25 Temmuz 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

25 Temmuz 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

na ig EE ve İM YU GP EA şi Ar Bekâr erkeklerin iddia ve ithamları “Biz neden mi evlenmiyoruz? Bir kadınla mes'ud olmak için çok güzel, çok paralı, çok kılıbık, çok geniş ve çok tecrübeli olmak lâzım da ondan, © Lâtif Güney (Adresinin neşri- ni istemiyor): «Gazeteniide açılan (Bekâr erkekler niçin evlenmiyorsunuz?) anketini ilk günlerderiberi merakla okuyorum, Hattâ gazete saatlerini sabırsızlıkla bekliyo- rum. Bekâr olduğum halde hiç te bir şeyler yanmak taraftarı değildim. Kale- mi elime aldıran bayanlarımızın çizme- den yukarı çıkan sözleri oldu. Evvelâ evlenmediğimin sebeblerini, sonra da be- yanların yerlerinden oynattıkları taşları gediğine koyarak işe girişeyim. Eski devre nazaran evlenme çağını çoktan ge çirdim. Babalarımız bizim yaşta iken üç beş çocuk sahibi olurlarmış. Biz neye mi elenmiyoruz?.. 1 — Şimdiki bayanlara söz geçirmek için bir hayli tecrübeli ve gezip tozmuş olmak şart.. 2 — Çok paralı olmak mecburiyeti, 3 — Güzel değil, pek güzel olmak lâ- zam! 4 — Geçinmek için kılıbık olmak, ma- aşı olduğu gibi bayana devretmek. Yal- vara yakara elinden sigara parası almak felâketine katlanmak.. 5 — Çok geniş bir mezheb sahibi bu- Tunmak!.. Şu seydiklerim her erkeğin ne elin- dedir, ne de bunları yapabilir. Tecrübeli olmak için bir parça daha yaşlandın mı hemen suyu çekilmiş Yafa portakalına benzetilirsin. Fazla para kazanmak her babayiğitin elinden gelmez. Güzel olmak kânma dalmış gibi sl yeşil, Jâciverd renklerle boyanir. Ru mu 4057. Bu mu buwalet?. Bize zippe diyen bayanları ta- İrif için kelime bulamıyoruz. Bayan moda takib eder. Fakat modanın farkında de- ğildir. Süş kadının hakkı ise bu kadarı değil, bir parça insaflısı. Üstelik bu hal- lerini görmez de, erkeklerin kaşlarım al- dıklarından, yüzlerine düzgün sürdükle - rinden bahsederler. Belki böyleleri var- dır. Fakat bünlar hiçbir zaman erkek nümünesi ylarak göstetilemez. Zira biz hiçbir zaman kadın nümunesi olarak Beyoğlunun düşkün kadınlarından bah- İ setmiyoruz. Misallerini seçerken bayanların bir parça düşünmeleri lâzımdır. Zira kadın oldukça onlar zarar ederler. Kadının soğan kokusundan gözleri ya- şerırmış, elini kesermiş, dalgınlık eseri yemeğin tuzunu fazla koyarmiş, yok ten- cere dibi tularmış ta erkek eve gelince muş!. Ben kendi hesabımca kat'iyen bu kusurları görecek kadar huysuz değilim ve böyle ufaktefek kusurları da pek az erkek kavga vesilesi yapar sanırım.» —E»> © Mahmud, (Fatih, Boyacıka- pu): «Bekfrlar hakkındaki anketinize - be- kâr olmakhığım dolayısile - iştirake ben de kendimde hak gördüm. Bekâr arka- buna tahammül edemez, kavga çikarır-| herkese vergi değildir. Kılıbık olmak er- | dağların bayanlara şiddetli hücumlarını Yeoğe değil, kadın ruhhu erkeklere hastır, | muvafık görmüyorum. Cevab verenlerin O da elimizden gelmez ve yapamayız da, | ekserisinin evvelce evlenip, bilâhare, ay- Aldığın maaşı da eline teslim ettin mi | rlmaları, kendi talihsizliklerindendir. hapı çoktan yuttun demektir. Bir parça | Yahud da bu kabahatı idaresizliklerinde da geniş mezhebli oldun mu mesele kal-| öramâk icab eder. marmştır. İşte ben bunlar için evlenemi-| Evet, kızlarımızın içinde kocalarına yorum, muti ve ev işlerine bağlı olanı “yoktur, Sözde kadın tuvaleti kocasına güzel | denemez. Her erkek pekâlâ istediği gibi görünmek için yaparmış! Sorarım hangi | bir kız (bulabilir. Yalnız kendi seviyesin- kadın evinde, kocasının yanında fken 0-|den yüksek aramamak gartile, Evlenen Da südlenir?.. Ne zaman sokağa çıkacak» | arkodaşlarımın hepsini mes'ud görüye- Yar, saatlarca özenir, bezenirler. Bari| rum. Aralarında nadiren bedbaht olan- süslenebilseler. Kireççi dükkâmna gir-iler var. Onların da kendi kusurları, miş, değirmene uğramış gibi pudraya| Bu cihetten bayanları itham ve onla- dalar. Efbisesine uysun diye boyacı dük-İrı rencide etmeği doğru bulmuyorum. KÖYDEKİ DOST Burhan Cahid İstanbulda plâja gitmek bir mesele. Jna basmıştım. Bereket içerideki temiz- Burada hayvana atlayınca on dakika İliği biten Süleyman bey camlı kapıdan bile sürmüyor, in yok, cin yok. Hem görünmüştü. Osman bey: spor bem eğlence. — Damad beyefendi nihayet teşrif Dedim ki: ediyorlar; dedi. — Tabiati sevmiye — başladınız. İYİ yejdan yüzüme bakmıyarak sordu: Alâmetler. — Siz beraber gelmediniz mi? Ve yeni hatırlamış gibk — Hayır! — Bilmem gördünüz mü, dedim. An- Ve izah ettim: na Bellanın bir #iminde bir göl ban- yosu vardır. İnsan seyrederken bile serinlediğini hisseder. Gözlerini gözlerime dikerek tasdik etti: — Bravo. Buna benzer bir göl ban - yosu da Weis Mullerin bir filminde vardır. Amma orada artist timsahlarla, #popotamlarla cenkleşir. Değil mi? Gözlerinin içine bakarak cevab ver «| Ayni yavaşlıkla cevab verdim: dim: — Oh, bilâkist — Hatırlıyorum efendim. Ve nihayet| Yanımıza gelen Süleyman bey karı- galebe Tarzan da kalır değil mi? sın? pek eiddt selânıladı. Bize yaptığı Sinirli sinirli başın: salladı: gibi — Evet, evet. Malüm. Maksadımı anlamıştı. Gerle damarı-İdin değil mi? Alacağın olsun, — Geleceklerini bilseydim, alırdım. Ve fırsat yakalamışken ilâve ettim. : — Ben hattâ sizi de burada bülaca- ğımı tahmin etmemiştim. Osman bey damadın oturması için koltuk hazırlamakla meşgulken genç kadın yavaşça cevab verdi: — Tahmininizde aldandığınıza mü - teessir misiniz? Silkme ekl ike ie şe 7. Ben herkesi kendi seviyesinde bir kızla evlenirse, mes'üd olacağı kanaatindeyim. Saadet, fakirlikle veya zenginlikte de- ğildir. Bence bekârlar çok meşru bir mazeret olmadıkça, bekârlikta ısrar et- memelidirler. Ben yaşım biraz ilerlemiş olmasına rağmen, bekârım amma, benim başımda ağır bir afle yükü var. Yoksa ilk fırsatta evlenirim.» —>> © M.D. (Samatya): «22 yaşında bulunuyorum. Memleke- timizin binçdk yerlerini dolaştım. Tabif ben de evlenmek, yuva kurmak isterim. Fakat gözlerimle gördüğüm bazı hâdise- ler beni evlenmekten nefret ettirmiştir. 1 — Benden iki yaş büyük olen evli bir arkadaşımın başından geçen bir ma- ceraya şahidim. Kendisi gezginci bir me- mrurdur. Karısı ve iki tane de çocuğu var. Güzel bir koca denilebilir. Ailesine çok sadiktır. Kadının bu sadakatine kar- ş yaptığı çirkin hareketler hazmedilir şeyler değil! «Kocam gezginci, ben gen- cim, aylarca kocamm gelmesini mi bek- Myeceğim, benim gençliğim ölüyor» diye dört kişi ile konuşup. mektublaştığımı biliyorum, 2 — Birçok tanıdığım kizlar, kendi mahallemizde kendilerini çok namuslu göstermek suretile tanınmadıkları muhit İerde türlü kepazelik yapıyorlar, Böyle hâdizelere şshid olan bir Insan nasil evlenmek hevesine kapılabilir. Ka- dın İnadcı bir mahlâk olduğu için hep üste çıkmak ister. «Erkekler sinemaya, tiyatroya ve meyhaneye düşkün! diyor- lar. Akşamleyin yorgun bir halde evine | sele, karısından sebehsiz bir haşlama yiyen erkek, gidip te kendisini denize mi atsın?.. Efbette bu yerlerin birine gidip içerisindeki sıkıntıyı defedecektir.» Açık muhabere: “© İzmir M. Nail Biner; Mektubunuz vazıh değil, daha vâzıh yazarsanız neşrederiz. Nusret Safa Coşkun ll akl Aİ e er İİT amda vii oan yüz Al ar RE e a mm mailini evvel Osman bey atıldı! — Yok. İfadenizi değiştiriniz Büra- ya sürüklenmek tabirini doğru bul - mam, insan bir uçuruma, bir felâkete sürüklenebilir. Fakat çiftliğe gelme - nin bir felâket olduğunu kabul etmem. Protesto ederim. Ve bana dönerek ilâve etti: — Öyle değil mi Cevad bey? Aile münskaşasına girmek isteme « diğimden işi lâtifeye döktüm: — Süleyman bey anlaşlan yolda çok sıkılmışlar. Eğer geleceklerini bana haber vermiş. olsalardı, konuşa konuşa gelir. yolun nasıl geçtiğini farketmez - dik. Bununla beraber şimdi rahat et. tikleri için herhalde yavaş yavaş mem- nun kalacaklar sanırım. Süleyman bey bu ara buluşuma sevj- necek yerde daha ileri gitti: — Doğrusunu isterseniz çittliğin gü- zel şeyleri yok değil, Yemişleri, tere yağları, balları enfes. Fakat bunları şehirde yemek şartile. Osman bey protesto makamında el. lerini havaya kaldırdr. — Yağma yok beyefendi. Burada o- turmıyana, buraya gelmiyene yemiş, tereyağı, bal yok. Güldüm: — Onün yerine işte böyle bol 'bol a- — Nihayet beni de buraya sürükle -İzar var. “Bekârlar, niçin evlenmiyorsunuz? di. Kadınlar cevab veriyorlar “Gençlerin hayatta bütün mes'uliyeti bedbaht olmalarının ebeveyinlerinindir ,, Bu mektubum, Ankarsdan gazetenize mektub yazan Leytâ Erişirgile hitaben < razılmıştır? Bayan Suad Dervişe karşılık olarak yazdığınız yazıyı hayretle okudum. Ha- yır bayan hayır, asıl yanlış düşünen $iz- siniz. Yazımında, sabahleyin çıkarken siyah saçlı biraklığı karısını, akşam işinden yorgun angın döndüğü vakit sarışın bu- lanlar az mı diyorsunuz? Soruyorum size şu sekiz dokuz milyon 'Türk kadını içinde bunları yapan kaç milyon kadın var? Böyle hâdiseler karşısında overeceği- miz hükümlerin dalma umumi olmasını düşünmeliyiz. Sizin tanıdığınız (birkaç! Sai bayanın saçları sabahtan, akşama kadar siyahtan sarıya tebeddül ediyorsa, bu bütün Türk kadınlarının. bütün meşga- lelerinin saç boyatmaktan ibaret oldu- ğunu isbat edemez. Zaten moda denilen o salgın hastalığa kendini bu devrede kaptıran o zavall- larda esasen Türk kadınlığırın rolü yok- tur. Türk kadını giyinir, süslenir, gezer, eğlenir, Fakat asla bir saniye bile ken- dini değiştirecek derecede değil. O deima eşine, yuvasına sadıktır. Sonra da: «Kaç genç kız bugün çocuğunun ba- şında beşik sallar?» Diyorsunuz. Görüyorum ki siz Türk kadınınm ru- hunu tanımamışsınız bayan!. Kadın her zaman içi şefkat ve muhabbet dolu kol- larını evlâdlarına açar. Onu tabiat bİr | yorum, &na olarak yaratmıştır. Onda bu Hera Sonradan kaybedilir şey değildir. Bu noktada kadınlığı ithama hiç hakkımız yoktur. O, eviidlerı için her şeyi fedaya hazırdır, zevkini, eğlencesini, hattâ bu- gün erkeklerin gözlerini kamaştıran süs-| cadı lerini dahi.. işte bir misal: Liseyi bitir- miş bir arkadaşım vardı. Mektebi bitirir bitirmez evlendi. Bir sene sonra çocuğu oldu. O eskiden iş yapmazdı ve giyinme- sine bilhassa çok meraklı idi. Evlendik- ten sonra ne oldu biliyor musunuz? Bir gün İzmirde bebeğinin çamaşırla- rm, kundaklarını yıkarken gördüm. O kendi mendilini yıkamıyan bir in- sandı, Kendisine İstanbulda da tesadüf et- tim. Kocası şarktaki vilâyetlerden birine bir memuriyete tayin edilmişti. Ancak iki gün İstanbulda kalacaktı. Kendisine İstanbulda kaldığı bu iki günden istifade etmesi, dolaşıp gezmesi için ona çöcuğünu bana bırakmasını tek- lif ettim. Çok iyi arkadaşım olduğu, beni pek GA. D.M. (İzmir): İyi tanıdığı için çocuğuna pek iyi baka“ cağımı bilirdi. Fakata yapamadı. Kens disi uzakta iken belki yavrusu onu isti yerek ağlar diye düşündü. Türk kadınları, evlâdları için değil zevklerini, canlarını feda etmeğe hazır dırlar, Sonra diyorsunuz ki: «Ben de evlene ceğim, bu benim ergüvani renkte elbise giymeme mâni olacak mı” Bunun manasını anlamadım. Eski bir tabir vardır. Atalarımız: «Ayağını uzat!» demişler. Bütçeniz müsaidse neden bu renkte bir elbise giymiyeceksiniz? Elbet te giyersiniz. Eğer bütçeniz müs Said değilse bu modayı yapmaktan vazge- çetsiniz. Türkiyede her kadın, her mo- dayı adım adım takib etmeğe moda olen. her rengi giymeğe imkân buluyor Bai Siz de bulmayıverirsiniz. Fakat evlenmek demek târiki dünya olmak demek değildir. Evlenmek insanın giyinip, küşanmasına mâni olmaz! Herkes parası miktarında giyinir, süs» ienebilir. Fakat gene annemin mesele« sine geleceğim. Ben hizmetçi ellerine yavrusunu bırakıp gezmelere giden ana» lara muhitimde rasgelmedim. Siz dünya- yaya kuşbakışı bakıyorsunuz ogalibal 'Türk kadını sadıktır, vefakârdır, kanas atkârdir. Yuvası ailesi için hiçbir şeyden çekinmez. Hattâ öyle vak'alar olur ki çocukları babasız kalmasın, evi dağılmas sın diy haysiyetini ayak altına almaktan çekinmez. Onun için yazınızda müdafaa ettiğinin bütün fikirleri esâssız ve manasız buluş yorgana göre m. Seri) Se a, Nizam e erkeklerle, biz kadınlar arasın« daki bu milnakaşa ebediyen uzayıp gide- bilir. Çünkü kadınla erkek (arasını anlaşamamazlık ve bu mücadele li gün kâinatın içinden, insan dediğimin bir cins eksik olacaktır. Kadınla erkeğin, hayatı mütemadiyen yaratacak müsbet ve metfi İki kuvvet, olarak kalmaları tabiatin bir zaruretidi?. ve hayatın devamının en birinci işare«. tidir. Bizim birbirimizle didiştiğimiz zas manlar birbirimizi en çok sevdiğimiz, birbirimizin dostluğunu. aşkını, sevgiris ni, alâkasını en çok İstediğimiz İsarer Tardır. Gazeteye gelen yüzlerce erkek sal tubu içinde: «Biz kadından yazgeçtiktağ (Devamı 10 uncu A a a m mmm en nemle na A EŞ genç kadın kadar benim de Merin Me beyin çekili Mitifeci hareketi efendinin tatlı sözlerini dinleriz. Am- leri ve sözleri araya karışmasa şu sa» ma yol uzakmış, ne çıkar külfete göre kin havuz başında İstanbul salonların» nimet. da çok şahid olduğumuz bir aile reza» | Söze karışmıyan Vildan tasdik etti: İleti çıkacağı muhakkak.. Süleyman bey — Hem de ne nimet. Doğrusu şu göl |hırçın, Vildan lâkayid, ben tetikte * banyosunu da keşfettikten sonra çift- | yim. Doğrusunu söylemek lâzım gelire lik hoşuma gitti. Süleyman bey kalın gözlüğünün al- tından karısını tedkik eder gibi dik - katle baktı: — Demek şimdiye kadar burada bir göl olduğunu bilmiyordun? Genç kadın telâşsız, hareketsiz du « dak büklü: — Bilmez olur muyum? Fakat öra- da banyo etmek bu yıl aklıma geldi. Olabilir ya. Süleyman bey soğuk gam bir ağız- la tekrar etti: — Evet, olabilir ya? Onun bücumlam pek cepheden ve sert oluyordu. Karısı korkusuz, endi- şesiz mukabele ediyor. Erkeğin anlat « mak İstediğini kadın üstüne alınmı - yor. Genç mühendis karısının çiftliğe o- lan een benim buraya gelip gidi- şime veriyor. Fakat bunu o kadar ka- Ve işi tatlıya bağlamak için Süley-|ba ve him şekilde #hsas ediyordu ki han beye dönerek ilâve ettim: — En iyisi; azar işitmektense çiftliğe | dokunuyor. gelip hem taze meyva yer hem de bey se Süleyman beyin aklıma gelip geçed hafta bizim pek geç olarak Topçular mevkiindeki yapı yerine gelip işçiler” den onun gittiğini öğrendikten sonr çiftliğe dönüşümüzden bahsedivermes i Çürikü Osman bey$ yarı yolda lâstik patladığını söyle 4! miştik. Bereket Süleyman bey bunü hatırlamadı. O buraya gelip beni bu * lunca sinirlendi. Hislerine hâkim ol#* madı ve hâlâ da olamıyor. Kurnaz bif kocâ olsa hiç renk vermeden vaz!yetif gidişini takib eder ve hükmünü ve” dikten sonra harekete geçerdi. O karısındaki değişikliğe mana vere miye çalışıyor. Genç kadn bu manayf anlamamakta ;srar ediyor. Manzara 9 kadar açık ki! Her an başımızda dolâ 4 şan bulutlardan bir şimşek patlamsf tehlikesi var. Çünkü pek furçlı nen Süleyman beyden ziyade s'iküni” tini muhafaza eden genç kadınden kof” kuyorum. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: