19 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa ÇANAKKALE SON POSTA > AA AAA E | z 8 2 mmm. General Cemil Conkun hatıraları: 18 amım Biribirini takib eden hücumlar Feyzi Bey, telefonla konuşurken düş- manın vaziyetini de sormuştu, Kendisine şu cevabı vermiştim: Düşman, ağa dokunan kılıç balığı gibi, küstürülmüştür. Tekrar toparlanm- cıya kadar, bizim için vakit var, demek tir. Kanaatimce, sükünetle tertibatımızı alabiliriz» Gece yarısından biraz sonra, Conbayı - Tini görmek üzere o tarafa gittim. 64 üncü slay kumandanı Servet Bey ile beraber, vaziyeti tetkik ettim. Fasılah surette devam eden ve arasıra şiddetlenen ateşten, düşmanın taarruz niyetinde ol - duğunu, ondan evvel bizim taarruza geç memiz lâzmgeldiğini ve taarruz hazırlığı yaparak şafakla birlikte hücum et - melerini emrettim, 25 inci alayın üçün- cü (burunu da İleriye aldırttım. Düş man, gün ağamrken Abdürrahman bayırı cihetindeki 14 üncü alay cephe- sine taarruz etti. Fakat bu taarruz püs kürtüldü.» Sol cenahtaki alay 64 de verilen emir mucibince düşmgna ftsarruzda du. 25 inci alayın tarassud mahajli ve düşman eline geçmiş olan bazı siperleri istirdad edildi. Lâkin, siperlerin bir kıs- mından düşman tard olunamadı. Bu tasrruzun sabsha karşı tekrarlandığı, düşmandan üç hafif ve yedi ağır yaralı esir alındığı, 64 üncü alay kumandanı kaymakam Servet bey tarafından bilâ- hare bildirildi. Bu çarpışmalar esnasında, 25 inci a-| lay kumandanı kaymakam Nail beyin yaralandığı haberi geldi, (Mumaileyh sınıf arkadaşımdır ve aldığı cerihadan | Bugünkü Conkbayırı hücumlarından ! birinde de erkânıharb Hulüsi bey ba - gından yaralanmıştır. Bu cephe, Saros grupunun gönderi- leceği bildirdiği 30 uncu alaydan gelen bir tabur ile takviye edildi ve tekrar Çonkbavırına taarruz olundu. — Vah, vah! Ne kadar d4 rakik duy gularınız varmış. Dokunmağa gelmi - yor. — Ya, bir de yıkılan binanın âzame- tini düşünün. Onu (hiç kale almıyor musunuz? Füruzan ric'at etmek istiyor, tutuna- cak bir nokta arıyordu. Bula bula şu - mu buldu: — Ben size ne dedim ki? — Şu dakikada, bana sen değil de siz diye hitab etmeniz kâfi. Birbirimizden her saniye uzaklaşıyoruz. Bana demin- den söylemiş olduğunuz ağır sözleri de size ben hatırlatacak (değilim. Böyle sözler, zehirli ok gibi, . işlediği kalbde ebedi bir yara açar. — Farzedin ki. ki söyleme» dim. Hepsini geri alıyorum. Fakat sen de bir daha bana öyle ham tekliflerde bulunma. — Ham teklif, öyle mi? Peki. Bir da ha bulunmam. Zaten bir daha beni gö- rTecek değilsiniz. — Uzatıyorsun, Hürmüz! Çocuksun! — Hayır, Füruzan bey! Çocuk deği- Yim., lâkin kadın'ım, Çocukla kadm a- rasındaki farkı takdir etseydiniz. ka » dının bir çiçekten daha hassas, bir &ır- ça camdan daha rakik olduğunu dü - şüi diniz, deminden ettiğiniz mua - leyi etmez, beni, benim kalbimi bir d4ha tamir olunamıyacak gibi kırmaz, ezmezdiniz. Kadın bir oyuncaktır, Fü- ruzan bey! Uslu ellerde kaldıkça vazi - fesini görür, Fakat hırçın bir el onu kırdı, patlattı mı, geçmiş ola! Artık o hırçın sahibine hayrı yoktur! Füruzan, aşkın zebunu olan bütün insanlar gibi derin bir nedamet duyu - yor Ve ric'at etmek istiyordu. — Şimdi bama sen kırıldın, öyle mi? diye sordu. Hürmüzün minimini elini avucunun içine almış okşuyordu. Hürmüz de bı - rakıyor, geriye çekmiyordu. — Evet, Füruzan bey. dedi. Maalesef farzet bulun- | | Saat 9 da beşinci ordu kumandanlı-! ğından şu emri #idım: « Kocaçimen dağı civarında Cemil bey kumandasında tecemmü eden 9 ncu fırka ile kıtaatı saire ve Anafartalar nüfrezesi Saros grupu kumandanlı - ğında bulunan Feyzi beyin emrine tev- di edilmiş ve Conkbayırına hareket i- çin mumaileyhe ömir ve talimat veril- bey kumandasında bulunan iş- bu krtaat «Anafartalar grupu> namını taşıyacaktır.» O andaki muharebe vaziyeti idi: Düşman Conkbayırı Fakat 64 üncü alayın taarr rar takviye olunarak yaptığı taarruzlar ile tepeden biraz geri atılmış ve «Hattı balâs arada kalmak üzere her iki taraf yerinde sebat etmiş i Saat 13 e doğru Anafartalar grupu | kumandanı miralay Feyzi beyden gelen bir emirde, 7 nci ve 12 nci fırkalatın aşmakta n İZ nci fırka - ve 7 'nci fırkanın rına taarruz edeceği Kocaçimen tdkasının bu taarruzu kolaylaştırmak üzere manı cephe - den oyalaması ve 7 'nci fırka kuman - İdanına vaziyet hakkında malü ver- İmek üzere, benim, saat 14 de Dağçeşme civarında 7 nel fırka kumandanı ile buluşmaklığım bildiriliyordu 7 nci fırka kumandanına lâzım gelen izahatı verdikten sonra, 5 inci ordu yi ğinden telefonla alınan emir vec - hile, 9 uncu fırka kumandanlığını der- hde etmeğe gelmiş olan kaymakam Bötrich beye bu sırada devir ve teslim muamelesi yapılamıyacağından Koca - çimende beklemesini söyledim. Bana verilmiş olan Kocaçimen min - takasile 9 uncu fırkanın ara hattını ta- yin ettim. şöyle veri 915 gecesi, ertesi günü ye Ss ğuk su döktünüz. — Allah Allah! İNikâh etmek iste- medim diye mi? — Hayır! Gördü - nüz mü, kadından, kadın ruhunun in - celiğinden ne az an- uyorsunuz? oBeno nikâh bahsini unut - tum bile! İnsalsızca. sına ayaklar altına ak dığınız, hırpaladığı- nız, zedelediğiniz İZ- zeti mefsimin,ka- dınlık - gururumun ve zavaklı duygula - rımın enkazı önün - de ağlıyorum. — Peki. Affet be - ni Hürmüz! Hür Füruzan rie'at etmek istiyor, tutunacak bir nokta arıyordu — Af. söylenmesi ne kolay bir ke - lime! İki dudağımı kımıldatmağa bile hacet göstermez; fısıltı halinde, ken - diliğinden kolayca çıkıverir. Lâkin gön lüm affeder mi? Unutur mu? Temir olur mu? İşte bunlar güç, Füruzan bey! Ve ben sizi affettiğimi söylesem de, siz bana inanmazsınız. inanmamalısınız! — Dileğini yerine getirir, nikâh eder- sem? — Yok! Şimdi artık bunu hiç iste - mem. Size yalnız sevgimle bağlı iken bana reva gördüğünüz muamele, ni - kâh ile bağlandıktan sonra mutlaka iş- kenceye kadar ağırlaşır. Biz artık bir- kalbimin üstüne bir hazine dolusu 80 -| birimize daha ziyade yaklaşmağa değil on Posta'nın Romanı : bay pılacak taarruz için emir . verdikten sonra, Abdurrahman bay ki l4ün cü alay karargâhında geceyi geçirdim. Birkaç gecedenberi uyku uyumadığım için, o kadar derin dalmışım ki nal ses- leri duyduğum ve emiraltısının «dör - düncü fırka kumandanı nerede?» gibi uykumun çok hafif olmasına rağmen, o gece (sa- at 2 ye doğru) hemen kendimi topar - layamamaklığımdan O yorgunluğumün müfrid derecesini anlamışsınızdır zan- nındayım.., Nihayet, topraktan yatağımda doğ - ruldum ve gelen emri okudum, Bundd, kumandayı Feyzi beyin yerine Musta- ! fa Kemal Beyin deruhde ettiği ve ya - rmki taarruzun evvelce verilmiş olan emir vechile yapılacağı bildiriliyordu. Bu noktada, Atatürkün ne kadar a - meli ve isabetli bir görüş ile harekef et tebarüz eylemektedir. Çünkü, ve “ilmiş olan emre göre tertibat alınmış idi. Bu emri değ mek, boşu boşuna bir yorgunluk verecek ve işin karışıp gecikmesine sebeb olacak idi. Kalkınca, Liman Fon yaveri Prigge'nin de gelmiş olduğunu | gördüm Yarınki taarruza, Conkbayırı cihe - inde 8 inci fırkanın da iştirak edece - endin n, iki mülâzım ile 23 nefer esir i ki bunların hepsi de Avus - idi. Esirlerden birine, Avustralyadan ni- çin buraya geldiğini sordum. Şu ceva- «— Spor için (Arkan var) Yazan: Sabih Alaçam de, biribirimizden bir an evvel uzak - laşmağa bakalım. Yol yakın iken dön - mek kolaydır. — Belki sana kolay geliyor. — Sizin için de öyledir. Epey zaman beraber hoşca vakit geçirdik. Aşka, sa- adete İnandık, Tatlı bir rüyadan bugün birdenbire uyanmış bulunuyoruz. O - nun rüya olduğunu bilmiyor, hakikat sanıyorduk. Şimdi, mahiyetini bile bile «yeniden dalacak olursak o acı bir kâ - büs olur. İçinde eski zevki bulamayız. — Sen meğer şair mişsin, yahu! — Bilâkis, Şairler hakikatten uzak yaşamayı severler. e Öyle bilirim. ben ise hakikati, bütün acıl Avrupanın en gözde gıda maddelerin mizde de yayılmasına çalışılıyor. Pati kalmaz, girdiği yerlerde ziraatin diğ, daha kazançlı Yazan: Memleketimizin bir çok yerlerinde köy- ünün gıda maddeleri pek mahdud bu - lunmaktadır. Çok yerimizde tarhana, bul- gur ve yufka ile, biraz da süt yoğurt gibi şeyler köylünün esas gıdasını teşkil eder, Sebzeyi ancak kır otları şeklinde gören; eti ancak fedayi nefs eden öküzün himmetile tadan köylerimiz az değildir. ” İ Şüphe yök ki, bu mahdud yiyeceklerle geçirilen bir hayat, lüzumu kadar zinde olmaya kâfi gelemez. Bilhassa ağır işlerle Sanders'in | uğraşan tarımmanları daha sıhhatli bi duruma eriştirmek için, çeşidli gıdalara kavuşturmak kati bir zarurettir. Bu da, her şeyden önce o yiyecekleri bizzat bul makla, yani geçim vasıtası olan ziraatini ileri götürmekle mümkün olacaktır. Köylüye şimdi ekip biçmekte olduğu şeylerden buşka. şu ve bu sebzeleri de ye- İ tiştirmek yolunu öğretir; azıcık bağ - bah- çe yapmak kolayını gösterirseniz, sofra « sındaki gıdalar kendiliğinden çeşidlenir Ve hiç şüphe yok ki bunlardan azami de. | recede faydalanması sırrını bellediği gün de, daha müreffeh bir hayata nail olur. İşte patates, bu maksada köylüye 8 nulabilecek çok değerli bir maddedir: Bir rasina hem sebze, hem kuru yerine geçen bir çeşid kattığı gibi, gıdai kıymetçe de sahiden kuvvetli bir yiyecek ekler. Pa- tatesin bir yerde ekilip biçilmesi deki toprakların hasıllanmasına, bu se - beble de arkasından ekilecek mahsulâtın daha fazla verimli olmasına hizmet eder. Bizzat da verimli olduğundan, ayni topraktan daha çok kâr elde etmeği İde mümkün kilar. Pat. sanayide İs » pirto ve nişasta ihracı için elverişli bir madde olduğu gibi ha; bilir. Kısacası patates köylü için her ba - kımdan değerli bir nimettir, Zaten onun bugün yer yüzünü kaph - yan şöhret ve kıymeti de bu hayırlı ha- linden ileri geliyor. Önce Amerikada tü- reyen patatesin hikâyesi de pek hoştur: Avrupaya ilk geçtiği yıl halkın ekseriyeti bünün yenecek yerini bilemiyerek hig 107 ın bakışın var, ıma rehber et- mek isterim. Hayal den zarar gördüm. Bu zararı hakikatle kapalmağa çalışa -) cağım. esans a0 00mm me AAA KEM yerde ziraat edilmesi, oranın gıdaları a -| o yer -| köylüye | van yemi de ola. | | Patates ziraati den biri olan patatesin, bizim köyleri" ates yalnız yiyeceği çeşidlendirmi er . mahsullerini “de daha bereketi) bir hale getirir. Tarımman l | Patateş makine ile ekilirken İrağbet etmemişlerdi. Hattâ bir çoklari | yapraklarım yiyerek zehirlenmişler dör Neden sonra zamanın Alman imparsatoff sarayının bahçesini baştan aşağı patafff ektirerek her tarafa (köklerindeki yur8 * ruları yenen pek kiymetli bır nebatın 88 ray bahçesine ekildiğini) işae etmiş, Ü damlarına da açıktan (sakın çaldırmay” yınız) diye tenbih ederken, gizli olursa görmeyiverin!) de demi ahsul kemale gelip te m an çatla * yan ahali bahçeye koşunca, birer ikiş& patatesleri hep aşırmışlar. Ve böyle şırılan patates yumruları da kısa bir 2# manda bütün memlekete yayılmasına k# # gelmiş igün Almanların ekmeği mesabesi” lan patates, en gözde bir mı | rak yetiştirilmekte olduğu gibi, diğer yerlerinde de ayni kıymet ve ehenP le ziraat edilmektedir. Türkiyede de patates oldukça ekilme te ise de, arzulandığı Kadar memleketif her köşesine yayılmış değildir. Diğer 18 raftan bizde patatesin verimi başka yef lerde olan verime nazaran pek aşağıdı Binaenaleyh biz hem patates ziraatini yağ (Devamı 10 uncu sayfada) | meliyat ancak bir iz bırakır, Bugün bü" tün cesaretimi toplayıp oda atneliysi masasına kendiliğimden yatmıyacak 0* lursam, hekimin neşterinden bin kef daba ıztırablı olan derdimi yıllarca sü” o derdle-her saat kıvran * Ben vâdediyor rum ki, derdin am€* yatsız geçecek ve bir daha da nüksef* miyecek — İn#mmam, Füruzan bey! Bakın, bi özüm için de ben şimdi sizden ar dil yorum #rinize, muhakemenize nâ* sıl hâ mız? Yanın; örecek, çamu! adının çamurdan, — Hülâsa.. ne de-| ku mek istiyorsun? — Bana izin ve -| rin de yarın evime) döneyim? — Mutlaka rm? Füruzan kalkmış, kanapenin üzerinde mahzun o- tıran (o sevgilisinin karşısına dikilmiş. ti. Titreyen elleri heyecanını belli e « diyordu. o Hürmüz, azmini (ifade eden bir eda ile: i — Evet! dedi.. mutlaka. — Hiç teessür duymıyacak msm bu ayrılmadan? Genç kadın başını meraretle salladı. — Siz beni hiç anlamamışsınız, Fi - ayağa| sa, onları da Satın a tabilec Binize e kal Bırakın, bir defa da an Ms Bırakın, di bk da be: delâletimle, yüzlerce Y yö lik intikamını slsin! — Bu inlikam benden mi inci Bu suali sorârken öyle komik bir t* vır almıştı ki, Hürmüz gülümsemek! kendini alanadı. — Ne yapayım, Füruzan bey? Topu ağzına siz geldiniz. Hem de kendi 899 ; ğınızla.. Fırtına diniyor. gibi idi. ia can gözleri ufukta bir eleğim sâmâ w rüyordu, Hürmüzün yanıbaşına otur * du; sokuldu. Elini tekrar eline aldi si bir yalvarış gibi, hafif ve tatlı çık“ ruzan bey! Sevgimin derecesini, aşki - | mağ mın şiddetini şu kadarcık bile hisset - memişsiniz ki bu suali (soruyorsunuz. Elbette teessür duyacağım. Elbette kalbim en şiddetli elemlerle çırpına - cak, yırtılacak. Fakat bu, ergeç, nasıl olsa olacak değil mi? Seven bir insa - nin sevdiğinden #yrılması bir nevi a - meliyat gibidir. Duyulan acoâna münhasır kalır. Sonra yavaş yavaş ge- çer, unutulur, ve vöcudde o ıstırablı 8- 'anım! Affet beni, — Ne olacak? — Elemim dinecek.. emin ol ki senden daha muztaribim. bilir. Lâkin sizin benimkini gidermez ki — Bu kadar katı yürekli olma! S€? altın gibi kalhine bu hodgâmlık Ye” mıyor, pe g ıztırabı?” (Arkası sat?

Bu sayıdan diğer sayfalar: