28 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

28 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 - SONTELGRAF — 28 Mart 1937 Üç komita | Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Makedonya komitesine mensup çeteler, (Araba konak) geçidinde Bulgarlığın — dirayetli hükümdanı Kral Borisi de öldürmek için suikast tertip etmişlerdi. Atılan kurşun- ların arasından kral, bir tali eseri olarak kurtulabildi. Maamalih kral, üç komitenin cezasını vermekte de gecikmedi. mek istiyordum. Üçüncü defadır ki Işıklar derağından geçiyorduk. Bu- rada yine Ali #ğayı ve Aran fu tırladım. menfur, beyaz sarıklı suratı karşıma çıkar gibi oluyor - du. Onun sahte Müslümanlığından tiksinmiştim. Razgrada doğru ya- kınlaştıkça kafam işlemi recede d! bin dördi murtağ) tanyeri ketimin mi rı, bayırlar, ğarmı peler, ründükçe içim mahzunlaşıyor, göz- lerim yaşarıyordu. Kızılcaık fidan- ları, (Akbardak) çiçekleri, çimen- rlalar arasından kıvrıla, kıvri- la giden lokomctif, hızlı bızlı iler« ledi ve Razgrad istasyonunun ö - nünde durdu ve yorgun bir kaplan gibi homurdanarak solumıya baş- ladı. n mü « Şevki idi. Var- a > Z nadak! arkadaşlardan aldıkları tel- piçan ist detli sözleri ve ölüm ihtarını tek- rarladıktan sonra, başı ile muvafa- kat cevabı verdi. Süngülü ile yanyana fa; ytonun İ- m fan kulağa işitmiş, sokak başlarile, ; nde mevki a Faytonü en ki Halleri inde bir Vazelofun büyük da Bu avlu içine girdi. mlerin bir bu avlü i- çinde toplanan binlerce çapulcu alayı çete ve partizanın bıçak ve kasaturaları altından zor halle r tulabilmiştim. - Komün: Yine bu menhu: ilerek tevkifhaneye gi m. Deliotrman Türklerine ait kü- çük bir hâdise, bir iftira, zahiri bir şüphe olsa, bu yere hep ben çağı - rılırdım. Hep ben instintaka çekilir- | dim, Kim bilir kaçıncı defadır ki, Mithat Paşanın Türkiye zamanın- da inşa ettirdiği bu taş binanın bodrumlarına, tevkifhanenin köh-e ne ve karanlık hücrelerine yine tı- | kiliyordum. , bu defaki tıkı- | lışın sonu çok korkulu, çok şüp - 'Turan cemiyetleri Bulgaristan Türklerini fikir, duygu, ve bilgi iti. barile yükseltmiye çalışıyor, 'Türk gençleri Turan klüplerinde okuyup iakişaf ediyorlar, Jimnastik, spor, musiki ve müsamerelerle medeni birer insan olarak yetişiyorlardı. Fakat Dobruca komiteleri Rozgrat Turan Cemiyetini kapattılar. Resimde görülen kız ve erkek Turancı« larda anayurda göç ettiler. Süngülü muhafızım, «Haydi yü- Tü» dedi. Bu haşin muameleler be- ni büsbütün çileden çıkactıyor - du. Öleceğime, öldürüleceğime © kadar yanmıyordum amma, bu sert emirler, düşmanca muamele- ler beni öldürüp bitiriyordu. Tre - nin penceresinden başımı dışarı doğru uzattım. Bir iki şoför, hay - kincu, daha ilerde bir iki Türk genci ile bir kaç yolcu bekleşiyor- lardı. Böyle süngü önünde yürü - mekten hem utanıyor, hem de ko- mitelere kızıyordum. Benim için bir nevi (tehlikeli mıntaka) olan kendi memleketi - min toprakları üzerine tssmıya korkuyordum Trenin basamakla- rından ayağımı yere köyarken, a- teş üzerine basar gibi içimde kı - vılcımlar — oynaşıyordu. İstasyon, kasabanın beş kilometre uzaklığın- da, yüksek bir bayır üzerinde bu- lunduğu için istasyondan kasaba - nın içine otomobiller, faytonlarla gidilmekte idi. Şoförler, faytoncu- lar ve yolculur karşıdan bakıyor- lar, bir (âsi) nin ne suretle götü « tüleceğini görmek istiyorlardı. Bu sıradâ kasketli bir Türk genci, ya- numdaki muhafıza belli etmeden yavaş adımlarla yanımdan geçti, ve (müsterih ol ağabey, bütün ter- tibat alınmıştır) dedi. Bu getç, (Dobruca komitelerin- den Kırkklareline kaçan) Razgrad heliydi. Süngülü muhafız beni tev« kifhaneye götürüdü ve telefonlar iş- (Devamı var) Beşhur - komitelerden Borir Surafof Dame Gruvef, Gotse Delçefler. den sonra ikinci derecede meşhur olanlardan Todorpanitsa ve İvan Garvanof ve Sandanskinin yakın arkadaşı, bilâhare azılı düşmanı ve kendi arkadaşları tarafından öldü. rülen Boris Sarafof, Makedonya komitesinin ilk temel taşını alane lardan birisidir, Dört seneye ge. linceye kadar Sofyada çıkan (Mae kidonska Pravda) gazetesi Sara. folfu federalist Makedonya cephee sinin Öldürülen büyük bir başı elarak methetmekte idi, olduğumu kulak- | İtrla | Eihasılı kelâm bütün hayatımda | HOİKÂYE İKonferanslar Haşmetlü on ;(dör- |Toplantılar düncü karım — | 14 üacü sayfadan devam | dım, Beni eve anneme şikâyete ge- lirdi. Hayat hakkında bildiğim bir şey yoktu. Gerdeğe girdiğimiz ge- ce ikimiz de aptal aptal biribirimi- zin suratına bakmış sonra ne yâpd- | cağımızı, ne halt edeceğimizi bil - | meden deliksiz bir uykuya dalmış- tık. Hayret etmekte haklısınız. Biz eski insanlar şimdiki gençler gibi dünyanın makanizmasını daha on ı dört yaşında kullanmasını bilmez- dik. Dünyadan haberir yoktu. | Şimdikiler maşallah böyle şeyleri daha yedi yaşında biliyorlar. De « dim ya biz eskiler bir hayli aptal- dık, Ben mektebe gidiyordum. Geldiğim zaman bizim hatunu ek- seriya evde bebekleri! misafirlik oynar dum. Bazan beni de oyuna al: lardı. Bu gülünç komedi uzün sür- medi. Kayın peder: — Ben elin itini daha ne kadar | besliyeceğim diye ayak diredi. Ve bir gün ben bohçam koltuğumda eve döndüm. Okumağa karşı da pek he yoktu, Mektebi bitiremiyeceğimi anlayınca beni yazısı güzeldir diye ' bir kalsme koydular. Eline para geçince azar diye annem mürüv « vet hastalığının illetini bu düşün « | ceye bağladı. Bu sefer beni çekip | sim | çevirmesi Y yaşlarında du! bir kadınla baş göz ettiler. Kı bazan şaşırıp abla diyordum. Evvelâ bana hem annek lik, hem zevcelik ediyordu. Yök « bu komedide Tol *| bir çocukla ev « lenmiş olmanın e dikodulardan estirdiği istihza ha - | vasından fena halde izzeti nefsi | zedelenerek beni birgün hürmetle alnımdan öptü. Ondan sonra zev « | cemi göremedim. | Üçüncü kacım sar'alı idi. Düşüp | ığı zaman, ağzından kö ler saçarak tepindiği anlar ödüm kopuyordu. Arnem evladımı böyle | hastaların yanında bırakamam de- di. Ayrıldık. Artik hürriyetim elim- den gitmişti. Annem at cambazha- nesi menajerleri gibi beni müte - madiyen kullanıyordu. Paramız vardı. O zamanlar ben de k. zü yerinde dalyan gibi delikat dım. Kim bana kızını vermezdi. U- | zatmıyalım. Tam on üç defa evlen- dim. İçinde ölenler oldu. Kaçanlar oldu. Benim bırakıp kaçtıklarım bulundu. Kimi başımın üstüne <e- | mikten mamül kakmalar kaktı. n gö- yalnız evlenmek, boşanmak bu iki | fill arasında setredip durdum. Wi hayet artık evlenmekten bıkmış- tım. Bekârlık sultanlık derler doğ- rudur. Fakat bu sefer de evlenmek derdinden aklıma gelmiyen bir sey oldu. Âşık oldum. Bu benden on yaş büyük dul bir kadındı. Sen ununla yapamazsın, şöyle kadındır, böyle kadındır, diye 2- yak diremeğe kalktılar amma aah.. ben karşı koydum. Yahu on üç de- fa başıma çorap ördünüz bırakın da şu kendi başımı bir gün de ken- | dim belâya sokayım diye bağır » dım, Ve öyle yaptım. O kadınla ev « lendim. Güvey girerken - talihsiz başın var, Saadet erkeğin hâkimi- yetindedir. Koltukta ayağına bas dediler. Ben de bu söze 'uydum. Kadınların maşallahları arasında merdivenden çıkarken karımın a- yağına bastım. Odaya girince: — Öküz gibi herifsin dedi. Da - ha dün beş lira verdin şu Iskar - pinlere.. Bak ne hale geldi dedi. Vay anasını. piyankonun bicine ci ikramiyesi çarpmış bana.. Şa- şırmışım. Bir şey söyliyemedim. Gece bu diktatör ruhlu kadına yi- me bana verilen nasihat icabı bir oyun oynamağa kalktım. Enayilik bende oldu. Kedinin ayağını ayır dediler. Ben de bir şeye kızmış gi- bi zifaf odasında dolaşan kediyi yakalayınca becağını ayırdım. Vay efendim sen misin yapan bunu.. Meğerse şu suratsız tekir kedi bi- zim hanımın sevgili kedisi değil - miymiş. Yaradana sığındı da sura- tın budur dedi, bir tokat salladı bana, gözlerimde şimşekler çaktı. Yaaaa.. İşte böyle aziz dostlarım, ilk gecede dayak yiyen bir kocadan başka ne beklenir. Bir kılıbık ölüp | vardır. Allınlara doğru yakınla; Avrupayı Taklid ederken.. Şişlide oturan Kâzım Refik im - | galı bir okuyucumuz yazıyor: «Gazetelerde okuduk ki, Dahili» kâletleri, İstan « bulun çöp meselesini tetkik etmiş- ler, bu yaz da, şehrin sinek İstilâ- sına uğramaması için, çöplerin deni- ze dökülmesi için emir verilmiş.. çöpler, artık, Kâğıthane sırtlarına değil, denize dökülecek, Ve İstan- bullular da sinekten kurtulacak « lar.. Bu n inde bir havte dis.. Geçen ru olduğu, alükadarlarca ileri sü - rülmüştü. Hattâ, sinek istilâsı di- ye bi. diğı, söylenmişti Demek ki, böyle bir hâdise var- mış ki, Vekâlet tedbir aldı. Bura « da bir nokta üzerinde durmak İs- tiyorum. Bu çöp meselesi, Avrupa- da toplanan bir çöp kongresinöen çıkmıştı. Avrupada çöp denize dö“- külmüyormuş. Biz de denize dök- miyelim, dediö, İyi. Fakat, onlar, bir çok tesisat yapmışlar, sinek ise tilâsına uğramıyorlar. Bundan şu netice,çıkar: Avrupa- da her gördüğümüzü hemen tat etmiyelim. Taklit iyi bir şey değil- dir. Kendi bünyemize, hususlyedi- mize, memleketin mali vaziyetine göre hareket edelim. Daha iyi ol « Maz mı?.. Çünkü, her memlek»t, ayrı bir orijinalite arzeder, Usul « leri, prersipleri tatbik ederken, kendi hususiyetimize uygun şe « kilde olmasına dikkat etmelidir kannatindeyim. Fikirlerimin ga « zetenizin bir köşesinde yer bulma-» sı benim için bahtiyarlık olacak » tir.e Fransanın Altınları (4 öncü sayfadan devam | milyon franktan fazla altın külçe varmış, Bugün ise 87 milyara İn « miştir. Yakında tekrar 100 mll « yon olacağı söylenmektodir. Yapı. den elektrik tesisatından — maada, ayrıca altınları koruma tertibati da mak istiyen bir adam, yirmi beş a- dam kalınca, karşısında -on kişiyi birden bulmaktadır. Binaenaleyh, Fransa devlet hazinesi müemmen - dir. Fakat, bu altınlarda acaba ne kadar göz nuru vardır? çıktım, Aylığımı karımın eline sa- yıyordum. — Bana tramvay parası veriyordu. O kadar.. bir şeye karış- mak haddim mi? Maazallah süt bi- rader Harun gelinciye kadar da/a- ı yediğimin resmi idi. Seneler geçti. Fakat bir kadına esir olmak ağrıma gidiyordu. Hiç bir şeye karışamıyordum. Sabah » tan akşama kadar sokak sokak ge- ziyordu da nereye gidiyorsun diye- miyordum. İstersen de de göresim. YVallahil'azim dayak hazır.. Bir gün fena halde canimı sık » tı. Arkadaşlarla bir gezme yapa- caktık. — Bunun için aylığımdan iki lira almama müsaade etmiyor- dü. Aramızda münakaşa - çıktı. O geğirmeğe, bayılma alâmetleri göstermiye başladı. Sonra rotayı değiştirdi. Beni okşamıya kalktı. tabil soba maşasile.. Dayanamadım. Ne olursa olsun dedim. Ölümü. pastırmamın çıkmasını göze aldım. Yaradana sığınıp da bir tokat sal- ladım. — İki defa topaç gibl dön- | dü. Ondan sonra başıma gelecek akıbeti bekliyerek gözlerimi kapa- dim. — Fakat hayret.. karıda ses yoktu. Kedi gibi sürüklenerek diz- Yerime sarılıyordu: — Kocacığım.. Benim aslan ko- t dın bana.. üzdüm mü seni.. -be- rim., Acaba bizim karı çildırdi mı di- ye yüzüne bakıyordum. Hayıri Yü- zünde eski şirretlikten eser yaktu. İşte böyle sayın dostlarım. Pun- dan sonra karım benim kulum kö- lem oldu. Meğerse kadınlar sert- likten, barbarlıktan hoşlanıyorlar- mış. Aklınızda bulunsun kilibik arkadaşlarım.. Kadınlar tam er - | kek olan erkeği severler. Ben on dört tecrübeden sonra anladım bu- nu. İ Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S.ÇAPAN İkinci kısım Poker trişörleri — Pek, — İki küğittadır. — Ben kâğıt istemem, -— İki lira daha! — Rest! — Kabul! — Bende ful as var, ya sende? * — Karel! İstanbulun berhangi bir semtin- rastgele herhangi bir kahveye rseniz. duyacağınız sözler, ko « nuşmalar hep bunlar, bu gibi lâf- lardır. Kfüp Suültanda, Koca Mustu'a paşada, Bâlatta, Kavaklarda, Kâ - ğıthane köyünde, Ramisde, Sü: cü Ahmet, balıkçı Aşot, lağımcı Ree cep, Ali Veli, Hasan Hüseyin, genç, ihtiyar, tekaüt, memur, şu ve bu, dört genç, beş ihliyar bir araya ge- lerek santlerce: — Poker! ©: lar, — Poker! Eski devirlerde Mengenli ahçı- ların, kaldırımcı Arnavutların, ko- nak arabacılarının oynadıkları ve bizim: — Ahçı iskambili! * Diye alayettiğimiz: — Altı koz iskambil! Oyunu kadar iptizale uğramış « tır, Ondan daha fazla bayağılaş - mıştır. Hattâ... Ve bayağılık nihayet büyük bir istilâ kuvvetile gitgide büyüyen, adeta tehlikeli olmıya başlıyan bir hastalık olmıya başlamıştır. Filhakika, kumar, her memle - kette oynanıyor. En vahşi kabile. ler arasında bile kumar oynandı - ğanı gören ve yazan seyyahlar çok- tur, — Fakat hiç bir memlekette, paralı tali oyunları, bu kadar ço- galmamış, bu kadar aşırı bir hal almamıştır. Memleketimizde her ev, her kah- we, her klüp, bir kumarhane ol - muştur. Bazı terzi atölyelerinim bitirim tâbir edilen kumarhaneler- den hiç farkı yoktur, Hele, dört kişi bir araya geldi mi, kâğıtlar, fişler, yeşil çuha meydana çı - kar, hemen: — Kare! Kurulur, Yeni yetişen nesil, evvelâ: — Pokeri! Sonra: — Bakarayı!.. Öğreniyor. Çünkü babası oyan- yor, annesi masadan — kalkmıyor, kızkardeşi arkadaşlarile her ak - şam poker partileri çeviriyor. Dost evinde poker - partilerine rastlıyor. Bunun bir de çok çirkim, çok acı ve çok feci tezahürleri de var: Dostlarımdan bir öğretmen, ders içinde, lerinin dalgalarile kalplerde fırtınalar koparan bayanlar da vardır. Ve en teh- likeli hırsızlar bunlardır. yeşil göz- zamanlarından sonra, aptesancler* de poker oynandığını yana ya * Kıla anlatıyordu. Şirket vapurlarının yan kamk * ralarında, dört kişinin, Büyükderet ye, Kavağa gidinciye kadar pokceli oynadıklarını ben bir çok defa gö lerimle gördüm. Bir kaç gün ev “ velki bir manzaral âhilenin ma * temli yâdile bu dakikada yaşara gözlerimle... Hakikaten Insanı korkutan bif ihtiras, hem de hiç bıkmıyan; Şi deti, kuvveti bitmiyen, zamanla, söndürülmiyen bir ihtiras... Kumarı başka ihtiraslardan & * yıran sıfat da, hiç şüphesiz, bu sonsuz şevkin ifratlı heyecamui gönmemesi, bütün — mevcudiyeti kavrıyan hırsın tatmin edileme * mesidir. —İnsan bir kere: — Kumar! Hastalığına yakalandı mı, bü * tün duyguları, endişeleri, heyecali”. ları silinir, bunların yerine bir tEk düşünce kaim olur: — Kumar! Bu ihtiras başka şeylerin kök * leşmesine mâni olan, kıskanç bif sevdadır. 'Kumarbazlarda asabı biraz g? * ren sebepler hiç bir tesir yapmatı Onlar yalnız kâğıtların büyüsile canlanırlar. — Onları kâğıtlardafk fişlerden başka hiç bir şeyle alâ * kadar edemezseniz. En büyük lerin en derin lezzetlerin inti * bamı duymazlar. Hangi balsi ni sanız, ne söyleseniz, aldırmaz, dit lemez, mütemadiyen esnor, bu *” rada: — Dün bir fHloş çıkardım. Teti, yerinde bir buluş oldu bu! Diye, kumara ait bir 1âf söyle * seniz, hemen derin bit heyecan çinde kalırlar, Gözleri parlar, Neş'esi gelir. ğ Oyun onda hiç yorulmak bil miyen faaliyet, hiç sarsılmıya? dikkat kudretlerini uyandırır. Mütemadiyen söyler, Bu ihtirası besliyen nedir? Para aşkı mı? Kazanç ümidi mi? Benim bildiğim çudur: Kumarbaz, hayalinden bile &#7 miyeti servetler kazandığı BN yine oynar, sonra: Elindekini veriz! Avucundakini verir! Haysiyetini kaybeder! ; Şerefini satar! Yine oynar, Yine oynar! ;ıl*' Aldırmaz, müteessir olımlı”r kü bu gibi şeylere, kazanca, ba alışmış, kanıksamıştır. O halde, kumar hastaliği sebeplerle doğar? (Devami “"

Bu sayıdan diğer sayfalar: