30 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

30 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Avukatlar arasında bir anket İcra ka nasıl değiştirmeli ? İstanbul avukatları yapılacak tadilât münase- betile fikirleri © Avukat Celâl Ensari diyor ki: Bu ankete verilecek cevabla matlu. bun halledilebileceğine kani değilim. Ma. amafih hülâsanın hülüsasını teşkil ede. cek bu cevabı da faydadan hâli adet. memek lâzım gelir. 1 — Bir iş yapılmak isteniyorsa icra ve iflâs kanununu tadil deği, doğrudan doğruya ilga etmek lâzımdır. 2 — İsviçreli mütehassısın rapori tiyacı karşılıyacak bir kanunun elde edi. leceğine de asla kani değilim. 3 — Bu işi, senelerce icrada bilfm ça. lışmış ve tatbikatında bizzat bulunduk. tan sonra gene senelerce avukatlık mes. leğinde hizmeti sebketmiş zevattan mü.! rekkeb bir komisyona tevdi etmek zaru.| ridir. O komisyonun tetkikatı büyük fay. dalar temin eder. Filvaki İsviçreli müte bhassısın raporu bazi hukukçularımıza tevdi edilmiş ve cevabları alınmıştır. Bu da kâfi değil. Çünkü bu cevabların bir kısmı sırf mütehassısın raporunu ten. kidden ibaret kalmış, bir kısmında ise fi. kirler ve noktai nazarlar dağılmış olma. sma binaen bundan da bir fayda hâsil o. lamaz. Binaenaleyh yapılacak iş bu ka. nunun neşrini biraz daha geciktirmek ve meseleyi yukarıda arzettiğim komisyona tevdi etmektir. Bu da mümkün değjl ise hiç olmazsa anan kanun Jâyihasını böyle bir komisyonun tetkikinden geçir. dikten sonra Meclise sevketmek çok bü. yük faydalar temin eder ki bunda adeti rar ediyorum. Gelelim asıl cevaba: İcra ve iflâs kanunu yalnız icranm de. gil, mahkemelerin bile işlerini Oçoğalt. mıştır. İktısadiyatımıza müessir olmuş. tur. Kredi musluklarını | kurutmuştur. Bir icra takibinden 8 dosyanın meydana geldiğini ve sekiz muhtelif merci ve ma. kamın uğraştığını ve neticeden de hiçbir pey çıkmadığını rakam ve mevcud delâil Me gösterebilirim. Takib gören yüz dos. yadan (50) sinin neticesiz kaldığını, onu. nun tekemmü! ve 40 nın senelerce devam — Şimdiye kadar nasıl bakıldı ise Mİ ni söylüyorlar Avukat Celâl Ensari ettiği şahsi istatistiklerimle sabit da tahsil müeyyidelerinin mefkudiyetin. den ileri gelir. Bilirsiniz ki muayyen şey. lerin yapılması veya yapılmaması gibi a. deden az ve infazı basit hâdiseler islsna edilirse icra kanunu demek tahsil kanu. nu demektir, İşte bu tahsil imkânı elde edilemediği içindir ki bunca fedakârlık. lara katlanılıyor. Tahsili imkânsız kılan engeller şunlar. ir: A) İstihkak davaları, B) Bu davalardan doğan tehiri icralar, C) Müvazaalı borçlanmalar. Devirler ve temlikler. Bu engellerin zuhuruna sebeb de ka. nunda hacizden başka esaslı bir tahsil müeyyidesinin bulunmamasıdır. Bu ka. dar diyarum, çünkü mevcud cezal 'hü. kümlerden bugüne kâdar bir fayda elde edilememiştir. Sebebine gelince hâdisele. ri mevcud cezal ahkâma göre sübut mer. tebesine vardırmak çok güçtür. Sebebi (Devamı 11 inci sayfada) gene de bakılır. Kendi işlerimi ken - dim görmeğe alıştım. — Zaten şunun şurasında ne kaldı? Vakit geç olmuştu. Muallim veda etti. Sofada Seberle karşılaştılar. Ahmed gayri ihtiyari elini uzattı. Kız da kendi elini veriverdi. Bu ilk temastan her iki- si de heyecanlandılar. Seher, mahcub ölârak kaçtı. Ahmed de evden dişarıya çıktı. Odasmda, evrakının arasından nüfus cüzdanmı bulup meydana çıkardıktan sonra Ahmed, yakın mazisinin muhase- besini yapmaya oturdu. Son bir iki ayın vekaylini bir bir gözlerinin önüne getirdi. Nerimanla gezintilerini batırla- dı. Onun teselli eden, kuvvet veren söz- lerini kulağının dibinde duyar gibi ol- du. Ramiz beyin kızı kendisine ne bü- yük iyilik etmişti! Öyle ya: Bugünkü saadetini münha- sıran ona borçlu bulunuyordu. Başını örten karların aşk kudretile eriyebilir |. olduğuna kendisini o inandırmıştı. Ne- rimân telkinatta bulununcaya kadar. Ahmed. ömrünü sönmiye, yüz totmuş bir kandilden farksız biliyordu. O kan- dilin alevini o parlatmış, canlandır - miş, o aleve bir meş'ale kuvveti ver - mişti, Şimdi bugün, hayatının bu çok mes. ud anmda ona hiç değilse bir his minnet ayırmak, ona teşekkürle bera - ber, mesaisinin muvaffakiyetle netice- Jendiğini irmek lâzımdı. Ahmed Ercan kalemi eline aldı ve yazmıya başladı... «Neriman hanım efendi; «Aradan az bir zaman geçtiği için beni unutmuş olduğunuzu zannetmiyo- rum. Benim vaziyetimle o derece ya - kından alâkadar olmak lütfunü göster- dikten sonra, unutacağınızı tahmin da- İicab ettiren bir meslektir. hi etmek esasen hata olur. Size bugün, Yeni memnun olacağınız bir müjde verece - ğim. Vakıâ telkin - Jernizin tesiri altın- da yeniden kavuş - muş olduğum inan - cın benüz tam oldu- ğuna kani değilim. Lâkin o sayede hay- li değiştim. Mane - viyatım (o yüksel sağlandı. Elli yaşın- daki bir erkeğin yu va kurmak hazzın - dan artık ilelebed mahrum olması lâ - zım geleceğine es - gibi kani deği - lim. Kendimi henüz genç hissediyorum . Önümdeki istikba - lin kısalığı beni ür- kütmüyor, yaşıyacağım seneler mah - dud da olsa, bunun evlilik saadetine e- rişmek için bir mâni teşkil etmiyece - ine kendi kendimi inandırdım. Ve iş- te, evlenmiye, bekârlığa, kimsesizliğe veda etmiye karar verdim: Müstakbel eşimi, öledenberi içinde yaşımıya alışık bulunduğum muhitten seçtim. Büyük merkezlerin âdetlerine, an'anelerine, âdabına yabancı kalmış bir adamım. Mesleğim, bundan böyle de bütün 'bu şeylere yabancı kalmamı Ömrümün bakiyesini değilse bile, daha epey sene- lerini köylerde geçireceğim. İntihab ettiğim kız bana nisbetle bi- Tâz gençtir. Fakat iyi bir zevcenin bü - Bekârlar niçin evlenmiyorsunuz? “Son Posta,, nın bekâr okuyu- cuları fikirlerini bildiriyorlar © Ali Ertürk (Beyazıd Yahnika- pan sokak No. 14): «30 yaşındayım, bekir. Annemden baş- ka kimsem yoktur. Kazancım kırk elli Hira arasında tehalüf eder, sigara, rakı kullan- mam. İktwadi severim. Fazla masraftan çe- kinirim. Evime tam manasile bağlıyımdır. Evlenmek İstedim, Bir türlü kendime eş #€- çemedim. Aradığım yegüne meziyet; doğru ve idareli olmaktır. Ev kadını olmasını iste- rim. Bittabi çok namuslu olması birinci gart- tır. Böyle bir kıza şimdiye kadar raslama- dım, dersem yalan söylememiş olurum. Ge- genlerde karşıma tesadüf bir bayanı çıkardı. Yirmi yaşlarında ve içtimai mevkli yerinde. Elinden her iş gelebilir. Evlenmek arzusuna kapıldım. Fakat mazisi hususunda tereddüd ediyorum. İçimde bir şüphe var. İşte, yıllar- © Ali (Adapazar Bankalar cad- detinde tüfekçi): «Bekürlar niçin evlenmiyorsunuz? diye 80- ruyorsunuz. İKİ senedir ailemle geçimsizlik yüzünden işimi, gücümü bırakıp mahkeme kapılarında sürünüyorum. Bir türlü ayrıla- madık. İkimiz de ayrılmak taraftarı olduğu- muz halde mahkeme gene reddetti. Ne yapa- cağımı şaşırmış Tariyetteyim. Çünkü henüz yaşım yirmi sekiz. Bir de yedi yaşında oğlum var, Ana, baba, kardeş hiç kimsem yok. Dük- kânda yatıp kalmam icab ediyor. Böylelikle hem yayrumun, hem benim hayatımız dük- rün köşelerinde çürüyüp gidiyor. Benim bu halimi gören bekâr arkadaşlarım da evlen- mekten haklı olarak korkuyorlar, Bir ev ta- tup, bana, çocuğuma bakmak, çamaşırları- mızı yıkamak için bir kadın getirecek oldum, bu da kanunun nazarı dikkatini celbeden bir hareket sayılacaktı. Ebodiyen bekâr kal- mağa da razı oldum,yeter ki ayrılayım, İşte bu müşkülütları gören bekâr arkadaşlarım, bekârlik sultanlık deyip kestirip atıyorlar. Kadmlar da kanunca himayeye mazhar ol- duklarmı düşünerek, erkeklere minnet etmi- yorlar. Ellerini sicak sudan, soğuk suya sok- muyorlar. Erkekleri kendilerine t&bi kılmak istiyorlar. Bu yüzden bekârlar evlenmiyor. Buna bir çare...» © Ali İmer (Halkalı köyünden): 423 yaşında bir gencim. Evlenmek yuva kürmak, mes'sd olmak istiyorum. Her"çareye baş vurdum. Muvaffak olamadım. Köyümüz- de birkaç kıza talib oldum. Babaları, bir ev yaptır, bağ bahçe sahibi ol, ondan sonra kı- sms sana verelim! dediler. Halbuki bun- ları yapabilmek için yüzlerce liraya ihtiyaç (Devamı 10 uncu sayfada) Ercümend Ekrem tün vasıflarını haiz bulunuyor. Fazla olarak, benim kabalığımı, bekârlik za- manmdan kalıp kökleşmiş öâdetlerimi, kötü huylarımı da yadırgamıyacak. O- nunla mes'ud olacağımdan kat'iyen e - Iminim, Ve bu saadetimi de tamamen si- ze medyunum. Siz olmasaydınız, ayni yeis verici şartlar içerisinde zavalli öm rümü sürüklemekte devam edecektim. Sizin iyi kalbinizin, necib duyguları - zın ebedi minnettarıyım. Güzel ve mü- essir sözlemizi, arkadaşca muamelenizi ölümüme kadar unutmıyacağım. Karh dağa güneş vurdu.. beni ümide, saade- te kavuşturan o mukaddes güneş sizsi- niz, sizi tebcil ederim! Mektubu zarfladı, kapadı. Posta gü- Edebi Romanımız: 48 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Yazan: “SON POSTA, nın Tarih Müsabakası Yirmi sekiz Gzlebi salla Said Mehmed Paşa On sekizinci asrın güzide bir Türk veziri, Paris büyük elçisi bulunduğu sırada, zerafeti, fevkalâde kibar hayatı ve tavır ve hareketi ile Türklük lehine çok geniş, muvaffakiyetli ve parlak propaganda yapan adam... Said Mehmed Paşa, on sekizinci asrın gözde simalarından biridir. Daha genç. Wiğinde, Nevşehirli İbrahim Paşa sada. retinde Paris sefiri olan babası Yirmise. kiz Çelebi Mehmed Efendi ile beraber Fransaya gitmiş, İstanbula dönüşünde İbrahim Müteferrika (*) ile berâber ilk Türk matbaasını açmıştı. 1132 de İsveçe sefaretle gönderilmiş, bir yıl kadar süren bu vazifesinden son. ra, Sad Mehmed Efendi (sonra paşa), Babiğlinin, adetâ, ecnebi sefirler've dev. letlerle temas eden bir daimi mümessili İ olmuştu. Fransanın tevassutu ile Avusturya ve Rusya ile 1739 Belgrad mushedenamele. rinin sktine de Said Mehmed Efendi me. (9) İbrahim Müteferrikanın tereümel Mali. | nl bu müsabakn yazıları o arasında okumuş olacaksınız. Talu Jİ mur olmuştu. Fransız ticaret ve dostluk muahedesi de tecdii edilerek, bu ahi'na. menin tasdik edilmiş suretini Fransa kra. hna takdim etmek üzere de Parise gön. derilmişti. Said Mehmed Efendinin bu ikinci Pa. ris seğahati, on beşinci Luinin en parlak devri idi. Türk elçisi, Fransanın payitah. tına muhteşem bir alay ile girdi. O gün bütün Paris halkı elçinin geçeceği yolla. ra birikmişti. Said Efendinin gösterişli, zarif yapısı, çok kibar tavırları, Fransız. lar: ve bilhassa Fransız kadınlarını mef. tun ve hayran elimişti. Said Efendi o Ka. dar güzel fransizca konuşuyordu ki bu dili, diğer yabancı devlet sefirleri arasin. dâ onun kadar bilen yoktu. Said Mehmed Efendi Pariste altı ay oturdu. Versayda kral tarafından resmen kabul edildi. Sonra hemen bütün zama, (Devamı 10 uncu sayfada) riyordu. Ertesi günü öyle geçirdi. Heyecanına biraz daha hâkim olarak, dersini eski « si gibi, ayni ciddiyet ve ayni temkinle verdi. Küçük Osmanın manalı bakış « arını bile görmemezlikten “gelm Lâkin, muallimin, Davrangilin kız ile yavuklandığı her tarafa yayılmıştı. Erkekler bu izdivacı memnuniyetle kar şılıyorlardı. Zira nalbur Mehmed efen- «ün de göndermek üzere (o çekmesinde alıkoydu. Birdenbire baş - kalaş yepyeni bir adam olmuştu. Nüfus cüzdanında - ki kayıdlar bile neş- esini kaçıramıyor - du. Doğum tarihine flişen nazarları 6 « nun üzerinde dur - madan geçti. Hüvi « yetini bekâr olarak gösteren hane ile da ha ziyade alâkadar oldu. Bir iki hafta sonra bu kayıd tas- hih edilecek, yanı - başıma Seherle ev - lendiğine dair meş - ruhat verilecekti. Lâkin bu müddeti bekliyecek kadar sabırk (Odeğildi. Bunu hissediyordu. Mümkün olsaydı da, şehirlerde oldu - ğu gibi, nişanlısile, resmen evlenecek» leri güne kadar görüşüp, anlaşmasma müsaade etselerdi. Mehmed efendinin böyle bir arzuya muhalefet edeceğini zannetmiyordu. Fakat köy halkınm görgüsü buna mü- sad değildi. Senelerdenberi kazandığı itibarı, saygıyı bu suretle muhakkak ki kaybederdi. Sehere de ahali fena na - zarla bakacaktı. Hattâ mk sık kayınbabasının evine devam etmesi de doğru değildi. Oraya ancak üç dört günde bir defa uğrâya - caktı. Akh selimi buna böyle karar ve- di de, Ahmed Ercan kadar sevilen ve hürmet edilen bir adamdı. Fakir fukax raya daima eli açık, herkese karşı da muamelesi dürüsttü. Kimseyi incitme « miş, kimseye kötü lâf etmemiş, bilâkis derdi olana tesellisini, mubtaç buluna» na yardımını — esirgememekle şöhret bulmuştu. Karısı, kızı da öyle | idiler, Köyde, hastalanan, lohusa olan hiç bir kadın yoktu ki onları nöbetleşe başının u « cunda görmesin. Gelin olan her kızın çeyiz sandığında: da mutlaka onların bir iki parça hediyesi bulunurdu. Bu sebebden, Seherin böyle iyi bir izdivaç yapmasını köy halkı umumi «| yetle hoş görmekte idi. Yalnız kadınla! rm memnuniyetine tabiatile bir parça hased karışıyordu. Pek fazla aleniyete vurmaksızın, birbirlerinin kulaklarına — Köyden Kız almağa niyet ettikten kelli bizim kızlarımızın suyu mu çıktı idi? Davrangilin Seheri ne edecek? Ka- rı mı ki ö? Ne eti var, ne de canı? diye fısıldayorlardı. deki ufak tefek nok- Ge « Te çalışıyordu. Zek sinde, kendisini şırlarımı, elbisesini tadil etmekte tdi. Süs ve ziynet hususunda fitri, bir zevki vardı. Renkleri çok iyi'imti ordu. Ve sc da gisinin takdir edileceğini rek, ayrıca haz duyuyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: