8 Mart 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

8 Mart 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£CP TrLORAPR -— Dünyanın her tarafına dağılarak siyast İşlere dair en ince malümatı Vatikana bildiren bu teşkilâtın Başkumandanı sayılan general değiştiriliyormuş ? Papa Piusxı. Hüdisatın cereyanı hiç hasis de H ğildir. İşte yeni bir mevzu: Cizvitlerin Romada - Vatikan- da toplanacaklarına dair bir haber. O Cizvitler ki bir çok efsanelerle leh- Jerinde, aleyhlerinde söylenmedik Şe kalmamıştır. Vatikan mahafilinden verilen ma- Ikmattan anlaşılan bu seferki top- lantıda yine dedikodusuz olmuyacak. tır. Çünkü dünyanın her tarafın- da adamları bulunan bu teşkilâtın en başında olan ve kendisine gene- ral denilen başkumandanı değiştir- mek için toplanıldığı haber verili - yor, Halbuki general ölünciye kadar ©o mevkide kalmak Cizvitlerin ane kannu iktizasıdır Meydana çıkardık- ları takkama göre Cizvit cemiyeti- dünyanın diğer yerlerinde oynadık- “ları rolü anlatmıya kalkmak niye - tinde değiliz. Zahirde Papa'ya tâbi fakat hakikatte Papalara hakim olan bu teşkilât çok sarsıntıdar — görmüş, geçirmiştir. Fakat orası da bahsimi- zın haricindedir. Mülletler Arası po- litikasının ana hatları takip edilmek istenirken nasıl Vatika'nın vaziyetli- ni ihmal etmek kabil olmıyorsa Va- tikanın siyasetinde -en faal - yirmi - sekiz Cizvitler bir zamanlar kendilerin-|derek Avrupaya malümat 'nin bugünkü âzasının mikdarı 28.000 d€n çok bahsettiriyorlardı. Fakat şim Cizvitler değil miydi?. z imiş. Vatikan'ın ordusu demek olan G kendilerini unutturur gibi ol - lak bir itaatla kendisinden bir de - izvitlerin kâç asırdır Avrupada ve|Muşlardır. Yalnız faaliyetlerinden hiç bir şey eksilmemiştir. Eskiden en meçhul kalmış yerleri dünyanın en yabancı diyarlarına gi- İtalyanın ölün B Mart 10“8 zvitler büyük bir toplantı yapıyorlar! Cizvitler cemiyetinin * getir rece büyüğüne baği sldığı emri hiç münakaşa LiInN dAZASI Yalnız mut- olan bir Cizvit etmedeh |cağı netice katolik kil apmıya mecburdur. Bu suretle asır- |biii lardanberi Roma'dan dünyanın yedi'ce alı var / iklimine, dört köşesine akın Cizvit Misyoneri yollanmış, akın bunlar| seyyah, coğrafya mütehassısı, heyet| ya Mütehassısı, nebatat mütehassısı ve daha bir çok fenlerin ehli olarâk her tarafa sokulmuşlardır, Bu asırlar - danberi devam eden bir faaliyet ne- ticesi olarak bugünkü Vatikan dün- yanın en mükemmel bir istihbarat şe. bekesine maliktir. Ve her nerede ne oluyorsa vaktinde haberdar olmak - tadır. Yukarıda bahsodilen bu top - lantıdan ne netice çıkacak?,. — El - bet buna dair bir takım malümat sızacaktır. Katolik kilisesi bugün kim bilir kaç mesele ile meşguldur. Fa - kat göze görünen Avrupada, göze "örünen bir iki mesele Vatikan'ı bil- Amatör azı insanlar vardır övünmek çin yalan söylerler. Bazı in sanlar vardır, fena vaziyetten kur - tulmak için yalan söylerler. Yalan esellie &tmek için veya kendini mü- dafa etmek için de kullanılabılir. Ya- ın iyisi fenası tatlısı incesi, kabâ- , diplametçası, üşikanesi, rezilane- 5, hayasımı olur. Yalan başkalarını çekişlirmek için uydurulabilir. Yalan büro şefinden zin almak için kıvrılabilir. Dünya yüzünde yalatı söylememiş dir tek insan yoktur. Kimimiz övun mesini severiz, başımızdan geçmemiş dikâyeleri, bizde olmuyan meziyetleri dır diye anlatırız. Kimimiz yaptı- z bir kabahati örtbas etmek için da kurtuluş kapısı buluüruz. Hattâ bazı insanlar vardır ki yala- “1 kendilerine meslek intihap etmiş - erdir. Meselâ diplomatlar, yalancı ahitler... Fakat bunların harlcinde daha - bir takım yalancılar vardır ki onlar ya 'anı bir maksatla söylerler Heyecan yaratmak ve dolayısile keyecan his- etmek için..” Hepsi bir ressamın re- im yapması, bir şairin şiir yazması, dir bestekârın beste yapması gibi Fakat Enver Necati yukarda ta - W niz yalancılârın hiç birin ten değildir. a işgal etmektedir: Almanyadak katoliklerin vaziyeti Avusturyanın ha li, İspanya dahili muharebesi — bu |meselelerin şu veya bu tarzda vara ini ve ta- ir ki Cizvit cemiyetini son dere - adar etmektedir. GABRİYEL DANÜNÇİYO — e inanmak iste- ağan Grrtlere öale debiye e| Mediği buşair gözlerini hayata ka- lümat alındıkça buna ehemmiyet ver memek olmayor. Yuvarlak bir he - sapla 500 seneden beri var olan bul| parken şiirle meşguldü Bir gün yazıhanede: — Bir gün Şişliden Taksim'e ta ındik dese, kimse işinden başinı kal- hrap ona; — Yal,, Güle güle otur. Kaça ba 1?.. Ucuz mü diye sormazdı Yalancı Suat Derviş ver Necaşinin yal: *|lenler bile bu di İseverek dinlemiye başladılar. 4 Bir gün Enver Necati akşam evi- ne dönerken mutadı veçhile vapur- da yan kamaraya gidip orada daşlrını buldu. Enver N kşam onlara, nin ahbapları, tanıdı adıkları insanlar hakkında hi - öyeleri dinletirdi. O akşam Enver- decati, yan kamarada kendilerinden aşka tesadüfen yabancı bir yolcu- İhun da bulunduğunu görünce bu de- |fa daha büyük bir memnuniyetle ko- nuşmaya başladı. Sözünü zamanın fe- ralığına kadınların vefasızlığına dök- ü. Ve nihayet şu uydurma hikâyeyi anlatmıya başladı: (Devami 8 meı sahifemizde) # Neşhur facia artisti BORİS KARLOF'un 3u Mevsim için çevirdiğ çok güzel bir flimi GECE ANAHTARI YA Yalanlarına muhlitinde alâka u -| sandırmak için ne yapmalı idi?.. En er Necati işe evvelâ övünmekle baş- adı, Etrafındaki lâkayd muhitin müs tehzi olmiya başladığını — görmoedi, endini topladı, kimse onun bu he- geanli hikâyelerine kulak asmadı Enver Necati atma!!... f3asında » sonuna kada Dediler Nihayet O nazari dikkati fi tehset Ve hayecan film falanların üzerine celbetmök için bir are buldu. İnsan çekiştirmek... A - nan... Bunu he kadar da çok kişi everek dinliyordu. Artık her gün Eh- er Ne matinelerdn Yarın " iberen cemiyeti kuran adam İgnas de Loyo- la ismindeki İspanyol asılzadesi pa- pazdır. Şöhreti, kurduğu m-niyaın.; ki kadar yayılmış olan İgnas cemi- yetini zamanındaki papanın — emri âltına koymuştur. Kilisenin manevi şahsiyetine değil de doğrudan doğru-| ya papa'nın emri altına... Bundaki jncelik malüm.. Kilise zamanla kim bilir kimlerin eline geçebilirdi. Hal- buki mutlak bir itaat esasına gö - re kurulan bu teşkilâtı bozulmaktan korumak için önu meçhul ellere de- n büyük İtalyan şairi Gabrie EDınuı,ı_vu'nun vefatı İtalya'da derin bir toessür - uyandırmış ve milli matem ilân olunmuştu. Hiç beklenilmiyen bu elim haber herkesi şaşırtmıştı. Bir gün evvel, o- tomobille Gara gölü kenarlarında do- laştın büyük şairin ölümüne inanmak Jistemiyenler çok olmuştur. Danuçiyo, geçen pazartesi günü, yazı masamnın önüne oturmuş, çalı- şıyordu, saal on sekizde hafif bir ra- (batsızlık hissetti ve 20 de, yazdığı kâ- ğil, yalınz zamanın papasının ira - desi altma koymak muvafık gö -| rülmüştür. Söylemiye lüzum var mı? Cizvitler bazı papalardan hiç iyi mu.| amele görmemişler, fakat daima ken- nefesini verdi. generalı Ü fatların üzerine başını dayadı, son Öldüğü zaman arkasında tayyare rması vardı. Nâşı, ma- di istedikleri gibi bir papa bulmuş- Bkânesinin büyük salonuna naklolan. Yardır. Papaların Cizvit cemiyetile du, Ve salon, bir kiliseye çevrildi, uğraşmasının çıkar yolu olmadığını| - Gardon - Riviyera valisi, karnaval görmüşlerdir. Dedi, yanımdan ayrıldı. Ömer'in yerinde başka sı olsaydı bu kadar hakaret karşısında muhakkak kudurur, çılgınlıkla bir şeyler yapmak isterdi. İhti- mal hicabından yüzü kızariyor da kızmak, sinirlen- mek, hakarete hakaretle mükabele etmek için kendi' ni çok zayif buluyor. Dünya yine bana zindan oldu. Dün beri müdhiş bir teessür içindeyim. Ne uy rum, ne yemek- yiyebiliyorum. Düşüne düşü hastalanacağım; yahut da çıldıracağım. Bugün me tebe gitmedim. Evin içine kapanıp kaldım, derdin rinden yakamı sıyırdım, zannederken, daha bir belâ yakama yapışıyor. Şimdi de Ömer belâsı. Bu heril de nereden çıktı, hem ne yüzle yüzüme bakıyor?.. Haya, sıkılmak; fazilet... Denilen şoylerle zerre kadar alâ- kası yok mul., İnsan me derece arsız ve utanmaz ol. malıdır ki, kanına girdiği bir kızın tekrar karşısına — Sizinle uzun uzun konuşmak isterim... Desin! Sonra, Allah buna nasıl razı oluyor, Alla. hın insafı yok mu?.. Galba, yeryüzünde yaşamak bana haram olacak?. Yaradanın niyeti bu.. Eğer öyle olmasa bu kadar izti- rabı bir kuluna yükletirken haksızlık yaptığının far- kına varır., Yoksa, kabahat bende mi?, Benim dürüsi- lüğümde mi?.. Ben de iyi ile kötüyü, meşru ile gayri meşruu âğyird. etmeyen birimi olmalıyım Temiz kalmak, lekesiz bilinmek, seciyeli ve faziletli olmak dört tarafı çirkef bir batak içinde çırpınmak ve her İmünsasebetile yapılan şenlikleri me — şeyle mücadele etmek. acaba netice itibarile sadece bedbaht olmaktan başka bir şey değil midir?.. 25 Şubat — Çat... Çut... Çat... Sokak kapısı hızlı hizl: vürülüyor. Akşamı bü- tutlar kararıyor.. Hava esmerleşmiş, zlar siyah oluyor. Belki, saat sonra Bü vakit kapı niçin çalınıyor, kim gelel Merak ettim. Komşu olsa erken Misafir olamaz. Fıkara, zaten yok. O. İstanbul'a vergi. Kapı kapı do- laşamlar da ekmek, yemek istesinler. Hem, niçin tokmak bu kadar hizli ve küvvetli vurulüyor? Evin içinde yapyalnızım. - «G * da yok. Bahçeye koştum, kapıyı açtım. ve aralıktan baktım. Ömrner kapının önünde. ? — Ne istiyorsunuz?. — Vicdan Hanım sizi zi — Maattcessüf olamaz. edemem .. nlaca lir te geldim mde kabul misafir »tmiş ve derhal Düçeye haber ver-. miştir. Düçe, ertesi günü sekiz trenile G: dan'a gitmiştir. Beraberinde Hariciye Nazırı Kont Ciyâno, Maarif Nazırı A Herb ve daha bir çok yüksek me - murlar vardı. Büyük şair, Vitorlal'in bahçesine defnolunacak ve mezarı milli âbide- ler sırasına geçecektir. DANUNÇİYO'NUN HAYATI 12 Marl 1883 de doğmuştur, Ya - kında 65 inci senesini kutluluyacak- tı. Hayatı bir-çok aşk maceralarile geçmiştir. 15 yaşında iken liseden kaçmış; çok hoşuna giden küçük bir kızı da | beraber kaçırmıştır. Danuçiyo bir çok kızlarla münasebette bulunmuş, bir çoklarını kaçırmı En son kaçır *ığı Galest düşesi Mari Harduen'dir. (Devanu 6 meı sahifemizde) Lâkırdıyı şimşek gibi çabuk ve sert söylüyorum, — Fakat, ben misafir değil. Ömer ağabeyiniz.. — Hayır efendim..: Hayır. Olamaz. Dedim, kapıyı kapadım ve içeriye yürüdüm. Are kamdan bir mırıltı kulağıma geldi. Fakat, ne söyledi, bilmiyorum. Asabi asabi evden içeriye girdim, Bu sefil yara » dılışlı herifin akşam santinde , evime gelmek için kendinde cesaret bulması şayanı hayfetti. Bu cüreti nasıl gösteriyordu? Bundan fazla küstahlık olamazdı. Fakat, bir saniye sonra, kapı yine - şitidetle ça » hnmaya başladı. Asabiyetimden zangır zangır titri- yardum. Ne yapmalıydım? Kapıyı Açmalı mi?, Aç- malı mı?. Yoksa, kapıya inip bu kendini bilmez herifin surâtına bağırmalı mıydım: — Utanmaz adam... Defol... Seni görmek iste « geçtikce çıngırağı daha çok çalıyor- verdim: Ne kadar çalarsa çalsın?-Ne onu içeriye alacağım... Ne de kapıyı açacağım! - - Kendi yünun bunun hakkında ye: ninli maceralar, fıkralar anlatıyordu, Dedikodu pek tatlı vesselâm. En - HOLİVUDUN SARIŞIN MABUDESİ JEAN HARLOV FRANCHOT TONE ALKAZAR sine vasında başlıy-r. CARY GRANT LEWİS STON SUZY AŞK - HEYECAN ve HAREKET filminde Tatli sesi Sevimli, çapkın höreketlerlle emsalsiz derecede güzel bir YARIN AKŞAM MELEK'te mevzuda olan tilmile Harkes! meatedecettir. - kendine oyalansın dursun! Elbette nihayet, benimle görüşmesinö imkân olmadığını anlar, Hem onu, içeri- ye nasıl alabilirdim?, Gece vakti, avimde herkes bancı bir erkeğin bulunmasını kömşülar neye yörar- lardı?, Hele, Demircinin Zeyneb bunu duyarsa: — Giz ani e dalan çıkanım hesabı yok, Geçen akşam da yabancı bir erkeği evi la - koymuşta koynuna almış!.. Diye, beni defe koyup çalmaz mıydı?... Bütün bunlardan başka, Ömerle benim yüz yüze ve bir oda- da yalmız kalmamın imkânı var mıydı?. Muhakkak kan beynime vurur, hafakanlar basar; çıldırır, ya kar tutar ölürdüm! Kostirme ş: Kapıyı açmamak. Ama, kapının zını! ziril dürmaksızın çalındığını da komşü- lar duymaz mı?... Niçin açılmıyor? Belki benim kapı aralığında Ömere göründüğümü, içeriye almamak i- çin söylediğim sözleri de duymuşlardır. Bu zararsız., Ehemmiyeti yok, Nihayet: — Bir erkek kapisını vurdür vurdü, gitti. Derler, Bunün türlü türlü tefsiri de olabilir. Yi - ne, ne olsa, o Allahından ve kendinden utanmaz he « rifkiçeri almak kadar tehlikeli olmuz, Neğer, böyle düşünmekte de yanılmışım! — Ben, nihayet bir kaç dakika daha kapıyı boşu boşuna çalıp gidecek zannedorken, şirretliği, cebaneti beni Je mat etti; kararlarımı da şaşırttı. Kapıyı çalmak, — uzun müddet açılmadığını görünce bırakıp gitmek — şöyle dursun, bağırmaya başladı: — Vicdan hanım... Vicdan hanım... Kapıyı niçin açmıyorsun?.. İnsan ağabeysine evinin kapısını böy« le mi kapar!...

Bu sayıdan diğer sayfalar: