26 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

26 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DA GN 1 OT AD A A PK SN O A, X w we a» Ce L et l Siz T SRP ŞA SAAi l dar OA c B IA A R ON e Ö EE L ĞA S a F y AAT CNÇ L K A A Ç Dü ge ç A M A Z R 5 — 00 Ş MA A SA SUU Y e Tefrika Numarası : 16 Yazan: Rahmi YAĞIZ Türk Transporu Telsizle Donanmaya Malümat Veriyor! Amiral Kolçağın Aklı Başından Gitti Ve Derhal Ateş Emrini Verdi — Ateşi Provasını Kagola çeviren Bah- Tiahmerin ucundaki top şiddetli Bir patlayışla ateşlendi.. Fırlıyan Tnermi ıslık çala çala havayı yırt- fı, Kagolun üzerinden aşlı, uzak- larda, ufukta kayboldu. Bahriah- Merin ateş açtığını gören Bezmi- Ateşlediler... Arka arkaya yükse- kn üç gü üç topun atey- kenişi Amiral Kolçağın tuhafına Bitti; üzerlerinden aşan ve acemi- €e endaht edilen mermilere du - dak bükerken süvariye sordu: — Bu nedir albay?. Gemilerde *op var! Fakat atıcıları usta deği — Ateşe devam edelim mi Ami- Tali — Hayır... İkinci bir mermi da- ha savurun! İşaretler tekrar edil- Sin! Bu mermi de gemiye yakın, fakat denize düşürülecek! Kagol ikinci defa ateş açtı. Türk gemilerinin topları fası- lasız ateş ediyordu. Güvertelerde Belişi güzel konan tekerlekli sah- Ta topları değil isabet, hattâ Ka- Eolun yanına bile bir mermi dü- türemiyorlardı. Kağgolun ikinci mermisi Bahri- #hmerin hemen provası yakınları- ha düştü. Denizden yükselen su Sütunu, güvertenin ucunda bulu- an top ve topçuları tepeden aşa- Ül bir kova su dökülmüş gibi 1- Tattı. Ethem kaptan bu vaziyet kar- #fında mühabere borusuna sa - Tıldı, makineye haykırdı: — Staperl. Kaymakam Saim Bey, Ethem kaptanı kolundan yakaladı, hızla Şekti, muhabere borusunun ya - hından uzağa fırlattı, kendisi bo- Tuya seslendi: — Staper etmiyeceksiniz!. İleri hareketi, Makinede şaşkınlık, bu birbiri- Rin ardına birbirini nakzeden e- Mirlerden hangisinin yapılması lâ- BN geldiği etrafında - tereddüd €vam ederken kaymakam Salm Ethem kaptanın yanına so- u, çıkıştı: — Ben sana staper etmiyecek - Sin demedim mi?. Yerinden kı- Pirdarsan kurşunu yersin! Bura- da dür! Sonra aşağı güverleye seslendi: İki— Ateşe devam edin... Buraya ı_n:ıt gelsin.. Şu kaptanın kol- bağlasınlar.. İkinci kap - Tni da bulun bana gönderin. Ge- MİYi idare edecek. Kagol tek atışlarla tehdid prog- KSD tatbik ediyor, transpor - Tdaki sahra topları durmadan a- No, 55 Hattâ kısa fakat veciz bir. de E::* Söylemişti. Neşenin, canlı- Tipasını 6 açmıştı o akşam. mı;'ah hâdisesiz geçti. Yani Me - Beyle, Çfan arasında korktuğum İyyen yakua gelmedi. Morale kat- öye Kenanla dansetmemesini Cemiştim, < el boynunu bükmüş: M Peki Ne istersen - yaparım, ' kimse ile etmiyeyim! Mişti, Tan yapışkan tavırlarla Me- t ""::trıhndı dört döndü. ha Gla, Söcük bir ieitata - bile M hu:.'ğıf"' ümidi kesince diğer Ülem ile Mithatpaşa da toplarını 1 teş sürdürüyorlar, bir kuru gü « rültü, kıyamet koparıyordu. Bu sirada Bahrlahmerin ikincisi sür'atle telsiz kamarasına koş - muş, muhâbere memuruna — şu telgrafi çektirmeğe başlamıştı: Boğazda Yavuz zırhlısı kumandanlığına Bahriahmer nakliyo gemisinden: Rus donanmasının — taarruzuna uğrztlk. Müşkülât içindeyiz. E- sir olmak, veya batırılmak tehli- kesile başbaşayız.. Amma.. Bahriahmerin telsizle muha - bereye giriştiğini gören Kagol varisi Amiral Kolçağı ikaz etti: — Amiral! — Ne var! — Türk transporu telsizle do- nanmaya malümat veriyor! Kolçağın aklı başından gidiver- di. Derhal emri bastırdı: — Ateş açın... Geminin anteni- ni taşıyan prova serenini topa tu- tun! Kagolun topçuları baş taret to- pile iki borda topunu ayni zaman- | da Bahriahmerin prova serenine dirise ettiler. — Ateşi Emri verilir verilmez - birbiri ardına üç patlama duyuldu, daha ses kulaklarda akisler yaparken Bahriahmerin prova sereni müt hiş bir çatırtı ile parçalandı, gü- verteye düşen parçası iki topçu neferini ezdikten sonra - denize fırladı. Bahriahmer ikincisi Lütfi kap- tanın çektirdiği telgraf (Amasra) kelimesinin ilk hecesinden itiba- ren suya düştü. Bu sırada telsiz kamarasına gelen bir nefer Lütfi kaptanı buldu. Selâm verdi, an- lattı: Kaptan Bey kaymakam bey istiyor! — Nerede? — Kaptan yerinde! — Peki.. geliyorum!, (Devamı var) ” Çin'de Japon Üstünlüğü Ve Amerika - İngiltere (4 üncü sahifeden devam) neçeğini beklemek şu sıralarda doğru olmadığı gibi faponlar için pek çok fedakârlıklara malolan fakat daha dü neyo varacağı bi- Vinemiyen bir harbden vazgeçmek de pek müşkül görünmektedir. Son zamanlarda japonların İn- gillere ve Amerika ile münase - betleri gerginleşti. Tokyo ile Va- şington ve Londra arasında yol- lanan notalarda kullanılan lisan az acı değildir. İngiliz ve Ameri- kalı ve japon diplomatları şimdi birbirlerile konuşurken pek de tatlı dilli, güler yüzlü görünmeğe lüzum hissetmeden konuşmukta- dırlar. Hiranuma kabinesi zaton ev - veldenberi takib edilmekte olan politikadan ayrılacak değildir. Bu vaziyet karşısında Çinde şimdiye kadar büyük büyük menfaatler temin etmiş olan yabancı dev - letler ise hep birden harekete geç- miş bulunmaktadırlar. Uzak Şark işlerinde daha ziyade sepirci ka- lamıyacaklarını anlatmak 'iste - mektedirler. Japonlar Çinin idaresi için teş- kilât —yapmaktadırlar. — Asyanın inkişafı için çalışmak üzere Tok- yoda bir meclis toplanmış, Çinin idaresi ona verilmiştir. Çinden ja- Yazan: Nuşret Safa COŞKUN lerinin Şekip Sinanın da gözün - den kaçmadığına eminim. Kenan balo gecesi hezimete uğ- ramıştı. Bu âkıbetten memnunum. Defteri kapamalıyım aartık.. Küçük valizimi hazırlamak lâ - zım, Yarın gidiyorum. İstanbuldayım. İstanbul.. Talihsiz bir aşkın yaratlığı ba- na benzer beni bırakı hakiki beni kendi kendimi bulmak için uzak- laştığım şehit.. Vapur, Boğazdan içeri girer girmez güverteye çıktım. Kolları- mı küpeşteye dayadım. Seyredi- yor, kokluyorum. Seyrediyorum: Gördüklerim e kisi kadar, siyah bir gözlük ar - pon askerinin ne vakit çıkacağı da ldir. Vaşington ve Lond- ra Çinde kuvvetler tesis edilerek muhafaza edilmek istenen ve ja- ponyaya üstünlük veren herhangi bir vaziyoti tanımıyacaklarını ve eğer japonların istedikleri varşa bunları Çinde alâkası olan diğer devletlerle birlikte müzakere e- dilmesi lâzım geleceğini, yoksa kendiliklerinden hiçbir değişiklik yapamıyacağını ileri sürmekte - dirler. Verdikleri nota ile her iki hü- kümet de Tokyo hükümetini ko- nuşmağa çağırmaktadırlar. japonlara göre Çin meselesini diğer alâkadar devletlerle konüş- mak mümkündür. Fakat öyle bü- yük bir konferans toplıyarak de- Bi Alâkadarlarla ayrı ayrı ko- nuşmak şartile. Fokat japonya daha diğer dev- letlerle müzakereye — girişmenin vakti gelmediği fikrindedir. Ancak Avrupa — gazetelerinin tahminlerine göre Çin ile alâkası olan büyük devletlerin ergeç bir konferans toplamak üzere japon- ları da çağıracakları ve Tokyo kükümetinin de bunu kabul ede- ceği büsbütün imkânsız şeylerden değildir. kasından bakar gibi karanlık de- BüL Kokluyorum; duyduklarım, bi- rakıp gittiğim zamanki gibi ne - fesimi tıkıyor, beni boğan bir a- ğarlık taşımıyor, üzerimde hasta- haneden çıkan bir insan hali var..| İyi oldum sanıyorum. - İyiyim | de.. Mademki, gördükierimle, duy- duklarım, bıraktığımın ayni do - ğil. Kalbimin sızısı da durmuş demektir. Bunu kalbime sokmağa cesa « retim yok! Bir tesadüf dikişleri “koparıp, yeni bir iltihap yapabilim. İşlerimi süratle bitirmek, Şe - kip Sinanın kardeşini alıp hemen dönmek kararındayım. Bakalım şu Şekip Sinanın kardeşi nasıl bir kadın.. Annemi, babamı, kardeşimi gö-| receğim için içimde bic sevinç var, Zaten İstanbula yaklaşırken duyduğum yalnız bu sevinçti. Buş-| A ZĞN çdğer ç E : (5 önci sahifeden devum) — Ben bu yazıyı okumadım, gözüme ilişmedi. Fakat bu o ka- dar büyütülmeğe değec bir me - sele değildir. Evvelâ yüz kanseri yapacağına bir şey diyemem; çün-| kü, buna dair kat'i birşey bilmi- yoruz. Tababette böyle bir bahse tesadüf etmedim. Başı açık gez- mek yüz kanseri yaparmış... Hiç zannetmiyorum ki böyle bir şey yapabilsin. Konjestion yapmas:na gelince: Başında saç okmıyan yuşlı kimse- ler saatlerce kızgın güneşin al - tında durulursa elbette böyle bir hal hasıl olur. Yoksa, saçlarını ta- Tayıp şapkasız gezmeği itiyad e - dinmiş gençlerimiz iç'n böyle bir şey düşünülemez bil: Ancak, çok sıcakta veya çok soğukta başı açık gezmenin az çok zararlı olduğunu kabul et - mek lâzımdır. Mutedil havalarda hiçbir fena netice vermez. Fahri Celâl — Sualim karşısında hafif hay- retini gizlemiyen muhterem sinir doktoru Fahri Celâl: —— Bilmem.. dedi, Ne söyliye-| yim, şimdiye kadar hiç bahsini işittiğimiz bir şey değil bu... Gö- | Tüyorsunuz, genelerimiz. büyük bir ekseriyetle başı açık geziyor- lar.. Zarar görseler elbette ki gez- mezler. Hem ben hekim olarak izden bir zarar geleceğini bilmiyorum.. tHatta zaransız oldu- u kanaatindeyim.. Yalnız çok st- cak ve çok soğuktan sakınmak şüphe yok ki lüzumludur. Bu hu- susta başka bir şey denemez. Şükrü Hazım Sayın doktor da diğer meslek - daşlarındaki mütehayyirane te - reddüd., Düşünüyar ve., şu cevabı. hidir!» denemiyeceği gibi, «Şap- ka ile gezmek sıhhidir!» de dene- serpuş icad edilmiş aeğildir. Bir çok formlardaki serpuşlar kafayı sıkmak ve sinirleri incitmek iti - barile gayri sıhhidir. Ayni zaman- da Yafanın, bunun içinde havasız| kaldığını da düşünün... Ben bu yüzden, alındaki - sinirlerinin ze- delenmesile baş ağrısına tutulan kaç hasta tedavi ettim. Bizim bildiğimiz hıizıssıhha ka- idelerine göre, şapkasız gezmenin kanser veya sair hastalıklar tev - lid etmesi varid doğildir; bu yeni bir şey, yeni bir hıfzıssıhha ka - idesi ise. bundan haberim yok!.. Sabahtan akşama kadar şiddetli bir güneş sıcağı altında veya çok soğuk bir kış gününde başı açık dolaşmak sıhhat üzerine tesir ya- pabilir. Fakat bu biraz da alışkan-i lik meselesidir. Nitekim, bilhassa gençlerimiz arasında, kış ve yaz başı açiık gezmenin moda halini aldığını görüyoruz... Bu yüzden bir «başı açık gezme veya şapka- sızlık hastalığır nın zuhuruna şa- hid olmadık!.. Rüştü Recep B Profesör doktor Rüştü Receb, ka neye sevinebilirdim ki.. İstanbul, aşkımı görndüğüm yer;| İstanbul , onu hâlâ kucağında ta- şıyan yer; İstanbul en açık renk gençlik senelerimi karaya boya - yan yer.. Ona tıka basa nefret ve kin dolu bir gönülle geliyorum. Ne kabahati var onun?. Düşüne- bilir miyim? , Bavulumu — hammala verdim. Vapur Gülata rıhtımına yanaş - mıştı. Haber vermediğim için kim se — karşılamağa gelmemişti. Ağır ağır Haydarpaşa vapur 1s- kelesine doğru yürüdüm. Ooh. Bu iskele, Başımı ateşler sarma- Ba başladı. Vapurdayım. Karşımda o var sanki.. Trendeyim. © günleri, onu hatırlıyorum. Hastalığım nüksediyor galiba!, Belma ile şu kanapelerde az mı karşı karşıya oturduk? Onun güzel yüzüne, çıldırtan B böyle bir iddia savrulmasına hay- | ret etmekte diğer meslekdaşları - ma imtisal ederek: — , — Ya. Şapkasız — gezmenin mahzurlu tarafları varmış demek, | bilmiyordum. Fakat böyle birşey olacağını zannetmiyorum. Çünkü şimdiye kadar böyle bir vak'aya tesadüf edilmemiştir. Eğer bu id- dia doğru olsa sıcak memleketler- de yaşıyanların, hatta uzağa git - miyelim, Anadolumuzda, sabah - tan akşama kadar güneşin alnın- da çalışan köylülerin beyin hasta- lığından veya yüz kanserinden kı- rilıp geçmesi Tazım, Ralbuki on- lar bu hararete alışkındır, ve böy- le birşey de vaki değildir. Yalnız, saçı dökülmüş ihtiyar- ların, alkoliklerin hasta ve zayıf- Jarın güneşte, başı açık gezmeleri doğru değil, hatta tehlikelidir; bunlarda konjestion, hatta damar, çatlaması da olabilir. Aksi halde güneş — ziyasının ve hararetinin karsere karşı biraz da faydalı ol- duğunu söyliyebiliriz.» Aziz okuyucularım, — Parisden yükselen bu iddiaya siz ne der - siniz? Acaba Parisde başı açık gez - mekten hastalananlar mı çoğal - dı? Yoksa bu, artık kârlarına ke- sad düşen, birtakım şapka mağa- zalarının, gazete sütunlarına ka- dar akseden derdleri midir?.. TİYATROLAR Tepebaşında Şehir Tiyatrosu DRAM KISMI Buakşam 2040 da (HAYDUTLAR) 5 P. İstiklâl caddesinde KOMEDİ KISMI Bu akşam saat 20,30 da (OĞLUMUZ) 4 P. * Ertuğrul —SK LELOLA K S n n | Baş Açık Gezmek | Fransa - İtalya Zararlı Değil mi? ($ üncü sahifeden devam) Berlin - Roma mihveri bu siya- l sete iştirak etmektedir. Fransızlar daha evvel de Almanya ile iyi komşu olarak geçinmenin mümkün olduğunu anlamışlardır. Onun için eğer Akdenizin iki sahilinde de komşusu olan İtalya ile bir taraf- tan, İspanya ile de diğer taraftan dost olursa Fransa hem kendi menfaatlerine hizmet, hem de İn- gilterenin istediği gibi hareket et- miş olacaktır. Fransanın İspanyada fili ve mü- essir olarak Cumhuriyetçilere yar- damt etmesi ihtimali karşısında İ- talyanın da tehdid vaziyeti alma- (5 inci sahifeden devam) Güller, gündüzleri, lâvanta ve kolonya gibi şeyleri toz halinde serpmek için kullanılan küçük şi- şe vaporizatörlerle tazlendirmeli. Dalya çiçekleri arasıra, su dolu bir kovaya batırılıp çıkarılır ise güzelliklerini, tazeliklerini haf - talarca muhafaza ederler, Çiçekleri muhalaza için başka çareler de vardır: 1 —Suya bir parça buz atmak, 2— Suya atılan küçük bir parça şeker hem çiçekleri muhafaza, hem de sapların fena kokularını izale eder. 3— Bir dal sarmaşık yaprağı suyun tazeliğini muhafaza eder. 4— Vazonun içerisine atılan bir asprin tableti de çiçeklerin sol - mamalarını temin eder, 5— Birlitre suya 10-12 gram zamkı arabi koyarak eritmeli, çi- çekleri içerisine batırıp çıkarmalı. Bu da tazeliklerini muhafazaya yardım eder. Orijinal Bir Çiçek: Mimoza... Sadi Tek 'TIYATROSU . (Bu gece) AKTÖR KiN Beynelmilel meşhur eser Yakında (İNSAN MABUT) * TURAN Tiyatrosu Bu akşam Cemal Sahir, İsmail Düm - ? büllü — birlikte (ÜÇ ASKERLER) komedi 3 P. Yeni varyete numaraları şante, düet * Halk epereti Bu akşam Saat 9 da (Modern kızlar) Yazan; M. Yesari Cumartesi pazar matine 16 da Dr. HORHORUNİ Hastalarını akşama kadar Sir- keci Viyana Oteli yanındaki muayenehanesinde tedavi eder, Telefon: 24131 gözlerine, kızl dudaklarına az mı hayran hayran baktım?.. Bu vagonlar içind -az mı mes- ut dakikalarımız geçti?. Of, her şey onu hatrlatıyor. İs- tanbulun her köşesi , her parçası, her eşya onu karşıma getiriyor. Köşke yüzümde hiç bir tasa ta- şımıyan bir tebessümle gireceği - mi sanıyordum. Halbuki gözle - rimde birer damla yaş var.. Demir bahçe kapısının - önüne geldiğim zaman, matmazel Janet çiçek tarhları arasında dolaşıyor- dü. Çıngırağın kopardığı ilk hay - ret gürültüsü üzerine başını çe - virdi. Beni görünce şaşkınlıktan çok, sevinç taşan bir feryat kopar- di — Sermed!. Bana doğru koşuşunu hiç unut- miyacağım, Bu elimi sıkmak , — Hoş geldin! Orijinal insanlar gibi, orijinal Çiçeklerin he- sıcak su ister. Soğuk suya koy- dunuz mu solar, taraveti kaçar. Mimozaları ılik suya koymalı, geceleri de saplarını kaynar su do- lu bir tencereye batırmalı, açık bir pencerenin önüne bırakmalı Sanki yeni koparılmış gibi olur. Saksılarda Muhafaza Olunan Çiçekler Saksıların cilâlı olmaması lâ - zımdır. Vakıâ bunlar güzeldir. Fakat çiçeklerin bozulmaması, ku- Tumaması için saksıları mesamat- h olmalıdır ki içerisine dökülen su tebahhur etsin. Yoksa kökler çürür, çiçekler de kurur, mah - volur. Dallar, yavaş yavaş ziya gelen tarafa meyleder. Bunun için a- | rağıra saksıyı çevirmeli ki doğ - | ruluğunu muhafaza etsin. Çiçeklerin üzerine kara veya sivrisinek gibi haşaratın konma- masına dikkat etmeli. Mümkün ise toprağın üzerini, ince tabaka bir kahve telvesi ile örtmeli. Bül, kollarıma atılmak, kucakla- mak, sarmaş dolaş olmak için bi- rikmiş bir hasretin boşanışı idi. — Nereden çıktın Sermed!.. Ellerimi ellerinden kurtarmağa çalışarak cevap verdim" — İzinli geldim, Janet.. Parlıyan ıslak, evet nemli göz- lerindeki parıltı birdenbire sön- dü. Yüzünü keder bulutları sar - di: — Demek yine gideceksin?. Kapı çıngırağının sesi üzerine kimin geldiğini merak eden an - nem yukarıdan sesleniyordu: — Madmazel gelen kim?.. Bağırdım: — Bent. Nonoş annem, oğlunun böyle birdenbire karşısına çıkıverece - ğini aklına getirmediği için sesi- mi bile benzetememişti; balkona çıkıp bu «ben!» diyen adamı gör- mek için eğildiği zaman avazı çık- tığı kadar haykırdı: n ADevamı var) Münasebatı S1 Almanyada pek doğru görül « muktedir. Eğer Fransa böyle bir Şey yaparsa o zaman Avrupada — büyük bir karışıklık olacağı ilâ- ve edilmektedir. Ötedenberi İspanyol generaline karşı müsaid bir vaziyet almış 6- lan bir kısım Pransız gazeteleri - nin neşriyatı ise hep şu noktada toplanmaktadır: Fransanın menfaatlerini koru- malı!. Artık Pranko İspanyaya hâ- — kim olacak. PFransa hükümeti geç kalmasın. Biran evvel yeni sahibi — fle anlaşarak kendi mevküni kuve — vetlendirsin!. ÇİÇEKLER Ölüm Emareleri ($ inci sahifeden devam) ucuna (ağlayıcılar) — toplanırdı. Bunlar ağlarlar, bağırırlar, çağı - — rırlar, gürültü yaparlardı. Bazı ö- lülerin bu gürültü ile kendilerine geldikleri, gözlerini açtıkları o « kurdu. Ölüne. his kabiliyeti zayi olur. Gözlerin teckiki de dikkate dee iler. Gözbebekleri, hületi nezide — bulanmıya başlar. Korne üzerinde siyah lekeler peyda olur. Fakat, | denize düşüp boğulanların göz « lerinde bu emareler görülmez, 'Tenetfüs kesilir. Eskiden, ölü « nün dudaklarına, burnuna bir aye na parçası yaklaştırırlar, midesi- nin üzerine, ağzına kadar dolu bir — bardak su koyarlardı. Aynanın ü zerinde ufak bir buğu peyda olur, bardaktan — bir namla şu taşarsa hastanın ölmediğine kanaat geti- rirlerdi. a Deveranı demin durması en bü- yük ölüm emarelerinden biridir. Nabzın durması, yüreğin çarp - ması da böyle. j Ölüm emarelerinin en aldat - — mayanı vücudün katılaşması, mor- ur. Vücud öldükten dört beş saat sonra sertleşir, katılaşır ve yirmi dört, kırk sekiz saat sonra yeni- den gevşer. Bazı ahvalde, sertlik, — ölümün akabinde başlar. Vücud, canlı iken bulunduğu şeklini mu- — hafaza eder. HİKÂYE: Ah O Gözler (4 Üncü sahifeden devam) — Olga bir ara elini Rwdvanın saç- larında gezdridi, gözleri kapandi bir şeyler söylemek istiyordu. Kı- sa bir zaman evvel geçindiği tatlı — günlerin hatırası hâlâ içinde idi. Olga Belki Rıdvanın o günkü halini tahmin etmemişti. İstinyeye iniyorduk. Olga yarım yamalak konuştuğu türkçesi ile şarkı söy- lemek istediğini, gülmenin her - — şeyden iyi olduğunu tekrarladı. Sonra Rıdvanın boynunda çem- berlediği kolunu sıktı: — Rıdvan ah o gözler şarkısı ne güzel değil mi? dedi. İsterik ve alkolik kadınlara hu hareketler yapmıyordu. Halbuki O ı * Bir gün Rıdvan beni — garsoni yerine davet etti. Her zaman mi- safiri olduğum bu garsoniyerin — adresi gibi şekli de değişmiş, bir bekâr evi halinden çıkıp mes'ut bir alle yuvası haline gelmişti. Olga: — Bilmem siz ne dersiniz? Biz — Rıdvanla evleneceğiz. O öyle isti- yor, ben de... — Tabii sen de istersin Olga, — Öyle değil mi? dedim. ş Rıdyan mes'uttu. Yüzü boyalı — bar kadınının onu bu büyük sa- adete kavuşturabilmesine hayret etmez misiniz. On beş gün sonra evlendiler. Onları ziyarete gitti. — ğim zaman radyolarında belki bir kaç defa şu plâk çalındı: j — Ah o gözler... GÖZ HEKİMİ ğ Dr. Murad Rami Aydın 'Taksim - Talimhane, Tarlabaşı caddesi No. 10 Urfa apri, — Tel: 415

Bu sayıdan diğer sayfalar: