10 Kasım 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

10 Kasım 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Atatürk, asırlarca sonra da hayranlık ve minnetle anılacaktır ürkler Büyük Atalarını geçen yıl i bugün kaybetmişlerd.. Onun 7x» İ yaile Türkiyede her işin altüst olacağını W zanneden veya uman yabancılar aldan - onu büyütüp en büyük Türk O başbuğu W yapanın gene bizzat Türkiyenin kendisi İİ olduğunu unutmuşlardı. Onların büyük gafleti ayni zamanda Alatürk inkılâb ve rejiminin Türklere muvakkaten giydi - *rilmiş iğreti bir kaftan zan ve telâkki et- meleri olmuştur. Emekli Gen:ral H. Emir Erkilet “Son Posta,, nın askeri muharriri maktam geri durmuyordu. Nihayet et- rafına bakarak bu memleketi armak İiçin bizzat kendisinin başa geçmesinden Atatürk inkılâb ve rejiminin Türkle -|başka çare olmadığına hâsıl ettiği kana- Fin İstidad ve ruhlarına en uygun düşen|at ona bütün yolları açmış ve dehası mil davalar olduklarına dikkat edenler on -İlete ve memlekete büyük bir talih yarat- ların ebedi mahiyetleri hakkında aldn-| mıştı: Kurtuluş! mazlar Her şeyden sarfınazar, onun ağır) (Görülüyor ki Gazi Mustafa Kemol ve hastalık ve ölüm haftalarının İstanbul -ısonra Atatürk öyle gelişi güzel bulun- W da, Ankarada ve'Türkiyenin ber tara -İ|muş bir adam veya tesadüflerle birden- İÜ fında elhasıl bütün Türklerin dimağ ve) bire parlamış bir kumandan değil idi. O, kalblerinde yarattığı derin teessür ve ip-| çetin vak'a ve hâdiselerin yetiştirdiği ve tobaları bir kere hatırlamak” Atatürk İN prensip ve eserlerinin Türkün © ve iliklerine ne kadar derin işlemiş ol - duğunu yeniden tebarüz ettirmeğe kifa- yet eder. olgunlaştırdığı geniş hassı ve meziyet- yürekİlere malik yani deha sahibi hakik! bir |lebed yaşayacaktır. Biz eminiz ki Ö mili başbuğdu. Cephelerde aldığı genis asker! tecrü- beler ve vatanın iyi ve sağlam bir idare Artık onun Müşir Gazi ve Atatürk o- larak yaptığı 5 büvük işleri ve elde et- ği idari, askeri ve siyasi büyük zafer leri sayagık değiliz. Sukaryadan sonra Afyonkarahisar ve Dumlupınar savaşla- rmda onun askeri dehası nasıl esaslı bir amil olduysa Lozanda da onun siyasi nü. fuz ve üstünlüğü öylece bir mahrek ol - muştu. Ondan sonr ye kadar, nasıl istical ve telâşsiz fakat bir taraftı iş larını yaparken öbür taraftan kendi elile memleketm her ta- nda her türlü eksiklerini bizzat ken- di ellerile nasıl tamamlamağa gayret ey- lediğini hayret, tekdir ve minnettarlıkla İgörürüz. Güya o, kıymetli ömrünün bu kadar kisa olacağını anlamış gibi, çalı yor ve az zamana çok iş sığdırmağa çalı- şıyordu. Atatiirk maddeten ölmüştür, fakat | kalbilerimizde manen yaşamakta ve ile- tan içti yi ken gözü arkada kalmamış, çünkü mem- İleketin her istikamette tekâmül ve terak- ki işlerini yoluna koyduktan başka bir de İşte o fani hayata veda edeli koca birlile nihayet kurtulabileceği hakkında 4-|büyük bir halef bırakmıstır. Bize gelin- geçti ve daha kim bilir ne kadar on -)leddevam edindiği sonsuz iman ona Tür-|ce, Atatürkü maddeten kaybetmekle iş- İ larla, yüzlerle ve belki de binlerle yıllar kiyeyi kurtarmak ve yeni Türkiye kur İlerimizin ve Türkün yükselme davasının İİ geçecektir. Yalnız şeçmiyecek ve silin-|msk yolundaki çalışmalarında rehberlik biran bile geri kalacağına ihtimal ver. miyecek olan şey cnun büyük milli hiz-Jettiler. İşte evvelâ bir ordu kumandanı meyiz. Cünkü bugün başımızda, Atatür- le Türkün kalbinde uyandırdığı ebedi minnetarlık hislerile beraber 'nkı- ve Cümhuriyeti korumak azmi ola - yalnız şu geçen tek bir yıl değil lip geçecek asırlar gösterecektir kün yarattığı ulu Türk abidesi, iye Cümhuriyeti, kendisinin göç - : hemen çöküverecek çürük bina - lardan. değildir. Atatürkün yarattığı eser e kurduğu bina sırf kendine mahsus ve 'kendi fani hayatına münhasır çürük te - melli ve kof bir yapı olsa idi daha bu - günden sallandığını göreceklik. Halbuki ©, sallanmak şöyle dursun günden güne kuvvetlenip sağlamlanmaktadır. Bunun sebebi Atatürk dehasının yalnız yapı - ” cilikta değil ayni zamanda Türklüğün ve Türkiyenin bütün o ulu ve hassa ve ka - biliyetlerinden azami istifade ederek ha- İlet yetiştirmek hususunda da bütün kud | retlerini göstermesi olmuştur. Atatürk kimdir ve o ne yapmıştır Bunu bilmiyen yoktur. Filvaki O'nun â İemşümul ilk şöhreti bir asker olarak A- nafartalarda başlar. Fakat o zamana ka- dar o silik bir sübay değildi. O Hırb A — kademisinden genç bir erkânıharb zabiti olarak orduya çıktığı gündenberi muhi- idaresi aleyhinde bulunmuş ve ancak ve kudretli bir idarenin memleketi bileceği hakkındaki Ikanastlerini ifadeden çekinmemişti. ket ordusu Rumeli firkasınıner- arb zabitliği Onun ilk tarihi ehem- ri — , genç bir yarbay olmasına rağ- en onu Çanakkalede güzel bir 'Türk tü- başında komutan görürüz. İşte bu ie Maydosts ihtiyatta bulunduğu sırada idi ki düşmanın Seddülbahir Arıburnuna yaptığı ayrı ayrı ihraçlar karşısında şaşınmayarak ve hiçbir emir de almıyarak O hemen en mühim ve en can alcı yere Congbayırnına doğru ken- diliğinden yörümüş ve Ariburnu bölge- sinde karaya çıkan düşman kuvvetlerini Congbayırından denize doğru geri at şmuştı. Orun bu tam vaktinde ve tam ye- N 2SEİ rinde yaptığı mukabil taarruzdur ki düş-| © manı sonuna kadar sahile yapışıp kalma- N #n mecbur ederek bütün savletlerini a- kamete uğratmıştı. Birkaç ay sonra, onu, Anafartalarda bir korun başında ve Albay Mustafa Ke- mal olarak düşmenin yeni kuvvetlerini yeniden tahrib etmekle meşgul buluruz. Ondan sonra ordü kumandanı Mustafa Kemal Paşayı Kafkas ve Filistin cephe- lerinde mühtelif kudretli düşmanlarla uğraşır görürüz. O bir yandan askeri sa- © hada ve biltyi cephelerde düşmanla uğ- raşırken diğer cihetten vatani ve mili meselelerle derinden derine meşgul olo- sıfatile Anadoluya geçen ve sonra rütbe ve nişanlarmı atarak Erzurum ve Sıvas kongrelerini toplıyan ve Ankarada Bö- yük Millet Meclisini kurmakla berâber yeni eilt Türk ordusunu vücude getiren Mustafa Kemal böylece yetişmiş büyük bir kumandan ve büyük ve dâhi bir 2- damdı. (Baştarafı 1 İnci sayfada) evliyalar. peygamberler âlemine intikal eder. O zaman, bu ferd artık bir insan! İdeğildir, bir timsaldir. Bir maneviyet İ timsali, Bu meneviyet te onun benliğinin İderdi manası üzerine kurulmaz, belki de bütün milletin maneviyeti olur. Millet, kendi varlığını onda görür ve onda arar. Burun içindir ki böyle insanlar, cisim halinde herkes gibi, günün birinde zeva- Ie varır; fakat, mana halinde, ruh olarak, millet yaşadıkça onunla birlikte yaşarlı İşte, Atatürk bu nevi bir varlıktı. Böyle bir varlığın ölmiyen hatırasın: takdis için, İ insan ne söylese boş olur. Atatürkü iyi anlamak, onu hakiki var- Üiğı ie tanımak için geçen senenin bu - günlerini hatırlamak lâzımdır. Onun ölü- wünün ilk haberleri bu memlekette baş- tan başa matemlerin en derinini ve en samimisini uyandırdı. Göz yaşı, hıçkırık, ıztırab bütün milleti bir araya toplıyan tek bir duygunun umumi ve müşterek bir ifadesi oldu. Hiç bir milli matem bu kadar urmümi ve bu kadar müşterek ol - muş değildir. Hiç bir milli matemin azâ- meti ve derinliği hu dereceye varmamığ- | bularının İlkün basladığı bütün eserler: yalnız #k- mal edecek değil, yenilerine de basbva- jeak bir Mi Şefe. İsmet İnönüne mali- kiz. Yarın da ve ilelebed de malik olasa- fırmza eminiz. Faniler birer birer göçer, fakat vatan yaşar, millet yaşar, ve idezl yasar. Baki olan ve olması lâzm gelen onlardır. H. E. Erkilet BİR YIL SONRA Atatürkü, siz kendi içinizde ve ken tıralarınızda daha güzel anlarsınız Atatürk Türk milletinin müşterek, a - zametli ve heybetli iradesinin, asır ara- İsında yaşıyan ve asırlar üzerinde yaşı - iü» yanlar .yalnız samimi ve hasbi ağladılar, Omn için muztarib olanlar, yalnız Onun İlçin muztarib olmanın lezzetini duymak n ıztırab çektiler. Başka hiç bir için değil. Bazan evlâdlar vardır ki. veya âhnelerinin öldük gördükleri zaman «şimdi biz ne yapacar Iğız?. diye feryad ederler. Atatürkün ar- kasından göz yaşı dökenler, bu hodgüm insanlık duygusuna yabancı kaldılar, O- İnun öleceğini çoktan biliyorduk ve O ök düğü zaman, yerine gelecek Türk şefinin kim olacağından emindik. Onun ölümü ile Türkiyede hiç bir şeyin değişmiyeceği ve bilâkis, iş başına taze bir azim ile ge- leceh olan Büyük Adamı hep tanıyor, s6- viyor ve kendisine karşı bütün ümid ve itimadlarımızla bağlılık hissediyorduk. Bununla beraber, Atatürk için, bütün millet, derin derin, yana yana, hıçkıra sey Atstürkün, ölünce-| İyacak olan ifadesi idi, Onun için ağlı -| hıçkıra ağladı. Çünkü, Türk milleti Ata-|gik bir vazilesiydi. Umumi Harbin |” tır. Atatürkü #yi anlamak için, ne onun! #irkün arkasından kendi kendisi için de- aplığı şeylere, ne resmine, ne de hati-| yil, yüksek, idcal ve ulvi olarak tanıdığı rasına bakınız. Atatürkü tanımak ») timsal için ağlıyordu. dalma geçen senenin bugünlerini hatir -| O Bugün gene ayni auygular içindeyiz. layınız ve daima kendi kalbinize bakınız. © Muhittin Birgen ( En çok sevdiği tablo ) Bu kır manzarası, Atatürke, son günlerde hediye edilen bir tablodur, Çok hoşüna gittiği için hasta yattığı odaya astırmış, sik sık ona bakmıştır. Tablo, aynen muhafaza edilen yatak odasında bugün de duvarı süslemektedir. Bir yıl Sonra Ne yıldırım, ne şimşek ona istiaredir, O tarihin üstüne nakişlanan haredir. Vatanın dört bucağı kesilince bir zindan Güneşi O doğurdu saçının altınından. Gökler gözlerindeydi, ufuklar avucunda, İsmini inciledi yıldızların ucunda. Dağlar eğildi ona, dalgalar dile geldi, Zaferile kahraman yüceldikçe yüceldi. Hüriyet meşalesi tutuşup her ocakta Ne parlak ışık yandı şerefli al sancakta, Ya bu zaferden sonra yaplığı harikalar! Ellerinde yuğruldu saatler, dakikalar: Ne sultan, ne halife, ne tekk> vardı artık, Türk iline ün verdi, Türk halkına ferahlık. Kırıldı evlerdeki giinü kapatan kafes, Devrildi bir yumrukta başlardaki gülünç fes. Yürüyen bir matemken siyah çarşaflı ana Yırtarak peçesini kavuşmuştu hakkına. Medeni bir kanunla sevindi nice yetim, Herkes haykırıyordu: — Yaşa Cümhuriyetim!» Herkes atılıyordu Atatürkün yoluna, Başlar yaslanıyordu O'nun tunçtan kolana. * Bu tunç nasıl eridi, nasıl göçtü sessizce? O ölüm haberile ruhlara çöktü gece. İlk dehşet karşısında diller çözülmez oldu, Bülbüller bile sustu, gök yüzü gülmez oldu. Bir daman bürümüştü vatan yamaçlarını, Kadınlar ağlıyordu yolarak saçlar On sekiz milyon kişi çocuklar gibi öksüz, Br alev parçasıydı perçinlenen gönlümüz. Böyle geçti saatler o gün uçuramlaşıp, Gözyaşları çağladı bir nehir gibi taşıp. Fakat bu ıstırabın en amansız deminde Tanri bir ışık saldı bu hicran âleminde. Bir mucize belirdi kara günde ansızın, Gök kubbe aydınlandı üstünde başımızın. Paktık ki her yer O'nun kadretile doludur, Bizleri sarsan yine O'nun tunçtan koludur, Foşan O'nan rahudur m'lletin ön safında Meşaleler ağlarken tabutu etrafında. O rah haykırıyordu maddelerin dışından: — Hız alın rüzgördaki kalbimin atışından! En sessiz kıyılardan ben size fısıldarım, Gürliyen fırtınalar içinde de ben varım, En renkli bir gül gibi en yesil yaprakla ben, En tatlı bir söz için açılan dudakta ben, Ben işte her yerdeyim, dalda, kökte, filizde, Sarsılan göğsünüzde, sararan benzinizde, Demek ki ayrılmadık, elinizdedir elim, Ben sizde yaşıyorum, sizden uzak değilim!'» Halid Fahri Ozansoy Hayata gözlerini yumduğu oda çıktık. Cam kapıyı açın bir saray li salonu vazifesini görüyordu. mesi büyük bir nezaketle bize yol verdi.| (Bir kapı açıyoruz, burası küçük bir 0- Buyurunuz. İda, yerde kabartma bir Hereke halısı Kırmızı ipek koltukların, yaldızlı ma-| var. Ortada bir masa.. Kenardaki biz #aların, billür avizelerin süslediği geriş| konsolun üzerinde birbirinden güzel iki holün kırmızı yol halıları üstünden yü -| Çin vazosu, bir taralta üstü taşlı beyzt biz İrüdük. yazıhane... Rehberimiz izahat veriyor! Kimsesiz, boş ve loş sarsyın koridor -| — Yatak odasına yakın olan odada, larından ilerledik. dairesinden çıkmak ıstemediği zamanlar» Yolumuz kâh geniş bir salona, kâh bir da çalışırdı. divanhaneye, kâh bir sofaya ulaşıyor ve Yazhanenin başında bir maroken kok biz yürüyoruz... yürüyoruz. İtuk var. Nihayet eski müayede salonuna gel - İki kanadlı bir kapıdan küçük bir 40 ... Bir sene evvel Atatürkün nâşının | faya giriyoruz. İki siyah konsol, bir orta halk tarafından selâmlandığı salon, Ata. | masası... Sağda üç, karşıda bir kapı, türkün saraya birinci gelişinde ilk konuş-| Karşıdaki kapıyı açıyoruz. Burası ge“ tuğu salon... Bütün İstanbulluların dört |niş bir salon. Her bir köşesi bir başka gün, dört gece göz yaşından bir sel gibi İtürlü döşenmiş... Bir terafta kuyruklu biz akıp muhterem ölüye son hürmetlerini | Piyano, bir tarafta bir büro şeklinde tam isde ettikleri salon... İzim edilmiş üç dürt yazı masası, diğer bi? Şimdi ipek keltuklu, geniş kanapoli, |tarafla üzerine yazı yazılacak geniş bie yaldızlı masah köşelerile, ne kadar ar &-| tablo, kapının bir tarafmda alaturka Tümü hatırlatıyor... köşe minderile fevkalâde güzel bir mate Bir sene sonra gene ayri salondan içi-| galile, sedef takımıarile bir şark köşesi... mizi dolduran, gözlerimizden silinmiyen | Diğer bir tarafta üç beş koltuk ve ka « ayni hatıralarla geçiyoruz. zapesile köşeler, Geniş bir kapıdan kapkaranlık bir) Burası Dolmabahçe sarayının tam or* aralığa, kapkaranlık bir ârâlikten bir)tasındaki geniş öslkona açılıyor. Rehbes başka koridora, o koridordan bir başkalrimiz bize gene İzaheat veriyor. i aofaya, oradan bir çifte merdivene çıkı - s1 Atatürkön en sevdiği sa * yoruz. Bir kapıdan içeri giriyoruz. Ata -|lon elir gelmez butasını intihab etti, türkün busus! dairesindeyiz. Bir sene'burâğa yattı 1 yan odü Geniş, uzun bir salona giriyoruz. Bü -İya geçti, O küçük oda bir zamarlar dü tün sarayın derinliği nisbetinde geniş bir| Abdülmecid Efendin ak odası imiş Salon. Burada bizi bekliyen bir bü Atatürk hehp a otururdu. Haf- memur izahat veriyor. tâ bir zamanlır yemeğinide bue Salonun ortasında kocaman bir masalrada (yerdi OÇok merk ettiği var. Tepede muazzam bir avize, odanın| dil işlerine bu siyah tablo üstünde çalı « dört tarafında biltârdan ayaklı muazzam işırdı. Şu ;köşeleki masalar arkadaşlarile avizeler duruyor. ibirlikte çalıştığı mesai köşesi idi. Şu şart Yaldızlı komişler, mavi perdeler, açık | köğösini de kendi tanzim etmişti. Ksasem Tenk bir hah... bu salonu © kendisi tanzim ettirdi. O bus Bize rehberlik etmek nezaketinde bu-|raya gelmeden evvel burada ortada bile Junan zat izahat veriyor: E (Devamı 11 inci sayfada) — Burası hastalanmadan evvel ye-

Bu sayıdan diğer sayfalar: