EY e era KA A m yeme me mr arm amm e Kiğafin ŞA yaza Kame İL DARALIR 1 EEE Ke ie AM e e ŞE İSTER İNAN, Bir atkadaşımız anlattı: — Kadıköy vapurundan çıktım, Karaköydeyim. Beyazıda gideceğim. Karsköyden Beyazıda otomobil ile gi mam, tramvay ve otobüs bol bol kâfidir. Nihayet yürüyerek gitmek te mümkündür, fakat o kadar acele bir işim var ki bir taksi otamobiline işaret ediyorum. Şoför: — Nereye gideceksiniz? diye soruyor Ve benden: — Beyazıda! Cevabını alır almaz, başını sallıyor: İSTER İhsan muharebeyi her zaman iç'n bir felâkel olarak €ix, ölüm, ızurab, sefalet getirdiğini bildi, fakat her zaman harbin önünde baş eğdi, kendisine takaddüm eden nesiller gibi ölüm dehlizinin içime girdi. hayatında; men gelecek, harb dünyadan kalkacak, yerre ebedi sulh ka'm ola SINDA ıl İngiltere kraliçesine Hergün bir fıkra i İeraya mürscaat etmişti İki mübalâğacı Mersilyalı karşılaş, mişlardı. Biri amcasının yaptırdığı a- ; partımandan bahsetti: — Amcam, dedi, sekiz katlı, yirmi dört daireli bir apartiman yaptıra - i caktı. Bir arsa aldı, apartmana baş « i landı. Apartıman a kadar çabuk bit. i mişti ki, arsaya ük karmamın vurul » duğu günden on gün sonra bütün dai- reler kiralanmış. Kiracılar taşınmış - Öteki Marsilyalı güldü; — Bu bir şey mi azizim, benim am- cam da bir arsa almıştı, O da sekiz katkı, yirmi dört daireli bir cparn - man yoptıracaktı. başladığının ertesi günü amcam icra ya mürucüoi etti: Temel kazılmıya gö- — Apartıman bitmiş, kiracılar ta - şınmaşlar, bunlardan bir kısmı aylık- : larını vermemişlerdi. İngiliz maliyesinin Esrarengiz adamı Konuştu Dünyanın sayık mühürlü dudakla- rından biri geçen» İlerde nihayet açıl dı. İngiltere ban: kası direktörü ve «maliyenin esraren ianılan o Montağu Norman, - seneler. denberi ilk defa olarak efkârı umumiye karşısında konuştu, radyoda bir hitabe. de bulundu. Bu konferansı ile de anlaş. dı ki: 68 yaşında olen direktörün çek tatlı bir sesi vardır. Edası şairanedir. Londra üniversitesi belâgat ve profesörü «Montagünün insanı sürüklü- yen, parlak, berrak bir sesi varmış. (R) harflerini dikkatle kullanması, maâsma, fevkalâde bir zenginlik, heyecan ve kudret katmaktadır. Direktör konu- ve * gözlerimizin önü. İne kelimelerden müteşekkil resimler çiziyor» demiştir, İSTER — Gidemem, diyor, — Belki mazereti vardır, diye düşünüyorum, fakat bir ikinci, bir üçüncü, bir dördüncü şoförün de ayni cevabi ver. İ melerine bakarak şüpheleniyorum ve nihayet sonuncusunun — Edirnekapıya, diyerek otomobile biniyorum, Beyazıdda iniyorum ve ö zaman anlıyorum ki Galata teksi yerinden du- ran otomobiller kısa mesafeye müşteri götürmemek larında adetâ anlaşmışlardır.» “© iy İSTER INANMAT Bulunmıyan ilâc... 8 Sözün kısası Deniz kızı E Talu #talyayı, bundan otuz yıl kadar evvel, bana tanıtan, rahmetli üstadım Ahmed Rasim olmuştu. Hiç w İ butmam: Bir kış okşamı idi. Babiâlide * rastlaşmıştık. Gözlüklerinin altından, yü- İzüüme dik dik bakarak, sordu: — Bu akşam işin var m1? —— Niçin sordunuz, üstadım? — Seni bir yere götüreceğim. Sana bir İ ses dinleteceğim.. sesi — Olur, üstadım! Kemâni Tatyos o tarihbe sağ idi. Önce, | Beyoğlunda, Hamalbaşı civarındaki selân "tin bir meyhaneye uğrayıp onu bulduk. Evvelden sözlü imişler. Ayaküstü bir iki tek te biz parlatlıktan sohra, Galatasa « rayının yanından saptık, bir eve girdik, Rasimi, çok sevilen ve hürmei edilen €s« ki bir âşina gibi 'karşıladılar. Biraz sonraç üst kattaki odalardan birinde mütevazi, fakat hatırası bugün bile bende yaşayan nezih ve nefis bir saz meclisi kuruldu. 'Tatyos, Üstadın verdiği işaret üzerine en güç bir m#kama girişti. Ve karşımıza da oluran genç ve güzel kadın okumağa a, başladı. Ses, onun ağzından, erimiş bik Gözyaşı döktüren lâr gibi dökülüyordu. Nağmeler kusur » Yanra suz, pürüzsüz, birbirini takib ettikçe şevs, ka gelen Tatyos ta kemanının üzerinde kokkabazlıklar ediyor, en güç varyasyon« lar yapıyordu, Rasim, yolda, bu eşsiz hanendenin EE talya adımda bir Rum kızı olduğunu söyw lemişti. Şimdi o okudukça ben dikkat o diyordum: © Şivede kat'iyen bir bozuk» Iyk bir çetrefillik yoktu. En fasih bir İs. tanbullu Türk kızı da bu kadar vazıh okur, güftelerin veznine, ahengine bu ka dar dikkat eder, onların mealini bu Kadar duyardı. . Gece yarısına yökın oradan ayrılıp ta İngiliz kraliçesi mutad gezintilerinden |eokağı Şörğmez zaman, Tatyos: birinde taş bebeğini yıkayan bu yavruyu) — Rasim Bey! Bü ne sestir, ka7. diye görünce ağlamıştır. Bebek, kraliçeyi sordu. Ben ömrümde böylesini Yen 's etmenin yolumu keşfeden kafa herüz » geleceği de yoktur, i| farkedememiştir. Zira zavallı doğuştan mişim!, Kemanımdan utandım. j kördür, Hekikaten, yakın Türk musiki taribina de, Eftalya gibi, bilerek ve duyarak oku- : yan, Allâh vergisi olan davudi sesini bu İngilter, Si Kr al ge derece maharetle kullanan bir harende K-aliçesinin daha gelmemiştir. Onun sesinde başka bin . halâvet, insanı yormıyan, usandırmıyan Amerika seyahatleri / |yisn vir sühület vardı İngiltere kral ve kraliçesinin Ameri -İ Ona «Deniz kızı: lâkabını veren her, kaya yapacakları seyahatin tarihi yak -| kimse, allanmamıştı Esatir devrinde, de. laşmaktadır. Anlaşıldığına göre, kral ve)micileri mestederek yollarından alako » kraliçe Haziranda Amerikad bulunduk -İyan deniz perilerinin sesi her halde, Ef İarı zaman saray adabı omuaşere-| talyanın sesinden daha müessir değiimiğe birçok kısımlarına riayet edilmi -İtir. yeçektir. Meselâ, kral ve kraliçe yapıla «| Ne yazik ki, onu hepimiz doya doya cik olan resmi kabullerde, husüsi ve yük» |dinliyemed'k. Soz Meyetlerinde kadm sekçe bir yere konulmuş kituklarda o -|hünendelerin de okumalarına ancsk cümw turmıyacaklar, Davetlilerin arasına ka ». |huriyet devri imkân verdi. Eftalya di rışacaklardır. Kral tamamile hususi ma-| ancgk ondan sonra meydana çikti ve hak hiyette “olarak ta, Ruzveltin her hafta| kı yüksek gan'atından istifade ettirebild& matbuat erkânile yaptığı mesleki toplan-| İki buçuk seneye varan bir zamandan» tılardan birinde bulunacaktır. beri onu kaybetmiştik. Kalbinder hasta diyorlardı. San'at için çarpa çarpa, o kali Büyük bir horoz dövüşü |ne de çabuk yıpranmıştı! müsabakası Kulaklarımız onun sesinin hasretini çe * kivordu. Pek ziyade özlediğimiz vakif, Yüzlerce İngiliz, 148 horozun dövüşü- | gramofon plâklarına geçen şarkılarile a » nü seyretmek üzere Kale'ye gelmişlerdir.| vunduk. horozların ekserisi, antre-| Kendi sesinin kıymetini bildiği, kendi nörleri tarafından Yorkşirden getirilmiş. | kendine çok iyi baktığı için, daha sena » fir. Müsabeka yeri olarak seçilen bir ga-|lerce yaşıyacağını ve Türk muskisinin ök raj arkasında müsabakaya giren horoz. | miyen şaheserlerini gene bize dinleteca « lardan birbirlerini öldüre öldüre ancak|#'n! urmuyorduk.. üçte biri muzaffer kaYabilmişlerdir. Ölü) Ümtdlerin, temennilerin çoğu gibi bas ve mağlüb horozlar da bir otel müdürü | nun da sonu gelmedi, Ve musikimizin ba tarafından satın alınmış, pişirlilmiş (ve | çok değerli tercümanı, ses kraliçesi Eftah bir gece, galib horozların sahiblerine ve-| ya, pesten okunan bir süzinik aranağme. rilen ziyafete baş yemek olarak dağıtıl-İsi gibi, nihayet yavaş vavaş söndü. maŞtIr. z 'Devn: ncü sayfada Dövüşe Londradan tayyare ile gelen- e el önc e lerin sayısı birkaç yüzü geçmiştir. A KV ! M INANMA!

Bu sayıdan diğer sayfalar: