13 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

13 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—8SON TSLDI&İ—Iİ-ld=ı— EKOSLOVAKYADAN SONRA WELER İSTİYECKLER ? itlerin nutku karşı- sında İngiltere ne yapacak ? Almanya müstemlekelere de elini uzattığı gün vaziyet ne olur ? Almanya müstemleke — istiyor. Bu yeni bir şey değildir Fakat ör- ta Avrupada memnun edildikten sânra Almanyanın Avrupa kıt'ası haricinde başka yerler istemek - ten vaz geçeceğini zannedenler vardı. Halbuki şimdi görülen hal bunun aksinedir. Öyle ki Alman- ya orta Avrupada elde ettikle'- rine rağmen Avrupanın dışında Afrika kıt'asında da eskiden ken- disinin olan yerleri tekrar ele ge- çirmek istiyor. Demek ki orta Av- rupa işleri başka, müstemleke da- vası yine başka imiş. Yeni gelen İngiliz gazeteleri bu mesele ile çok neşgul görünüyor. Verdikleri taf- ıkılırsa Almanyanın Af -« eski — müstemlekelerini ak meselesi o kadar kolay de benzemiyor. Af- u garbisinde ve yi- frikanın şarkında iki cesim temleke harbi — umumiden mra mağlüb Almanların elin - alınarak — İngilizlere — geçt Şimdi ları tekrar Al L diye o müstemlekeler- an İngilizler tarafından işe edilmektedir. müstemlekesin - deki İngilizler buranın — cenubi Afrikadaki Union Birleşik Ame- rika cumhuriyetine iltihak etme- ği istiyorlar. Onun için eğer Lon - drada bir karar verilecekse bundan | evvel cenubu garbi müstemleke - sinde halkın reyine müracaat e- dilerek evvelâ kendilerine şu sua- lin sorulmasını bekliyorlar: rik: geri alı dak nülüya de b son de Cenubu *garbi $ . Zd — Almanyaya mı tâbi olmak 1s- tersiniz?. Yoksa cenubi Afrikaya anı geçmek istersiniz?. Halkın reyine müracaat etme- den herhangi bir karar verilme- mesi lâzım geleceğine dair oradan Londraya müracaatla başlamıştır.| Cenubu garbi Afrika müstemle- kesi 317,725 kara mili murabbamn- dadır. Tam 30000 Avrupalı var- dır.Bunlardan 9000 kişi Almandır. Yerlilerin miktarı ise aşağı yu- karı 300000 kişi — raddesindedir. İngiliz gazetelerinin — yazdığına göre yerli halk, tekrar Almanla - 'tan idaresine dönmeği hiç istemi- yor, Eğer burası tekrar Almanya- ya verilecek olursa 21,000 İngilin oradan çıkarak gitmesi lâzım ge- lecektir. Bunlar yerlerini, mal - larını bırakarak oradan çıkmağı tercih edeceklerdir. Çünkü Alman, idaresi altınâ girmeği istemedik- lerini söylüyorlar. Halbuki bu İngilizleri — böyle çıkpı gitmek mecburiyetinde kalmalarını Lon- dranın doğru bulmiyacağı söylen- mektedir. Şarki Afrikadaki müstemleke- ye gelince; burada vaziyet aşağı leceği?.Yoksa Çekosloyakya me - selesinde olduğu gibi bir emri va- ki mi yapılmak istenecek?.. Her halde Başvekil — Çemberlayn bu yoldaki halkın fikrini öğrenme- den ve cenubi Afrika hükümeti - nin ne düşündüğünü — sormadan evvel Almanyaya bu hususta her bangi bir müzakereye girmese iyi olur» Afrikadaki bu müstemlekelerin | istikbali meselesi yalnız Londra ile Berlin arasında halledilecek gibi olmadığı cenubi Afrikâ birle- | işk hükümetlerinin de kehdile - | rini bu mevzuda söz sahibi say - | alarından - anlaşılıyor.”-Cenubt Afrika hükümetinin merkeze olan | Kap'tan Londra gazetelerine bil- dirildiğine — bakılırsa Başvekil Çemberlayn'in sulh — yölundaki gayret ve faaliyeti oralarda son derece takviye edilmekte ise de Almanya ile müstemleke meselesi konuşulacağı için besbelli bir hoş- nudsuzluk da vardır. Afrika müs- temlekelerinin de Ç ya benzetilmemesini söylüyorlar. Orada çıkan gazeteler Başvekil Çemberlayn'in Avrupa meseleleri- ni halletmek için müstemleke iş- lerinde Almanyayı memnun et - mek cihetine gittiği takdirde bu müstemlekelere yerleşmiş olan İn-| gilizlerin ne olacağını soruyor - lar. Daha ileri giderek bu müs - | temlekelerdeki İngilizlerin harb- den sonra yerleşmiş oldukları bu yerleri bırakıp gitmektense Al - manlara vermemek için silâha sa- rılmağa hazır olduklarını da ya- zıyorlar. Böyle bir vaziyet karşı- sında ne yapılacağı — yalnız Londraya değil, cenubi Afrika hü- kümetine de sorulmaktadır. Ce - nubi Afrika hükümetinin Harbiye Nazırı Mr, Pirov ise bunu şöyle anlatmıştı — Cenubu garbi müstemlekesi icabederse silâhla muhafaza edi- lecektir!.. Nazırın bu sözile yalnız cenubu garbi müstemlekesini söylemek - (Devamı 7 inci sahifede) Kış Hazırlıkları İlerliyor Halk Opereti kışa hazırlanıyor. Bugünden itibaren tamirata baş- lamıştır. Kalörifer tesisatı ve ha- sır koltuklarla mükemmel bir sah- ne vücuda getirilecektir. İlk eser Mahmut Yesarinin (Kına gecesi) ve bestesini de değerli müzik üs- tadı konservatuvar profesörlerin- den Seyfettin Asal yapmıştır ha- kikaten menfaatimizin bir operete çok fazla ihtiyacı olduğundan Halk opereti kiymetli - sanatkârlarına | şimdiden muvaffakıyetler dileriz. | 1770-71Paris muhasa-, irası esnasında yiyecek pahalılaşmışdı Bir taze yumurta 15 kuruş, bir tavuk 250, bir ördek 200, bir, ko- yun beyni 30, bir güvercin 100, | | bir tavşan 300, semiz bir fare 15, | bir kutu sardalye 75, bir ölçek pa tates 250, bir demet prasa 10, 500 gram ekmek 20, 1 hekto litre kok 80 kuruşa satılıyordu. ——— — Dikkate değer bir istatistik Amerikada her kırk dakikada bir adam öldürülüyor; yirmi dört saatteş muhteltf türümlerle 5,000 kişi tevkif 'ormuş. Katillere en aşağı 54 ay hapis üyormuş. Amerikada yoktur. Azami on r. Bu cezayı yiyenler Alkatraz hapishanesine atılır. A- merikada, en genci 21 yaşında ol- mak üzere 700.000 katil vyardır, olun TREN SOYANLAR Haydutla kaçmak rdan biri istedi.. Haydutlar, hastahanede bulunan yaralı ark nasıl kaç Bir hafta evvelki nüshamızda, Marsilyadan Sen Bartelmi'ye gi- den altın yüklü bir trenin Ganges- ter'ler tarafından soyulduğunu ve bunların 180 kilo altın külçele - rini alarak kaçtıklarını yazmış - tık. Son gelen Avrupa — gazeteleri, haydudlardan beşinin yakalan - dığını ve altınlardan bir kısmının -| meydana çıkarıldığını - yazıyor - lar: «Marsilya polisleri, 22 eylülde 4818 numaralı treni soyan hay - dudlardan beşini yakalamıştır. «Bunlar, cürümlerini itiraf et - mişler ve altınları sakladıkları ye- ri söylemişlerdir. Haydudlardan adaşiarını ırdılar ? | 36 yaşlarında Negro, kendisini tev- kif etmek istiyen polisin güğsüne bir kafa vurduktan sonra kaçmak istemiş ve polistarafından atılan bir revolver kurşunile karnından ağır surette yaralaharak yere düş- müştür. Yarası vahim ve hayatı | tehlikededir. «Altın külçelerini köşkünde sak lıyan Etyen Dömark, polise ver- diği ifade de <haydudlarla tamı- şalı çok olmadığını, bıraktıkları sandıkların içinde, ne bulundu - ğunu bilmediğini söylemiştir. » «Zabıta, haydudların dokuz kişi olduklarını tesbit etmiştir. Fakât dördünü henüz yakalıyamamış - (Devamı 7 inci sahifede) Akşam güneşi kumral bir kı- zın solgun yüzünde ve parlak saçlarında dalgalanarak renkleni- yordu. Genç kız. batan güneşe dalgın gözlerle bakıyor. ağzı kı- pirdiyor ve açılan düudaklar ara- sından: — Orhan..; diye bir inülti çıkı- yor. Uzun kirpiklerinin çerçeve- lediği gözleri namütenahi uzanan sonsuz enginin biraz sonra bitecek olan bir saltanatı ilâhiye - biste hâkim olan güzelliğine dal- maş düşünüyor: Hayatının en gü- zel senelerini çok zengin bir tüc- carın yazıhane odasında, vücudü- nü yormuş, güzel ellerini bir ma- ya kadar hassas parmaklarını bir daktilo makinesine esir etmiş- ün bu uzun ve yeknasak cilvesini kabul etmiş, ürüyordu, K yolda hayı koca ömrünü bir çift siyah gözün aldatan cazibesine takıp yok et- meseydi. şki Genç kız kumral - saçlarını bir yığın halinde şezlongun - üstüne dükmüş, gözleri açık ve dalgın balkonunu kucaklıyan güzel man zarayı ve pembe rengini kaybe- den ufukların kararmasını seyre- diyor. Aşağıda Müberra 18 yaşının en çılgın taşkınlığı ile güzel bir tan- Lemanı iki sene evvelki ma- zisine davet etmişti. Bugün niçin onu hatırlıyor, onun aldatan aş- kını, muhteris nazarlarını görür gibi oluyordu? inden iki yaş büy odasına yavaşça girdi, etrafına bakındı. Leman yoktu. İyice tetkik etti, akşamın lâcivert karanlığına bürünmiye başlıyan bu genç kız odasında me lânkolik bir hava esiyordu. Bal- konda kumral bir başın kıpırda- dığını görür gibi oldu, yine yavaş adımlarla balkona yaklaştı. Abla- sı onu görmüyordu. Dalgındı. Du- dakları aralanmış, elleri şezlan - | gun kenarlarına dayanmış düşü - hüyordu. Müberra bu dalan göz- leri ellerile kapadı: GÖZLER. Uzun Hikâyeler MURAT KAYAHAN ının yolunda sessiz ve sakin | — Yapma Müberra, ne güzel söylüyordun. Yine yaramazlık. — Kuzum Leman nedir sende bu hal. Trabzona gidip geldikten sonra bu hali sende keşfediyorum. Yoksa. Müberranın daha faz- la söylemesine mâni — olan Leman — boğazında — düğüm - lenen — hıçkırığı tutarak — ha - yatını altüst eder o seyahati an- latacağına söz verdi. Leman siyah gözlerini son kızıllığın oynaştığı ufka dikti. Parlak gözleri yaşlar- la dolu, anlatmıya başladı: — Bu, kısa bir mâcera Müberra, Fakat koskoca bir ömre bedel bir aşk. Dinle: Ben pazartesi yazıhaneye gidince Sür 'Trabzona kadar bir seyahatin lâ- zırm geldiğini söyledi. Bu seyaha- te benim de muhakkak lâzım ol- duğumu tekrarladı. Bir haftalık kısa, fakat benim için çok iyi o- lan bu seyahati maalmemnuniye kabul ettim ve eve gelince de far- kındasın belki ânneme gelir gel- mez söyledim. Annem de babam dan yaşlı ve terbiye timsali olan Süreyya beyle çıkacağım bu se- yahate mani olmadı. Sovinerek gittiğim bu seyahat meğer haya- | tımın en mülevves dakikalarının hatırasını bana hediye etti. Yol - culüğümüz 4 gece sürecekti. O - nun için bazı romanlarımı-da ya- nıma aldım. Hiç unutmam, vapur daki ilk gecem gayet güzel ve nepeli-geçti. Sabahleyin hafif bir | çeviklikle uyandım.. Banyomu yapmış, biraz dinlen mek, yatağı- ma uzanmak için hazırla; dum. Kapım hızla çalındı, buyu- run demeden açıldı. Rop döşam- brimın yakasını kapamağa çalı - şarak bu vakitsiz ve lâubali ziya- | retçinin kim olduğunu anlamnak i- çin acele ediyordum. Vapurda hiç görmediğim bir deniz zabiti idi bu.. biraz kalın dudaklarının ara- sındaki dişleri gayet tatlı bir te- bessümle göründü, Siyah gözle- rinde iğrenç olmuyan bir ihtiras güneşi yanıp söndü, ve yanlış ka- maraya geldiğini söyliyerek özür diledi, Çekildi. Ondan sonra ©-» üzerime tuhaf bir uyuşukluk çök- tü, dalgın bir va: Bu meçhul ziyaretçiyi istemiye - rek düşünmiye başladım. tesir etmiyen erkek - gözlerinden niçin bunlar tuhaf bir haleti ru- r görebileceğim ümidile a çıktım ve ilk tesadüf et- tiğim de o oldu. Yalnızdı. Yanı- ma yaklaştı, tekrar özür - diledi. Daha ona taallük eden bi? çok şeyler söyledi. Bu sesi denizin hırçın dalgalarına karışan o mü- tehakkim sesi kulaklarım oğuldı- yarak, gözlerim karararak, kal- bim çarparak dinledim. En son kelimeleri hâlâ kulağımda: — Bizi karşılaştıran bu âni te- sadüfe nasıl teeşkkür edeceğimi bilmiyorum Leman. İster misiniz bu gece kaptanın kamarasının yanında bekliyeyim sizi? Gelirsi- niz değil mi? Bilmem nasıl oldu.. «Evet» de- dim. Nasil düşünmedim? Benim parlak ve lekesiz ufkumda böyle kara ve mülevves bir güneşin doğ | ette giyindim. HER GÜNBİRHİKÂY Aşka veda mak ihtimaline de «Evet» de€ Bizi birleştiren bu muki tesadüfe minnetlar - kaldığ ve yarın gece de ayni yerde rar buluşacağımızı söyliyorek rıldık. Ertesi gün tatlı bir hoşluk içinde gönümü öldü Akşam saatlerinin gelmesini ledim. Bu uzun bekleyişten büyük bir saadet fırtınasınll leceğini düşünüyor ve sevill düm. Erkeklerin ihtiras, — kadüll kıskançlık dolü — nazarlı kurtulmak için bir kenarâ lerek buluşma saatimizi b dum. Etrafımda pervane gil zen ve görüşmek isteyenlefi yano çalmamı teklif edenli şımın ağrısını bahane ederel rıldım, Kamarama çıktım, © me sakımı aldım. Donuk sak bir gece, ufuklardan kopup - gelen bir rüzgâr saçlarımı dağl tatlı bir sarhoşlukla - vücuti sarıyordu, Parçalanan buli arasından Çıkan ay Karad yüksek dağları üstünde P çizgiler çiziyor. Güverteye V lan radyo 'Çigan orkestra içli bir parçasını çalıyordu. han, güvertenin demir p lıklarına dayalı, gözleri d dalgalarına dalmış gördüm. * teşem vücudü üzerinde yül siyah başı ve parlak ünifö ile yaşayışımın yeknasak da aradığım, hayatımın erkeği idi. Beni parlak gözl karanlık denizin mehtaplı yanarak karşıladı. Ben başi karda, gözlerim dalgın, d! rımda hummalı bir tebessül na yaklaştım. Elleri ateşli, © li ellerin ateşini bana gel isteyen tuhaf bir haleti rub elleri ellerimde ve gözleri rimde dakikalarca durdu. — Bu gece ne kadar gi Leman hanım, Ben dalgın & ziyette denizin kabaran d rı üzerine aksi vuran ayA rak: . — Teveceühünüz — Orhâfl Fakat deniz ve mehtaba &8 yok. K — Hepsinden güzelsin Gözlerin karanlık geceleri latmak için titreyen p büyük yıldızlar gibi. Güzel dakların seher vaktinde Üf şebnemleri ile titriyen (Devamı 7 inci sah Diye hiddet ediyor, asabiyetten tiril tiril titri- yor, bir hakaret topaçı gibi kin ve gazabla açılan iri yeşil gözlerini Refiğin yüzünde gezdiriyor, gez- diriyor; Refiğin tek kelime söylemesini bekleme- den kapıyı şakkadak kapatıyor ve hırçın hırçın ko- casının yanına dönüyor. Koçası soruyor: Kimdi o şekerim?. Genç ve mütehevvir kadın heyecanını güç zap- tederek cevab veriyor: — Hiç... Bir dilenci!, Ve. ilâve ediyor: — Bu adama öyle içerliyorum kit, Refik kapının önünde soğuk ter taneleri dö- kerek bu hayal ile boğuşurken parmaklarının gay- rüihtiyari zile dokunduğunu hissetti. Ve. zil çançan., öttü. — Eyvah... Kim geliyor acaba?. Ayak sesleri var! Haydi Refik! Cesaret! Ses yakınlaşıyor. yukarı aynidir. Orada İngilizle- rin çıkardığı standard ismindeki gazete şunu sormaktadır: «Bura- daki halkın M!Am edi-| Ocof boğulacağım! Hakikaten boğulacı Kalbin küt küt kuvyetle çarpıp damarları şişirdiği ve boğazı tıkadığı bu sa- niyeler korkunçtur. Daha kuvvetli bir heyecan. da- L O ( Edebi Roman No. 132 ha kuvvetli bir merak elektriklenen bir vücudü sarsıp yere düşürebilir!. Oooh!. — İşte geldi... — Acaba kim kim kim?, ? ? — Kapı küurcalanıyor. Şimdi açılacak. Acaba kapının arkasındaki bu el kim?. Kim olabilir?. Refik meraktan çıldıracak! Ren- gi mosmor oldu. Boğazı büsbütün tıkandı. Zihin durdu. Çalışmıyor artık! Gözlerin önünde nazar « ları bağlıyan ve biribiri arkasına şimşek sür'atile Etem İzzet BENİCE -ETAAN — Kimi istiyorsunuz efendim?. Rafik, heyecanının boğuntusundan — kendini kurtarıp kapıya baktığı zaman şaşaladı ve .. sual tekerrür etti: — Kimi aradınız efendim?, Refik, — Acaba bu çocuk da kim?. Diye dudaklarını büktü, demin dehşet verici bir kâbus gibi beyninin içine çöken sıkıntıdan kur- tulduğuna sevinerek bir an kendine kapıyı açan bu küçük, yedi sekiz yaşında görünen; güzel, tombul kiz çocuğunun kim olabileceğini düşündü ve.. hiç bir hüküm vermeksizin sordu; da tü n yorl — Ferhunde Hanım burada mı kızım?. Kesik saçlı, penbe yüzlü, tombul ve yumuk fakat çok güzel mavi gözlerini, zun kirpiklerini kırptı kırptı, tekrar etti: — Kim dediniz efendim?. Refik, şirin kızım sualini anlamadığını © ce daha usul ve kelimeleri tane tane saydı: — Ferhunde Hanım burada mi kızım'ı —sar — Ferhunde Hanım mı?, — Evet... İBen Kızcağız penbesi çoğalan yüzünde böyle © mi hiç hatırlamadığını ifade eden takallüslif netmiye muktedir olamaksızın, ilkbahar da bülbül gibi cıvıl cıvıl cıvıldıyan ahenktaf — Yayır... Cevabını verdi. ve.. ilâve etti: — İsterseniz anname de sorayım?. Refik düşündü: — Başka çare yok. Bu kızcağızın sözile him membar kapamak doğru değil. Belkik bilir!. € Ve.. küçüğe: — Peki.. Kızım sor. Dedi. Kzcağız koşa koşa içeri gitti sonra, yanında bir kadınla geldi: hiy Yi hu hay,

Bu sayıdan diğer sayfalar: