29 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

29 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RE | 64 sene sonra alevlenen tarihi münakaşa || Abdülâzizin katledild iddiaları doğru mudur? Yıldızdaki muhakemede Yozgadlı pehlivan Mustafa çavuş : “ Yüz lira aylıkla Feriye sarayına gönderildik. —22— Pakat bunun, uzun uzun mukaddematı wardır, Tafgilâtını beyan etmekten hasbel bal âcizim...J Demiştir. (1) Muhakkak olan bir şey varsa, Rüştü Paşa bir aralık (erkânı müttefika) dan ayrılmak istemiştir. Fakat: — Eğer şu maksadda, ittifaktan ayrılır. san, Beyand meydanında, Milletin seni pâre pâre edeceğini düşünmelisin. Sözlerile tehdid edilmiştir. 5 — Damad Mahmud Celâleddin Paşa, 3 üncü Selimin başçuhadarı oRadoslu Ahmed ağazade Fethi Ahmed Paşanın oğlu... Terbiyesi ve güzelliği, Sultan Me- cid tarafından takdir edikyor. Daha hs- müz (10 yaşında) iken kendisine (mirli- va) rütbesi verilerek (Mühendishanei berri hümayun) a talebe kaydettiriliyor. (Cemile Sultan) ile nişarlanıyor. (20 ya- gına gelinciye kadar) (müşir - ve. vezir) okuyor, Sultan'a evleniyor... Sultan Azl - zin zamanında, muhtelif (nazır) lıklarda bulunuyor. Fakat padişah, Sultan Aziz ailesine yüz vermiyor. Bilhassa veliahd Murad Efendiyi tazyik ediyor. Bu arada, » Murad Efendinin hemşiresinin korası olan - Mahmud Paşayı da bir iki defa rencide ediyor, Bu sebebden dolayı, Mah- mud Paşa da (erkânı müttefika) arasına giriyor. Ve gün gçtikçe, hararetli bir un- sur kesiliyor. Bilhassa, Hüseyin Avni Pa- ga ile, hususiyet kesbediyor. Sultan Mu. radın tahta çıkarılman İçin, son güyre - tini gösteriyor. 6 — Damad Nuri Paşa: (Enderun) ağalığından yetişmiş, yakı- gıklı ve terbiyeli bir adam olduğu için, (mabeyinci) liğe kabul edilmiştir. Sonra da, veliahd Murad Rfendinin hemşiresi (1) Vaktile, Yıldız evrakı meyanında bulu- nan iştintaknameden alınmıştır. 'ormuş! diye bağırdı. iniz, tatlılıktan an - Jamıyorsan, işi zorbalığa bindirmesini de bilirim. Ben bu akşam buraya eğlen- meğe geldim. Dinim rabbena hakkı Içim bip yere kıpırdamam, — Peki aslancığım amma. bilmem kil — Bilirsin. bilmezsin. onun orası benim üstüme lâzım değil, Para ise, para. Nah, işte orada, masanın üstünde durup duruyor. Sarı sarı.. dana gözü gibi, tam Ayâr altıncıklar, Şuracığa kerahat tez- gâhını kur, bir takım da kendine aç. Boyun, dökün geç karşıma; ud mu çalı yorsun?Kanun mu?.Ne zikkımsa! Onu da al kucağına, pesten bir hava tuttur. Ooh, kek'kâ!. Kafaları bir güzelce du- manladıktan sorra da, gelin güvey oy- narız, olur, biter. Ne kafa tutuyorsun, öyle bana? Senin gibi gün görmüş, bu işin kurdu olmuş haspaya yaraşır mı? Ne diye maval okuyorsun? Rânâ, kurtulamıyacağını anlıyordu. Boş yere dikine gidip de herifi cellâk Jendirmektense, suyuna gidiyor görü- nüv, içirmek, sızdırmak, sonra da kapı dısarı etmek kendisine daha uygun gö- ründü. Lâkin bu manevrayı bizzat çe- virmeyip de, başkasına havale etmiye karar verdi. — Vallah! dedi; seneler var ki böyle şeylerden el, etek çektim. Lâkin sizin güzel hetırınızı kırmamak için, bu se “ ferlik emrinizi yerine getireceğim. İz“ zet efendiye söyleyim tepsinizi hazır etsin. Size gecelik de göndereyim, Ra- hatınıza bakm. Ben de bü arada, kom- şuya karlar gideyim de, tam istediğiniz gibi, zevkinize göre bir taze var, onu alip geleyim. — Hah, şöyle! Yola gel şekerim! Yal nız, benim canim seni pek sevdi. Bag - kasına ne lüzum var? Otur iştel — O kadın; görürseniz daha beğe - mirsiniz. Ben töbekâr olduğumu size deminden de söyledim. Boyumca kız evlâdım var. Ondan ötürü artık bu gi edinmiş. fakat bu hal nazarı dikkati cei bederek, menedilmiştir. Sultana mürâcaat ederek bu meseleyi bir şeref ve izzeti nefis mesel lik rütbesi istihsal eylemiştir. Bu zatın da (erkân müttefika) ya da- hil olması; zevcesi sultanın sönük bir ha- yat geçirmesinden ikbai mevkiine çık - mak için kayınbiraderi Murad Efendiyi bir ân evvel saltanat mevkiine getirmek: İten ibarettir. Bu itibarla, Sultan Ar'zin (kati) edil « İdiğine hükmedenler, gerek bu Nuri Pa - İ omuzlarına, çok ağır mes'uliyet yükü İ yükletmişlerdir. Bunları, sırası gelince (Erkânı müttefika) adı verilen zevatı, bir dereceye kadar tanıttık. Şimdi de, (katli) taraftarlarının (fiilen katil) ol- makla #ham ettikleri kimselerle, (katl) in ne şekilde vuku bulduğuna dair vuku bulan iddia ve ısrarlara geçelim. Bu iddiada bulunanları nazaran (ka- tiller) dört kişiden ibarettir, Bunlar da, başta (ikinci mabeyinci Fahri Bey) ol. mak üzere (Cezayirli Mustafa), (Pehli - van Mustafa Çavuş), ve (Hacı Mehmed) tir. Bu son üç kişi, yeni padişahın (hu - susi bende) lerindendir. Şehzadelik za - marındanberi, onun sarayında, (beşer H- ra aylık) He bekçilik ve bekç'başılık et- mişlerdir. Sultan Azizin Feriye sarayına geldiği gün de, her birine (yüzer lira ay- Uk); (otuzar lira) albise bedeli vâdedile- rek ve birer aylık ta paşin verilerek Dol - mabahçe sarayından Feriye sarayına gön- derilmişlerdir. Bunlarm (tesmi warifeleri), sabık hü- İbi meclislere iştirak etmiyorum. — Aldırma! Şu - nun şurasında ah - babca oturup, mu- ! habbet edeceğiz. Kr zn bu evde mi? Varsın olsun.Kim var aşağıda diye sorar - sa bir koft atarsın, Dayımın oğludur, falan dersin. Kar kısmma yalan m öğreteceğim? Haşa | Haddim değil. Hamh kelâni, senin anlı - yacağın, geç karş- ma. o İsmarlanacak şeyleri moruğa ben kendim de söylerim. (Zaten rakı sofrasın- da karışık şeyler ye- mek adetim değildir. Çok defa yumruk | guldü. Rânâ ile o, biribirlerinin yüzü- ne gülen, fakat gene biribirlerinin ba- — A, öyle şey mi olur? Bırakın dalşını yemek için fırsat kollıyan #ki mü- mezesile de çaktığım olur.... ben size istediğim gibi ikram edeyim. — Hay, yaşa, be! Adamerl karısın da, ne diye, ondan sonracığıma efendim, demin naz ettin? LAf, işte! Sanki cilve- İeneceğin de aklın sıra beni kızıştıraca- ğın, değil mi? O bize göre değil; toy delikanlılara olur. Rânâ cevab vermeden, odadan çıktı. Başa geleni çekmekten başka ona ya - pacak şey kalmamıştı. Beberühiyi bak- kala öteberi almağa gönderdi. Kendi de mutfakta hazırlığa koyuldu. Bu esnada Sadık da içeride, kafasın- daki plânı daha da oldurmakla meş şanın ve gerek damad Mahmud Paşanın! Vazifemiz Sultan Azizi katletmekti!,, demişti (Fatma Sultan) ile evlenmiştir. Süs ve| kümdarın maiyetinde bulunmaktır. Fa- siynete meraklı olduğu için, asker ol - kat - Çkatil) taraftaslarının iddialarına madığı halde paşa elbisesi giymeyi âdet nazaran - Sultan Azizi öldürmek için e- mir almışlardır. Yıldızda cereyan eden muhakemede, İ Bunun üzerine zevcesi sultan, Valide | bunlardan Yozgadlı Pehlivan Mustafa Ça vuş (katil) keyfiyetini şöylece ikrar e - si şekline ge. | diyor: tirmiş.. böylelikle, Nuri Paşaya (müşir)| — Damad Nuri ve Mahmud Celâleddin Paşalarla Kızlarağası Süleyman ağa bize talimat verdiler. Yüzer lira aylıkla Fe - riye sarayına gönderdiler. Vazifemiz, Sultan Azizi öldürmekti, Üç arkadaş, Or. İtaköye gittik Sarayda (selâmlık) dairesi olmadığı için, gecemizi karakolda geçir- dik. Ertesi sabah mol aci Fahri Bey, bizi içeriye götürdü. Götürürken benim elime, beyaz saplı bir çakı verdi. Sultan Azizin odasına girdik. Fahri Bey, onu arkasından kucakladı, kollarını tuttu, Ce- zayirli Mustafa da, ayaklarının üzerine oturdu. Ben, Mahmud Celâleddin Paşanın tarif ettiği gibi - evvelâ sağ ve sonra sol iği! Türkiyede anas daba genişletmek amele iie Üzerinde durulmaya değer bir mesele karşısındayız: Ziraat Vekâletinin vilâyetlere gönder. diği bir tamimde deniyor ki: «Memleke - timizde İstihsal edilmekte olan anason mahsulürdn, dahili ihtiyacı karşılama - dığı anlaşılmıştır. İstihlâkimize yeter bir mahsul için, bugünkü zerivat sahasının en az bir misli arttırılması; bunun için de köylünün snason ziraatine teşvik e- dilmesi lâzım gelmektedir.» şarıdan getirmiye mecbur kaldığımız a - nasonların, bu yıla mahsus gümrük re3- mini asgariye indirecek bir kanun tekli- fi de yapılmıştır. 7 Eğer, bu ihtiyacımızı karşılamayan madde, çay - kahve gibi yurdun yetişti - remediği bir şey olsaydı, üzerinde pek durmaz, geçerdik. Fakat bir an düşün - meliyiz ki, içeride bulamayıp dışarıdan getirmiye mecbur kaldığımız şey, onlar. dan biri değil; yurdun çok yerinde, iste - nildiği kadar ekilip biçilebilecek olan (A- (mason) dur. Bu itibarla mesele dikkate değer mahiyettedir. kolünun damarlarını kestim. Bu ameli 1 Bugünkü Türkiye her sahada kendine yat beş on dakika devam etti. Pencere - lerden birinin periesini kopardım. (Mer. hum) un üstüne örttüm. Sonra, cenazeyi karakola naklettik. Diyor... (Katiller) den biri olduğu lâ - dia edilen (Hacı Mehmed) de, hemen ay- ni ifadeyi vererek itiraftı Obulunu - yor. (2) Yalnız. (Cezayırli Mustafa) bu ifadeleri külliyen reddej'yor. — Sultan Azizi biz öldürmedik, kendi kendisini öldürdü. Diyor. Gelelim Fahri Beye, evvel, ahir, bu es rarergiz ölümün (intihar) olduğunu id- dia eden bu zat, Yıldız muhakemesi es - Dasında bir müddet müteredâid ifade verikten sonra. (Arkası var) (2) (İntihar) taraftarları, bu ifadelerin, cebir ve işkence tesirle verilmiş olduğunu iddia ediyorlar. Son Posta'nın Romanı : 89 ba Rânâ cevab vermeden, odadan çıktı ral dost gibi idiler. Bir yarım saat kadar sonra karşıkar- kışın yeter istihsali gaye edinmiş olduğundan, bu acı duruma çok zaman katlanamaz. Ne yapıp. yapıp bu münasebetsizliğin hakkından gelecektir. Nitekim büküme- $in hakikati ortaya atmasile birlikte köy- lümüz ilk hamleyi göstermiş bulunmak- tadır. Alınan haberlere göre bu yılki a » on ziraatının ehemmiyeti lerinde yetiştirilir. İstihsalâtı artırmak semra anar anmea Yazan: Tarımman Diğer taraftan haber veriliyor ki, dı «| (mason zeriyatımız, geçen yıllardakinden fazla olacaktır. 1883 Türkiyede anason en çok İzmir, Burdur, Kütahya, Bursa ve Denizli vilâyet- için ekim sahasını bir misli Bâizım gelmektedir. getirmek tedbirlerini de unutmamak iâ- zımdır. Tanıdığım bir köylü bu hususta diyordu ki: «— Biz toprağımızda olabilen her şeyi eker, biçeriz. Fakat bunların an. cak para edeninde karar kılarız. Anason, gerçi para getirir bir mahsuldür amma, asıl harcıyanları sayılı olduğu için, değer fiatla satılabilmesi de datma onların ha- rekete geçmesine bağlıdır. Biz ki mahmızı bekletecek halde değilizdir. İs- teriz ki çuvala girmesile satılması bir ol- sun. Eğer tam bu sırada inhisarlar gibi büyük alıcılar piyasaya atılarak, tarım « manı korur bir fiat vermezlerse meydan küçük alıcılara kalır ki, bu takdirde bi - zim kazanacağımız da ertesi sene, âyni malı yetiştirmiye heveslendirecek kerteyi bulmaz. Binaeneleyh bize (ekin) diyen- lerin vaktinde almasım da taahhüd et- meler Düşünülürse bu mütalea yabana atıla- maz: Anason zirastini genişletmek için, onun zirsatini kö; görüşile garanti hale geğrmek lâzımdır, demek oluyor. Fikrimizce başta inhisariar idâresi olmak üzere bu, belli başlı alıcıların elinde olan bir şeydir. Hükümet anason mübayamt ve zeriyatını muhtelif şekillerle mürakabe” ve idare vaziyetindedir. Türkiyede anason en çok İzmir, Bur - dur, Kütahya, Bursa ve Denizli vilâyet - lerinde yetişt ktedir. İstatistik u - mum müdürlüğüne göre, bu yerlerin son dört yıl içindeki ekim ve biçim miktarı şöyledir: 1934 1035 1938 Viliyet e a İnmir 60 © G5 24 16 w 20 sı Burdur 205 © 205 159 158 400 110 250 200 Kütahya 0 © 429 sı 305 1 8 Bursa 158 © 15 189 Mn 3 ii 2 Denizli w U 4 m 20 ya Diğer yerler o 68 53 466 100 60 108 6 90 Yekün M5 DO 1887 627 830 8 2 455 (Devamı 16 uncu sayfanın 4 üncü ve 5 inci sütunlarındadış var, ş TAL kekçe bir racon seceğim.. Rânâ; — Ne imiş 6? di- ye sordu, — Ben seni, doğ- rusu bu ya, çok. amma, pek çok sey- dim. Sana kanım kaynadı; zorla de - Zil ya? Etendi ka - mı versin eğer ya» Jan söylüyorsam! Şu içtiğim zıkkım bo - Bazımda kalsınt, — A, afiyet ol - sun! Sonra, ederim, o tosunum! Bu sözlere hiçbir veçhile lâyık değilim. — Yoo! Bunu senden başkası söyle - miş olsa, haltettin derdim. İstanbulun bütün karıları bir araya gelse, senin o pamuk ellerine su dökemezler. Sen ne siya oturmuş, yârenlik ederek çakıştı- | diyorsun? Onun için ben de seni kendi- rıyorlardı. Rânâ, belâlı misafiri hak - me dost tutmağa karar verdim. Hafta- kında önceden kullandığı tabiyeyi büs-İda bir gün. Yo! Olmaz demel Anam bütün değiştirmişti. Şimdi gayet şuh|avradım olsun Ki elimden kurtulamaz» ve mülteft davranıyordu. Yukarıdan | sn. Aksaraylı Sadık bir şeye: «Böyle udunu da indirmiş, tatlı sesile, Sadığın | olacak!» dedi miydi, dünya bir araya istediği şarkıları okuyor, içtikleri ra -İ gelse onun aksini yapmağa, hattâ id- kının tesirini çabuklandırmağa ve ar-İdia etmeğe kadir tırmağea elinden gelen gayreti sarfedi- Bir aralık, Sadık: değildir, Ne diyor - dum? Ha! Haftada bir gün ve bir gece muhakkak benimsin. Üst yanına ka - rışmam! Ev geçindiriyorsun, Bin tür — Bana bak, Rânâ abla! dedi; sana! Ki dalgun var. Onların hepsine de pes. Belâhm geliyor dersin; her kim gelse, kapıyı yüzüne kapatıverir sin. Römâ bu teklife esas itibarile taraf « tar imiş te, lâkin tahakkukuna sanki mâni görüyormuş gibi içini çekerek: — Bu, dedi, birkaç sene evvel müm» kündü... Şimdi arlık - dedim x - o eski çamlar bardak oldu. Dost, most tuta - Ar teklitim var. Er-| cak vaziyetim yok, Evlâdım için sakin ke- yaşamağa mecburum, Sadık irkildi: — Bak şu söylediğin lâfa! Seninle dost olursak, evlâdma dokunur ne yeri var? Aramıza yobazın biri girip de dua etmedi diye mi çocuktan çekine - ceksin? Farzet ki karı kocayız be a - nam! Kadın başmı salladı. — Olmaz! — Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz! dınsın! Allah belâ - Ben bu sözü vaktile, anladın mı, bizim Arab Abdullahtan duydu idim de çok hoşafıma gittiği için ezberledim. Dün- vadâ olmıyacak birşey yoktur, anladın mı? Sade kösenin sakal: bitmez derler. Halbuki bana sorarsan, anladın mı, on» dan da şüpheliyim, Sadığın ikide birde Jâkırdı arasma bu «anladın mi» persengini karıştırma sı rakının tesir etmeğe başladığına a- lâmetti, Filhakika, yuvarladığı içki git tikçe sarıyordu.Diline rekâket gelmiş, gözleri çakmak çakmak olmuştu. Râ - nânın yüzüne baktıkça, hıncı varmış gibi hızlı hızlı soluyordu. Bu hal, Rânâya ürkeklik veriyordu. İçine türlü türlü endişeler girmişti. He le Arab Abdullahm adının geçmesi, hem de böyle Iübaliyane bir tarzda onu fena halde kuşkulandırıyordu! Lâ» kırdıya biraz fasıla verdikten sonra, lâkayd görünmesine itina eylediği bir eda ile sordu: — Arab Abdullah Bey dediniz. Ta - nırsınız, demek? Sadık, mağrur bir tebessümle cevab verdi: (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: