12 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

12 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Üç komita - | Okuyucularla ş Başbaşa Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Eski Cumada, Türk — gençlerinin teşkil ettlkleri kültür, jimaostik ve musiki (terbiye ocağı ) Bu cemigeti komiteler dağıttılar, azalarının ekserisi anagurda yöç ettiler, Ortada, cemlyet retsi Hüseyin Avni'dir. Binaenaleyh, — babalarımın, derelerimin, şu güzel dereler, gayırlar, ve ormanlıklar kena - rında bağdaş kurarak tam beş adır, siyaseten hâkim ve mah- küm farkı gözetilmeksizin Bul- gar kom; dostluk et - tikleri yerlerden, ben, bir mah - küm, ve bir mücrim gibi kaçı - yorum. Razgraddan Şumnuya giderken, yolda bir sürü su de- girmenleri vardır. Gece karan - lık olmasına rağmen (Hisarlık) mnamındaki değirmenin — yanına doğru yakınlaştım ve Delior - “manlıların — ( Savak ) — dedikleri korkulu bir yer olan, söğüt dalla- | rı arasından geçerek ışıklı kü - çük bir pencereye doğru iler - ledim.. Gece olduğu için değir - | Yazan: M.Necmeddin Deliorman Solyadıki (Dellerman garetesi başmuhariri) «biz de, şu Razgrad işini konu - şuyorduk, Dobrucalı komita - lar orada yine ne halt etmişler, mezarlıklara mı dokunmuşlar, kavga, döğüş mü ne bir şeyler ol- muş, böyle duyduk. Senin bun- dan haberin yok mu? dedi. — Benim haberim — nereden | olacak, ben kasabaya henüz ye- ni gidiyorum, bir kaç günden - beri yoktum, dedim. Sarıklı Türk, Cezveyi boşaltmıştı. Kah- veyi içlüim. Uzun boylu lâf et - meden ayağa kalktım. — Dovişdane... Allaha ısmarladık... Değirmenin kapısını arkam - dan çivilemek maksadile dışa - rı çıkan Türkün kulağına: — Bana bir parça ekmek bul, Türk ve Bulgarları, elbise ve şivelerinin — değişikliklerinden tanıyabilecek kadar yakından bildiğim için, ocak başına sıra- lanmış yedi, sekiz kişinin Raz - gradlı olmayıp,etraf köylerden un öğütmek maksadile geldik- thl anladım.. ve kapıyı vur - Kapı açıldı, içeri girdim. Kalpaklılara hitaben: (Akşamlar hayrolsun,) sa - rıklılara hitaben de: (Selâmünaleyküm) ... Jâm verdim. Koyun pöstekilerinin üze - rinde birer parça kımıldandı - lar. Bana da bir köşede yer aç - tıktan sonra, oturunuz dediler. Slxırıınhlnın başım dönü - Midemin boşluğuna © dırehmmkyıt vermıyoııhım yalnız, sigara dumanını bir iki defıldmıeekehiheidım. öyle zannediyordum, ki helecanım teskin olacak. Aklım başıma ge- lecekti.. Sarıklılardan biri be - nim Türk ve müslüman oldu - ğumu selâm verişimden anla - mıı.bııkınhırhıldı mecalsiz diye se- tütün tabakasını önüme doğru sürdü ve: Sar ba bilazer, dedi. Kaçak tütünü kaçak sigara kâğıdının içine sardıktan son « ra, acı, acı bir iki kere içime çek-| dmveotııml.ınıııîıleinlu kike başladım. Onlar sordular. — — Böyle gece yarısı ne tarafa? — Taşçı köyünden geliyor, Bulgar - Razgrada gidiyorum, lardan birisi fasih bir türkçe ile, ti. Ne onlar benim kim olduiıı - mu öğrendiler, ne de ben onlara kendimi anlatmakla başlarına belâ olmak istedim... 'Tarlalar içinde hem yürüyor, hem de peynirle ekmeği yiyor - dum.. Şumnu yolu, yaya yürü- mckle bitecek şey deüldi Kırk irakânı yoktu, en yakın köyler- den birine gidip köylü bir dost vasıtasile bir çift beygir tedarik etmek ve bunlarla en yakın bir istasyona ulaşmak en doğru bir hareket idi. Yollarda, kırlarda bir tek can görülmüyordu., Bundan istifade ederek ma - halli maksuda bir dakika evvel varmak hepsinden evlâ idi. Bir elimde ekmek, diğerinde pey - nir, ısıra, ısıra ve gülünecek ha- Hime baka, baka adımlarımı sık- Taştırdım. Razgrad kazasından yarısı Türk yarısı Bulgarla mes- kün bir köye geldim.. Köyün içi- ne girerken servilerle çevrili bir mezarlık içinden geçiyordum. Köyün kurtlar gibi büyük kö - pekleri etrafımı sardı. Büyük bir servi ağacının uğruna dur - dum ve yerden aldığım taşlarla kendimi müdafaaya başladım. Köpeklerin böyle toplu bir hal- de havlamalarından, köylüle - rin şüj ayaklanmaları ihtimali vardı. Tabancaya sal - sokabilirdi. Binaenaleyh ne o - lürsa olsun diyerek köyün içine doğru ilerlemek Tâzımdı. Me « zarlığın içinden elime geçirebil- diğim taşları köpeklerin üze - rine savura, sayura ilerledim ve kö Düzeltme: Dünki — tefrikamızın sonlarına doğru profesör Üstüya. nofdan sonra, eelen (Traykopopol) kedmeleri Traykopepol olarak yan. lış dizilmiştir, düzeltiriz.. Yakışıkalmıyan Bazı isimler Har biyede oturan Ali Tahir im- 'Sali'tir okuyucumuz yazıyor: “Şehrin bir çok yerlerinde gözü- me çarpıyor. Tabli benim gibi her- kes görüyor. Meselâ bir eski, çürük binanım alüna sığınmış bir meyha- nenin üzerinde “Cumhuriyet içki e- vi,, bir diğer kahvehanenin üzerin- de “İnkılâp kıraaihanesi, bir diğer Aşkembeci dükkânı kapısında “Zafer aşevi,, gibi levhalar var.. — Filvaki, her vatandaş, böyle birer isim in « tihap etmekte serbesttir. Ve her ti- cari müessese, vatandaşlık hakkına riayet bakımından — muhteremdir. Ancak, bu gibi yerlere isim koyar- | ken, biraz düşünceli olsak, yahut, bu isimleri bir makam, bir daire | kontrol etse, bir bodrum meyhane- sinin, yağlı, isli kapısına “Cumhu- riyet içki evi,, Tevhası asmak bilmem yakışır mı, doğru mu?,, Bizim için kıymeti haiz bazı ke « Timcler ve sözler vardır ki, bunları titizlikle, —kıskanarak — kullanına - | İiyız. Rastgeldiğimiz yerde ve za - man, böyle ulu orta istediğimiz ta - birleri, istediğimiz yerlerde serle - | dersek, © vakit, —bu kelimelerden miyeti düşmez mi?. Biraz daha dü- şünceli hareket etmek lüzımdır, ka- naatindeyim.,, SON TELGRAF — Bu okuyücü- | muzun fikirlerini şayanı dikkat bu- luyor ve alâkadarların dikkat gö - züne koyuyoruz. BORSA - PİYASA 11-3. 937 ÇEKLER Asılıç Eeşesit, 615 Meskova — M 418 2T ( Stokholar — 3, 1516 — 3,1536 ı PARALAR ! Ahş ' S | 1 Sterlia a3 Gs. 1 Dolar n »6 20 Frank Maç — 105 20 Liret we — vA 20 Belçika Frangı 80. “H. 20 Drahmi w 34 20 İsviçre Frangı 565. 5T$, 20 Leva 20 n V Floria &h ©, |20 Kron Çek 70 75 1 Şilin Avusturyağd, — — 21 — Peset: — 1 Mark 25. 28 1 Zloti 20 n | 4 Penge Büç : ü 20 Ley M S0 Ti 50 | 20 Dinar M Ecan Si Yen -— - 1 Krom İsveç 30 32 | Altın Töş9, — 2w39. 1 Bankaot NE N, ESHAM Açılış — Kapanış İş Bankası Mü, . » N. . » Ha Amadolu — şin. 60 0/9 Peşin 23, » » yüzde 60040 Vadeli » w M0 de 100 Aslan çimento 14485 — 1438 Merkez Ban, 1STİKRAZLAR * Açlış K Türk Boreu | Peşin —— — — w » W Vadeli 1970 1950 n P 19, D B v v la aa | M Peşla 1 a 3 uıvııııı__“:_u: Bivas Erzurum 1 » da- B *A Şark şim. vıııısııııııı 7525 2325 TAHVILAT | A Kapanış Anadelu Pe, İ 3360 — 3065 » Vai aa n Pe. W 39,60 b7 sü8 M ei -’—"2 . Palll » Velil « Mümcssll Pe, » » Va 4250 42,58 | | — — Yahu, dedi, sizde mi kafe- lıml'— — Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. — Yazanı M. S.ÇAPAN yi 9 ü Bunlar.. bu sulular, bu hırsız yamakları bu kabadayı müsveddeleri evsiz, bark- sız nasıl yaşarlar, nerelerde yatarlardı «kavanço» ederek «keriz» & baş-| , /| Güneşli bir gün | d dneli veyfln dacüin vT S | İki güzel kadın, gülmekten | katılıyorlardı. Baktım ki, vazi- | yet müsait, birden kalktım. On- ! Tarın masalarma gittim: — Rahatsız etmezsem, bir da- kika masanızda oturacağım, de- dim, çok kısa sürecek bir iki sözüm var size... Pişkin şeylermiş.. Gülerek: — Buyurun, dediler. Arkamdan Halük ta gelmek- te gecikmedi... Şimdi iş tamam- dı., Şöyle tatlı tarafından lâf açmak için vesileler icat ediyor- dum. Fakat, çok uzun boylu zahmete lüzum kalmadı. Hemen kalkıp Mecidiye köyüne kadar bir gezinti yapmağı, kırlarda | biraz dolaşıp, temiz hava alma- Bt kabul ettiler.. Baharın bu ilk | güzel gününden istifade etmek | yerinde bir şeydi... Neclâ — Bu, yolda sağ taraf- ta yürüyen ve kendi payıma çiı- kardığım güzel kadının ismi idi bir aralık: — Biraz müsaade ederseniz, eve kadar gidip haber vereyim, dedi.. Ev yakın.. hemen şu ar - ka sokakta.. Belki Mecidiye kö- yünden dönüşümüz — gecikir.. Annem merak etmesin.. — Hay, hay, dedik.. buyu - Tun.. Onlar çıkıp gittikten sanra, | biz Halükla, Mecidiye köyün - de nasıl eğleneceğimizi, neler yapacağımızı tasavvurluyor tat- | h tatlı hayaller kuruyorduk.. ö-e | nümüzdeki pastaları bitirdik bir, Timonata içtik.. fakat, sevgilile - rimiz gecikmişti. Yarım saat, bir saat, iki saat bekledik.. yok.. gelmiyorlardı. Halüğa: — Bizi atlattılar, dedim... Haydi, bu kapalı yerde günümü- zü öldürmiyelim.. Canımız sıkılmıştı.. Ağzımı - za geleni söylüyorduk.. Pasta - haneden çıktık.. Caddede daha bir kaç adım atmıştık ki, iki na- | zenin, sallana sallana, karşı kıl-1 dırımdan geliyorlar.. Sevinecek- | tim.. Fakat, ağzım açık kaldı. Çünkü yanlarında iki erkek var- dı.. durduk onlara bakıyorduk.. Bu sefer kadınlar, sanki bizi hiç Bgörmüyor, =ımyormııı gibi, yüzümüze L erkeklerle güle oynaya pastahaneye - girdiler. Halüğa: — Yürü, dedim, bırak şu ko- kotları.. Dönüp giderken, onda ha - Tinden bizi seyrettiğini anladı ğım Emin isminde bir ıı-hdı şımla karşılaştık. Kahkaha ile gülüyordu: se girdiniz?.. O iki güzel kadın bu pastahanenin canlı reklâm- cılarıdır. Akşama kadar peşle - rine yüzlerce erkek - takarlar. Pastahaneye soktuktan sonra, sıvışıp giderler... Reşat Feyzi HaRamaNAean eli eei üi üüi masinz BEYOĞLU SARAY * Kızlar mektebi ve ginayete harp TÜRK : Savoy otel 217 MF.! -EK * Sevişmek — arzusu İPE * Son casuslar sAkARYA : Gece yarışı yıldızı ve aşık şükranı YILDIZ. : Saadetim sensin SÜMER * Kadınlığın sırrı ALKAZAR — : Zafer günü TAN * Denizler perisi ve bir Mayıs gecesi IK * Ehlisalip — muharebeteri ŞiRK * Kemanlar en ve Memnun kafile ASRİ 1 Foli - Berjer — ve Beklenmiyen - şahit ASTORYA 1 Ateş kraliçesi ve Şı fakta silâh sesleri CUMHURİYET: Yıldırım — kaptan, Kukaraça ve Nakaud İSTANBUL : Kan kardeşler ve | Parisli şantöz 1 Rus-Japon — harbi ve Çın.mhıg:mı Hortlak t Küçük şarkıcı Alfol- son ve Denizaltı kahramanları 1 Samson ve kaçakçıları * Sefiller ( Türkçe sözlü)jve Deniz kızı Eftalya KA D 1IKÖY : İşte bahriyeliler ÜSKÜDAR * Ehlisalip muharebeleri TALEMDAR KEMALBEY İnsan HÂLE ladı, Fakat kıyafetsiz adam «cı- valı zars la daima kazanacak sayıları atıyordu, O gün akşa « ma kadar devam eden oyunda, bütün oyuncuların parasını bu adam kazandı. Bir aralık takatsiz kalan Pe« rikli, masa Üüstündeki — zarları aldı, yarı türkçe, yarı rumca: — Tiatimu zari!.. Bunlar beni aldatıyor, ne uğursuzluk kayi- meni!... Diyerek bir hamlede zarları yuttu!, Bu yutuşun sebebi vardı: Do- lu zarla para kaybettiği için, o- nun bu yoldaki maharetini bilen | arkadaşları kendisile alay ede - cekler, güleceklerdi. Bunun için | ölüyü meydanda bırakmamak, lâzımdı. Bir gün sonra öğrendiler ki, Perikliyi temizliyen, oyuncuları soyan adam meşhur - fırıldakçı Feyzullah imiş!.. Feyzullah cıvalı zarla, hattâ fincan içinde istediği sayıyı a - tan bir zar üstadıdır ki «fendi- bazs, «açıkgöz» diye anılan ve tanılan hilekârları soymuş, on- ların paralarını almıştır. «Kur- naz« emberlemekten zevk ve haz duyan iyi kalpli, fıkara yar- dımcısı bir adamdır. ve el'an sağdır. Her Musanın bir fraunu var- dır değil mi?.. ” Eski devrin barbut kahvele - rinde ağır başlı efendilerle, ser- seriler, külhanbeylerile kalem elendileri, kasa hırsızlarile pa- şa zadeler karşı karşıya zar sal- larlar, averta paseta keserler, kılıç oynarlardı. Gün görmüş ihtiyarların: — Şerlerine ninni! Dedikleri sulular, edepsizler, fiyakacı kabadayılar, hacamat- cılar, palavracı kabadayılar, cad- delerde, kahvelerde, ağız dolu- su küfür savurarak gezenler, u- mumhane - taşlıyanlar, — hırilti, gürültü çıkarmak suretile mey- haneleri haraca kesenler, kapı kıranlar, kâama, gaddare, kara- kulak çekenler, cop, usturpa, lo- but kullananlar, her lâf arasın- da: — Mandepsi! — Teberli! — Şarolo! Gibi külhanbeyi ıstılahı kul - lananlar, barbut kahvelerinden eksik olmazdı. Bunların şekilleri, kıyafetleri de bambaşka idi. Sırtlarına ca - madan giyerlerdi. Camadanla - rın kolları kıvrıktı. Kıvrik yer- lere çiy sarı, yahut turuncu ka- dife dikilirdi. Bazıları da o 7a- manın terzilerinin (patakoka) | adını verdikleri önü iri düğme- Ki kısa bir ceket giyerlerdi. So- kakta gezerken bir kolun içer « de, öteki kolu dışarıda olması şarttı. Lâterna arkasında dola « şırken ceket gelişi güzel omuza atılırdı. Pantalonun paçaları çok bol - du. Tıpkı bugünküler gibi. Pa - çalar muntazam bir şekilde kıv- rılıp dikilmez, yarım kıvrılırdı. Ve bu kıvrıklara bir buçuk par- mak eninde fırtolayı siyah, ya « hut mor kadife kaplanırdı. Bele, muhakkak - «dildade» tarzında ipekli sakız, yahut Trablus kuşağı sarılır, büküm - leri arasından dökme pirinç çe- keceğin iğri ucu gözükür, (ma - kine) de enseden bele doğru sarkıtılırdı. Ayakkaplarına gelince, yan lâstikleri yürek biçiminde olan (damates burun), (yumurta ök- çe) yarım potinler giymek çok makbuldü. Çorapların beyaz olması şarttı. Bazıları da Mev - Jevihane kapısında yapılan şı - pıdık giyerlerdi. Bunların çifti 25 dirhem geleni en makbuldü. Moyhınede sulandıkça: — Daha dün köprü altında ya- tardı. Parmak kadar çocuktu. Ne çabuk büyüdü, ayyaş oldu. '.E'fiıd şişlediğini gören eski âş. — Sıçan Rızanın yanında, idi. O çalar, buna zula ederdi. Yumurca. gın biri idi. Bu da mı adam şiş e- miye başladı, boyuna bakmadan! Derlerdi Bazıları kıskançlıkla zemmeder- lerdi: — Yakında marizine kayarlar, burası İstanbul, öyle sarhuşluk, ha- şarılık sökmez, — Öyle cakasına, fiyaka kesiş- lerine bakma, somun pehlivan... Ulak hacamatlara bile dayanamı- yor, geçen gün Langada Maksudun meyhanesinde Köstebek Hayri, Gi- resun yapısile hafifçe dokunuverdi, nâ taban, öyle bir tüydü ki... Bir görmeliydin ?. Bazıları da: — Bir atılışta bir arslan, bir uruşta dokuz can ! diyerek göklere çıkanırlardı. Bu sulular, bu hırsız yamakları, bu kabadayı müsveddeleri hangi mahallenin, hangi semtin veletleri idi?. Nasıl bu yola düşerdi bunlar ?. Evsiz barksız, yurtsuz ocaksız, nası! yaşarlar, nerelerde yatarlardı? Sekiz on yaşında anasır, babasız kalan 12-13 yaşında sığındığı uzak bir akraba, bir komşu evinden kaçan çocuklardı bunlar!, Günahkâr — anaların, günahkâr babaların günahsız ve kimses'z ço« cuklarıydi bunlar!. İnsanlar bunlarla alâkadar olmaz hükümet yardım elini uzatmar, çamurlar arasında, kaldırımların üstünde köpeklerle beraber büyür, ekseri defa, geceleri sarmaş dolaş yattıkları köpeklerin ağızlarındaki Tokmaları alarak karınlarını doyu- rurlardı. Biraz yaşlandıkca, kendilerin- den büyük çocuklarla düşüp kalk- mıya başlarlar, köprü altında ya- tarlar, İzmarit toplayıp içerler, rakı, tastika yuvarlarlar, külhan bey- lerinin, tuluabacıların, köşklülerin barındıkları semai — kahvelerinde *tabi garsön, luk yaparlar, (dar. buka) (zilli maşa) çalmayı öğrenire ler, arada “mâni, okudukları da olurdu. «Mâni» o devirlerde avamın havasıydı, külbanbeyleri çok rağbet —ederlerdi bu — tarza «Mani» kıvrak bir ahenk ara - sında neş'enin - bilhassa «mas- tor» luk denilen esrar keyfinin - €en son dereceyi bulduğu daki - kada, birisinin aşka gelerek en yüksek sösle tek başına o ahen- gi bozmadan araya sıkıştırdığı bir deyiştir ki, hem manası, hem de nağmesi itibarile pek yosma, pek cana yakın bir şeydir. (Cura), (bağlama), (darbu- ka), (zilli maşa) ve (çığırtma) gibi musiki âletleri, (maninin omuzdaşlarındandır. Bunlarsız mani okunmaz. Fakat, mani o « kunurken saz çalmaz, çalgı du « rur, o zaman manici: — Adam aman! İle (mâni) ye başlar, yine: — aman! İle maniyi bitirirdi, (Mani) nin kafiyeleri mukay- yettir. «Manalı» dır. Fakat ma- nanın birdenbire ınlışıhıımı- sı için kelime ortadan kesilir,! meselâ şu: Adam amaân çe midir? Nefesin gül kokuyor İçerin bağ * çemidir? “Adam aman çe midir? Beni yakıp kül eden Ye « gemidir? Tırpanın Adam aman tırparım Cilve ise şekerdir, Sitem - se ye

Bu sayıdan diğer sayfalar: