28 Eylül 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

28 Eylül 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Londra piyasasının unutulmıyan adamı Avrupa'dan Amerika' ya kaçtı.Sonra gine gerisi) ge.iye döndü geldi. Başından geçenleri anlatıyor Fakat bunların hepsi doğru mu ? giliz gazeteleri Londra piya - birçok kimseleri aldata - rak paralarını alan ve nihayet se- kiz sene ağır hapse mahküm edi- len Spitodan son zamanlarda çok bahsettiler. Sproya dair yazılan. ları «Son Telgraf» evvelce hulâ: etmiş ve duha sonra da bu ada- min hapishanede yazmakta ol - duğu maceralarını bu sütunlara geçirmişti. Dün Spironun Alman- yaya nasıl gelerek Hamburğdan Amerikaya kaçmağa hazırlandı - ğını ve Yunan bandıralı bir gemi- de kaptan tarafından Almancadan imtihan edildiği anlatılmıştı. Hi- kâyesinin alt tarafını şöyle anla- tiyor Almuancayı çok serbestçe ko- nuştuğum için bir Almandan far- kedilmiyordum. Onun için her - şe .yordu. Kaptan beni ge- minin tayfası arasına aldı. Yul - culuk nihayet bitip de Amerikaya vardığımız zaman ben de geminin | tayfası olarak karaya çıktım. Bu- rada kimse bana birşey sormadı. Fakat oradan savuşarak Dallasa gitmek ücere trene bindim. Dal- las Toksa: Ben oradan da Meksikaya kadar gitmeğe karar vermiştim. Meksikaya gitmek ü- kan bir fakım Ameri- ahlar vardı. Onların a- rasına karışıyordum. Ben Meksi- ime barınacak bir yer i — zannediyordum. nek meselesi imkân ha- ricinde idi. Bunu sonradan, fakat erkenden öğrendim. Meksikada gelip gidenlere kar- gı son derece sıkı bir surette tah- kikat yapılıyor. Meksikaya gire - cek adamın evvelâ bir pasaportu olacak. Ondan sonra bir de hü - viyet kartı bulunacaktır. Bunlara ayrı ayrı fotoğraflar yapışacak - tır. Yandan alımmış resimler, yü: den alınmış resimler, hulâsa bir- | kaç türlü fotoğraf lâzım gelerk. tedir. Sonra parmakizi de alıni * yor. Hele parmakizi aldırmak ba- | 'na pek ağır geliyordu. Gitgide co- | saretim kırılıyor, sinirlerim bo - zuluyordu. Zihnim gitlikçe ka - | rıştı. Meksikada bana uzun uza- | diya süaller soracaklar, geldiğimi, niçin geldiğim! caklardı. Halbuki ben bü uzadıya sualler karşısında kala - cak kadar kendimde metanet g- remiyordum. Fakat ben bu düşüncelere dala- rak gitgide hasta olurken dsha fena birşey başıma geldi. Bunu tahmin edemezdim. — İngilterede bana pek sadık olan bir dostum Onunla mektublaşmak ka Ondan endim ki vardı. leklblasıvordum. müstesna bir kadındı. Benim yap- tığım bu işlerin hiçbirini bilmi - yordu, Ondan saklamağa muvaf- fak olmuştum. Fakat benim hak- kımda pek büyük bir itimadı var- | di ki bu kadar sarsılma- Meksikaya girdim ise de rmağa imkân olmadığı: tt anlamıştım. Çünkü uzun uza- diya kayıtlar, şartlar lâzım geli- yordu. Onun için Meksikadan ge- | k Cenubi Amerikanın birçok verlerini dolaştım. Sonra yine dö- nüp dolaşarak Nevyorka geldirm. Eski tanıdıklarımdan, ortaklar - dan birçok kimselerle karşılaş - Şimali Amerika dahilinde kalarak iş yapmağı teklif Bu - Hun için pa yardım e - deceklerdi. Kendilerile tekrar or- istiyorlardı. Fakat ben ölün. rlardı. Bununla beraber Nevyork bor- sasına uğrıyarak İş görmüyor de- Bildim. İki üç gün içinde belki beş yüz İngiliz Urası kazandım. Bu para ile tekrar Avrupaya dön - meyi düşünüyordum. Bunun se- bebi vardı: Kendimi buralarda çok yabancı buluyordum. Mem - | rikada Üim | meşhur olan x | beni Avrupa | imzaladım. leketimi gitgide özlüyordum. İ - çimde bir teessür vardı. Evet Artık bu para ile Avrupaya dö- | nebilirdim. Kararımı verdim. Bir gece yine yendimi rıhtımda buldum. Avrupaya yollanmak ü zere yük alan bir vapurun dolma sını seyrediyordum. Vapurun ne- reye gideceğini sorduğum zaman Danimarka sahillerine yollanaca- Bını öğrendim. Kopengağa gidi - yordu. Vapura girdim. Kimse far- ketmeden kendime saklanacak bir yer buldum. Vapurun makineleri harekete gelinciye kadar — orada seye görünmedim. Fakat gü- Tültü başladıkltan ve artık gemi - nin sahilden uzaklaştığnı anladık- tan sonra ben de bulunduğum yer- den çıktım. Fakat bunu beklemek için uzun zaman geçti. Ben saatlerce kömür- ler içinde türlü türlü fena koku- lar arasında kalmağa mecbur ol- dum. Yanımda biraz yiyecek şey vardı Onu viyebilsem bile | cek su yokt— Boğazım susuzluk- tan yanm ladı. Aradan 38 saat ger ara meydana çık- miştüm kaptanı aradı Kaptarı sarkalı idi. Ona — Ben, dedim Frarsızım. Ame- Fakat — Amerikanın guncuları tara - fından takib ediliyordum. Kendi- mi belli etmeden Amerikadan kaç mektublaşmağa başlamak ve ora- da neler olup bittiğini öğrenmek icab ediyordu. Danimarkada çift- liklerde çalışmak şartları nedir, kendime nerede ben böyle bir iş bulabilirim diye lâzım gelen bir yere gidip malümat istedim. Bu malümatı seyahat acentası temin ediyordu. Böyle gidilip çalışıla - cak birçok çiftlik vardır. Tali bu- rada iyi gidiyordu. kabul edildi. Kendime bir yer bul dum, Temiz yatacak bir yer var- dı Etrafımdakiler de hep iyi sanlardı. Danimarkada bulduğum bu çiftlik işi aylarca devam etti. Burası küçük bir yerdi. Fakat ben, dünyanın birçok yerini gördüm, büyük yerlerde dolaştım. Dani - markanın bu küçük köyünde gör- düğüm iyi insanlardan daha iyi dostlar bulamadım. Ben manen çok hasta bir halde idim. Teessür içinde idim. Fakat bu Danimar - 'i insanlarla konuşmak, on- lar arasında yaşamak bana kuvvet dar yardım edebiliyorlardı lagilterede neler olup bittiğini, teler söylendiğini öğreniyordum, haber alıyordum, Balaylakan is- mindeki piyesten — bahsediliyor, sahnede kazandığı muvalfaki, #öylüyorlardı. Hele sorladan kay- Mütecavizlerin Otomobilinde Bir kadın | Konbıneıonu bulundu | İki gün evvelki nüshamızda Sen Bartelmi istasyonunda altı gangsterin bir trene hücum et - fiklerini ve 180 kilo ağırlığında | altın külçelerini otomabile koyup kaçtıklarını yazmıştık. Son gelen Avrupa gazeteleri | bu hâdise hakkında şu malümatı veriyorlar | «Çalınan altınların kilosu 41 bin İrank olarak tahmin edilmiştir. Halbuki bir kilo ham altının de- üeri 5,000 frank olduğuna göre kilo altının kiymeti 900000 frank | olmak lâzım gelir, Zabıta gangsterlerin — peşinde. Yalnız Marsilya civarında - terk ettikleri otomobili ele geçirmiştir. Otomobilin içinde kırmızı bal - iumu parçaları, bir kasket, bir de kadım kombinezonu bulun - muştur. ———M—TML—.—TTMLELE—E—M” bolan banger» çok meraklı -— bir mevzu olarak her yerde kendisin- den bahsediliyordu. Balaylaka pi- yesini ortaya çıkaran ve onun mu- vaffakiyeti için uğraşan bu «orta- dan kaybolan banger» — olmuştu. Bu banger benden başkası değil- di. İngiliz gazeteleri beni aramak için polisin ne kadar uğraştığını yazıyorlardı. Bunları — okudukça tuhafıma gidiyordu. Hele bir ta - kım sözde dostlar da vardı ki ba- | na dair gazetelere malümat veri- yorlar, beni tanıdıklarını söyli - yerek birçok şeyli Gazetelerde okuyordum. edildiğimi yazıyorlardı. İki defa böyle yazdılar. Bu neşriyat uzak- tan benim hoşuma gidiyordu. Fa- kat ayni zamanda endişe uyan - dırıyordu. Kendi kendime düşü- iyordum — Artık karım öldü. O du- yup da üzüleçek diye birşeyden endişe edecek, değilim. Onun için İngiltereye döner, yakalanırsam yakalanırım, muhakeme edilirim, Muhakemede herşeyi anlatı: Fakât Tİngiltere gazeteleri ben- den böyle her gün bahsedip dür- dıkları bir sırada oraya dönmeği döğrü bulmuyordum. Hakkımda (Devara 7 İnci sayfamızda ; mağa mecburdum. Sizin vapuru- nuza girdim, saklandım. İsterse- | niz size bir miktar para vereyim, 'a kadar götürünüz. Fakat Danimarkalı kaptan da bütün denizciler gibi açık yürekli, iyi bir adamdı. şu cevabı verdi: — İster para verirsin, istersen ateşçilik edersin. Paran kendine kalır!. Düşünmeğe lüzum yoktu. Bu ikiden birini kabul etmek 1â - zımdı. Fakat kendi kendime dü- i şündüm ki para verecek olursam paramın bir kısmı eksilecekti. O- nun için bunu tasarruf etmek da- ha muvafıktı: Ateşçilik edeceğim, dedim. Bana bir kâğıd verdiler, bunu Bu Danimarka bandı- ralı gemide Fransız tebdasından Piyer Dobva ismi altında Ameri- kadan Avrupaya seyahat edi; dum! Çok geçmeden aşağıya in - dim, ateşçiliğe başladım. Bu iş son derece ağırdı. Öyle yoruldum ki bir gün sonra kendimde kımıldı- yacak kuvvet bulamıyordum. Fa- kat gayret ederek buna da alış - tım. Gitgide dayanmağa büşla - dım, dayandım. Gözümün önüne eski halim ge- | liyordu. Parlak zamanlarımda be- ler hep güzel esvablar, zarif gömlekler içinde görmüş - lerdi. Hep ince ipekler içinde ya- şıyordum. Şimdi bu yük vapuru- nun kömür ocağında yarı çıplak, kararmış bir halde ve yorucu bir iş ile meşgül görürlerse ne der « di? Her tarafım kömür tozu di. Nerede ise yorgunluk- üp kalacaktım! Nihayet Avrupaya geldik. Da- a sularına girdik, Kopen - dik. Burada ni caktım? Karaya çıktıkt bir yerde barınmak lâzımdı. Bir çiftliğe giderek kendime — bir iş | bulmak ve o süretle orada barı « narak İngilteredeki — dostlarımla | bir bursacı | prezante olu Cu sihirli kutuya konulan paralar çiftleşir, çıkar... Dolandırıcının bu sözlerine kapılan saf delikan- lının bankonetları çift'eşmedi,sırra kadem bastı Geçen haziranda, Parisin maruf sanayicilerinden — birinin varisi, fından kendisine iki kişinin garib bir teklifi karşısında — kalmıştı. Bunlar, İngiliz lirası olarak bir. kaç milyon frank istiyorlar. Ve bunu, kendilerince malüm bir u- sul sgayesinde bir misli arttıracak- larını, büyük bir kâr temin ede- ceklerini söylüyorlardı. Hattâ Pariste gözünün önünde bir de teerübe yapmışlardı. Tabil bu, evvelinden hazırlanmış — bir kutudan başka birşey değildi Genç sermayedar, bu. tecrübe karşısında hayret ve takdirden kendini alamadı. Hemen bankaya gitti. Yüzer liralık İngiliz bank - notu olimak Üzere altı milyon frank aldı ve «bir misli arttır - mak!» şartile kendilerine verdi. Fakat, o gündenberi hiçbirini Eöremeyince işi, yani dolandırıl- dığını anladı. İskotlandyarda mü- racaat ve şikâyet etti. Londra po- lisi esihirli kutu» yu ele geçirdi ve araştırmağa başladı. Fakat bu araştırmadan bir netiçe hasıl ol- madı. Fransız zengini Parise gelince müddelumumiye başvurdu. Za - bıta müşkül bir vaziyette kalmış- tı. Dolandı cm ne isimleri, ne adresleri malüm di DOLANDIRICI BİR AİLE Sivil memurlardan Pujol - ve Kommeni geçenlerde Pariste Ba- #Davamı T hci sahifemlzde) 5 —sggı TELGRAEF— »8 EYLOL 198 Sihirli köşk'ün esrafı. Kurşun işlemiyen hortlağın kera- metı, bir şoförün başına gelenler Gece yarısı, oda oda dolaşıp gürültü yapan hayalet ne idi ? Bir şoförün batıra defterinden <Mağrurzade, harb zenginle- rinin en ileri gelenlerinden idi. Çürük patatesleri, kurtlu bakla- ları taşeye satarak büyük bir ser- | sey almak için çarşıya | bül | vet kazanmış, bir kısmını emlâke, | bir kısmını da bankaj ©. Müt yatırmış- rmeye başladı. Şişi ği açık ve kapalı cotmobilleri var. hayatı reke ile beraber yazıhane- | | gini kapattı, tam bir izad sahi e | *Hayatı kulüpte, arkadaşlarile | poker oynamakla geçiyordu. Ara- sıra, haftada bir eve gelmediği o- | duyordu. Bu geceleri metresi Na- | binlikli ceviz bir karyola, Lâmba- ciye Dilbazın apartımanında ge- çiriyordu. «Karısı, Feride Birsen ne güzel ve ne de çirkin bir kadındı. Kara | gözlü, kara kaşlı, biraz esmerce lelâde bir kadın... «Fakat çok mağrur... Yanları: na gireli iki aydan fazla olduğu halde bir defa olsun gözlerini kal- rıp dikkatle yüzüme bakmamış- tı. Söylediği söz de; — Şurada beklet... —Burada dur! «Dan ibaretti. Mağrurzadenin Pendik'de büyük bir köşkü oldu- kunu biliyordum. Bir gün Bayan (Feride Birsen), beni çağırdı: — Fazla benzin al... Pendiğe gideceğiz... «Dedi, Öğleden sonra araba va- purile Üsküdar'a geçtik. Bir saat kadar Erenköyünde akrabaların- dan birinin - köşkünde durduk. Sonra Pendiğe geldik. Köşkte ses ve seda yoktu. Akşam karanlığı çökmüştü. Etrafta hiç bir ışık gö- rünmüyordu. Kapının zilini çek- | tim. Paslı çanın sedası etrafta a- kisler uyandırdı. Fakat cevâp ve- ren olmadı. çektim. Süküt... *Bayan Feride Birsen: — Acalp, çevir bakalım şu tok- mağı... Belki açıktır. «Dediğini yaptım. Kapı gilidli değilmiş, açıldı. — Otomobili garaja bırak, gel.. «Bayanın garaj dediği eski bir ahırdı. Bin müşkülâtla otomobili içeri soktum, döndüm. O, kapının önünde, çantalarının yanında a- yakta duruyordu. Beni görünce kapıyı itti, içeri girdi. Ben de çantaları aldım, kendisini takib ettim. — Zümbül nerede — acaba?. Köşkü yalnız bırakıp bir yere gi mez amma... iye söylendi ve bağırdı: — Zümbül! Zümbül! Zümbül!. <Süküt... Köşkte elektrik de ik bir gaz lâmbası yak- fam. Bayan yine bağırdı: öl! Zümbül! Zümbül!. Ne yapacağız $ Arru ederseniz Erenköyüne dönelim — Hayır!... Bekliyelim... Züm- | bi nerede ise gelir. Süphesiz bir Bir daha, bir daha | mİşt sekiz oldu, on öldu Züm- gelmedi. Lâmbayı aldım. Köşkü dönmeye başladık. Odalar karmakarışık, duvarlar örümcek içinde. Zümbül, zahmet edip te erlere bir süpürge olsu iştı. Anlaşılan çok tenbel bir a- dam. *Artık gece yarısı olmuştü. Ba- yan; Zümbülün gelmesinden Ümi- di kesti. Göz kapakları derin bir rahavetle kapanıyordu. — Kalktı, yatak odasına gitti. Kocaman bir oda, Köşede direkli, mavi atlas ci- «i #yı, karyolanın başucundaki küçük dolabın üzerine koydum. Yalnız bir köşeyi aydınlatıyordu. Odanın diğer kısımları karanlıktı. aa . «Bayanda müssade alıp çıkmı- ya davrandım. - Rica ederim, dedi. Hapının dişında, sofada yatınız. Beni yale niz birakmayını... Zira korkuyo- — Korkacak ne var, bayan?... — Köşk tenha bir yerde... Et. raftaki köşklerde oturanlar şehire fazla inmişler... Zümbül nerede iso gelir... ç ümld etmiyorum. Gel- 16090 Polonya vurma- | seydi şimdiye kadar gelirdi. Bel- ki bir felâkete uğramıştır. — Belki “de öldürmüşler!.. Aman! söyleme böyle... Söy leme böyle. «Diye bağırdı ve sonra: — Çok ihtiyatsızlık ettik. Geri , dönmeli idik. Ben cesur bir ka- dınim... Ailemizin bi ları da cesurdur. Fakat, bazan ce saret para etmez. Geçen sene bu- rada bir çok hırsızlıklar oldu. Köşklerdeki bekçilerden bir kaçı öldürüldü. Buraya gelişim, Züm- büle ihtiyatlı davranmasını, kıy- metli eşyalara dikkat etmesini söylemek içindi, Hemen dönmeli idik. Artık geçti, oldu. Çaresiz — geceyi burada geçireceğiz. Hay- di, sen git... Ben de yatayım...» GULYABANİLER GÜRÜNÜYOR. «Dişarı çıktım. Doğrusu sofads, 4, kapının önünde bir bekçi köpeji —— gibi yatmak hiç te hoşuma gitme- — | mişti. Fakat, başka da çâre yoküu. pelerden birini çektim. Üz zerine bir seccade koydum. Masa- nın üzerindeki kadife örtüyü de yorgan yaptım, uzandım. Uyuma- ya çalışıyordum. «Kabil mi?... Civar köşklerdeki köpekler bağırıyorlar. Rüzgür, a gaçların dallarını, pencerelerin pancorlarını sallıyor, korkunç se- dalar çıkarıyordu. Bayanın yattı- ği odada derin bir süküt hüküm iyordu. Birdenbire bağırdığı- nı işittim: — Behzad! Behzadi... Yerimden fırladım. Kapıyı it- tim, içeri girdim. Bayan, karyola- a yatıyordu. — Şu sandalyeyi al, şuraya, ya tağın yanına otur... Çantam ıda ver banı Çantayı açtı. Küçük bir rovel- ver çıkardı: — Al bunu... Odaya biri girer- se çekinme, hemen ateş et... birlel var. cumım,—u yapan odur. Dedi. Gözlerini kapadı. 'uyumuyordu. Gürültüler devam — ediyordu. Bu arada ayak sesleri — de işitilmiye başladı. Kulak ver: (Devamı 6 inci saklir Yahudisi, yürü- yerek Filistine gitmek İstiyorlar Fakat Filistin dilerini kabul etmiyor | ile hududu geçmelerine mâni ©- — Hurra, İsrael!... Binlerce kadın ve erkek tıpkı: «Hell!. Heil!.... diye bağırarak hükümeti ken- lacağını bildirmiştir. Avukat Rippel buna çare bu « ve kolların» uzatarak selâmlıyor- | lacağını ümid ediyor. lar. Sırtlarında lâciverd birer göm lek, ayaklarında çizmeler — var, Asker gibi yürüyorlar. —Sayısı 10,000 den fazla... Bunların bir de kumandanı, er- kânıharbiye reisi var: Polonya avukatlarından Rippel... Yahudi olmamış olsalardı, Hitler gençleri addolunabilirdi Bunları idare eden - Polonyalı avukat geçenlerde, Filistine ha - reket edeceklerini söylemişti. Polonya, Romanya ve Türkiye hükümetlerine müracaatla mü - rurlarına müsaade istedi. Bu hü- kümetler silâhsız olmak şartile geçmelerine müsaade edecekle - Ti cevabını verdiler. Fakat, merkezi Avrupadaki soh vaziyet üzerine avukat Rippel a- zimetini tehire mecbur kaldı. Va- ziyet düzelirse gelecek ilkbahar- da yola çıkacaklar, Yalnız Filistin hükümeti, avu- kat Rippel ve avenesini memle - kete kabul etmiyeceğini, hattâ lüzumunda kuvvel cebriye istimal Yahudile de yer değiştirmek n böyle kütle haline temeleri cekleri muhtelif memleketler Ya- hudi teşkilâtı tarafından temin o- lunacağını İleri sürüyorlar. Sonra yolculuğu kolaylaştır. -— mak için beraberlerinde seyyar atelyeler bulunacak, şehirlerin ha ricinde çadırlarda yatacaklar » — miş. ğ Seyyar atelyelerde, kolayca gâ- tılabilecek ufak tefek şeyler ya » — pacaklarmış. Bunlardan hasıl olan para ile de geçtikleri köylerden öteberi satın alacaklarmış... Acaba, Tevratta yazılı olan fik ra hakikat olacak, bütün Yahu « — diler, asırlarca menfa hayatı çirdikten sonra <Arzı Mev'ud» da toplanacaklar mı? Filistine gitmeğe karar veren Polonya Yahudileri büyük bir üs mid ve imanla bağırıyorlar: Hurra, İsrael! , Fakat N

Bu sayıdan diğer sayfalar: