7 Temmuz 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

7 Temmuz 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ Saya Senden ayrılalı 15 gün olduğu halde gimdiye kadar mektub yazamadığımdan dolayı beni mazur göreceğine o eminim. Bugüne kadar bu güzel yerin her tara. fanı dolaştım. Bütün kış görmediğim ai. lemle bol bol başbaşa kaldım. Artık sa. na mektub yazmama mâni olacak bir şey kalmadı. Şimdi küçük masamın başındayım. He. 'nüz doğan güneş ağır ağır yükseliyor ve Torosların çamlarla örtülü sırtları birer zümrüd yığını halinde parıldayorlar, Kuşların sabah şarkıları, çağlayanın tat. dı sesine karışarak yaylanın sükünu için. de genişliyor, dağılıyor... Başımı kaldırıp açık pencereden uzak. lara bakıyorum. Biraz ilerde yüce dağ. ların arasında derin bir yarık teşkil eden Gülek boğazı ve yamaçlara sarılarak kıvrılan yollar görünüyor. Sonra bu ye. gülliklerin ortasına serpilmiş küçük evler ve nihayet çamlar, ağaçlar, berrak çağ. layanlar... İşte Bürücek... İşte Torosla. rın bu güzel yaylası... Yazın bunaltıcı sıcaklardan kurtulmak için Çukurovalıla. rın koştukları bu serin köşe he kadar ho. Şuma gitti bilsen. Bütün çocukluğumu İs. tanbulda geçirdiğim için yurdumun koy. munda saklı olan bu güzellikleri ancak şimdi göre! rum ve bu yalnızlık, bu sessizlik beni hiç sıkmıyor. Şimdi bu satırları okurken herhalde hayret içindesin. Senin romantik düşün. celerinle alay eden Melikenin böyle ko. muşmasına şaştın değil mi? Evet hakkın var kardeşim. Fakat ben buralarda senin gibi biraz fazla hassas bir arkadaş buldum. O bu dağların sü. künunu öyle ince bir lisanla analtıyor ki telkini altında kalmamak imkânsız.. fa. kat bü arkadaş senin gibi bir mektebli kız değil... Babamın çok eskiden tanı. Zığı genç bir muallim. Şimdi biselerden birinde edebiyat muallimliği yapıyormuş. Görünüşüne bakılırsa 30.35 yaşlarında kadar var, fakat şakaklarında birkaç tel beyaz saç pırıldıyor... Tanıştığımdanberi bana karşı ciddi ve samimi davrandı. Şimdilik burada yapayalnız... Esasen kendisinden biraz küçük bir erkek kar. deşinden başka kimsesi yokmuş... Kar. Ayni zamanda bu çehrede kurnaz ve hafif müstehzi bir zekânın izleri var - dı. İşte bu çehrenin bu manası Kadri- ; endiriyordu. Bizet'nin Vieille Chonson'u bitince, taborenin üzerinde dönen genç kız ih- ar dostuna: — Bu şarkıyı annem çok sever de - di. Size gene onun çok sevdiği bir baş- ka şarkı okuyayım. Eski bir şeydir... Rukoko bir romans... Moeri Bili - yor.musunuz.. Hiç dinlediniz mi — Güftesini va bestesini Madam So- fi Goy yapmıştır, bilirim. Genç kız ük bir hayretle onun yüzüne bakt — Siz bunu nereden (biliyorsunuz Bunu bilen bir tek insana rastgelme « dim. Onu annemin eski notaları ara sında bulmuştum. Siz musikişinas mı - sınız? * — Hayır... Yalnız musikiye bayılı rım... — Emine! Emine!. Orada mısın? Bir ses, tıkana tıkana Eminenin is mini çağırıyordu. — Hala buradayım. Halası kapıdan içeri girdi. Fazla süs- lü bir esvab giymişti. Ve başında ke - narı geniş bir güneş şapkası vardı. Ve bu tuvalet ona pek de yaraşmıyordu. O salona girer girmez Emine yerin - den fırladı. Onu karşıladı. — Evet hala., buradayım. — On dakikadır seni arıyorum. Şu dispanser listesinde ismini yazdırman için beyefendi seni görmek istiyordu. kin yana çekildi. O ko - da kaybol - muş bulunan dk tefek bir delikanlı ana çıktı. Genç adam bir deri cüz — Dektor Oğuz be: i buraya yolla » dı. Bu akşama kadar bütün isimleri; iste üzerinde bulunması lâzımmış. — Ben dispanserle meşgul değilim. Rica eğerim. Beni mazur görünüz. gum” “Son Posta, nın Hikâyesi e eN GİDECEK MiYiZ? | NIN. zaza > İmei Özkurt deşi de cenub vilâyetlerinden birinde musiki muallimi imiş. Bu tip benim mizacımla müthiş bir to. zad teşkil ettiği halde ona uyabildim. O da bana uymağa çalışıyor. Hattâ bazan bu ağır başlı erkeğin benim kadar çocuk gibi bir kızın çılgınlıklarına takıldığını görüyorum. İşte kafdeşim on beş günlük hayatım bu dekor içinde sakin ve sessiz olarak geçti... Melike * (Bir ay sonra) Cemile Kâğıdı kalemi alıp masanın başına 6. turdum. Fakat nereden başlıyacağımı ve ne yazacağımı bilmiyorum, Öyle şaşkın bir haldeyim ki... Bu geçen günler zar. fında nelerle karşılaşmadım bilsen. Sana bunları yazıyla olduğu gibi ifade edebile. ceğimi zannetmiyorum; fakat yazaca. ğım. Buraya geldiğimin kaçıncı günüydü bilmem. O akşam babam muallim Cemil beyi ziyarete gitmişti. (Bu muallim sanâ geçen mektubumda bahsettiğim muallim. dir.) Ben de ekseri akşamları olduğu gi. bi karde: Jale ile beraber çıktım. Ce. mil beyin evine kadar gidip oradan baba. mı alarak biraz dolaşmak niyetindeydim. Yollarda koşuşan birkaç çocuktan başka kimse yoktu. Her adımda değişen manza. rayı seyrederek yürüyorduk. Cemil be. yin evine artik pek az bir mesafe kal. mıştı. Etrafıma dikkatle baktığım için yolun kenarındaki sete oturmuş olan er. kek nazarı dikkatimi celbetti. Burada hiç görmediğim bu yabancı, gri bir pan. İtalon giymişti ve mavi gömleğinin yaka. js açık duruyordu. O da beni görünce İdikkatle bakarak doğruldu. Lâkayd bir tavırla başımı çevirdim ve yolumuza de. vam ettik. Onun birkaç adım arkamızdan yürüdüğünü hissediyordum. Evin önüne gelmiştik. Jale bahçe kapısından içeri gi. rer girmez: — Baba diye seslenerek koşa koşa u. — Nasıl olur; di » ye söze karıştı. Kad riye, (Belkıs hattâ Aysel bile yazıldı - lar. — Hala; Belkis Kadriye hattâ Ay - sel istedikleri şey - leri yapmağa me zundurlar. Ben de öyle... Ben imza fa- lan atamam. Bu ne vi şeylerin ofaydal olabileceğini de zan netmiyorum... Bü - yükadada dispan ser... Niçin... Her halde şuna, buna i- yilik oyapmak için değil... Benim bil - diğim dispanser fakir yerlerde açılır... Hem de zengin ve fukaraperver ha - mmefendilerin omerhametile değil... sıhhat ve içtimai muavenet vekfileti - nin, belediyenin geniş bir organizas - yonile... Ben bunu anlamıyorum. Yap- mam.. yapmıyacağım, anladınız im Genç adam söze müdahale Oetmek lâzımdır zannetti: — Bir imza atmakla ne kaybediyor - sunuz? dedi. Siz de biraz (omerhamet hissinizi tahrik ediniz. Kalbiniz böyle bir şeyi yapmanıza mâni olmıyacaktır. — İmza atamam.. beni rahat birakı- niz. Halası hiddetten kızarmıştı! — İmza atmazsan dedi; dispansere SON POSTA zaklaştı. Ben de onu ağır adımlarla takib ettim. Babamla Cemil bey bizi evin kapısında karşıladılar. Yabancı erkek ise, bahçeye girmiş, yanımıza yaklaşmıştı. Cemil bey şaşkınlığımı görünce gülerek bana bu. raya henüz bir gün evvel gelmiş olan kardeşini tanıttı. Demek bu uzun boylu kumral genç adam Cemil beyin kardeşi Celâldi... O günden sonra Celâli görmediğim bir gün olmadı. Nereye gidersem karşıma çıkıyordu. Hep beraber olduğumuz 7â- manlar benimle pek az konuştuğu halde gözlerini benden ayırmıyor, halimi, ha. reketlerimi dikkatle takib ediyordu. Ev. velâ sinirlendiğim halde zamanla alıştım. Hattâ onun bakışlarının şadece benim üzerimde dolaştığını hissetmekten zevk almağa başlamıştım. Bunun manasını bu akşam onunla ilk| defa yalnız, yaylanın uzak bir köşesinde | yapayalnız kaldığım zaman anladım. O. raya kadar nası) geldiğimizin farkında bile değildim. Celâl bir kelime bile söy. rüyordu. Nihayet durdu ve — Burada biraz oturalım mı? sordu. diye Sesimi çıkarmadan küçük bir taşın ü& tüne oturdum. Celâl de yanıma oturmuş. | tu ve gene gözleri üzerime çevrilmişti.! Gayri ihtiyari başımı önüme eğdim. — Melike! Başınızı kaldırsanıza, Bu sert ses beni şaşırtmıştı. — Ne tuhaf ve sert konuşuyorsunuz, dedim. Hafifçe gülümsedi ve yavaş bir sesle mırıldar — Anlıyorum. Gözlerime bakmağa kor kuyorsunuz. Çünkü beni seviyorsunuz. Hiddetten titriyordum. Yerimden sü. ratle kalkarken: — Sizden nefret ediyorum diye bağır. dım. Kolumu tuttu: — Yalan söylüyorsunuz. Doğru söyle. diğinizi iddia ediyorsanız gözlerime" ba: kın. Sizi bel rum. Gözlerime bakarak benden nefret ettiğinizi söyleyin. Aldan. dığımı yüzüme karşı haykırınız. Aramız. da henüz samimi bir arkadaşlık bile yok. (Devamı 13 üncü sayfada) »SON POSTA» MN TEFRİKASI: gidemezsin! — Ne büyük kayıb... — Zaten sen daima kimsenin yap - madığı şeyleri yapan ve herkesin yap- tığı şeyleri yapmıyan (nadcının biri -İda bizimle ayni otelde oturuyor. Bu o-|Pek in Son yirmi beş yılın meşhur cinayetleri (Baştarafı 8 inci sayfada) Ahmed, elindeki ustürayı kemali sü. künetle bir kâyışa sürerek biliyordu. A- nasının kapıya doğru gitmekte olduğunu görür görmez koştu ve “omuzlarından yakaladı. Kadın, bağırmak için ağzını aç. tı. Fakat ancak, kısa ve belirsiz bir çığ. lık çıkarabildi. Çünkü, oğlu büyük avu. cile anasının ağzını kapamıştı, sonra kuv. vetli bir kol hareketile anasını yere yık. ti. Kafasma müthiş bir yumruk indirdi. Elini ağzından çekti. Kadının bayılmış! olduğu anlaşılıyordu. İhtiyar vücudünde yalnız kısa ve mukavemetsiz hareketler görünüyor, sesi çıkmıyordu. Ahmed, vahşi bir hayvanın sağukkan. hiliğile elinde duran ağzı açık usturayı a- nasının gırtlağına dayadı ve bıçağı bir. denbire bastırdı. Bir musluktan su akar gibi kan boşanmağa başladı. Garib hırıl lılar duyuldu. * Aradan bir ay geçti. Bir gün Topkapı karakoluna gelen orta yaşlı bir adim, elli beş, altmış yaşlarındaki kız kardeşi. nin bir aydanberi ortadan kaybolduğunu söyliyerek dedi ki: — Hemşirem İsmet hanım. bu civarda Elekçi mahallesinde şeyh Cemaleddin e. fendinin tekkesinin bir odasında oturu ve çamaşırcılıkla maişefini temin der. Hemşiremin otuz yaşlarında kadar bir oğlu vardır. Ahmed adındaki bu genç Yenibahçede Gureba hastanesinin ittisa. lindeki «Bezmivalide cami in» müezzi Bi Fakat hafızlığına ve müezzinliğine rağmen sefahet içinde yaşar. Müteaddid kapatmaları (metresleri) vardır. Annesi, ni sık sık döver, para ister ve işkence e.İ der. Bu da, bütün mahalle sakinlerince malümdüur. Şimdi şunu demek istiyorum ki hemşiremin bu gaybubeti tabil değil. dir. Polisler sordul — Yan — Evet.. bana öyle geliyor ki, hem. şirem oğlu tarafından yök edilmiştir. Da. ha doğrusu öldürülmüştür. Çünkü, ka. Ancağızım gidecek hiçbir yeri yoktur ve ben icab eden ber tarafı aradım. Çünkü bu herif, her türlü cinayeti irtikâb ede. cek kadar alçak bir mahlüktur. Dinsiz, imsnsız, vicdansız bir serseridir ol.. Si yalvarırım. Allah aşkıma kardeşimiğ olm — Ah. öyle mit. İyi pekiyi. © | Bayan Nuruhayat yeğeninin konuştu - ğu ihtiyara ve ikrahla baktı. Sonra © yavaş sesle Emineye sordu: nefret — Şu durmadanli konuştuğun ihtiyar adamın ismini olsun biliyor müsun? — Hayır hala bil- miyorum. İstiyor - #anız birazdan ken. disine sorar kim ol- duğunu öğrenirim. — Anlamıyorum seni, neden $u kim olduğu belirsiz in sanla ahbab oldun? — Genç değil ki bunda bir mahzur ol sun... — Genç değil fakat serserinin biri. — Yoo hala... Niye serseri olsun? O tel de Adanın en pahalı oteli. Günde İşey tasavvur hüe edilemez. dana çıkarınız. Eğer bu büyük cinayeti işlemiş ise, Allah ve kanun onun cezası. nı verecektir. Polisler, onu teskin ve teselli ettiler: — Siz üzülmeyiiz efendi. Böyle bir Hiçbir za- man, ne olursa olsun bir evlâd ana ve babasının kanına girmez. Hemşirenizi yakın bir zamanda buluruz inşallah. Kim ına gitmiştir. çekerek cevab verdi: ledir. Zarar yok.. ben İ yanılmış olayım!, * On beş gün sonra idi, Topkapıda Elek. çi mahallesinde şeyh Cemaleddin efendi. nin tekkesi sırasında oturan birkaç kişi karakola müracaat ederek, bir müddet. tenberidir, oturdukları sokakta otaham. mül edilmiyecek kadar müstekreh bir koku ile iz'aç edilmekte ilduklarım, fa. kat bu kokunun nereden, hangi evden geldiğini anlıysmağıklarını söylediler, Topkapı merkezinden gönderilen bir kaç polis, tarif olunan sokağa girdikleri vakit hakikaten fena bir koku ile burun. larını tıkadılar. OoYaptıkları tetkfkat neticesinde bu kokunun şeyh Cemaleddin efendinin tekkesi bahçesinden geldiği an. laşıldı. Ve zabılaca #ranan ihtiyar kadı - nın cesedi bahçede pırasalar arasında bu. Yundu. Ana katili Ahmed, o gün tevkif edildi. Muhakemesi üç sene sürdü. Nihayet ida. ma mahküm edildi ve bir sabah şafak ho. müz sökerken, baş ve ayağı çıplak olarak Yenibahçe meydanına getirilen hafız Ah. med, hazırlanan darağacında sallandı. rildi, Ali Kemal DOYÇE ORİENT BANK Dresdner Bank Şubesi” Merkezi: Berlin Türkiye şubeleri? Galata - İstanbul - İzmir Deposu: İst, Tütün Gümrüğü “ai 30. Hak A iyleri: Fi A Emine Hee; Anak oturduğu vakit ihtiyar adam: — Benim yüzümden azar işittiniz de- di. Öyle değil mi? Genç kız: — Halam çok iyidir, dedi. Beni hiç azarlamaz!, o — Yak — Niçin «yal» Yani halam fenadır demek mi istiyorsunuz?7. — Hayır. fakat bana öyle geliyor ki asıl Fikri Ertekin Bey kadına izafe et- mek istediğiniz meziyetlere maliktir. Belki eniştem halamdan da daha » Fakat halam da iyi bir insan - dır. Kadıncağız üç kızile uğraşıyor. Si- zin üç kızınız olsaydı, Kim bilir siz de nâsi irli olurdunuz! kere benim üç kızım ve daha açık söyliyeyim böyle üç kızım olmaz- dı. — Ne demek? — Çünkü ben onları kırbaçlardım. cevaba fena halde hiddetlenen Bu Emine kaşlarını çattı: — — Benim akrabalarımdan çok garib bir lisanla bahsediyorsunuz, dedi. — Hakkınız var, dedi. Te-biyesizlik ettim! Onları tenkid etmeğe (o hakkım yok. İhtiyarım beni mazur görünüz ve a ederim.. başka şeyden konu - şalım. Söyleyiniz bakalım halanız be - — Evet halat. Esasen baştanberi ben Jen aşağı on. on beş lira masrafı vardır. İnim aleyhimde neler söylüyordu. bu işe muarızdım. — Evet bala ben bilirim. Çok bozulmuş bir çehre takınmış o- lan genç adam deri oçantasının İçine kirli kâğıdi koyarken halasi'ona? — Kadriyelerle beraber banyoya gi- decek misin? — Hayır... Hayri amcama randevu verdim. Beşde onunla plâja gidiyorum. — Devenin başılı, Kim bilir odası kuçıncı katta. kaç liralık bir odadır. — Canım şimdiki kızlara karışılmı - yor! Benimkiler de öyle değil mi? Ne- me lâzım ne yaparsan yap... Fakat bak bizi tanıştırma, bize yaklaşmasın İste- mem hal. — Peki hala... Esasen o da sizlerle pek ahbablık arıyor görünmüyor. — Sana şunu söyliyeyim de gerisi ylemiyordu. Yani bahsetmiyordu. Yal- nız benim kendi »den abbab edin - miş olmaklığımı iyi bulmuyordu. — Kendisi gibi harcedecek çok para- sı olmıyan ihtiyar bir adamla ahbablık edinmenize kızıyordu değil mi? — Eğer benden bir şey öğrenmek is- tiyorsanız “siz susunuz ben söyliyeyint “Arkası var) — Hiç hir şey sizin şahsınızdan

Bu sayıdan diğer sayfalar: