14 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

14 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B SPOR Spor Kurumundaki iki istifanın ha- kiki sebeplerini anlamak gerektir Türk efkârı umumiyesinin bu Kurumu idare edenler- den bir değil, bir çok sualler sormağa hakkı var “Otorite kelimesinin bizde ne manaya geldiğini anlasak, hiç te fena olmayacak ! Yazan: M. Sami Karayel Bir kaç gündür gazeteler fut « bol federasyonu reisi Sedat Rı « zanın istifa ettiğini veyahul ct « mek üzere bulunduğunu yazıyor » lar. Nihayet; dünkü gazeteler fut - bol federasyonu reisi Sedat Rıza « nm milli küme oyunlarının ken « dine danışılmadan icra edildiğini $leri sürerek kat'iyyetle islifa et « tiğini ilân etmiş bulunuyorlar, Demek bir ay zarfında iki isti- fa ile karşılaşmış bulunuyoruz. Eski futbol federasyonu Treisi Hamdi Emin istifa edeli daha bir ay olmadı. Bu arkadaş istifasının sebeplerini bazı idari müdahale ve tekâsül yüzünden ileri geldiğini b lân ettiği zaman, &por kurumu mer- kezi bu arkadaşın efkârı umumiye huzurunda vaki ilânat ve beyana- tım kendi lisanına ve yürüyüşüne uyguh bir sitil ile reddetmişti. Şimdi görüyoruz ki; Sedat Rırâ- nın istifasında aynı Hamdi Emi- nin ietifasına temas eden bir Koku var. Spor Kurumu, acaba Sedat Ri- zanın istifasının sebeplerini de ay- nı sitil ve ifade ile red ve ilân e- debilecek mi? Eğer, hakikaten Se- dat Rızanın istifası gazete dığı gibi ise ve bu istifa da doğ- ru bulunuyorsa bütün Türkiye matbuatının ve sporcularının Türk Spor Kurumu Merkezini idare e - denlerden samimt bir değil, hatıâ bir çok sualler sormaya hakları bulunduğunu kabul etmelidir. Son zamanlarda Spor Kururnu o- torite diye önüne geleni budu « yor. Mesclâ; İstanbul döriler klü - bü bayram maçlarında, vazifesine nihayet verdiği antrenöre haksm- lik ettirecek diye Spor Kurumu gderhal oyunları mene kalkmıştı. , kararın geç tebliğ edil- lerde de hâkemin 1 lân edildiği kaydını ileri sürerek fşi atlatmıştı. Acaba, bu atlatışla samimiyet var mıydı? Yoksa dörtler hep Spor Kurumunun otorite diye tutturdu- ğu vaziyelin yerine gelmesini ve hem de dilediklerini bir formalite ile örtbas mı etmişlerdi? Spor Kurumu, Hamdi Eminden sonra; Sedat Rızayı, namına iza - fetle çıkardığı Spor mocmuasırda göklere çıkararak halka müjdele - diği zaman hepimiz bu arkadaşın federasyon riyasetine gelmesini ay- ni sevinçle karşılamıştık. Fakat bu müjdeleyici ilânın daha mürek- kebi kurumadan bu arkadaşır ne bir otorite meselesi yüzünden ortadan kaybolmasına bilmem ne mânâ vermelidir! Polis romanı:11 Bu teşkilâtin Sovget Russaya gönderdiği aporcularımızın « zaman alınmış bir. vesmi g Otorite; mutlak mânâda Iyi hut fenaya karşı mülâhazasız ola- rak derhal harekete geçmek midir? Otorite; bilmediği, kavramadığı ruh ve mânâsına bigâne bulundu- gu şeyler üzerine eşkâle hükmede- rek derhal harekete geçip kuman- da vermek midir? Otorite; bilginin ve vazifele « rin ruh ve münâsını nefsinde top- Jamış olanların aksine hareket &- denlere karşı vâki tezahürü de- ğil midir? —— Otoriteyi sulistimal edenler, o- torilelerini kaybedeceklerini bıl « melidirler. Bu yazılarımı ne Hamdi Eminin ve ne de Sedat Rızanın bir dalka- vuğu düşüncesine kapılarak yazmış bulunmuyorum. Ne ondan ne de öbüründen bir şey beklemem. Yal- Tuz (memleket sporu meselesinde hepimizin olduğu gibi benim U2 bir emektar sıfatile hakkkım oldu - gunu bilerek dileklerde bulun » mak istiyorum. Spor Kurumu, Sedat Rızanın ha- beri olmadan nasıl oluyor da her- hangi bir futbol oyunu üzerinde harekete geçmiş bulunuyor. Bu suali yalnız, Sedat Rıza değil, hepimiz Spor Kurumunu idare e- den müteneffi zattan sormak mec- buriyetindeyiz. Son aylar içinde Spor Kurumu otorite namına” durmadan değiş - tirmeler, vazifelere nihayet ver « meler, zora koşup istifaya meebur kılmalar gibi birbirin! takip eden bir sürü jdari hareketler vücuda getirdi. Spor Kurumu bu hareketlerile 'Türk sporunda ıslahat yapmak ni- yetinde ise yanılıyor... Bizler, za. ten beş on kışiden ibaretiz, bun- ları da darıltıp bir tarafa çektik - ten sonra kimle iş yapmış bulu - nacak! Karanlıkta bir ışık farzedelim ki bu şahit bizim şimdi bilmediğimiz sebeplerden Leks man'la mürabahacının görüştüğü şey- lere merak ediyordu ve bu merakla buraya gelmişti, kendisini göster - meksizin her ikisinin de hareketle - rini tarassut ediyordu. Benim farz ve tahmin ettiğim bu adamın bu mü- Tâkatı hazırlamış olması mümkün değil midir?. Tarassut mahalli olarak ta şu tarlanın çitinin arka tarafını intihap etmiştir. Mansus düşündü! — Kendisini göstermeden burada gürüşen iki adamı tarassut edebil - mek için, çitin arkasından başka bir yer de intihap edilebilir di, dedi. T. X. müstehziyane güldü: —-Seni tebrik ederim Mansus, i, görüyorum ki kafanız bi - Muammer Ala'u: ——— raz işlemeğe başladı. Hayatınız- da ilk defa olarak 'T. X. Meredit ile ayni fikirde bulunuyorsu - nuz. Mansus bu iztihzayı da haz - metti. — Evet, eğer iııı:sıdı sadece ittan ibaret idi ise, çitin îk*:(:rı!ı intihap edilecek en i- yi yer değildir. Bir defa Lekşmanı bekleyen “Yunanlının nazarı dikkatini cel - betmek için şasadan geçtiği mu- | hakkak! Sonra kendisini göster- meden yavaş yavaş çitin arkası- na geldi ve orada açtığı bir de - likten konuşan adamları taras - suda — başladı. — Ağrındaki puro sunu da gelirken attı. Spor Kurumunu tesis eden mür - kaç kişi olarak işe başladığımızı ve bu gün de kaç kişimizin âçende kal- diğini biliyorum. Zaten kala kola kaç kişi kaldı ki?.. |Benim anladığım; intizamlı yü- Tüyüşün, etoritemin, verimli olma- nın yegâne münüsr bilgili, ve ruh manâdan anlar olmaktır. Bilgiye hürmet etmiyenlerin ve ana.. yer vermiyenlerin hükümle- ri olduğu yerde kalır. Hakiki bir sporcunun yerini heç | di mesleğini bilir. Yalnız benim değil, bütün bu i> şi anlıyan ve alâkadar olanların dileği şu noktada birleşir: İtidal ve bilgiye hürmet! .. Meydan okuyan .. boksör nerede? Yugoslavyalı boksörün ticaret ve ziyaret mak- sadile İstanbula geldiği liyor. Bundan bir iki hafta evvel Yu « göslovyalı boksör Arse Sekuliç «A- çık Söz> ve e«Haber> Bgazetelerine birer mektup göndererek, Türk boöksözlerine meydan — okuduğuru bildirmişti. Bu mektup üzerin? G. Saraylı böksörler kendisile karşı - laşmayı kabal etmişlerdi. Fakat Yugoslavyalı boksör bu tekliflere Mukabil iki maç için 500 lira ka - dar bir para istiyor. Tabit maç ya- pılmadan bu parayı hiç kimse ver mez. Dün matbaamıza gelen Gala- tasaray boksörlerinden Menaşe Yu- göslavyalının isteklerini - gülünç bulduğunu söyledi - ve aşağıdaki mektubu verdi. Okuyucularımıza Mansus şaşırdı: — ğıngl.pıım? dedi. — Evet, içtiği püro... - ğızında sigara olsaydı, oErığ;nr :nk— geldiği belli olurdu. parak ilerlerken, Jeves istasyon | | lanmış olduğu veyahut uzaktan | yakınında bir otomobilin teker- | lek izlerine dikkat etti. — İşte, dedi, burada bir oto - mobil durmuş. _Birfıı daha yürüdü. Gözleri » nin bütün dikkati yere temer - küz etmişti. Biraz sonra: — Bak, bak! dedi, işte şoförün dört, beş, altı çöp! Yağmur yağ - dığıma göre, bir sigara için iki kibrit farzetsek, üç sigara — içil- miş demektir. İşte sigaradan bir tanesinin izmariti! ı1hYc-rdeki sigara izmaridini al - — Altın uçlu sigara! dedi. Bu sı'g:u—ay'ı yağmurlu bir havada içmek için en aşağı sekiz dakika Solça Müşteri çorbanın içinde bir saç buldu. Garsonu çağırarak dedi ki: — Bari bunları ayrı tabakta ge- tirseniz de, herkes istediği kadar #lsa! Çocuktan al haberi Genç âşık çocuğu kandırmağa uğraşıyordu: — Ablanın saçından bana bir tel getirebilirsen, sana yirmi kuruş var, — Kırk kuruş verirsen, sana hepsini takımile getiririm. Ben o- nu nereye sakladığını biliyorum. Mantık — Anneciğim, bana bir bebek al- sana! — Bebeğin var ya kızım. — Bir daha istiyorum. Yenisini! — Öteki eskimedi ki... —- Ben de eskimedim amma, bez sen kendine bir çocuk daha aldın, Kimin keyfi için? Annesi çocuğuna nasihat veri » yordu: — Yavrum, bak böyle uslu otu- Tursan seni severim. Sana her şey alırım. Seni dövdüğüm zaman, kendi keyfim için mi döğüyorum zannediyorsun? Çocük hayretle annesine baktı: — Ya kimin keyfi için dövüyor- sün? — İşte kuzum kim olsa dolduramaz... Herkeş geg | daktilo budur. Kendisine vazifesini geni aldığım öğretiniz, öyle gidiniz olmaz mı? yç C ve AÂrse Sekuliç'e iyi bir fikir ve- zebilecek olan bu mektubu aynen neşrediyoruz: Son Telgraf gazetesi spor muhar- rirliğine: Sayın Bayım, Yugoslav baksörlerinden Arsen Sekuliç'in Türk böksörlerine karşı Yapmış olduğu deveti, kendisi ta- Tafından ileri sürülen şartlar da - hilinde, kahul etmiştim. Arsen Sekuliç maç için teklif e- dilen para mikdarını az bulduğu iddiasile maçtan kaçınıyor. Bütün Türk boksörlerine mey - dan okumuş olan bu boksörün da- tetini büyük bir heyecanla kabul eden Türk boksörüne karşı maç - “tan böyle bir bahane ile kaçın - ması kendisinli küçük düşürür. Bir boksör her şeyden evvel alacağı pa- Toyı hesapladıktan sonra meydan Okur ve bir sporeu şerefine Tüyık Biz şekilde kendisi tarafından ya- Pılan daveti kabul eden boksörle Maç yapar, .Llıı halin sayın gazetenizde neş - Tini rica ederim. Gelatasaray kulübünden boksör Menaşa eee ğ Yaya devrlâlem seyahatine çıkan bBir kadın memleketine dönüyor Şere! ve afiyetimize Geçenlerde bir arkadaşla konu- şa konuşa gidiyorduk. Dar bir so- kağın ağzında saçı sakalı birbirir.2 karışmış, sefil kıyafetli bir sadam | Bözdük. Avucunu açtı: | — Efendiler, acım. Beş kuruş | verin, ekmek alayım, dedi. | Adamcağızı tanımışdık. Sarhoş « j Tuğu yüzünden memuriyetir C- | karılmış bir zattı. Dilendiği bir kaç para ile soluğu meyhanede â- hırdı. Arkadaşım beş kuruş uzattı: — Al bakalım, şununla bir ex- mek al da, şeref ve afiyetimize iç! Dedi, vlilik İki arkadaş konuşuyorlar: — Evlilik âleminden memnun musun birader? Nasil vakit ge » çiriyorsun? — Natıl olacak? İlk günler ben söylerdim, o dinlerdi. Sonraları o söylemiye başladı, ben dinliyorum. Şimdi azizim, ikimiz de söylüyo « ruz, komşular dinliyor. Ne uzun hastalık? 'Tahir pisliği yüzünden hastalan- mıştı. Çünkü senede bir defa ha- mama giderdi. Doktor muayene et- ti. On iki banyo almasını tavsiye etti. Hasta bayretle doktorlin yü- züne baktı: — Aman doktor, dedi, bu hasta- lık on iki sene mi sürecek? İncelik Kadın kocası ile konuşuyor: — Gazetede kürklü mantoların | nasıl muhafaza edileceğine dair bir fıkra var, okudun mu? — Evet amma, sana ne? Senin kürklü manton yok ki?, — Ben de zaten senin bu nokta- ya nazarı dikkatini celbetmek is- tiyordum. Ne çabuk Salamonun amcazadeleri Mişonla muiz Umumi Harp içinde ticaret lerini genişletmek için Müslüman Salamonun amca zadesi Mişanla olmıya karar vermişlerdi. Bir istida ile o vakitki mezahip nezaretine müracaatla lâzım ge - len muamelenin yapılmasını istedi- ler. Evvelâ Mişon kabul edilerek, (- cap eden muamele yapıldı. Bu et- nada Muiz sabırsızlıkla kapıda bek« Hiyoardu. Mişon işini bitirip de dı- şarıya çıkar çıkmaz Muiz sordu! — Bir saattenberi içeride ne ya- ptyordun be? Mişon tahkir edercesine bir ba- kışla kardeşini yukarıdan aşağıyâ süzdü: — Süana ne, pis Yahudi!.. Dedi ve yürüdü. . Pot Hasissbir adam bir gün evinde misafirinin yanında hizmetçisin » den kahve istedi , Kahve gelip de bir yudum için- ce: — Öf, bu ne fena kahve! Dedi Hizmetçi üzüldü, büzüldü: — Affedersiniz, dedi, yanlışlık- la misafir kahvesinden pişirmiş olacağım. " Vah zovallı! 'Tramvayda iki kadın konuşuyor- lar: — Çocuğunuz artık yürüyor mu? — Dört aydanberi yürüyor. — Vah zavallı, kim bilir ne ka- dar yorulmuştur. "NUSA ÇOCCUK- LARI” HAKKINDA *Müsa çocukları,, tefrikamızı gördüğümüz lüzum üzerine kes- mek zaruüreti hasıl oldu. Yakında yine bu sütunlarda aynı mevzua dair harükulâde güzel, yeni ve tarihi bir tefrika- ya başlayacağımızı okuyucuları. mıza haber verir, bir kaç gün içinde yeni romanımız hakkında dahaâ fazla tafsilât vereceğimizi bildiririz. Yeni tefrikamız tarihi romanlar içinde en muvallak alınmışlır. Macaristan mubabirimizin gönderdiği yukariki resim gecenlerde — yaptıkları Avrupa seyahatinden avdat eden genç Mülkiyelilerimiz şerce fine Peştedeki Türk sefarcthanesinde verilen , çay ziyafeti esnasında — Talebelerimiz burada, Sefarethane antresinde Selirimiz Bay Behiç ve Peşle Belediye reisi muaviniyle telileri arasında görülmektedir. zım gelirse, otomobil burada yir-| sayılamazdı. Gece geç vakit tek- Mi dört dakika durmuştur. Büu | rar Beston şatosuna döndü. Bir tahminlerime ne dersin Mansus?| telgraf — kendisini bekliyordu. — Tahminleriniz gayet kuv - vetli. Fakat bizi en ziyade meş - | ilâ 1 'T. X. yol boyunda da tetkikat yar B B tomobil midir? — Bu yoldan geçen bütün o- tomobiller beni meşgul ediyor. i T. X. Büyük şosaya kadar hiç bir otomobil izine tesadüf etme- | d_i. Sonra istasyona gittiler. T. “*Muavinine şu emri verdi: — Şimdi ilk gelecek trenle derhal Londraya - gideceksiniz. Kadogan bahçesi civarında otu ran Kara'nın şoforünü tevkif e- deceksiniz. Mansus hayretini saklayama- di ve sordu: — Tevkif etmek için — sebeb Böstereceğiz? — Bir defa zengin muhayye - lenizden bir şevler icad edersi - niz. Hatta bu soförün su dakika- da kaçmış olduğunu bile zan e- | diyorum, Fakat taliimizi bir de- ister, Daha açık söylemek lâ - l fa tecrübe edelim. 'T. X, O günü pek boş geçirmiş Hemen açtı ve okudu; «Şoförün adı Gul'dur. İstan - buldaki İngiliz kulübünün eski garsonlarından biridir. Bu sa » bah İngiltereden hareket etmiş- tir. Hasta annesi tarafından ça » ğirildiğı söyleniyor.» 'T. X. Kütüphanede bir kol - tukta oturuyordu. O sırada hiz- metçi kadın içeriye girdi. Ve Remington Kara'nın gel- diğini haber verdi. yordu. —— 'T. X. dedi ki: T. X. Telgrafı büktü ve ceke- Siz Vassalaroyu nerede — tinin cebine attı. Yeni gelene bir baş selâmı verdi ve önüne bir sandalya sürdü. Yeni gelen adam: — Benim ismimi elbet işitmiş- sinizdir, dedi, ben şu — zavallı Leksman'ın dostlarından birisi- yim. Yunanlı bir saniye bu şekilde bir karşılayışa hayret etti, fakat derhal kendisini toplayarak gü- Tümsedi. Yazıhanenin önündeki diğer davelliler ve Macar Üniversis — — sandalyaya oturdu: — Bu kötü haber doğrusu'ba- — ni çok müteessir etti, dedi, hat « ta bir az da kendimi bundan mes- ul gibi görüyorum. Çünkü Leksman'ı o adama ben — tanıştırmıştım. ğ T. X. koltuğuna gömülerek yas n müg::lııl. yarı ciddi dedi ki; yi ç — sizin yerinizde olsa « idim doğrusu o gece gözüme uyku girmezdi, i Yunanlı böyle bir hitahe mas — ruz. kalacağını hiç zannetmi « — gördünüz? Kara hafızasını yokluyormuş gibi, gözlerini tavana kaldırdı: — Eğer iyi hatırlıyorsam, ga- Tiba onunla son defa bir hafta evvel görüşmüştüm. — Evet, eğer hafızanızda al- danmıyorsanız... Yunanlı şöyle bir doğruldu v“ gülümsemeğe çalıştı: Yü — Anlıyamadım, dedi. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: